top of page
M. Wenda Koyuncu

Flâneur çıkmazı

Oğuz Yalım’ın eserlerinden oluşan Flâneur sergisi, 10 Şubat’ta Summart Sanat Merkezi’nde izleyicisiyle buluştu. 10 Mart 2021 tarihine kadar devam edecek olan sergiyi, Yalım’ın eserleri arasında flanörce bir gezintiye çıkan küratör ve sanat eleştirmeni M.Wenda Koyuncu değerlendirdi

Yazı: M. Wenda Koyuncu



Oğuz Yalım, BASAMAKLAR! SİZE ŞAPKA ÇIKARIYORUM I, 2020


Oğuz Yalım’ın Eserlerinde Düşsel Bir Gezinti

Sokağın askıya alındığı, kalabalıkların tehdit olarak algılandığı, kentlerinse kilit altına alınan hayalet mekânlara dönüştüğü bu zamanlarda tam da varlık sebebini bu mefhumlardan devşiren Flanör’ü(Flâneur) çağırmak düşsel bir cüretin göstergesi olabilir mi? Baudelaire’in mirası bu ele avuca sığmayan fenomen doğduğu günden bu yana edebi, sanatsal, felsefi esin kaynağı olmaya devam ediyor. Modernizmin at başı, sanayileşmenin ve kapitalist modernleşmenin de gayri meşru çocuğu olan Flanör, hala bütün diriliğiyle âdeta bir hayalet gibi üzerimizde dolaşıyor. Belli ki bu uçucu, düşsel karakter bir yerinden tekrar tekrar yakalanmayı arzu ediyor.


İşte, kentlerin sokaklardan ve kalabalıklardan arındırıldığı bir anda, Oğuz Yalım Flanör kartını öne sürüyor ve kurduğu düşsel kent evreninde Flanör’ün izini sürmeye başlıyor. Yalım, içeri çekilmenin, kapatılmanın ve kentle olağandışı mesafelenmenin yarattığı paralize hallerimize nostaljik bir tebessüm katmıyor ama. Melankolik bir tat da sunmuyor. İmgeleminde bugün üzerine düşünmemiz gereken uyarılarla dolu bir yığın bırakıyor aslında. Sanat “bugün” için değil miydi? Ya da öyle olması gerekmiyor muydu? Tıpkı avangardların dediği gibi. Öyleyse Oğuz Yalım’ın Flanör’üne eşlik ederken bu kuşkuları akılda tutmanın faydaları olacaktır. Yani avangardın da flanörün bir nevi mirasçısı olduğunu hatırlayarak.


Dolayısıyla kente ve kalabalıklara bunca uzaklaşmışken mevzuya kuşbakışı bakmayı ve sanki bu mesafelenmeye flanör bir uçarılıkla müdahil olmanın da zamanı.




Neşter

Yalım’ın imgeleri arasında flanörce bir gezintiye çıktığımızda maruz kaldığımız ilk etki: ele sıkı sıkıya yapışmış bir maket bıçağının varlığıdır. Büyük Şehrin Sokakları, Çıkmaz sokaklar gibi çalışmalarda sıkışmış, nefes alamaz, hasta bir kent imgesine neşter atma arzusunda sanatçı. Bu operasyondan geriye kalan kanamanın izleri tuvalin yüzeyine yer yer büyük lekeler bırakıyor. Flanör’e hareket alanı açma, kenti bir yapboz oyununa çevirip ve onu tekrardan arzusuna göre inşa etme hamlesi belki de. İçinde yolunu şaşırmanın ve kaybolma imkânının kalmadığı fabrikasyon mimarinin (Mesleki Deformasyon adlı eser) esir aldığı toplu konutlaşma hallerine bir tür isyan. Maket bıçağı hassas ama acımasız işliyor. Bir tür cerrahi müdahale. Dağılan imaj, kolajın marifetine sığınıp yeniden montajlanarak bir araya gelmeyi deniyor. Kendini gizleyen, temsiliyete direnen; belli belirsiz formların imleyici halleri bütün satıha yayılıyor böylece. Kentin içinde fazladan duran, duygulanıma engel her varlık Yalım’ın neşterinden nasibini alıp atılıyor adeta. Kolaj ve montaj estetiği Yalım’ın birçok eserlerinde varlığını güçlü bir şekilde hissettiriyor.


Montaj tekniğinin görünür olduğu bu yaklaşım Baudelaire’in öncüsü olduğu estetik modernizmin zaman yerine mekâna yatırım yapmasıyla alakalıydı. O dönemde sanatsal uğraşın ilgisi kente kaymıştı. Lukács’a göre bu yaklaşım; kentsel mekânı, organik bir bütün olarak yaratılan sanat eserinden farklı olarak, alegorik olarak ele almış; natüralizm ve realizmden koparak sürrealizmin öncüsü olmuştur. Uzmanlığın hakim olmaya başladığı ve parçalara bölünmüş bir toplumda teknik, ancak imgelerin toplanması ve montajlanması ile gerçekleştirilebilirdi. Dolayısıyla kentle ilişki geliştirmek ancak birçok farklı olay ve ilişkiler ağı sayesinde mümkün olabilirdi. Flanör de böyle bir çağın kahramanıydı ve doğal olarak sürrealizm, kübizm, dadaizm gibi bir çok akımın başvurduğu bu tekniğin de öncüsü sayılırdı. Yalım’ın eserlerine baktığımızda da bu akımlarından çokça izler taşıdığı görülecektir. Hatta denebilir ki, sanatçının sergilediği tavır, bu akımlar arasında gezinip duran plastik bir flanörlüktür. Eserlerde bu montajlama veya neşterleme pratiği sayesinde bir eksiklik veya tamamlanmamışlık hissinin oluşmadığını algılayabiliyoruz. Baudelaire, “ Bu omuru kaldırın, bu eğri büğrü düşlemin iki parçası hiçbir çaba gerekmeden birleşiverecektir. Doğrayıp birçok parçaya ayırın, göreceksiniz, her biri kendi başına da varolabilemektedir.” derken tam da bunu kast ediyordu. Parçalar bütünlük oluşturmadan da bir arada kalarak diyalog kurabiliyor. Yalım’da bunu sağlayan etkenlerden birisi de gestalt ekonomisidir ve bu sebeple eserleri tek bir mesafeden bakılmamayı talep eder.




Kilit

Flanör arzusuna göre kenti arşınlayan ve kentin aklını karıştırandır. Hiçbir rasyonel ilkeyi dikkate almaz. Haritalar, planlar, krokiler onun için bir müsvedde parçasıdır. Çalışmayan, aylak aylak dolaşan biridir Flanör. Zamanla ve saatlerle işi yoktur. Kendi haritaları vardır. Bu haritalar onun ruh haline ve o anki ilgisine göre değişebilir: karamsarlık, dehşet, endişe; aşk, isyan, coşku haritalarıdır onun rehberleri. Oğuz Yalım’da da bütün bu duygu haritalarının yüzeyde nasıl hareket ettiklerinin işaretleri bolcadır. Keskin geometrik hatlar, katı formlar fiziki olarak parçalanırken, bu parçalanmanın altında Flanör’ün haritaları görünmeye başlar. Tıpkı her tuvalinde tekrar eden basamaklar gibi inişli çıkışlı bir duygusal gerilim hatlarıdır bunlar. Flanör, coşkularından, neşesinden ve kahkahalarından beslendiği gibi, endişelerden, acılarından veya korkularından da beslenmektedir. Ama bu ruh salınımları onun mutsuz olduğu anlamına gelmez, tersine, mutluluğunu perçinleyen birer parçadırlar. Yani kalabalığın ta kendisidir o ve bu çoğulluk onun kimliğinin vazgeçilmez kaynağını teşkil eder. Oğuz Yalım’ın eserleri tam da bu açıdan geniş bir ruhsal ve düşsel kaleydoskop gibi işler. Kimi yerde kent renksiz, distopik, kasvetli bir görünüme kavuşurken kimi yerde ışıklı, renkli bir atmosfere açılır. Bu iniş çıkışlar sürekli birbirini izler.

Bu kaotik hal, Yalım’ın tuvallerinde belli renklerin sembolik egemenliğinde veya renk ve çizgilerin geri çekilmelerinde ortaya çıkar. Kentteki karmaşa ve kalabalık, her an olabilecek rastlantı ve sürprizler Flanör gibi Yalım’ı da duygudan duyguya savurur. Geometrik veya kübik katı formlar, keskin ve net ayrımlar bazen bulanıklaşır. Kimi yerde Sabah Erkenden veya Aradığınız Yere Şu An Ulaşılmıyor II’deki gibi yumuşar, sadeleşir ve şiirsel bir zerafete ulaşır. Ya da Basamaklar Size Şapka Çıkarıyorum ikilisinde olduğu gibi siyah beyaz bir atmosferde diğer elemanları sahneden çekilirken, Küçük Şehrin Sokakları adlı eser, belki de bu serginin en ayrıksı çalışması olarak, bütün geometrik keskinliklerinden ve iddialarından vazgeçen yumuşak hatlara kavuşur. Basamaklar kıvrılan yılanlara dönüşürken, kentin diğer elemanları grotesk, tanımsız hatta amipsi varlıklara dönüşür. Kenti, bir canlı hücresinin mikroskopla büyütülmüş imgesine vardırır burada sanatçı. Formlar ve renkler arası gelgitler kentin Flanör’deki (sanatçıdaki) ruhsal, mekânsal ve sosyal izdüşümlerin farklı görünümleri haline gelir. Böylece rasyonel bir gözden, oyuna bulanmış gerçeküstü bir gözün varlığına taşınmış oluruz.


Kentin bir organizma veya bir sistem olduğunu da asla unutmaz Yalım. Tuvallerde sık sık tekrarlanan bazı elemanlar: çarklar, diskler, rulmanlar, tekerlekler, bacalar, motor parçalarını andıran şekiller işleyen bir kent imgesini canlı tutar. Ancak bu kentlerin belli başlı merkezleri yoktur. Amin Ve Thrift’in dediği gibi “Bir merkez ve ona bağlı sabit parçaların oluşturduğu katı bir biçim olmasından ziyade, birbirinden kopuk süreçlerin, sosyal heterojenliğin görüldüğü, iki nokta arasında çok çeşitli bağlantıların var olduğu, ritmlerin birbirine karıştığı, her zaman değişen ve büyüyen bir organizmadır.” Ama bu organizmanın anahtarı nerde? Çünkü eserlerde sıkça görünen imgelerden biri de anahtar deliğidir. Anahtar deliği, hem içeri girmenin metaforu hem de erotik bir hazzın de sembolü olarak düşünülebilir ki; kanımca kenti anahtar deliğinden gözlemek flanörce bir edim olamaz. Dolayısıyla, belirsiz gibi görünse de, aslında kenti çalıştıran anahtarın bir nevi Flanör’ün kendisi olduğunu da sezdiriyor bize Yalım.


Oğuz Yalım’ın Flâneur (Flanör) adlı sergisi 10 Şubat-10 Mart 2021 tarihleri arasında Summart Sanat Galerisi’nde görülebilir…




Comments


bottom of page