Bir komşunun varlığı bizi rahatlatıp güvende de hissettirebilir, gözetleniyormuşuz intibaası yaratıp kişisel sınırlarımızı tehdit de edebilir. Bireysel düzeyde bu böyleyken, günümüzde kentte birlikte yaşama pratiklerimizin çoğu ‘güvenlik’ gerekçesiyle kayda alınıp verileştirilmiş durumda. Mobese kameralarını, güvenlik bantlarını, kimlik kontrollerini içselleştirdiğimiz bu panoptik düzende hem güvende hissedip hem kişisel sınırlarımızı korumak mümkün mü? Burçak Bingöl’ün kamusal mekandaki kameralarından, Morag Keil ve George Netell’in amorf yerleştirmelerine, bu seneki İstanbul Bienali’nde bulunan işlerden birçoğu bu soruyu farklı şekillerde yeniden sormamıza vesile oluyor.
Vajiko Chachkhiani, Yaşam Yolu, Pera Müzesi
Bienalde bu konuyu mesele edinen en güçlü iş, Vajiko Chachkhiani’nin Yaşam Yolu (Life Track) isimli videosu. Pera Müzesinin 4. katında sol taraftaki küçük odada bulunan yerleştirme, bakıma muhtaç hastaların bulunduğu bir huzurevinde çekilmiş. Video, boş sabit ahşap bir pencere görüntüsüyle açılıyor. Bir süre sonra kadraja giren adam, video boyunca gözlerini dikip hiç hareket etmeden bizi izliyor. Huzursuzluk derecesi git gide artarken izleyen-izlenen ilişkisi altüst oluyor; özgürlük ve kapatılma gibi kavramlar üzerine düşünmeye başlıyoruz. Sergi mekanları genelde eserleri izlediğimiz ve bakma iktidarının bizde olduğu korunaklı alanlar olarak kurgulanır, Chachkhiani’nin işi bu denklemi tersine çevirerek izleyicisine en yalın haliyle bir gözetlenme deneyimi yaşatıyor.
Kim Heecheon, Halter Kaldırmak, İstanbul Modern
Kim Heecheon’ın Halter Kaldırmak (Lifting Barbells) adlı eseri, benzer bir temayı bu defa kent üzerinden tartışıyor. Güney Kore’deki gözetleme mekanizmalarına odaklanan bu video, Seul şehrinden görüntüler, kamera kayıtları ve dijital insan tasvirleriyle izleyeni yoran bir atmosfere bürünüyor. Akan görüntülerin üzerine sesini duyduğumuz anlatıcı Arjantinde’ki kız arkadaşına yazdığı mektupları okurken mekan ve zaman algımız bölünüyor; teknolojinin olanaklarıyla kurulan yeni ilişkilenme halleri üzerine düşünmeye başlıyoruz. Heecheon’un videosu şehirle ilgili gibi gözükse de aslında duygularımızın dijital çağda verilere nasıl dönüştüğüyle de yakından alakalı. Anlatıcının babasının bisiklet kazasındaki ölümünün kolundaki akıllı saat sayesinde kardiyografik görüntü olarak kaydedilmesi, bu tercümenin kristalize olduğu anlardan en çarpıcısı.
Henrik Olsen, Kablolar, Anahtarlar, Gözlükler, Işıklar, İstanbul Modern, Fotoğraf: Şahir Uğur Eren
Kim Heecheon’un anlatımı ne kadar grafikse Henrik Olsen’in aynı konuyu tasviri bir o kadar soyut ve formsuz. Kablolar, Anahtarlar, Gözlükler, Işıklar (Cables, Keys, Glasses, Lights) adlı kolaj dizisinde sanatçı, mahallelerin ve ortak yaşam alanlarının -özellikle bazı gruplar için- nasıl tekinsiz bir yer haline gelebileceğini tasvir ediyor. Yazıcı çıktılarının saydam arka planlar üzerine konularak oluşturulmuş bu kolajlar, bireysel objeler üzerinden eşcinselliğin toplum tarafından bastırılmış biçimlerine de referansta bulunuyor.
Heba Y. Amin, Kuşlar Uçarken, Galata Rum İlkokulu
Heba Y. Amin’in Galata Rum İlkokulu’nda sergilenen Kuşlar Uçarken (As Birds Flying) adlı videosu ise 2013’de Mısır’da ayağına takip cihazı takılmış bir leyleğin casusluk yaptığı gerekçesiyle yakalanıp nezarete atılmasını konu alıyor. Politik huzursuzluk ve paranoya gibi kavramları dijital ve buluntu görüntüler üzerinden anlatan bu eser, gözetleme kültürünün nerelere varabileceğinin parodik bir örneği niteliğinde.
Burçak Bingöl, Günebakan, Pera Müzesi
Burçak Bingöl’ün kamusal alanda sergilenen kameraları izleyen-izlenen ilişkisini tersine çeviren bir diğer iş. Sanatçı, Günebakan (Follower) isimli serisinde son on yılda metropol hayatının alışılageldik imgeleri arasına giren güvenlik kameralarını Beyoğlu bölgesinden topladığı bitki desenleriyle süsleyerek çağımız gözetleme kültürüne eleştirel bir yorum getiriyor. Bingöl, seramik malzemeden ürettiği kameraları şehrin çeşitli noktalarına yerleştirerek hepimizin yakından tanıdığı bu objeleri bizi gözetleyen aygıtlar olmaktan çıkartıp onları seyirlik birer sanat nesnesi haline getiriyor. Tersine çevrilen bu ilişkide, kameralar kent hayatını değil Beyoğlu’nun yok olmakta olan floral coğrafyasının kaydını tutuyorlar.
15. İstanbul Bienali’nde gözetleme kültürünü eleştiren isler olsa da bienalin kendisinin bu politikalarından azade değil. Mekanlara QR koduyla girdiğimizde sanat-sermaye ilişkisi ve günümüz politik atmosferinde kamusal mekânlarda sergi yapmanın koşulları üzerine düşünmeden edemiyoruz.
Comments