top of page
Yazarın fotoğrafıNecmi Sönmez

Eğer zorlarsan, rüya olmaz

Filistinli sanatçı Hamza Badran’ın Theodor Herzl olarak portresi


Yazı: Necmi Sönmez


Hamza Badran, If you Force it, it is no Dream, 2024


Filistinli Hamza Badran’ın çalışmalarını ilk kez documenta fifteen’de Jimmie Durham’ın kurmuş olduğu A stick in the Forest by the Side of the Road kolektifinde görmüştüm. Kassel Haupbahnhof’u içinde bir alanda gösterilen çalışmalar, Durham’ın eylemci kimliğinin izlerini taşıdığı gibi farklı coğrafyalarda hakları gasp edilmiş halklardan gelen genç sanatçıları bir araya getiriyordu. Karma karışık documenta fifteen etkinliklerinde en çok bu küçük alanda zaman geçirdim. Dünyanın farklı köşelerinden gelen politik, aktivist karakterli, çoğu kez haykıran ama sanat ortamında kendini duyurma olanağı bulamamış çalışmalarla orada karşılaştım.


Ardından Filistin’deki politik gerginliğin dünya gündemi belirlediği bu süreçte, Hamza’nın If you Force it, it is no Dream isimli yerleştirmesiyle Liste Art Fair Basel’de Livornolu Galeri Gian Marco Casini’nin standında karşılaştım. Topu topu üç çalışmanın bir araya gelmesiyle oluşan bu sunum daha ilk bakışta sakinliğiyle dikkat çekiyordu:

Basel’s Pride, 2024, bronz, tahta çerçeve, 40x30x4 cm, 3 Edisyon + 1 AP

Herzl’s Bed, 2024, tek kanallı video, 7’ 9” dakika, 3 Edisyon + 2 AP

If you Force it, it is no Dream, 2024, 1000 adet poster, 100x70 cm, Tek edisyon


Çalışma 1897’de Theodor Herzl tarafından Basel’de organize edilen Birinci Siyonist Kongre’yi farklı, kişisel bir noktadan ele alırken güncel politik gelişmelere de gönderme yapan ironik bir dile sahip olduğu için farklı katmanlardan oluşuyordu. Bu katmanlar büyüteç altına alındığında Hamza’nın yaratıcı sürecindeki duruş ve kalkış noktalarının yanı sıra onun çıkmaz sokağa giren politik gelişmeler karşısında bile kendine, etrafına, nasıl ironik, Kafkavari bir bakış geliştirdiğinin altını çiziyordu. Açıkçası, üç aşağı beş yukarı aynı temaları ele alan çalışmalar arasında beni Hamza’nın bu tuhaf ironisi ilgilendirdi. Çünkü o, diğer birçok Ortadoğulu sanatçı gibi sızlanan bir tavır yerine sorgulayan, eşeleyen, deşen bir tavır geliştirmeyi seçmişti.


İlk kez gösterilen bu çalışmayı anlatmak için bizzat kendinin kaleme aldığı metinden onun ilk kez 2018’de yerleştiği Basel’de, şehrin turizm bürosunun bulunduğu Stadtcasino Basel’de karşılaştığı bir bronz anma plaketinden yola çıkarak bir soru geliştirdiği ortaya çıkıyordu: Siyonizmin İsviçre’de neden bir kutlama konusu olduğunu anlamakta zorlandım.” (1)


Bu bronz anma plaketi Theodor Herzl’ın bir grup Avrupalı Musevi aktivistle 1897’de kurgulamış olduğu Birinci Siyonist Kongre’nin anısına, kara para aklama konusunda kötü bir şöhreti olan bu kentin belediyesi tarafından yerleştirilmişti. Günümüzdeki İsrail devletinin varoluş temellerini atan bu girişim için elbette büyük bir rüşvet karşılığında Yıldız Sarayı’ndan izin ya da görmezlikten gelme anlaşması sağlanmıştı. Avrupalı Museviler’e toprak satışı Osmanlı Sultanı’nın en iki yüzlü diplomatik tavırlarından biriydi. Nasıl ki Bizans diplomasisi iki yüz yıl kadar küçük bir şehir devleti olan Kostantinopolis’in onurunu, varlığını korumayı başarmışsa, Osmanlı diplomasisi de üç yüz yıl boyunca Avrupa’nın hasta adamı olan imparatorluğu ayakta tutmayı başarmıştı. Osmanlı-Yunan Savaşı’nın sahnede olduğu bir dönemde, Siyonist Avrupalı Museviler’in kendilerine daha sonra ülke olarak tanımlayacakları toprakları satın almaları II. Abdülhamid’in, bilgisi dışında olabilecek bir eylem değildi. Neden, hangi gerçekliklerle Yıldız Sarayı’nın buna göz yumduğu hakkında bugüne kadar kapsamlı bir çalışmanın yapılmamasının bir rastlantı olmadığını düşünüyorum. Neyse bu tarihi gerçeklik çerçevesini bir tarafa bırakıp Hamza’nın çalışmasına dönelim.


Theodor Herzl siyonist düşüncelerini düzenli olarak organize ettiği kongrelerde temellendirirken 1901’de Rhein Nehri kenarındaki Hôtel Les Trois Rois’da kalır. Bu tarihi anı masum olmadığı yüzünden akan bir girişimle halkla ilişkiler etkinliğine dönüştüren otel, onun adına River Room Herzl odası oluşturur. Hamza, Stadtcasino’ya yürüyüş mesafesindeki bu lüks oteldeki Herzl odasında projesi gereği bir gece kalır. Otel yönetiminin İnternet’te “Herzl Nehir Odası, mobilyalarının eşsiz cazibesiyle etkileyicidir. Ren Nehri manzaralı bu sade ve büyüleyici oda bugüne kadar ilham ve huzur vermiştir. (yaklaşık 22 m2)” diyerek tanıttığı bu odada Filistinli sanatçı “ilham ve huzur” arayışıyla bir gece için 735 İsviçre Frank’ı ödeyerek kalır. Banyosunun, yatağının ve Ren Nehri’ne bakan balkonun keyfini çıkarır. Basel’in çikolatalı yüzünü gösteren bu balkonda çektirdiği fotoğraftan yola çıkarak, Theodor Herzl’ın bronz anma plaketi gibi bir duvar röliyefi yapar. Siyonizmin sonucu yurdundan, ocağından, ailesinden ayrı düşen sanatçı kendisi ile Herzl arasında kurduğu birlikteliği romantikleştirmez. Ren Nehri’ne bakan Herzl Odası balkonu onun için adeta Siyonistlerin yok etmek istediği Filistin toprağıdır. Bu balkondan kendisini nehre bakarken gösteren turist fotoğraf kendi bronz levhasının çıkış noktasıdır. Bu genç sanatçı kendisini Theodor Herzl ile ilişkilendirirken Kafka’nın Davası’na benzer bir sürecin (procédés) içindedir. Félix Guattari, Kafka’yı ele alan etkileyici yazısında la capitulation définitive kavramından (2) bahsederken bunun sıradan bir ölüm olmadığının altını çizer. Hamza da kendisini Theodor Herzl gibi sahnelerken Filistin halkı için ölüm fermanı olan Siyonizmin, tüm kolonyal belanın başlangıcı olan lanetli Avrupa’nın iki yüzlülüğüne gönderme yapar. 1000 adet basılmış afişin çıkış noktası olan iki fotoğrafa dikkatli bakmak gerekiyor. Biri Herzl’i 1901’de otelinin balkonunda, diğeriyse aynı noktada 2024’te poz veren sanatçı Hamza Badran’ı gösteriyor. 1901’den 2024’e geçen süre boyunca değişen rolleri, politik sistemleri ve günümüze uzanan Avrupalı ırkçılığın düşündüğümüzde Hamza’nın gerçekten de Kafkavari bir kurguyla geliştirmiş olduğu anlatım (narration) rhizome kavramı hakkında tekrar düşünmemizi sağlıyor.


Hamza’nın kesin kez politik, bir o kadar da ironik bu çalışmasına Kafka perspektifinden, özelikle Dava ve Dönüşüm kitapları çerçevesinden, baktığımda onun ne kadar köklü bir sorgulama süreci geliştirdiğini fark ediyorum. Dilimize ancak 1960’lardan itibaren bir avuç azimli çevirmenin çabalarıyla kazandırılan Kafka kitapları (3) Hamza’nın çalışmasının farklı bir perspektifle incelenmesine olanak sağlıyor. Kimlik, aidiyet, toplumsal sınıf gibi konulara yakınlaşan güncel sanatçıların geliştirmiş oldukları pratikler çoğu kez siyah-beyaz bir tahta baskıyı andırırken Hamza sanki ara tonlar, griler, beyazlar üzerine eğilerek kendi söylemini geliştiriyor. Aldığı tavır edilgen değil aktif; ağlamıyor, sızlanmıyor tersine gülüyor; kendini Herzl yerine koyarken, sınıfsal değişimde kötü adam/iyi adam gibi kategorileri değil de Kafkavari bir akışkanlıkla güncel durumun sorgulamasını yapıyor.


Her sabah karşılaştığımız dünyanın güncel hali ve Filistin bizi çok uzun süre meşgul edecek. Ateşin düştüğü yerdeki acıyı anlamamız elbette mümkün değil ancak Filistinli bir sanatçının ironisine kulak vererek hiç kuşkusuz yeni yüzyılın en büyük politik felaketlerinden olan bu savaşı, elimiz kolumuz bağlı olarak izlediğimiz bu katliamın boyutunu kavramamız mümkün. Bize yol gösteren yazarın Kafka olması da bir rastlantı değil. Gregor Samsa’nın dönüşümü ile Hamza Badran’ın Theodor Herzl dönüşümü arasında oldukça yakın bir ilişki var.


 

  1.  http://gmcg.it/wp-content/uploads/2024/06/dossier-Liste-2024-web.pdf, Erişim Tarihi: 21.06.24.

  2. Félix Guattari, Kafka: procès et prodcédés, Le Siecle de Kafka, Centre Georges Pompidou, Paris 1984, s. 262-266

  3. Sezer Duru, Kafka in der Türkei, https://www.kafka-atlas.org/index.php?pageID=9&selCountry=tr, Erişim Tarihi: 21.06.24


Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page