Genç sanatçılar dosyası kapsamında Lütfü ile sanata bakışı ve kendi pratiği üzerine konuştuk
Lütfü
Lütfü 1994 yılında Giresun'da doğdu. 2019’dan beri İstanbul’da yaşayıp üretimine devam ediyor. 2018 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden fakülte birincisi olarak mezun oldu. Lisans döneminde Erasmus programıyla Macaristan University of West Hungary'de bir yıl eğitim aldı. Mezun olduğu yıl Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine başladı, tez çalışmalarıma Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde devam etti. 2021 yılında Kişisel Bellekten İmgelerin Sanat Nesnesine Dönüşümü başlıklı tezini teslim ederek mezun oldu. 2021 yılında I ME CE sanat oluşumuyla birlikte Pera'da, Passage de Petit Champs’da, ilk solo sergisi olan Mızıkçısın Sen gerçekleşti. Çalışmalarında temelde, akademinin ve endüstrinin kabul etmediği “hatalar” üzerine odaklanıp kabul görmeyen hataları kabul ederek üretiminde bunlara yer veriyor. Hatayı temel alırken kendi çocukluk travmalarına ve psikolojik gerilimlerine de çalışmalarında yer veriyor. Hatanın kullanımını üslup haline getiriyor ve nesne üzerine odaklanıyor. Kalıp hataları, kararsız formlar, kafa karışıklıkları üzerine çalışıyor.
Sanatı nasıl tanımlıyorsunuz?
Sanat bana bir oyun alanı gibi geliyor. Sürekli dışarıdan birilerinin saldırdığı, şekillendirdiği bir oyun alanı. Kendim olmaya çalıştıkça gündelik dertlerin saldırısına uğrayan, özgünlükten uzaklaştırılmaya çalışılan bir oyun. Sürekli bir saldırı, sürekli bir manipulasyon… Ama bunlar da oyunu besleyen ve heyecanlandıran unsurlar. Ne kadar iyi üstesinden gelebilirsem o kadar iyi bir oyun çıkıyor ortaya. Bazen anlaşılmıyor ama bence bu da oyunla, oyuncularla ve temelde de oyunu seyreden kişilerle alakalı.
Sanatla ne zaman karşılaştınız ve sanat hayatınıza nasıl dahil oldu?
Sanatla karşılaştığım zamanı veya buna benzer bir durumu hiçbir zaman hissetmedim. Sanat, varlığının her zaman benimle olduğu hissini uyandırıyor bende.
Lütfü, Gider
İşlerinizde ne tür medyumlar kullanıyorsunuz ve bunları tercih etme sebepleriniz nelerdir?
Üretimimde %80 seramiğe ve %20 değişken malzemelere yer veriyorum. Bazen malzemeden ziyade teknik işin içine giriyor. İlk solo sergim Mızıkçısın Sen’de yer verdiğim sarı mutfak bezleri ve Amerikan bezi buna örnek olabilir. En son gösterimini yaptığım Bir Ters Bir Düz isimli sergimde de seramikten uzaklaşıp benim için yeni olan bir tekniğe ve malzemeye, ebruya, yer verdim. Üretimimde seramiği temel alarak onun yanına değişken malzemeler ekliyorum. Bu duruma da bir nevi es vermek olarak yaklaşıyorum. Çünkü seramik, uzun süreç gerektiren ve zor bir malzeme. Ara ara rahatlamak adına üretimimde yeni malzemelere yer veriyorum.
Sizi besleyen, ilham veren konular, isimler ve medyumlar nelerdir? Bunlar çalışmalarınıza nasıl yansıyor?
Öncelikle bulunduğum topraklardan çok ilham alıyorum. Bu coğrafyada var olan ve üretilen, değer görmeyen, kafa karışıklığı oluşturan zanaat unsurları dikkatimi çekiyor ve bunun sonucunda doğal olarak gelişen bir sahiplenme duygusuyla hareket ediyorum. Bence seramik eğitimi alma kararımın temeli de bu duygu üzerineydi. Eğitimimden sonra üretimim, seramiğe ek olarak, ebru, dikiş gibi malzemesiyle ve hafızasıyla oynayabildiğim teknikler eşliğinde şekillendi. İlerleyen zamanlarda başka teknikleri ve malzemeleri kullanarak da üretim yapmak istiyorum.
Arayışım, estetik bir formdan ziyade köklü tarihi olan, unutulmaya yüz tutmuş, tartışmalı konular ve malzemeler. Bu yaklaşımımın yanında endüstrinin ve akademinin kabul etmediği “hatalı” formlar, hangi malzemeyle ilgilenirsem ilgileneyim üretimimin temel estetik dilini oluşturuyor.
Bunlara ek olarak Grayson Perry’nin malzemeye yaklaşımı ve malzemeyle kurduğu mesafe dikkatimi çekiyor. Ai Weiwei’nin parçadan bütüne giden yapıtları ve Türkiye’den, aynı zamanda üniversiteden hocam olan, Funda Susamoğlu’nun malzemeye yaklaşımı ve malzemeyi irdeleme şekli bana ilham veriyor, beni heyecanlandırıyor.
Temelde benimle hareket eden düşünce her zaman rastlantıya izin vermek ve “hatayı” aramak oluyor.
Sanatınızı aktarma sürecinde ve sonrasında nelerle karşılaşıyorsunuz? İşlerinizin ortaya çıkış sürecinde ve kişisel olarak veya grup içinde işlerinizi sergilerken ne tür olumlu ve olumsuz durumlarla karşılaşıyorsunuz? Bu süreçteki deneyimlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Çalışmalarımda sonuca ulaşırken kafamda izleyeceğim yol hep net olur. Bu durum seramik yapıyorsam geçerli tabii. Ama bu üretim sürecinde rastlantısal sonuca da izin veririm. Küçük rastlantıların filizlenmesi, iyi birer estetik ve düşünsel forma dönüşmesi sürecin aktarımını hareketlendiren bir unsur olabiliyor. Yeni bir malzeme ve teknik üzerine çalışıyorsam bildiğim birçok şeyi unutup her şeyi baştan kurgularım. Temelde benimle hareket eden düşünce her zaman rastlantıya izin vermek ve “hatayı” aramak oluyor.
Konu seramik olunca bitmiş bir işte bile çok fazla negatif durumla mücadele etmek zorunda kalabiliyorsunuz. Seramik kırılgan bir malzeme olduğu için nakliyesi, depolanması, paketlerin açılması ve sergilenmesi riskli bir süreç. Bitmiş bir çalışmanın süreci aslında bitmiyor ve hala kırılma durumu söz konusu oluyor. Evet, başka malzemeler için de bu durum geçerli ama seramik denildiğinde her şey daha da zorlaşıyor. Karma sergi ve solo sergilerde de bir diken üstünde olma durumu var. Kırıldı mı, kırılacak mı, o ses de neydi gibi paranoyalar yaşayabiliyorsunuz.
Seramik köklü bir malzeme olmasına rağmen, kimi sergilerde çok şaşırabiliyor izleyiciler. Bu durum da malzemeyi nasıl kullandığımla alakalı. İzleyiciyi bir şekilde ters yüz etmek, şaşırtmak, günlük hayatta gördükleri nesneleri değiştirerek seramikle yeniden algılarına sunmak çok keyifli.
Lütfü, Seni Gebertirim
Sanatı parasal anlamda değerli kılan unsurlar neler olabilir? Genç bir sanatçı olarak çağdaş sanat piyasasına dair eleştirileriniz nelerdir?
Çalışmalarımda kurduğum mantık çerçevesinin çok yönlü olması ve beni en doğru şekilde ifade etmesi eserlerimdeki biricikliğin temeli. Bunun kısa vadede olmasa da uzun vadede güçlü adımlara dönüşeceğini düşünüyorum. Kendimi sürekli yenileme çabamın ve tekrara düşmekten kaçmamın üretimimi parasal anlamda değerli kıldığına inanıyorum. Sanat eserini de değerli kılan temel unsur çağının ilerisine adım atabilmesi ve kendini sürekli var edebilmesi, yenilemesi. Ama her şeyden önce amacım, ortaya bütünsel olarak iyi bir eser çıkarmak.
Açıkçası piyasaya baktığımda sanatçıları çok zorlayan ve tekinsiz bölgede bırakan durumlar söz konusu. Zaten sanat üreterek var olmaya çalışmak yeterince zor, piyasada da zorlayıcı ve tekinsiz bölgelerin olması, sanatçıların kaygan zeminler üzerinde yürümelerinin istenmesi ne kadar sağlıklı bir alan açıyor? Her şey çoğu zaman sözlü olarak ilerliyor, bazen bu durum umut tacirliğine bile dönebiliyor. Gerçekten sanatçılara destek verilmek isteniyorsa bu formatın, söz konusu format her neyse, köklü bir değişime ihtiyacı var.
Yakın zamanda gerçekleştireceğiniz sanatsal etkinlikler, üretmeyi planladığınız yeni bir seri, katılacağınız sergiler yahut başka planlarınız var mı?
Yakın zamanda arşiv ağırlıklı bir sergi yapma niyetindeyim. Seramik sanatına öncü olmuş isimlerin çalıştığı zanaat ustalarını temel alan bir projeye başladım. Çünkü temelde göz ardı edilen ve sahiplenilmeyen tarafı görünür kılma çabası içerisindeyim. Arşivsel çalışmaların yanı sıra 3 farklı üretim yöntemi ve sergi düzenlemesi üzerine de çalışıyorum. Bunlar, süreç içinde rastlantılara izin vererek oluşturacağım ve bana yeni alanlar açacaklarını umduğum kısımlar.
Bu çalışmalarımın dışında Institut Français İzmir’deki Nejad Devrim & Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu sergisiyle diyalog kuran ve Arkas Sanat Merkezi’nde 13.11.2023 - 13.01.2024 tarihleri arasında Burçak Fakıoğlu Yakıcı küratörlüğünde düzenlenen Kayıp ve Buluntu isimli karma sergi yer alacağım.
Comments