top of page
Sami Kısaoğlu

Dokuzuncu Dalga ve seslere dair bir yolculuk

Stefan Winter ve Mariko Takahashi’nin Sound Art Triptych başlıklı sergisi 14 Ocak 2023 tarihine kadar Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde devam ediyor. Sergiyle birlikte müziğin mistik, epik ve masalsı anlatısına dahil oluyoruz


Yazı: Sami Kısaoğlu


Bir Hücrenin Şiiri, Aşkın ve Vecdin Üçlemesi 4, Video görüntüsü


Stefan Winter ve Mariko Takahashi’nin hazırladığı Sound Art Triptych sergisi iki farklı temel kaynaktan beslenen, ses ve müziği merkeze aldığı kadar görüntüler üzerinden de şiirsel ve ruhani bir anlatı kuran çok okumalı, çok katmalı bir sergi. 15 Aralık 2022 – 14 Ocak 2023 tarihleri arasında Millî Reasürans Sanat Galerisi'nin ev sahipliğinde düzenlen sergi Bavyera Eyaleti Bilim ve Sanat Bakanlığı, Goethe-Institut ve Kagel-Burghardt Vakfı’nın destekleriyle gerçekleşiyor.


İnsanlık tarihinin yakın ve uzak geçmişinden yaşanmışlıkları kimi zaman mistik ve ruhani kimi zaman ise epik ve masalsı bir anlatı içinde yorumlayan serginin yapımcıları olan Stefan Winter ve Mariko Takahashi çok uzun yıllardır birbirlerini tanıyan iki yaratıcı ruh. İlk kez 1989 sonbaharında Tokyo’da farklı sanat disiplinlerinin bir arada sunulduğu bir festivali hazırlamak için bir araya gelen Stefan Winter ve Mariko Takahashi o tarihten günümüze birlikte çalışan, yaşayan ve üreten bir ikili. 1989 yılını takip eden dokuz yıl boyunca, birbirlerinden uzak olmalarına rağmen neredeyse her gün müzik, sanat, edebiyat, sergiler ve sinemaya dair kıtalar arası iletişimde bulunan Stefan Winter ve Mariko Takahashi farklı sanatçıların albüm kayıtları için ise birçok kez New York, Milan, Viyana, Buenos Aires ve Tokyo’da buluşur. Bu buluşmalar her daim sahne sanatlarına, müzelere, galerilere, sanatçı atölyelerine dair keşiflerin ve sohbetlerin yaşandığı, gelecek yıllardaki üretimlerin ve projelerin tohumlarının atıldığı yıllar olarak geride kalır. Kariyerlerinin en başından beri müziğin merkezde olduğu üretimlerin içinde yer alan ikili 1998 yılına gelindiği vakit Münih’te klasik, caz, yeni müzik, etnik müzikler, ses ve gürültü arasındaki sınırları oradan kaldıran ve türler arası üretimlere yer veren Winter & Winter isimli plak şirketini kurar.


Bir Hücrenin Şiiri, Aşkın ve Vecdin Üçlemesi 6, Video görüntüsü


Aralarında Arjantinli besteci Mauricio Kagel, Ferhan & Ferzan Önder piyano ikilisi, Amerikalı caz piyanisti ve besteci Uri Cane’in de bulunduğu birçok farklı müzisyen ile Winter & Winter plak şirketi için kayıt çalışmaları gerçekleştiren ikili bir yandan da sanatsal perspektiflerinin bir parçası olarak ses filmlerinin (audio films) yapımlarına ağırlık verir. Doğu Ekspresi treni, II. Dünya Savaşı sırasında Şangay’da yaşam, Buenos Aires’deki tango geceleri, Paris’te bir genelev ve İstanbul hakkında çeşitli ses filmleri bu alandaki üretimlerinin bir parçası olur.


Sonsuz Mavi, Dokuzuncu Dalga — Doğaya Övgü, 2020, 3 kanallı video ve 8 kanallı ses yerleştirmesi


Kent, kültür ve insan yaşantısına dair onlarca farklı buluntu sesin ve müziğin bir arada olmasına dayanan bu üretimler aynı zamanda Millî Reasürans Sanat Galerisi'nde sergilenmekte olan The Ninth Wave (Dokuzuncu Dalga) ve Poem of a Cell (Bir Hücrenin Şiiri) isimli çalışmaların sanatsal, estetik ve düşünsel köklerini oluşturur. Sergi mekânının ana salonunda yer alan Dokuzuncu Dalga (2020) isimli çalışmanın çıkış noktasında 2013 yılında İtalya’da Lampedusa Adası açıklarında bir mülteci teknesinin batması sonucu yaşanan bir trajedi yer alıyor. Üç yüz elliden fazla insanın öldüğü ve çok az insanın kurtarılabildiği bu olaydan bir süre sonra hayatta kalanlar ve kurtarma çalışmalarında yer alan kişilerle görüşen Stefan Winter ve Mariko Takahashi eserin ismine ise denizcilerin bir teriminden ilham ile karar verir.

Sonsuz Mavi, Derin Yeşil ve Kırmızı Bölge başlıklı üç ana bölümden oluşan ve üç video ekranın yanı sıra sekiz kanallı bir ses yerleştirmesi üzerinden seyircilerle buluşan Dokuzuncu Dalga eserinin başlangıç noktasında her ne kadar Akdeniz’de yaşanan bir insanlık trajedisi yer alsa da eserin diğer çıkış noktaları arasında Dante’nin İlahi Komedyası, Théodore Géricault'un Medusa'nın Salı’nın isimli resmi ve Beethoven’ın senfonileri yer alıyor. Dört el piyano, viyola, klarnet, bas klarnet ve üretilmiş sesler ve gürültülerden oluşan bir enstrümantasyona sahip olan Dokuzuncu Dalga’nın Millî Reasürans Sanat Galerisi'ndeki üç ana ekrana yayılan anlatısında insanın doğumundan itibaren deneyimlediği dokuz duygunun görsel bir yansıması yer alıyor.


Derin Yeşil, Dokuzuncu Dalga — Doğaya Övgü, 2020, 3 kanallı video ve 8 kanallı ses yerleştirmesi

Orman, çöl, deniz gibi birbirinden farklı mekânlarda on iki kişilik bir oyuncu ekibi tarafından hayata geçirilen bu çok katmanlı anlatıda yaratım, fanilik, güzellik, ümitsizlik, kaçış, arayış, güçsüzlük, nefret ve terk gibi duygu ve durumlar işlenirken, tüm bu görüntülere Japon piyanist ve besteci Fumio Yasuda’nın Beethoven’ın senfonilerinden hareketle tasarladığı müzikler eşlik ediyor.


Kırmızı Bölge, Dokuzuncu Dalga — Doğaya Övgü, 2020, 3 kanallı video ve 8 kanallı ses yerleştirmesi


Stefan Winter tarafından yönetilen, Mariko Takahashi’nin yapımcılığını üstlendiği ve Rönesans’tan günümüze dokuz bestecinin eserlerinin yer aldığı galeri mekânındaki bir diğer çalışma ise Bir Hücrenin Şiiri (2017) ismini taşıyor. Ses ve üç kanallı bir video yerleştirme olan 138 dakika uzunluğundaki eser temelde Batı ve Doğu’nun üç şiir döngüsünden esinleniyor. Yahudi, İslam ve Hıristiyan müziğinin ve şiirinin unsurlarını birleştiren, Eski Ahit’in yanı sıra İslam ve Hıristiyan mistisizminde yer alan metinlerden hareket eden eser Japon sanatçı Noriko Kura’nın canlandırdığı bir kadın karakter üzerinden anlatısını kurar.


Bir Hücrenin Şiiri, Aşkın ve Vecdin Üçlemesi 1, Video görüntüsü


Rönesans dönemi bestecileri William Byrd, Carlo Gesualdo, Orlando di Lasso, Zanzibarlı kanun virtüözü Rajab Suleiman, Amerikalı Yahudi besteci, piyanist, akordeoncu Alan Bern, İtalyan besteci ve orkestra şefi Fabio Nieder gibi farklı kültürlerden ve müzikal geçmişlerden gelen bestecilerin bestelerini bir araya getiren eser sadece belli bir anlam bütünlüğü oluşturduğu bağlam içinde değil, tıpkı bir konserin ya da müzik mağazasının sunduğu farklı işitsel keşifleri de meraklı kulaklar için bir araya getiriyor.


Sound Art Triptych sergisi geçtiğimiz yılın belki de en yoğun ve çok okumalı sergilerinden biri olarak geride kalıyor. Belki de gözlerimizden çok kulaklarımızla keşfedebileceğimiz, öğrenebileceğimiz ve bazı şeyleri yeniden konumlandırabileceğimiz bir sergi.

Comentarios


bottom of page