Genç sanatçılar dosyası kapsamında Damla Sari ile sanata bakışı ve kendi pratiği üzerine konuştuk
Damla Sari
Damla Sari 1992 Ankara'da doğdu. Lisans öğrenimini 2013-2017 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde tamamladı. 2021‘den beri Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimine devam ediyor. 2021 Aralık’dan bu yana Art On İstanbul ile çalışmalarını sürdürüyor. Nesne algılanımlarının psikanalitik çözümlemeleri üzerinden gerçekliğe yaklaşımı inceliyor. Çalışmalarını psikolojik durumlarını ortaya çıkarmaya her zaman hazır olan dışa-dönük karakterler üzerine yaptığı gözlemler üzerinden kuruyor. Bu karakterlerin davranışlarının kendi üzerinde doğurduğu izlenimlerden hareketle yeni medya, kinetik sanat ve enstalasyon işler üretiyor. Eserlerinde, bilinçli bir şekilde, teknolojiyi en ilkel yolla çözümleyerek yoğun bir duygu üretmeyi hedefliyor. Teknolojinin gelişmesiyle kaybolan duyguları teknolojinin kendisiyle deneyimlemeyi ve deneyimletmeyi amaçlıyor.
Sanatı nasıl tanımlıyorsunuz?
Duygu aktarımı üzerine kurulu bir dil.
Sanatla ne zaman karşılaştınız ve sanat hayatınıza nasıl dahil oldu?
Sanat dediğimiz şey, hayatı ve hayatı algılama şeklini farklı bir yolla ifade etme yöntemi. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu karşılaşmanın çok içgüdüsel olduğu aşikar. Sanatçı olacağım diye bir plan yapmamıştım açıkçası. Sadece kendimi ifade etme yöntemini arıyordum. Sanat ne yaptığımızdan değil, dünyaya nasıl baktığımızdan ve gördüklerimizi nasıl anlattığımızdan ibaret.
Damla Sari, Sen Anlat Ben Dinliyorum, 2022, Video enstalasyon, 201x204x37 cm
İşlerinizde ne tür medyumlar kullanıyorsunuz ve bunları tercih etme sebepleriniz nelerdir?
Duyguları gösterebilmenin teknolojisini arıyorum. Eserlerimde genel olarak, bilinçli bir şekilde, teknolojiyi ilkel görünen fakat kompleks yapılarla çözümleyerek yoğun bir duygu üretmeyi hedefliyorum. Çünkü hareket ve görüntü ne kadar mekanikse nesne insan olmaya en yakın yerde/duyguda konumlanabiliyormuş gibi hissediyorum. Geçmiş üzerinden şimdinin izleriyle bir gelecek inşası oluşturma çabam ve bunu yaparken genellikle eski nesnelere yeniyi entegre ederek üretmeye çalıştığım beden prototipleri, kültürden, cinsiyetten, kökenden, sistemden ve kimliklerden kendilerini meydana getirip tam olarak oldukları şey ile münakaşaya giriyorlar.
Kinetik enstalasyon, video enstalasyon, fotoğraf ve fotoğraf enstalasyon gibi medyumları ağırlıklı kullandığımı söyleyebilirim. Projeye başlama sürecinde medyum genelde en sonda netleşiyor. İşlerim kendi medyumunu kendisi seçiyor.
Sizi besleyen, ilham veren konular, isimler ve medyumlar nelerdir? Bunlar çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Beni temelde besleyen gündelik hayatın kendisidir. Dışarıdan sıradan görünen bir objenin benim imgemde yarattığı ruh tezahürü beni cezbeden bir konu. Bu aralar yeni materyalizm üzerine okumalar yapmanın beni beslediğini söyleyebilirim. Mat Collishaw, Rebecca Horn, Felix Gonzalez-Torres ve Doris Salcedo bağ kurduğum sanatçılar. Duyguları ifade etme biçimleri ve özgünlükleri benim de benzer kaygıları edinmemi sağlıyor.
Bazen nesneyi bulup kişisini gözlemlemeye çalışıyorum, bazen kişi dikkatimi çekiyor ve onun nesnesinin peşine düşüyorum.
Sanatınızı aktarma sürecinde ve sonrasında nelerle karşılaşıyorsunuz? İşlerinizin ortaya çıkış sürecinde ve kişisel olarak veya grup içinde işlerinizi sergilerken ne tür olumlu ve olumsuz durumlarla karşılaşıyorsunuz? Bu süreçteki deneyimlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Genelde eserlerin ortaya çıkış süreci beklenmedik anlarda oluyor. Bazen nesneyi bulup kişisini gözlemlemeye çalışıyorum, bazen kişi dikkatimi çekiyor ve onun nesnesinin peşine düşüyorum. Bu durum uzun bir süreci de gerekli kılabiliyor. Bazen bir işe başlamamı sağlayan şey bir rüyam da olabiliyor. Kimi zaman o nesneyi satın almam gerekiyor kimi zaman çalmam. Çalmak da bazen o işin gerekliliği oluyor.
Eserlerin izleyiciyle iletişim halinde olmasını ve bu süreci uzaktan gözlemlemeyi seviyorum. Aslında o noktada izleyicinin izlenen olması, eserin ve benim izleyen konumuna yerleşmemiz benim için keyifli bir süreç haline dönüşüyor. Tepkilerden besleniyorum. Bu etkileşim anlarının olumsuz tarafları elbette var. Eser-izleyici iletişiminde temasın bir gereksinim haline geldiği anlar oluyor. Farkında olmadan yapılan bir baskı, mekanik sistemin çalışmasını bir süre sonra etkileyebiliyor ama bu sanatçı olarak teknik anlamda aldığım bir risk zaten. Bir yandan izleyicinin karşısına bu beden prototiplerini getirerek onları gizli bir oyuna davet ediyorum. İşlerime sürekli müdahale edip tekrar çalışır hale getirmek benim için kimi zaman yorucu olabiliyor. Bazen işimin kurcalanıp bozulması benim iki günüme mal olsa da böyle anların yarattığı etkileşim sayesinde beni tatmin eden bir süreç yaşıyorum. Benim kurgumdan bağımsız, o iş kendi hikayesini başka insanlarla yaşamaya devam ediyor. Yüksek sesle konuşuyor, kimi zaman kendini korumaya almaya çalışıyor, bazen ürkütüyor, tehdit ediyor ve bazen de kırılıp bozuluyor.
Grup sergilerinde kimi zaman kendimi sık sık komşularını rahatsız eden bir bina sakiniymişim gibi hissediyorum. Sonra bir gece alt komşunun oğlunun gece çığlık çığlığa oyun oynama sesini veya mızıldanmasını duyunca rahatsız olmayı değil de gülümsemeyi seçiyorum. Sık sık o sesleri duysam da rahatsız olmam sanırım çünkü rahatsız olup olmayacağımız hususları bir noktada biz seçiyoruz.
2022'de Eylül ayında Art On Galeri’de İlayda Abdik küratörlüğünde gerçekleşen kişisel sergimde bütün sergileme deneyimlerimizden yola çıkarak tatmin edici bir kurgu yaptığımızı düşünüyorum. 2 video enstalasyon, 4 kinetik enstalasyon ve 3 fotoğraftan oluşan sergide hiçbir eser diğerinin doğru sergilenmesine müdahale eden bir yerde konumlanmadı. Kontrol edilmek istenmeyen temaslar yüzünden de teknik bir aksaklık yaşanmadı.
Damla Sari, Gelsin Yüzüne De Söylerim, 2019, Kinetik enstalasyon, 108x150x50 cm
Sanatı parasal anlamda değerli kılan unsurlar neler olabilir? Genç bir sanatçı olarak çağdaş sanat piyasasına dair eleştirileriniz nelerdir?
Sanatı maddeten değerli kılan unsurların ne olduğu sorusunun cevabını sanatçılarda aramanın pek doğru bir karar olduğunu düşünmüyorum. Bunun kararını genel olarak sanatçılar veremiyor. Şunu söylemek isterim, sanatçı, galerici ve koleksiyoner üçlüsünün oluşturduğu ekosistemde üçgen bir hiyerarşi yaratılıp sanatçının piramidin en alt kısmına yerleştirilmesini anlamlandıramıyorum. Zira bu ekosistemden bir oyuncu eksilirse sistem çökecektir. Böyle bir ekosistemin var olma biçimi beni oldukça rahatsız ediyor. Koleksiyoner sanatçıya destek için eser satın alıyor, galerici sanatçıya görünürlük için destek sağlıyor gibi bir izlenim mevcut. Tarafların birbirinden herhangi bir üstünlüğü ve ayrıcalığı olduğu düşünülmemeli. Sanat hepimizin kolektif olarak deneyimlediği ve deneyimlettiği bir olgu değil mi zaten?
Yakın zamanda gerçekleştireceğiniz sanatsal etkinlikler, üretmeyi planladığınız yeni bir seri, katılacağınız sergiler yahut başka planlarınız var mı?
Şu an tek odağım Eylül ayında gerçekleştirmeyi planladığım İşe Yaramaz Küçük Ev Adetleri isimli solo sergim. Odağımı dağıtmamayı düşünüyorum.
Comments