Erkan Özgen’in İstanbul Bienal’i kapsamında Galata Rum İlkokulu’nda gösterilen video çalışması Harikalar Diyarı (Wonderland) Ocak 2015’te Kobane’nin IŞİD tarafından kuşatılması sonucu bölgeden kaçmak zorunda kalan Muhammed’in hikâyesine odaklanıyor
Erkan Özgen, fotoğraf: Nora Tataryan
Dört dakikalık video boyunca işitme ve konuşma engelli Muhammed’in, şahit olduğu savaşı, bedenini kullanarak tasvir edişini izliyoruz. Harikalar Diyarı, izlemesi zor ve muhatabını sorumluluğa çağıran bir video. Özgen, bu çalışmasıyla şiddet pornografisine düşmeden bölgedeki katliamı en çarpıcı şekilde anlatırken aynı zamanda böylesi bir temsilin koşullarını ve sınırlarını da bize sorgulatıyor. Bu anlamda bölgede yaşananları batıya tercüme etme kaygısı taşımadan izleyicisiyle dilin ötesinde bir yerde buluşan Harikalar Diyarı savaş ve zorunlu göç üzerine düşünmemize vesile olmakla kalmıyor, bu coğrafyada olan katliamları bir kez daha yüzümüze vuruyor. Çok da konforlu olmayan bu karşılaşmanın ardından savaşı anladığımızı varsayıp, vicdanımızı rahatlatamıyoruz aksine bize musallat olan bu hisle baş başa kalıyoruz. Erken Özgen Harikalar Diyarı’na evrilen süreci şu sözlerle anlatıyor:
"Muhammed’le bu şartlar altında tanışmamış olmayı dilerdim. Bölgede bir alt üst oluş yaşanıyordu ve bu seferki, diğerlerinden çok daha uzun ve çok daha barbarca olacağa benziyordu. Irak-Şam İslâm Devleti ya da Arapça adıyla Dawlah al-Islamiyah fil-’ Iraq wa ash-Sham adı altında ortaya çıkan katil sürülerinin, özellikle Kürtler'in yaşadıkları bölgelere saldırmaları, Ortadoğu’da kimi ilişkilerin bozulacağı, kimilerinin ise yeniden biçimleneceği anlamına geliyordu. Kürtler, ‘Kanlı Cuma’ olarak da bilinen Halepçe Katliamı’ndan sonra, sil baştan göçe zorlanmış, IŞİD özellikle Êzîdî (Yezidi) Kürtleri hedef almış, müteakiben yaşadığımız bölgeye (aslında pek de iyi olmayan topraklara) büyük bir göç dalgası başlamıştı. Mardin ve Diyarbakır’a kadar gelebilmiş olanlar için kamplar oluşturulmuş, o sıra Kayyım’dan önceki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince kamplarda görevlendirilen ya da gönüllü olarak çalışmak isteyen gruplardan birine katılmış ve zaman ayırıp çalışmaya başlamıştım. Göç eden ailelerden biri, benim doğup, büyüdüğüm ilçe olan Derik’e gelmiş ve çevreden yardımlarla orada yaşamaya başlamışlardı. On beş kişilik bir aileydi, giyecek alıp, aileyi ziyarete gitmiş, Muhammed’le işte bu ziyaretimde tanışmıştım. Muhammed duyamıyor ve konuşamıyordu, ancak başından geçenleri yüreğiyle anlatmak, gözleri ve elleriyle duyurmak istiyordu. Ben, Muhammed’in dünyaya vermek istediği mesajı hissedilir kıldım."
Erkan Özgen bundan önceki işlerinde de benzer temalara yer vermişti. Şu anda MARSistanbul’da Teminat sergisi kapsamında gösterilen 2004 tarihli Yetişkin Oyunları’nda (Adult Games) Özgen bu kez de bir oyun parkı üzerinden savaş bölgesinde çocuk olma hallerini tasvir ediyor. Genel sanat pratiği içinde Harikalar Diyarı’nın nereye oturduğunu sorduğumda Özgen şöyle yanıtlıyor:
"Adult Games erken dönem video çalışmalarımdan biriydi, bununla birlikte, onu benim için özel kılan başka bir şeyler de vardı, dilsel olarak, video üretimimde bir kırılmaya işaret ediyordu Adult Games o derme çatma, mahalle arasındaki izbe oyun parkındaki kar maskeli çocuklar, çocukluk denilen evreyi neredeyse bir yetişkin gibi yaşamış, geri gelmeyecek olandan son bir kez çocuk saflığında haz almak üzere harekete geçmişlerdi. Onlar da, tıpkı Muhammed gibi dilsiz çocuklardı. Der ya Murahtan Mungan ‘Çocukluk başlı başına bir memlekettir, hatta sılasıdır insanın. Büyüdükçe sıla özlemimiz artar, hayat giderek gurbetleşir. (...) Büyümek gurbete çıkmaktır. (...) Anlatmak ise ikinci hayat.", bu minvalde düşündüğümde, o çocuklar için hayat çoktan sıla olmuştur. Harikalar Diyarı’nda, çocukluğumun masallarından biri olan Alice Harikalar Diyarı’na da bir gönderme var, Muhammed de tıpkı Alice gibi, bir tavşan deliğinden –ya da art arda birkaç delikten- geçiyor ve kendisini sessiz bir dünyada görüveriyor."
15. İstanbul Bienali’nin en kuvvetli işlerinden biri olan Harikalar Diyarı içinden geçtiğimiz savaş surecinde şiddeti bir sergi mekânından izlemenin ağırlığını hissettirmekle kalmıyor ayni zamanda belge niteliğindeki bu videonun bir sanat eserinin sınırlarını nasıl zorladığını da gözler önüne seriyor.
Comments