top of page
Neslihan İmamoğlu

Filler Neden Öfkeli? ve diğer sorular

Lale Çavuldur’un Filler Neden Öfkeli? isimli sergisi 13 Nisan’a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde devam ediyor. Sergideki işlerin sunduğu izleği takip ederek çeşitlenen soruları ele alıyoruz


Yazı: Neslihan İmamoğlu


Lale Çavuldur, İç Bahçe, buluntu nesneler, değişken boyut ve zaman dilimleri


Lale Çavuldur’un Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki kişisel sergisi güçlü ve zor bir soru etrafında şekilleniyor: “Filler Neden Öfkeli?” Güçlü diyorum; çünkü karada yaşayan en güçlü hayvanlardan birinden, güçlü hafızalarıyla dikkat çeken fillerden bahsediyor ve öfke gibi güçlü bir duyguyu sorguluyor. Zor diyorum; çünkü çok kolay gibi gözüken, cevabını bünyesinde barındıran bu soruya hemen yanıt vermek pek mümkün değil. Filler, “işte bu yüzden öfkeli” dediğimiz an bir Antroposen tuzağına düşmüş oluyoruz. Sanatçının, aslında sormak istediği daha birçok sorunun olduğunu öğrenince¹ ben de yalnızca Antroposen’i işaret edebilecek yanıtların yerine daha az tehlikeli yolu seçerek soruları çoğaltıyorum.


Lale Çavuldur, Yanlış giden bir şeyler var (detay), 2023

Yanlış giden bir şeyler var (2023) isimli işle başlıyor sergi. El yapımı pamuklu kâğıt üzerine çizili objeler: “Mermi, DDT, anahtar, golf sopası, deney hayvanları, fildişi, evlilik yüzüğü, savaş jeti, satır, gösteri yunusu, dikenli tel, motorlu testere, kesik köpekbalığı yüzgeci, jiletli tel, gergedan boynuzu, yüzme havuzu, atom bombası, bankamatik tuşları, nükleer santral, çip, geyik boynuzu, plastik şişeler, silah tetiği, akaryakıt tabancası, TOMA, plastik polis kelepçesi, araba direksiyonu, kişisel numaralar (IBAN, telefon numarası gibi), zincirli fil ayağı, üç sembol...”² Çavuldur her ne kadar bu çalışmasıyla gündelik yaşamdan seçtiği nesnelerin sembolik değerleri üzerinden bir “dış dünya-distopik dünya” temsil ettiğini söylese de iç ve dış arasındaki ilişki cebime attığım ilk sorulardan biri oluyor. Bu soru diğer işlerle birlikte çoğalıp çeşitleniyor: İç dünyamız, dış dünyadan bağımsız düşünülebilir mi? İçeride –belirli bir konu, cinsiyet, tür, coğrafi konum dahilinde- olup bitenler onu çevreleyen siyasi, ekonomik, sosyal bağlamdan bağımsız konuşulabilir mi?


Lale Çavuldur, İsimsiz, yumurta kabuğu, plastik torba, 2023


Sanatçının sıklıkla çalıştığı, üzerine dersler verdiği bir konu sürdürülebilir, geri dönüşen malzemeler. Bu sergide de bol bol geri dönüştürülmüş kâğıtlarla, yumurta kabuklarıyla, saçlarla ve doğadan ödünç alınan nesnelerle karşılaşıyoruz. Sürdürülebilirlik kavramına, bu kavramı kendi çıkarları uğruna eğip büken sermaye nedeniyle kuşkuyla yaklaşsam da geri dönüştürülmüş malzeme üzerine çevrelerinden, bağlamlarından yalıtılarak aktarılmış objelerden oluşan bu işin kavramın çelişkilerini görünür kıldığını ve soruları, bu çerçevede de çoğalttığını düşünüyorum: Kâğıtları geri dönüştürüyor ve böylece üzerine bomba resmi çizebiliyoruz. Her bir sembol sanatçının “dış dünyasında” nasıl bu kâğıdı mesken ediniyorsa, bu sembollerin dünyadaki karşılıkları da “sürdürülebilirliğin” verdiği yetkiye dayanarak var olmaya devam ediyor diyebilir miyiz?

"Humpty Dumpty, kırıldıktan sonra kralın tüm askerlerine ve tüm çabalara rağmen tekrar birleştirilemezken yumurta kabukları hâlâ yaşamı temsil ediyor olabilir mi?"

Bir sonraki işte plastik poşetler ve yumurtalar (İsimsiz, 2023) galeride görmeden geçemeyeceğiniz bir yerde konumlanıyor ve sözünü doğrudan söylüyor: “Yaşamı büyük bir oburlukla tüketiyoruz.”³ Yumurtayı bir yaşam sembolü olarak gördüğünü belirten sanatçının yüzlerce parçalanmış yumurta kabuğunu plastik poşetler içine yerleştirmesi akla yeni sorular getiriyor. Humpty Dumpty kırıldıktan sonra kralın tüm askerlerine ve tüm çabalara rağmen tekrar birleştirilemezken yumurta kabukları hâlâ yaşamı temsil ediyor olabilir mi? İnsanın tahripkâr doğasına dikkat çekmek için doğayı tahrip etmeye devam edebilir miyiz? Plastik poşetleri üreten ve yumurtayı tüketen aynı insanlıktan bahsedebilir miyiz? 


Filler Neden Öfkeli? sergisinden yerleştirme fotoğrafları, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz


Merdivenlerden inince solda İç Bahçe’yi görüyoruz. Sağda boydan boya uzanan ahşap bir paravan, birkaç basamak aşağıda konumlanan bölümdeyse birbiriyle konuşan diğer işler... İç Bahçe’yi sona bırakarak gezmeye niyetleniyorum ama önce paravana değil, tam karşısındaki duvara tüm dikkatleri üzerine çekecek şekilde yerleşen beş figüre takılıyor gözüm: İşte filler! Fakat daha sonra İç Bahçe bölümünü gezerken gördüğüm yapraklar ile buradaki figürlerin benzerliği şaşırtıyor. O hâlde hem yaprak hem fil hem de Afrika kıtası⁴ veya hepsi birden olabilir pekâlâ bu figürler. Zeynep Sayın, geri gönüştürülmüş kâğıdın kocaman bir yaprağa, bir yaprağın file dönüşebilmesini örnek göstererek Çavuldur’un işlerinde baskın bir kavram olarak “metamorfozdan, dönüşüm”den bahsediyor.⁵ Burada yeni sorular giriyor devreye: Neye dönüştüğü mü önemli, nasıl ve neden dönüştüğü mü? Sorunun ilk kısmı için imgenin bizi götüreceği birçok yanıtımız olabilir, peki neden ve nasıl için ne diyebiliriz?


Hemen yanındaki duvarda Devrik Ağaç (2023) isimli iş tüm heybetiyle beliriyor. Beş yatayda beş dikeyde konumlanan 25 tuval parçasının bir araya gelerek oluşturduğu bu iş için sanatçı akademik dünyadan hatıralarını; ders çizelgelerini, doktora notlarını vs. geri dönüştürmüş. Devrilse de yaşamaya, ekosistemin bir parçası olmaya devam eden ağaç, bu ağacı besleyen ama devrilmesini engelleyemeyen akademik öz, tüm kıvrımlarına rağmen bir ızgara sistemde sergilenen ama tüm bu geometriye rağmen göz tarafından bir bütün olarak algılanan tuval… Devrilen ağacın temsil ettiklerinden çok nasıl devrildiğini merak ediyorum: Fillerin öfkesinin nedeni bu ağacın devrilmesi olabilir mi? Yoksa filler mi ağacı devirdi? 


Lale Çavuldur, Dipsiz Kuyu (detay), kadın saçı, plexiglas, bazalt kaldırım taşı, 2023


Duvardaki Karanlık Ay (2020) ve onun zemindeki aynası Dipsiz Kuyu (2023) farklı sorunsallardan yola çıkmış olsa da bunların birbirlerinden çok da kopuk olmadığını imlercesine hem form olarak hem de sergideki konumları vesilesiyle birbirleriyle konuşuyorlar. “Ay bombalandığında ve ışığını göremediğimizde artık ne olur?”⁶ sorusu ışığın dibe asla ulaşamayacağını bildiğimiz bir dipsiz kuyuda karşılık buluyor sanki. Şiddet dipsiz bir kuyu ve Ay’a kadar ulaşabiliyor. İçinde sanatçının kendi saçları (insana ait) olan, bazalt taşları (doğaya ait) ile çevrili ve pleksiglas (insan yapımı) ile örtülen “dipsiz kuyu”. Gerçeğin üstünü yapay, şeffaf, kaygan bir malzeme ile kaplayıp çevresine “doğal” sınırlar çeken bir kuyu. Çavuldur, bu işiyle kadına şiddete yaptığı vurgudan bahsederken Sayın, kadına şiddetin toprağa  (ve elbette Ay’a) uygulanan şiddetten bağımsız düşünülemeyeceğini söyleyerek soruyor: Kapitalizmin dünyaya verdiği zarar ile kadın şiddetini tamamen bağımsız bir yerden okuyabilir miyiz? 


Lale Çavuldur, Biz, atık inşaat tahtaları, plastik boya, 2023


Sayın’ın eklediği soruyu da cebime alarak devam ediyorum. İç ve dış ikiliğini devam ettiren Manzara işi bir anlamda İç bahçe’nin kapısı gibi. Ama önce paravanı geçmek gerekiyor. Fillerin, ağacın, ayın ve kuyunun karşısında, Manzara işiyle ise hiç göz göze gelmeyen bir yerde konumlanan paravan, ahşap inşaat atıkları üzerine çizilmiş sakat insan figürlerinden oluşuyor. Biz (2023) diyor bu figürlere sanatçı. İş cinayetlerinde hayatını kaybeden, iş kazası geçiren, meslek hastalıkları ile boğuşan ama çalışmaya devam ederek sistemi koruyan bir “biz”den bahsediyor ve “Neden Sadece Filler Öfkeli?” diye soruyor. Bu soruyu listeme eklemekle birlikte paravanı koruyan “Biz” yerine “tüm pahasına o paravanı yıkmaya çalışan bir “Biz'den bahsedilebilir mi?” diye merak ederek yoluma devam ediyorum. 


Filler Neden Öfkeli? sergisinden yerleştirme fotoğrafları, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz


Ve İç bahçe. Sanatçının uzun yıllardır biriktirdiği, topladığı, yetiştirdiği bitkilerden parçaların bir merak kabinesi gibi sergilendiği bölümde üzeri doğadan ödünç alınmış nesnelerle dolu bir masa ve bir laboratuarı andıran camlı dolaplarda (sergi mekânına ait) gösterilen dahası. Sergileme mekânının elverdiğince kurgulanan bu kısmın doğal, ferah, iyimser olması beklenen atmosferi bende oldukça karamsar bir etki bırakıyor. Doğanın yer altında konumlanan bir galeriye konuk olan sakinleri yerine⁷yeraltında bir laboratuvara kapatılmış esirleri olarak görüyorum tüm nesneleri. Her birinin kendi hafızası var ve hikâyelerini bilmeden bakıyoruz nesnelere görünmez sınırın ardından, dokunmadan. İç ve dış sorgulaması yeniden kuvvetli bir şekilde beliriyor. Sınırları kim belirliyor? Bireyin, toplumun, fillerin, toprağın hafızası nerede başlayıp biter?


Filler Neden Öfkeli? sergisinden yerleştirme fotoğrafları, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz


İşler tek başlarına ya da sanatçının yorumlarıyla birlikte karşımıza çıktıklarında “Filler Neden Öfkeli?” sorusuna yanıt vermek için parmaklarını kaldıran ve “Ben, ben, ben…” diyerek heyecanla söz isteyen öğrencileri anımsatıyor. Bir cevapları var: Kimisi cevabından çok emin; yumurtalar gibi doğrudan derdini söylüyor; kimisinin kafası biraz karışık, devrik ağaç, filler/yapraklar gibi aynı anda birden çok şey söylemek istiyor; kimisi karanlık Ay gibi dikkat çekmeye çalışıyor ama hepsi insanı işaret ediyor. Fakat her biri sözünü söyleyip sustuğunda herhangi bir otorite tarafından yanıtları onaylanmayan ve kafaları karışan öğrencilerin sessizliğinde daha fazla yanıt yatıyor. İşlerin teker teker kendileri değil, birbirleriyle kurdukları ilişkiler, aralardaki boşluklar, formda ve malzemede kendini gösteren bir izlek çoğaltıyor soruları ve yanıtları. Kullanılan doğal malzemeler ya da doğaya ait nesnelerin insan üretimi semboller ya da sentetik malzemelerle karşılaşmalarını çeşitlendirerek insanın doğayla ilişkisini şiddet, dönüşüm, iktidar, hırs, hafıza, sınır gibi kavramlar üzerinden sorgulayan Filler Neden Öfkeli?, 13 Nisan’a kadar ziyaret edilebilir.


 

¹:  “Filler Neden Öfkeli?” Sergi Konuşması, Konuşmacılar: Lale Çavuldur, Zeynep Sayın, 7 Mart 2024.

²: Sergideki isim panosundan

³: Sergi Konuşması, 7 Mart 2024.

⁴: Evrim Altuğ, Sergi Kataloğu, sf:19. Bkz: “…galeri ana salon cephesinde yer alan 2023 tarihli İsimsiz yerleştirmesi hem toprağı hem de üzerindeki ‘fauna’ ve ‘flora’yı, hem de yaşadıkları Afrika kıtasının günümüzdeki jeolojik ve jeopolitik pozisyonunu yalın bir gürlükte tabir ediyor.”

⁵: Sergi Konuşması, 7 Mart 2024.

⁶:  Sergi konuşması, 7 Mart 2024.

⁷: Sergi konuşması, 7 Mart 2024.  Zeynep Sayın: “Doğanın hiç durmadan buraya çıkmaya niyetlendiğini görüyorum.” 



Comments


bottom of page