Mamut Art Project ekibinin Mamut Limited (Artist Editions) markasıyla başlattığı görsel sanatlardan tasarıma, müzikten modaya farklı alan ve tekniklerle çalışan, yaratıcı herkesle buluşmayı amaçlayan projesinin ilk sergisi Mamut Limited Vol.1 pop-up 16 Eylül – 1 Ekim 2023 tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşti. Çevrimiçi platformu mamutlimited.com üzerinden yıl boyunca özel seçkiler sunacak Mamut Limited’ın bu yılki sanatçılarını yakından tanıyoruz. On ikinci konuğumuz Edze Ali
Edze Ali
Sanatsal yolculuğunuzdan bahsederek başlayalım. Mimar Sinan Üniversitesi’nde sosyoloji, Kiril ve Metodi Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi aldınız. Sanatçı olmak için size ne ilham verdi ve sanat yapmaya nasıl başladınız?
Sadece bir şeyleri anlamaya olan merakımın ve ilgimin peşinden giderken bu ifade biçimi ile birleştiğimi fark ettim. Hayatım çoğunlukla plansız ilerliyor, liseden mezun olurken de herkes kendinden emin nereye devam etmek istediğini, ne yapmak istediğini bilirken ben son güne kadar karar verememiştim. Sanat tarihi öğrenmenin bana iyi geleceğini düşündüğüm için o bölüme girdim.
Fotoğrafa çocukluğumdan beri ilgiliydim, ama ailemi fotoğraf makinesi almaya ikna edememiştim. Sanat tarihi benim için bu konuda bir avantaj oldu, her şey fotoğraf dersim olduğunu söyleyip ailemi fotoğraf makinesi almaya ikna ettikten sonra başladı. Böylece fotoğraf makinem yaşadığım şeylerin bir uzantısı oldu. O zamandan beri yoluma çıkanları araştırıyorum ve kaydediyorum. Makinemi yeni almış, kendi halimde fotoğraf çekerken ilk aylarda bir grup sergisi teklifi gelmişti. Bu hiç beklemediğim bir şeydi.
İstanbul’a geldiğimde fotoğraf üzerine eğitim almayı planlarken Zygmunt Bauman’ın Sosyolojik Düşünmek kitabı ve Sebastiao Salgado’nun bir röportajıyla karşılaşmıştım. “Eğer gençseniz ve zamanınız varsa sosyoloji, antropoloji, jeopolitika okuyun. Gerçekten neden fotoğraf çektiğinizi anlamak için okuyun. Neyin fotoğrafını çekebileceğinizi, neyi çekmeniz gerektiğini anlamak için okuyun.” diyor Salgado. Bu cümleler benim için bir dönüm noktasıydı. Teknik öğrenmek yerine kavramsal yapılanmaları anlayıp kendimi daha iyi ifade edebilmeyi tercih ettim.
İnsanlar tatile sorunlarından uzaklaşmak, kendileriyle kalabilmek için gidiyor. Fakat ne kadar uzaklaşmaya çalışsak da varoluş kaygılarından kaçamıyoruz gibi hissediyorum. Ben de plajlarda o anları fotoğraflıyorum genellikle.
Yerel kültürünüz ve çevreniz sanatsal çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? Sanatınızda kullandığınız malzeme ve teknikler bu etkileşim ağında bir yankı buluyor mu?
Doğma büyüme Makedonyalıyım, 20’li yaşlarımda da İstanbul’a taşınıp 10 sene orada yaşadım. Geçen sene bir süreliğine Makedonya’ya dönmeye karar verdiğimde yerel kültürün ve çevrenin çalışmalarıma olan etkisini daha iyi anladım. Balkanlar her ne kadar sıcak ve cana yakın bir kültürmüş gibi görünse de içten içe konservatiftir, ben de böyle bir kültürde büyüdüm. Kendimi ifade ederken biraz kapalı ve çekingen olduğumu Makedonya’ya geri taşındığımda daha çok fark ettim. Buraya döndüğümde kendi hikâyeme yoğunlaştım ve yakın zamanda doğup büyüdüğüm evde Arada Bir Yerde: Bilinmeyene Bir Yolculuk sergisini açtım. Bu benim için inanılmaz zorlu bir süreçti. Çocukluk evimi tamamen bir deneyim alanına dönüştürdüm. Sergi üç bölümden oluşuyordu, benim çektiğim fotoğraflar, arşivden aile fotoğrafları ve video. Video ekleyerek kendimden beklediğim teknik alanın biraz dışına çıktım. Bu vesileyle yerel kültürün ve çevrenin etkisini kabul edip hikâyeye hizmet eden farklı malzeme ve teknikler ekleyerek kendime yeni ifade etme biçimleri yaratabileceğimi görmek bana iyi geldi.
Edze Ali, Life in beach serisinden, Fine art baskı, 34×60 cm, 7+1 edisyon
Mamut Limited’ta gördüğümüz Life in Beach serisinin hikâyesini merak ediyorum. Bu seri siyah-beyaz olarak karşımıza çıkıyor. Bu bir seçim mi yoksa pratiğinizin temel bir unsuru mu?
Siyah-beyaz fotoğraf, pratiğimin temel unsuru diyebilirim. Eski aile fotoğraflarının ve rüyalarımı siyah-beyaz görmemin bunda etkisi var sanırım. Rüyalar üzerine araştırma yaparken herkesin siyah-beyaz rüya göremediğini geç öğrendim.
Çok fazla tatil yapan biri değilim. Daha doğrusu plajlardan ziyade farklı yerleri gezmeyi ve farklı kültürler görmeyi tercih ederim. Life in Beach serisi plajda insanları gözlemlerken ve ne yaşadıklarını anlamaya çalışırken gelişti. Hala devam eden bir seri. İnsanlar tatile sorunlarından uzaklaşmak, kendileriyle kalabilmek için gidiyor. Fakat ne kadar uzaklaşmaya çalışsak da varoluş kaygılarından kaçamıyoruz gibi hissediyorum. Ben de plajlarda o anları fotoğraflıyorum genellikle. Dalgalara kendini teslim etmiş kız, tişört ile yüzünü örten çocuk… Plajda geniş açı tercih etmemin sebebi kocaman alanlarda ne kadar küçük olduğumuzu gösterebilme ya da kendime hatırlatma çabası. Siyah-beyaz fotoğrafın zamansız olma hissi de var gibi geliyor bana. Ben de bazen zamansız yaşadığımı hissediyorum. Böylece zamanla siyah-beyaz çekmek pratiğime evrildi.
“Gözlerinle yaklaşık 135 derecelik açı görüyorsun ama bunu durağan bir alan olarak düşünmemelisin, çünkü algıların birbirinden bağımsız değiller.” diyorsunuz. Sizi fotoğrafta çeken şey neydi?
Fotoğrafta beni en çok çeken öğe, yakalanmış bir anın varlığı ama öncesinin, sonrasının bilinmezliği. Başka bir fotoğrafa bakarken de onun öncesinde ya da sonrasında ne olduğunu merak ediyorum. Bu bir portreyse kişinin hikâyesini merak ederim, o anda ne yaşadığını anlamaya çalışırım. Fotoğrafa bakan kişinin kendi deneyimleri üzerinden onu deneyimleme halini seviyorum. Fotoğraflarıma isim vermekten kaçınmamın nedeni de bu, yönlendirme yapmaktan ziyade kişinin kendi hikâyesini yaratmasını tercih ediyorum.
Edze Ali, Life in beach serisinden, Fine art baskı, 34×60 cm, 7+1 edisyon
Her sanatçının dünyaya söylemek istediği bir şey vardır. Sizin iletmeye çalıştığınızı kelimelerle ifade edecek olsanız neler derdiniz? Bu düşünceler, sizin sanat anlayışınızın merkezi bir parçası mı, yoksa zamanla değişebilen bir odak noktası mı?
Kelimelerle kendimi ifade ederken zorlanıyorum. Bu nedenle Josef Koudelka’dan alıntı yapacağım: “Her şeyi görmek, her şeye bakmak, görüntünün kendisi olmak isterim.” Ben değiştikçe, geliştikçe düşüncelerim ve bakış açım da değişiyor. Okuduğum bölümlerin bana farklı bakış açıları katmasının yanında her proje de ayrı bir deneyim benim için. Her projede farklı yaklaşımlar sergilemem gerekiyor ve her defasında yeni şeyler öğreniyorum. Öncelikle senelerdir kendi hikâyeme mesafeli yaklaştığım için başka hikâyelere de mesafeli olduğumu fark ettim ve kendi hikâyemle yüzleştim. Fotoğrafta, fotoğrafın yaşamda kullanılmasıyla, her zaman kendim için yenilikler keşfediyorum.
Sizin için başarılı bir yapıt üretmek kişisel tatminle mi yoksa sanat dünyasından takdir görmekle mi ilgilidir? Neden?
Takdir görmek ve kişisel tatminden önce, başarılı bir yapıt üretmenin temelinde kendini ifade etme biçimi ve anlam arayışı yatar. Kendini ifade etme biçimin, izleyicinin de kendi ifadesini bulmasına yardımcı olur. Başarılı bir yapıt farklı nedenlerle birçok farklı insana hitap eder.
Fotoğrafa bakan kişinin kendi deneyimleri üzerinden onu deneyimleme halini seviyorum. Fotoğraflarıma isim vermekten kaçınmamın nedeni de bu, yönlendirme yapmaktan ziyade kişinin kendi hikâyesini yaratmasını tercih ediyorum.
İstediğiniz sonuçları elde etmek için fotoğrafçılığın sanatsal ve teknik yönlerini nasıl dengeliyorsunuz?
Fotoğraf çekiminde teknik detaylara pek takılmıyorum diyebilirim. Hikâye odaklı ilerliyorum. Sergileme aşamasında teknik yöntemlere dair yeni denemeler yapıyorum. Mesela geçen sene dahil olduğum Gizil Bir Empati sergisinde Uyuyan Medusa adlı deniz anası fotoğrafımı ince bir kumaşa baskı almıştım. Kumaşın ışığı geçirmesi deniz anasının şeffaflığıyla örtüşüyordu. Pratiğimi bu gibi teknik sergileme yöntemleriyle dengeliyorum.
Comments