Nasan Tur’un Dirimart Dolapdere’de 23 Ekim-3 Aralık 2017 tarihleri arasında gerçekleşen sergisi Gözümdeki Kıymık, Adorno’nun “Gözünüzdeki kıymık en iyi büyüteçtir.” aforizmasından ödünç aldığı başlığıyla görme biçimlerine dair bir arayış sundu. Nasan Tur, pratiğinin detaylarını, İstanbul sanat dünyasının dünü ve bugününü ve Berlin’deki çalışmalarını Fisun Yalçınkaya’ya anlattı
Nasan Tur
Güncel sanatçı Nasan Tur’un uzun bir aradan sonra İstanbul’da açtığı kişisel sergisi Gözümdeki Kıymık’ta değerlerin yok oluşu üzerinden iktidar sembollerine bakan bir hikâye kuruyor. Dirimart Dolapdere’nin girişinde izleyiciyi statü, zenginlik sembolü avizelerin çarpışmış, kırılmış, yamulmuş halleri karşılıyor. İç kısımda ise siyasetçilerin ağzından sık çıkan kelimeleri bozulmuş, üstünde oynanmış halleriyle, neon ışıklarla görüyorsunuz. I will resist ve Who am I yazılarını puslu aynalarda izliyorsunuz. Sergi sonuna yerleştirilmiş parçalanmış bir pırlanta görüntüsü ise evrenin ve başlangıçların sonsuzluğunu çağrıştırıyor. Adorno’nun 1944-1949 yılları arasında ABD’de sürgündeyken yazdığı Minima Moralia adlı kitaptan yola çıkan sergi başlığı, düzen içindeki rahatsız ediciliğe ve endişe dolu güvensiz zamanlara gönderme yapıyor. Tüm sergide ışığı tek başına bir medyum gibi kullanan sanatçı görme biçimleriyle ilgileniyor. Sergiyi ve sanata bakışını Nasan Tur’la konuştuk.
Nasan Tur, Gözümdeki Kıymık sergisinden, Dirimart Dolapdere
Gözümdeki Kıymık başlığını nasıl seçtiniz?
Bu sergi için çalışmaya başladığımda ilk etapta avizelerle ilgili projem gündemdeydi. Her yerden küçük parçacıkların, kıymıkların fışkırdığı bir proje... Her tarafıma kıymık batabiliyordu. Korunmaya çalışıyordum ama mümkün değildi. Bu sırada Adorno’nun sürgün olduğu dönemde söylediği bir sözünü hatırladım. Bugün içinde bulunduğumuz toplumsal duruma çok uyuyordu. Adorno, Almanya’dan ayrıldığında ve ABD’de sürgünde olduğunda oldukça depresif diyebileceğimiz felsefi, kısa metinler yazıyor. Ve onlardan birinde “Gözümüzdeki kıymık en iyi büyüteçtir” diyor. Ben de bir kıymığın göze batmasının ne anlama gelebileceğine bakmak istedim. Adorno’nun sözü görme kabiliyetini kaybettiğinizde, görmenin değerinin farkına varmanızla ilgiliydi. Görme yetinizi kaybettiğinizde görmenin neler ifade ettiğini de anlayabilmenizle alakalıydı. Bu sözün günümüzle alakalı olduğunu düşünmemin sebebi farklı krizlerin sadece Avrupa’da değil tüm dünyada yükseldiği zamanlarda olmamız… Türkiye’nin durumu da bunun içinde. Son kişisel sergimi İstanbul’da yaptığımda 2011 yılıydı ve belki de Türkiye çağdaş sanatının altın yılıydı. O zaman herkes geleceğe bakıyordu ama şimdi, baktığımızda her şey güvensiz görünüyor.
Nasan Tur, Gözümdeki Kıymık sergisinden, Dirimart Dolapdere
İstanbul’un sanat dünyasını nasıl görüyorsunuz son zamanlarda?
Ben aslında 2001’den bu yana hem bu dünyanın bir parçasıyım hem de ne olursa olsun dışındayım. Böylece dışarıdan bakma şansına sahibim. Bazen dışarıdan baktığınızda bazı şeyleri daha net görebildiğimizi düşünüyorum. Şu an tüm olanlarla birlikte bir sürgün zamanındayız gibi geliyor bana. Darbe girişimi sonrasında imkânı olan çok fazla insan ülkeyi terk etti. Bir yandan da bir sürü insan da kaldı. Ama geldiğimiz noktada bana çoğu kişi bu konuda kararını verdi gibi geliyor. O yüzden bir rahatlama durumu da var. Giden gitti, kalan kaldı gibi. Ben ilk gençliğimde 1989’da Ankara’da yaşıyordum. O zamanda insanlar kayboluyordu, herkes konuşmaya korkuyordu. Bu yüzden böyle bir zamanın döndüğünü düşünüyorum. Zor bir zaman. Öncesinden daha fazlasını yapmak zorunda olduğumuz bir zaman. Bu yüzden çok fazla insanın burada sergi açmaktan korktuğu, bunu istemediği bir zamanda, rezidans programlarının iptal edildiği bir zamanda benim için burada bu sergiyi açmak çok önemli. Elbette Türkiye için zor zamanlar. Ama işte bu yüzden tam da şimdi burada çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Bu serginin de bu açıdan ayrı bir yeri var benim için.
Nasan Tur, Adaalet, 2017, Neon, 52 x 164 cm
Kelimelerin anlamlarıyla ve harfleriyle oynadığınız işinizin çıkış noktasından biraz bahsedebilir misiniz?
Buradaki kelimeler popülist politik konuşmalarda tekrar tekrar söylenen kelimeler. Politikacılar insanların duygularını harekete geçirecek kelimeleri kullanmak istiyor. İnsanların çok kompleks sorunlarına çok az kelimeyle yanıt veriyorlar ve sorun çözmek yerine sadece duygularını etkilemeyi amaçlıyorlar. Kelimeler sadece kelime değil hiçbir zaman. Burada, biraz oyuncu bir şekilde göstermeye çalıştığım şey de bu. Duyduğum gibi, hatalı biçimlerde yazarak o kelimeleri tekrarlamak. Bu iş, kelimelerin nasıl silaha dönüşebileceğiyle ilgili…
Nasan Tur, Dürüsdlük, 2017, Neon, 42 x 145 cm
Bana Orwell romanlarındaki gerçekliğin iktidar ve politikacılar tarafından değiştirilişini çağrıştırdı.
Maalesef öyle evet, doğru.
Nasan Tur, Gözümdeki Kıymık sergisinden, Dirimart Dolapdere
Avizelerle ilgili galeri girişindeki eser sanki bir fırtınada çıkmış da sonrasında o avizeler büyük bir evde çarpışmış yıkılmış gibi. Böylece mahvolmuş, bitmiş bir zenginliği gösteriyor gibi duruyor. Nasıl bir noktadan kurdunuz bu eseri?
Ben de küçük bir fırtına yarattım tabii ki o avizeleri bu hâle getirirken. (Gülüyor) O avizelerin kendi başına bir sembolizmi, bir zenginlik temsiliyeti var. Neden insanlar avizeleri evlerinde ya da politikacılar saraylarında kullanmak isterler? Diğer insanların görmesini isterler? Elbette Çin işi olanlar da var ama ben burada Türkiye’den yerel atölyelerle çalıştım. Onlara büyük saygı duyuyorum. Bunların üzerinde insanlar saatlerce çalışıyor ve elbette hepsi çok değerli. Avizeler kendi fonksiyonunda ışık vermeye yarıyor ama başka birçok soruyu da gündeme getiriyor. Çok prestijli bir obje kırıp büktüğümüz bu haliyle ona sahip olan insanlar için tehlikeli bir hale geldi. Bir sanatçı olarak bunun üzerinde çalışmak da çok ilginçti. Bakıldığında tahrip edilmiş gibi görünse de aslında fonksiyonunu devam ettiriyor. Yaklaştıkça ışığın farklı kırıldığını, camların farklı olduğunu görüyorsunuz. O yüzden şimdi nasıl bir değeri var? Bağlama göre değişiyor. Yapım aşaması bir boks müsabakası gibiydi. Bu sembolik objeyi değiştirmek için fiziksel gücümü kullandım. Elbette bu iş, iktidara, güce sahip olmak ne demektir sorusuna da yanıt arıyor. İktidara sahip olmak size ne kadar güven verir? Bugün hiçbirimiz güvende değiliz, güvenli olduğunu sananlar bile... Gözümüzdeki kıymık her zaman var ve başlangıçta görmek istemediklerimizi görmemizi sağlayan şeyi arıyor. Bu sergi kapsamında avizelerle ilgili işten çıkan küçük parçacıkları da özel olarak sunuyoruz. Değerli bir mücevher gibi özel kutularda satışa çıkarıyoruz. Ama aslında sadece kristal parçaları… Ve geliri de Uluslararası Af Örgütü’ne bağışlanacak. Bu gibi kurumların çok önemli olduğunu düşünüyorum ve galerinin de bizimle işbirliği yapması çok önemli.
Nasan Tur, İsimsiz (Avize 4), 2017, Kristal ve pirinç, 160 x 120 cm
Bir de gerçek bir pırlantayı kırarak parçaladığınız ve sonrasındaki fotoğrafı gösterdiğiniz bir eseriniz var. Performans sanatıyla olan ilişkinizi düşündüğümüzde bunu nasıl değerlendirebiliriz?
Aslında çok değerli bir şeye yaklaşıyordum ve ikinci şansım olmayacaktı. O performatiften çok, dikkatli olduğum bir durumdu. Pahalı, güzel bir şey… Ben onu milyonlarca parçaya ayırarak güzelliğini yok ettim. Materyalin ne olduğuna bakmaya çalıştım. Bildiğimiz en pahalı, değerli objelerden. Bir yandan bilimde de bazı maddeleri kesmekte kullanılıyor. Onu yok etmek parçalamak ne anlama gelir, diye sormak istedim. Öte yandan parçalanmış haliyle bir evreni andırıyor. Bu anlamda yeni bir başlangıcı da gösteriyor. Mikro bir şeyden makroya dönüşüyor. Tabii ki çok anlamı var ve çok fazla anlam da üretebilirsiniz. Ben bir öğretmen değilim tabii ki de ama sanatın diliyle var olan şeyleri farklı yerlerinden düşünebilir miyiz, sorusunu soruyorum. Serginin sonuna yerleştirmemin sebebi de buydu, belki tükenişten bir yeniden doğuş çıkabilir diye düşündüm.
Nasan Tur, Who Am I?, 2017, Ayna, 100 x 80 cm
Çalışma süreciniz nasıl, Berlin’le nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Stüdyom orada ve ailemle olmadığım her zaman stüdyomdayım ya da seyahat ediyorum. Yalnız kalabildiğim bir alana ihtiyacım var ve Berlin bana bunu sağlıyor. Bir yandan da Berlin prodüksiyon için çok iyi bir yer. Beni tanıyan beni anlayan insanlar var orada. Bu bir sanatçı için tekrar bulunması çok zor bir şey.
Nasan Tur, Gözümdeki Kıymık sergisinden, Dirimart Dolapdere
Bir röportajınızda şu anki eşinize âşık olduğunuz için sanata başladığınızı söylemişsiniz. Bu hikâye nasıl gelişti tam olarak?
Onu gördüm ve hemen bir performans yaptım. (Gülüyor) O zamanlar onun sadece kız arkadaşım olmasını hayal edebiliyordum. O sanatla ilgiliydi ben de sanatla süper ilgiliymişim gibi yaptım. Ve bir okul için dosya hazırladım. Resim çizmeyi biliyormuşum gibi çizdim. Ama aslında çizemiyordum. Onlar da benim bir tür dahi olduğumu düşündüler, onların hatasıydı. Elbette sonrasında gelişti. Her zaman felsefe okumak istemiştim. Sanatçı olarak da felsefe yapıyoruz elbette ama farklı bir açıdan. Ama bu bir şeyin eğitimini almakla alakalı değil daha çok bir karar almakla ilgili. Fotoğrafla uzun süre çalıştım. Sonra sınırlar olmadığını fark ettim. Medyumla değil konseptle ilgili olduğumu anladım.
Comments