Pınar Yoldaş’ın Evrimsel Form isimli sergisi 16 Kasım 2024 tarihine kadar Ekavart Gallery'de gerçekleşiyor. Sanatın sürekli evrimini gözler önüne seren ve geleneğin teknolojiyle, eski mitlerin ise çağdaş bilim ışığında yeniden hayat bulduğu bir anlatı sunan sergiyi sanatçının pratiğinin bize çağrıştırdıklarından yola çıkarak bir hipermetinle ele alıyoruz ve Yoldaş’a merak ettiklerimizi soruyoruz
Yazı ve röportaj: Ceylân Önalp
Pınar Yoldaş, The Prophets (Genetically Modified Gods)
Her sanatçının yolculuğu kişisel izlerinden ve yaşanmışlıklarından beslenir. Pınar Yoldaş’ın Evrimsel Form isimli sergisi, bu yolculukta karşılaştığı ilham kaynaklarını ve dönüm noktalarını içtenlikle izleyiciye sunuyor. Yoldaş’ın bilim ve sanatın kesişiminde şekillenen dünyası, sadece teknolojik yeniliklerle değil, aynı zamanda çocukluk hayallerinden ve yaşamının belirleyici anlarından da güç alıyor. Sergiyi tam anlamıyla kavrayabilmek için, onun ilham aldığı hikâyelere, yaşamında iz bırakan anılara ve dönüm noktalarına dokunmak gerekiyor.
Bu sergiye dair bir yazı kaleme alırken klasik bir düz yazı formunun ötesine geçmek, Yoldaş’ın sanatının katmanlı ve döngüsel yapısına daha uygun geldi. Bu yüzden yazıyı okuyucuya farklı bağlantılarla açılan bir hipermetin deneyimine dönüştürmeyi seçtim. Böylelikle, serginin anlatısı tek bir doğrultuda akmak yerine, kendi içinde açılımlar sunan bir yolculuğa dönüşebilir. Tıpkı Yoldaş’ın eserleri gibi bu yazıda da okurlar kendi bağlantılarını kurarak farklı katmanları keşfetme şansı bulabilirler. Hiperbağlantılı anlatıyı ve bu serginin ruhunu kavrayabilmek adına hipermetin kavramına kısa bir yolculuk yapalım mı, ne dersiniz?
Hypertext, yani dilimizdeki adıyla hipermetin kavramının kökenleri 1940'lara dayanır. Vannevar Bush'un As We May Think adlı makalesindeki hayali bir cihaz olan Memex ile gündeme gelen bu fikir, insanların bilgiyi bağlantılar üzerinden keşfetmesine olanak tanıyordu. Daha sonra Ted Nelson ve Douglas Engelbart gibi öncüler, bu fikri daha da ileri taşıdılar ve bağlantılı içeriklere yönelik sistemler geliştirdiler. Zamanla Tim Berners-Lee’nin World Wide Web’i oluşturmasıyla, günümüz İnternet'i doğdu ve bu hiperbağlantılı dünya, sanatın ve yaratımın da bambaşka yollardan anlatılmasına imkân tanıdı. Günümüzde sanatçılar da kendi eserleriyle bu bağlantıları çoğaltarak, izleyiciyi hem geçmişe hem de geleceğe bağlayan çok katmanlı bir anlatı sunabiliyorlar.
Pınar Yoldaş, Alphabet of Life
Pınar Yoldaş’ın uzun yıllara yayılan yaratıcı yolculuğunun katmanları arasındaki hiperbağlantılar, bilim ve mitolojiden ilhamla sergiye güç katan unsurlar olarak öne çıkıyor. Sergi, yalnızca teknolojik yeniliklere ve bilime dayalı bir anlatı sunmakla kalmıyor; aynı zamanda Artemis ve Kronos gibi mitolojik figürler aracılığıyla yaşamın, zamanın ve yaratıcılığın dönüşen doğasını da derinlemesine keşfediyor.
Kronos, zamanın akışı ve dönüşümünü temsil eden güçlü bir figür olarak Yoldaş’ın eserlerinde geçmişle geleceği, değişimle sürekliliği birbirine bağlayan bir metafor işlevi görüyor. Onun zamana hükmeden ve onu hem yaratıcı hem de yıkıcı bir unsur olarak şekillendiren doğası, sanatın sürekli yenilenen ve gelişen doğasıyla paralel bir çizgide ilerliyor. Kronos’un zamanın döngüselliğini vurgulayan karakteri, izleyiciyi Yoldaş’ın yaratım süreçlerine davet ederken, serginin evrimsel yapısını da destekliyor. Bu bağlamda her eser, zamanın içindeki küçük bir yankı gibi sürekli yeniden şekilleniyor.
Bu yolculukta, Artemis’in özgür ruhu ve yaratıcılığı besleyen enerjisi, sanatsal üretimin sınırlarını zorlayan bir rehber olarak devreye giriyor. Doğanın ve avcılığın tanrıçası olan Artemis, Yoldaş’ın sanatsal pratiğinde keşif, yenilik ve cesaret ile özdeşleşen bir simgeye dönüşüyor. Tıpkı Yoldaş’ın eserlerinin katmanlı yapısı gibi, Artemis de doğanın karmaşıklığına ve yaratıcı süreçlerin kıvrımlarına işaret ediyor. Bu bağlamda, Yoldaş’ın Evrimsel Form sergisi, sanatın zamansızlığı ile yaratımın cesur yüzleşmesini bir araya getirirken izleyiciyi, geçmişten bugüne uzanan bağlantılar üzerinden, kendi içsel yolculuğunu yapmaya teşvik ediyor.
Hiperbağlantılılık fikrini temel alan bu yazı, serginin katmanlı yapısını deneyimlemeye olanak tanırken Yoldaş’ın mitolojik figürlerle harmanladığı sanat yolculuğunu, çok boyutlu bir anlatı oluşturuyor. Böylece, sergi tek bir çizgide değil, zamanın ve yaratıcılığın sayısız açılımına dokunarak ilerliyor.
Pınar Yoldaş, The Genetic Orbuculum serisi
İlham kaynakları ve köklere yolculuk: Evrimsel Form sergisini yaratırken ilham aldığın belli başlı kişisel deneyimlerin oldu mu? Bu sergideki eserlerin bazıları senin geçmişinle veya sanat yolculuğunla nasıl bir bağ kuruyor?
Şu anki sergilerimde –5 yaşındaki resim sergim hariç– kişisel işlerimi sergilemedim. Duvar eserlerinin çoğu, düşünce ve araştırma süreçlerimin bir parçası olarak kendim için yaptığım çalışmalar. Bu eserler, bilinçaltıma açılan bir pencere sunuyor. Kendi hikâyemin, sizin hikâyenizin yanında o kadar önemli olmadığına inanıyordum; bu yüzden işlerim daha çok oluşumların ve süreçlerin öykülerine değindi: Plastik kirliliği, biyolojik varoluşçuluk gibi konulara. Ancak Ekav’daki bu sergide, bana dair bir parça bulmak mümkün. Sevdiğim bir dersi dinlerken yaptığım suluboyalar, Amerika’daki sanatçı konuk programlarında araştırdığım teknikler ve İtalya’da yaptığım bazı kurşunkalem çalışmalar burada bir araya geldi. 2011’den günümüze uzanan eserlerim sergide yer alıyor.
Sanatın zamanla evrimi: Bilim ve teknolojiyle ilgilenen biri olarak, yıllar içinde sanatında en çok değiştiğini hissettiğin yön ne oldu? Bu değişim, sergiye nasıl yansıdı?
Beni yargılayacak şimdi insanlar ama yargılamasınlar lütfen. Bence iyi bir mimar, iyi bir tasarımcı ya da iyi bir sanatçı olmak için el yeteneği önemli. Sanatta el becerisinin, çalışma ve yetenek sonucu ortaya çıkan o ender düşünce biçiminin önemini yadsır hâle geldik. Sanat bir “süreç” sanatı hâline geldi. Al köpekbalığını, 1 ton formaldehit dolu tanka koy. Yok, iki kişi sandalyeye otur, New York'ta pahalı bir mahallenin üst katlarındaki geniş beyaz bir odada birbirine bak sessizce. Binlerce çiçek kullanmak suretiyle süs köpeği şeklinde heykel yap sanat adına. Tavşanın genleriyle oyna, tavşanı gece parlar hale getirmek gibi şeyler. Yani performatif, sansasyonel ve medyatik işler. Sanatçıya değil, sürece yönelik; sanatçının becerisine ve malzeme, teknik konusundaki bilgisinden ziyade süreci nasıl yönettiğine bakıyor. Sanırım son dönemde başkalarının ne düşündüğünden ya da bundan başlık çıkar mı, çıkmaz mı düşüncelerinden daha çok arındım.
Duygusal ve zihinsel ağlar: Eserlerinin izleyicilerde nasıl bir etki bırakmasını umuyorsun? Senin için bu serginin insanlara dokunması, onları düşündürmesi açısından önemi nedir?
Ekavart Galerisi’nin konumu gerçekten çok özel; galerinin mekânsal enerjisi oldukça yüksek ve izleyiciye adeta bir deneyim alanı sunuyor. Bu sergide hem kendi ışığını yayan hem de bulunduğu ortamın ışığına göre değişiklik gösteren eserlerimizi sergiledik. Farklı ışık oyunları yaratan malzemeler ve teknikler önererek bu deneyimi daha etkileyici hale getirmeyi hedefledim. Eserlerin, izleyicilerde merak uyandırmasını ve gizemli bir keşif süreci yaratmasını arzu ediyorum. Her bir işin, izleyiciyi hem düşündüren hem de huzur veren bir yönü olduğunu düşünüyorum. Bu sergide ziyaretçilerin yalnızca sanatı izlemekle kalmayıp, ışık ve mekân arasındaki etkileşimi gözlemleyerek pozitif bir zaman geçireceklerini umuyorum. Eserlerin, izleyicilere bir yandan sürprizler sunarken diğer yandan derin bir sakinlik ve içsel bir bağlantı kurma imkânı sağlaması benim için önemliydi. Ekavart Galeri’de böylesi özel bir atmosferin içinde bu tür bir sergi gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk duyuyorum.
Mitoloji ve çağdaşlık: Bu sergide bilim ve mitolojiyi harmanlıyorsun. İleride keşfetmek istediğin yeni bir tema veya üzerinde çalışmak istediğin bir proje var mı? Bu serginin senin sanatında bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor musun?
Üzerinde çalıştığım temel temalar dolaşım ve dolaşım tıkanıklığı. Diğer bir tema ise hareket. Aslında hareket ve dolaşım birbirine bağlı kavramlar, ancak bu bağlantının detaylarını derinlemesine incelemek istiyorum. Zaman bulabilirsem, bu temaları içeren bir yayın hazırlamak ve kendi buluşlarımı bu yayında bir araya getirmek en büyük hedefim. Yayınımda, dolaşımı organ olarak, yapı olarak ve sistem olarak inşa etme fikrine odaklanmak istiyorum. Bu yapıların ve sistemlerin tasarımında, hareketin ve dolaşımın nasıl bir bütün oluşturduğunu, doğanın işleyişiyle olan paralellikleri göz önünde bulunduracağım. Bu projede, tamamen benim buluşlarıma dayanan yeni bir perspektif sunmak ve izleyicilere hem düşünsel hem de görsel bir deneyim yaşatmak amacındayım. Umuyorum ki bu projeyi hayata geçirme fırsatım olur; böylelikle, sanatsal yaratım sürecime dayanan buluşlarımı daha geniş bir kitleye sunabilirim. Bu yayın, sadece sanatsal bir ifade değil, aynı zamanda kendi keşiflerimi derinlemesine aktarabileceğim kapsamlı bir çalışma olacak.
Yaratıcılık ve bilimsel dönüşüm: Bilimsel gelişmelerin, özellikle de yapay zekâ ve biyoteknolojinin, sanatı ve insanın yaratıcılığını nasıl dönüştürdüğünü düşünüyorsun? Bu dönüşüm insanla nasıl bir bağ kurmalı?
Bilim yani bilmek, evreni anlamak anlamına geliyor. Bilim evreni anlama biçimlerinden biri, mekanizma ne diye soruyor bilim. Su an yapay zekâ bence abartılıyor, neden bilmiyorum, çünkü zaten yapay zekânın bizim gibi zeki olması mümkün değil bırak insandan zeki olmasını, sadece değişik bir zekâ çeşidi o. Ama insan ve diğer hayvanlar hala çok daha zeki. Yaratıcılık beyindeki birbiriyle normalde alakasız bilgilerin ve bölgelerin bir araya gelmesi, yeni ve kalıcı bir şey ortaya çıkarmasıdır. Simdi insan biraz ne görürse onu yapıyor. Onu taklit ediyor. İnsanın büyürken maruz kaldığı ortam, gittiği ortamlar, aldığı eğitim yani kısaca o gelişmekte olan beynin neye maruz kaldığı çok önemli. Yapay zekâ diyor ki, ha o yaşanmışlıkları bilgisayara yükleyebiliyoruz, hepsini bir araya karıştırabiliyoruz. Görsel hafızanın ve görsel öğrenmenin, görsel yaratıcılığın nasıl çalıştığını henüz tamamen anlamadık. İnsan beyni çok hızlı ve özellikle aşırı yetenekli kişiler çok fazla sayıda acayip karmaşıklıkta ve çeşitte bilgi depolayabilir. Unutmayalım ki bildiğimiz şeylerin çoğu sözel değil. Söz ötesi, ya da söz altı. Söz öncesi belki. Bilim ve teknoloji ne kadar ilerliyormuş gibi görünürse görünsün insanlığın cehalet çağları içindeyiz. O yüzden herkes kendini eğitmeli ki hızlıca bu çağlardan çıkılsın. İnsanın ya da canlıların yaratıcılığı her daim bilimin bir tık önünde olacaktır. Çünkü bizim yaratıcılığımız doğanın yaratıcılığının bir uzantısıdır. Tıpkı bizim bedenlerimizin doğanın bir uzantısı olduğu gibi. Biz doğaya dair canlılarız, yaratıcılığımızın kökeni doğadır.
Σχόλια