top of page
Aylin Tok

Genç kuşak galericiler - II


2015’ten bu yana İstanbul sanat dünyasında yer alan Versus Art Project, Beyoğlu’ndaki mekânında 13 Nisan’a dek Krassimir Terziev’in Future Unforgettable isimli sergisini ağırlıyor. Leyla ve Mert Ünsal kardeşlerin kurduğu galeri, onların hayalinin gerçek olmuş hâli. Sanatçıları ve çevrelerini büyük bir aile olarak görüyorlar ve geleceği, tüm yaşamları boyunca sürdürmek istedikleri bu meslekle birlikte düşünüyorlar. Ünsal kardeşlerden Versus Art Project’i dinledik

1606 kelime

Mert Ünsal ve Leyla Ünsal, Fotoğraf: Elif Kahveci

Galeriniz nasıl kuruldu, başlangıç hikâyeniz nedir, sizi böyle bir yer açmaya iten sebepler nelerdi?

Leyla Ünsal: Versus Art Project, 2013 Eylül ayında ortaklı bir yapı altında kuruldu fakat hayal edilen çalışma ortamına ancak 2015’te, idari hak ve yetkilerinin tarafımıza devredilmesiyle kavuşabildik. Galerinin çizgisini belirleyecek sanatçı seçkisini oluşturma özgürlüğünü de elde ettiğimiz günü, Versus Art Project’in asıl kuruluş tarihi olarak kabul ediyoruz.

Sanatla ilgilenmeye nasıl başladınız ve galericilik alanına yönelmeniz nasıl oldu?

Mert Ünsal: Sanatçı ve akademi mezunlarının olduğu bir aile ve dost çevresinin içine doğunca bu ilişki ve merak kendiliğinden aşılanıyor. Akademiden iç mimar olarak mezun olmuş dedemiz ve gene akademi yıllarından onun en yakın dostları Nuri-Nasip İyem, Ayfer Sabit Karamani, Yurdaer Altıntaş, Mengü Ertel, Yaşar Yeniceli, Şadi Çalık gibi değerli sanatçılar etrafımızda bulunan ana aktörleri idi. Annem ile çok genç yaşta tanışan babamın ise 15 yaşından beri resme duyduğu büyük ilgi, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olmasına rağmen çok daha ağır basmış ki Nuri İyem’le geçirdiği öğrencilik yıllarını, Nişantaşı’ndaki Cumalı Sanat Galerisinde sergiler açarak uzun yıllar devam ettirdi.

Benim küçüklüğüm o sigara dumanlı sergi açılışlarında, ailece görüştüğümüz sanatçıların atölyelerinde boyalarla uğraşarak, eşyalarını ve kitaplarını karıştırarak geçen zamanlardı. Günümüzdeki nitelikli sanat mekanlarının yarısının bile bulunmadığı o yıllarda, ailemizin bizi her şartta dahil ettiği açılışlar, etkinlikler ve yurtiçi yurtdışı müze gezileri ile farkındalığımız oluştu.

Fransız liselerinden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için Paris’te geçirdiğimiz yıllarda bu farkındalık iyice gelişti. Leyla’nın üniversite sonrası galeri ve müzelerde bulduğu çalışma fırsatı, benim de İstanbul’a döndükten sonra mimarlık yarışmaları hazırlıklarıyla sabahladığım süreç; Karşı Sanat’ın kurucusu Feyyaz Yaman’ın Hanif Han’daki mekanının alt katında yöneticiliğini sürdürdüğü gravür baskı atölyesini taşıma kararı aldığı 2013 yılının bir yaz gününe kadar devam etti. Tarihi yapının içerisindeki yüksek tavanlı mekanı ziyaret etmemizle hayallerimize doğru açılacak doğru kapı olabileceğini düşündük. O güne kadar biriktirmiş olduğumuz motivasyon ile bugünlere kadar geleceğimiz bir yapılanmanın temellerini atmış olduk. Başlarken kağıt üzerinde asla yazmayacak birçok konu da dahil olmak üzere belki de her noktasında farklı zorluklar ve sıkıntılar yaşamış olsak da geriye dönüşü olmayacağına inandığımız bu yolda hiç keşkelerimiz olmadı.

Mert Ünsal, Fotoğraf: Elif Kahveci

Kendinize ait bir galeriniz olması isteğiniz nasıl ortaya çıktı?

Mert Ünsal: Yaklaşık 15 yıl oluyor fakat o günü dün gibi hatırlıyorum; mimarlık eğitimi almak için gittiğim Paris’te, ilk sunum ödevini hazırlamak için tam olarak ne olduğuna dair en ufak bir fikrimin olmadığı, okuldaki asistanların önerdiği Pavillon de l’Arsenal’e gittim. Sadece 2 kattan oluşan bu yapı, Paris’in mimarlık ve kentsel gelişim tarihine adanmış dev bir mimarlık galerisidir. Giriş katında sizi karşılayan dev bir şehir maketi ve onu çevreleyen duvarlarda Paris’in günümüze kadar tüm şehircilik ve mimarlık projelerinin kronolojiye uygun şekilde anlatıldığı duvar posterleri, bir üst katta bulunan mezaninde de Büyük Paris Projesi adı altında kente kazandırılacak dev kamu projeleri için açılan yarışmalarda derece kazanan finalistlerinin sunumları ve maketleri sergilenir. Giriş holü ise kazananların ve konusunda uluslararası nitelikte ün kazanmış davetli konuşmacıların dev bir izleyici kitlesi önünde tartıştığı, demokratik, sorgulayan ve üretken bir arı kovanı olarak servis vermektedir. 19 yaşımda o kapıdan dışarı çıktığımda gerçek mimarlığın ne olduğunu, sanatla olan ilişkisini ve kentliyle olan paylaşımın üretime ne denli katkı sunduğunu gördüm ve büyülendim. “Türkiye’de bir Mimarlık galerisi neden olmasın?” sorusu ileriki yıllarda benim için bir saplantıya dönüşmüştü ki o dönemde Leyla da Paris’e Sorbonne’de Sanat Tarihi okumak için geldi. Orada birlikte geçirdiğimiz süre zarfında ise gerek okul ödevleri için gerekse merak peşinde hafta sonları müze, galeri, fuar üçgeninde çağdaş sanatı takip etme fırsatımız oluyordu. Diploma sonrası ben İstanbul’a döndüm, Leyla da Paris Opera Galerie’de çalışmaya başladı. Taksim’deki mekanı karşımızda gördüğümüz gün, ikimizin de o güne kadar sineye çekilmiş hayallerinin ete kemiğe büründüğü an oldu.

Beraber çalışacağınız isimleri nasıl seçiyorsunuz?

Leyla Ünsal: Ağabey-kardeş olduğumuz için herhangi bir ikili ortaktan çok daha fazla yan yana zaman geçirmiş olmamız nedeniyle beğenilerimiz ve algılarımız fazlasıyla paralellik gösteriyor. Yaşımızın gençliğini bir avantaj olarak görüyoruz çünkü ikimizin arasındaki yaş farkı, alt ve üst jenerasyonu rahatça takip edebilme, kolayca ulaşabilme konusunda farklı yöntemler ve kolaylıklar sağlıyor.

Kendi sanatçı ve proje seçkimizi belirleme fırsatını da elde ettiğimizden beri de galeriye kimlik kazandıracak dili oturtmaya çalışıyoruz. Yurt dışında yüksek lisans sonrası üretim ve çalışmalarını sürdüren iddialı 3 genç sanatçının yanında iki bienal sanatçısını daha temsil ettiğimiz sanatçılarımızın arasına eklemiş bulunuyoruz. Ayrıca Türk çağdaş fotoğraf sanatının uluslararası fotoğraf fuarlarında temsiline yönelik ciddi bir kadrolaşma ve fuar planlaması yapıyoruz. Mimar Sinan Fotoğraf bölümü başkanı Yusuf Murat Şen’in önderliğinde düzenlenen FUAM festivaline destek sağlıyor, düzenlenen kitap atölyelerindeki katılımcıları da takip ediyoruz.

Genç bir galeri olarak öncelikli hedefimizin temsiliyetini üstlendiğimiz sanatçılarımızın yurt dışında katıldığımız fuar ve etkinliklerle görünürlüklerini artırtmak ve Türkiye piyasasından bağımsız olarak yabancı izleyici ve koleksiyoner edinmelerini sağlamak. Hatta, oluşturduğumuz ilişki ağları üzerinden, mevcut sanatçılarımız ile yabancı galeriler arasında iş birliklerini aktif kılarak yurtdışında sergiler gerçekleştirmelerini mümkün kılmak, farklı coğrafyalarda sürekli temsillerini sağlayacak ilişkiler ağına oturtabilmek uzun dönem stratejilerimizin başında geliyor. Şu ana kadar Kopenhag’da katıldığımız iki fuar etkinliğinde de bu ilişkilerden ciddi dönüşler almış, bahsettiğimiz emellere ulaşmayı başarmış bulunmaktayız. 2020’de tüm bu çalışmaların meyvelerini hep birlikte toplayacağız.

Leyla Ünsal, Fotoğraf: Elif Kahveci

Galericiliği nasıl tanımlıyorsunuz, sanat dünyasında nasıl bir yere oturuyor sizin için?

Leyla Ünsal: Galericiliği ev yaşantısının haricindeki ortalama 10-15 kişiden oluşan, birine birinden daha az özen gösteremeyeceğin, her daim iletişiminin ve birlikteliğinin olduğu ikinci bir aileyi daha kurmak olarak görüyorum. Maddi ve manevi desteğin yanı sıra karşılıklı dayanışma ve güvenin olmazsa olmaz olduğu, iyi ve kötü günlerin, başarı ve hayal kırıklıklarının bir arada yaşandığı, yaratıcı ve üretici sancının her safhasındaki çözümün çoğu zaman birlikte arandığı, o günün kültür ve sanatının üretimine odaklanmış, çok sesli bol kapılı bir evin sahibi olmak galericiyi ve uğraşısını yeterince iyi tanımladığını düşünüyorum. Galerilerin sanat dünyasındaki üstlendikleri eğitimsel rolü ve ideolojik misyonu, çizgisel duruşu tartışmasız çok önemli ve sanat izleyicisinin hafızasında iz bırakıcı olduğunu düşünüyoruz.

Size göre bu formun evrileceği bir yer veya ilerleyeceği bir alan var mı?

Mert Ünsal: Galericiliğin evrileceği en üst noktayı katıldığımız yurtdışı fuarlarında, ve gezdiğimiz uluslararası sanat etkinliklerinde yan etkinlik olarak ziyaret ettiğimiz mekanlarda gözlemliyoruz. Son 10 yıl içerisinde daha da büyüyen önemli galeriler, dünyanın farklı 3 - 4, hatta daha fazla noktasında açtıkları görkemli mekanların içerisinde düzenledikleri retrospektif niteliğinde sergilerle dünyanın sanat piyasasını yönlendirecek güce eriştiler. Gagosian, Thaddeus Ropac, Perrotin, Lisson, Continua, Hauser & Wirth gibi önde gelen isimlerin yarattıkları bu sanat kurumlarının finansal güçleriyle mücadele etmek söz konusu değil.

Mert Ünsal ve Leyla Ünsal, Fotoğraf: Elif Kahveci

Türkiye’de geçmiş dönemde mesleğinizi yapanlarla aranızda nasıl bir bağ var, kimleri örnek alıyorsunuz, kimlerle ilişki kuruyorsunuz?

Leyla Ünsal: Açıkçası amatör izleyici olduğumuz dönemlerde bu bağ nerdeyse hiç yoktu, tanıyorduk, biliyorduk, fakat nitelikli bir bilgi paylaşımımız yoktu, ne zaman kendimizi galerinin ışıklarını yalnız başımıza açar kapar bulduk mesleki büyüklerimizle ilişkiler dünyası bizim için o zaman başladı.

Örnek almak konusunda spesifik birilerini göstermeyi doğru bulmuyorum. 20 yılı aşkın süre boyunca bu coğrafyada ayakta kalmayı başarabilmiş, ülkenin her türlü ekonomik türbülansından savaşı bir şekilde kazanarak çıkmış olan bu kurumlar neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyecek kadarlar.

Sanatçı temsiliyetlerindeki zamana karşı ısrarları, sergilerinin arkasında durarak yıllara meydan okumaları haklı ve sürdürülebilir başarının, kısa zamanda parlayıp sönen bir saman alevi olmadığının göstergesi olarak bugün dimdik karşımızdalar. Bu sabır ve güven ilişkisinin sergi sonucuna göre sürekli galeri değiştiren sanatçılar hatta galericiler için de dikkate alması gerektiği kanısındayım.

Öte yandan finansal imkanlarını, yurt dışında Türk Çağdaş sanatının temsilini sağlamak için kullanan tüm galerileri gururla izliyor ve destekliyoruz. Son yıllarda ortalama üç ya da dört galeri kapılarını çeşitli sebeplerden kaparken, bizden önce açılanların da sanat dünyası içerisinde tutum ve seçkilerini titizlikle inceliyor, kendimize ders çıkarmayı deniyoruz. Bu da zaten kendileriyle olan iletişimimiz, dostluğumuz sayesinde karşılıklı tavsiye ve tecrübe paylaşımı yoluyla, bilgi akışı sağlandıkça gerçekleşiyor. Genele baktığımızda da sırtını başka bir gelir kapısına, birikime ya da fon desteğine yaslamadan savaşan genç galericilerin fuarlara katılımları konusundaki motivasyonları ve gayretleri, sahip oldukları ölçeklerde aldıkları riskleri çok daha önemli buluyoruz. Çünkü gelecek 10 yıl içerisinde bu kurumlar ayakta kalabilirlerse, ülkenin en önemli ve saygın galerilerine dönüşecekler. Özellikle bu alandaki dostlukları dürüst ve saydam ilişkileri önemsiyor ve çalışmalarını takdir ediyoruz.

Mert Ünsal: Tüm galerilerin rakip olması mutlak gerçektir ama diğer bir gerçek ise de hepimizin aynı gemide olmasıdır. Fransa’nın Galericiler Odası gibi belli etik kuralların şekillendirdiği bir çatı altında, doğru amaçlar için birleşme ve dayanışma ortamı bizler arasında yaratılmadığı sürece ne sektörün ne de kendi içindeki ihtiyaçların ve eksikliklerin giderilebileceğini düşünmüyoruz. Etik kurallar ve şeffaflık çerçevesinde bir dayanışma yaratıldığında, sektörün kendi içindeki alıcıdan satıcıya, sanatçıdan kritiğe yelpazedeki majörden minöre tüm aktörlerine uygar normlarda imkanlarını ve üretimlerini geliştirebileceğine inanıyoruz.

İsim vermek çok zor. Kimisinin sanatçı seçkisi, kimisinin yayınladığı kitaplar örnek niteliğinde. Geçen sene yaşamının 50. sanat yılını kutlayarak güzel bir kitap yayınlayan Daniel Templon’un mesleki tutkusu ve başarısı, Thaddeus Ropac Gallery’nin şirketsel boyutta yükselişi, Koenig Galerie’nin de kiliseden dönüştürdüğü dev sanat mekanı... Yvon Lambert’in ünlü mimar Dominique Perrault tarafından yenilenen meşhur kitapçısı... gibi örnekler verilebilir. Böylesine dünya üzerinde güzel ve aşılması zor hedefler olduğu sürece bu mesleği sürdürmek ve ilerletmek için her sabah kendimizde yüksek bir motivasyon bulabiliyoruz.

 

Son zamanlarda neler yapıyorlar

Leyla Ünsal gelecek dönemdeki çalışmalarını şu sözlerle anlatıyor: “Sezon içerisinde takvimde kesinleşmiş yedi sergimiz mevcut.” Bienal dönemini kapsayacak şekilde sezon başlangıcını bir performatif bir de tematik sergiyle açıyoruz. 2016 yılında gerçekleştirdiğimiz Les Glaneurs et les Glaneuses-Toplayıcılar sergisinin ikinci ayağı için yeni bir başlık altında çalışmalarımız şimdiden başladı. Avrupa’da çalışmalarını sürdüren iki genç sanatçının da proje sergi hazırlıkları altyapı ve üretim çözümlemeleri üzerinde çalışıyoruz. Arter’in kapanış sergisini gerçekleştiren Can Aytekin’in yeni kişisel sergisini gelecek sezona yetiştirmeye çalışıyoruz. Yabancı fuar takvimine Avrupa sınırları içerisinde iki fuar daha eklemiş durumdayız.”

Comments


bottom of page