top of page
Hüseyin Gökçe

Gündeliğin ılık dokuları ve toplumsal hafızanın minör ihlali

Mustafa Boğa'nın, Havuzdaki Ilık Yeri Aramak adlı kişisel sergisi Kun Art Space'de açıldı*


Mustafa Boğa, Say Cheese, 2023, Serbest Nakış Tekniği, 58x81 cm


Kapitalist üretim tarzı Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'daki meşhur saptamasıyla katı olan her şeyi buharlaştırıyor. Öyle ki, birçok şey parçalanıp dağılıp başka bir formda yeniden bir araya geliyor. Kitleler bildiği ve tanık olduğu hayatın hızlı bir şekilde sürekli değiştiğini deneyimliyor. Kendi yaşadığı ve algıladığı dünyayla birlik kurmak ve o çevrede anlam üretmek neredeyse zorlaşıyor. Anlık ve geçici olandan kalıcı bir şeyler üretmek çoğunlukla gerçekleşmiyor. Sermayenin diyalektiği bunu zorunlu kılarken bu değişim ve dönüşüm karşısında gündelik hayat belli bir düzenlilik içinde işlemeye itiliyor.Her bir insan performansıyla bu hayatın birer öznesi olarak hareket ederek bu hayata katılıyor. Bu işleyiş olağan hayatı yeniden üretiyor. Gündeliğin içinden farklı olanı alıp kurtarmak her zaman mümkün olmuyor. Detaylar bir bir kaybolup gidiyor. Her an, kendi içinde başka anların oluşması için müthiş potansiyellere sahip olsa bile. Yine de henüz görünür hale gelmemiş ve kendini açığa vurmamış, belli bir bakış açısı sunmamış imgelerle doludur dünya. İçinde yaşarken bir türlü tam anlamıyla anlayamadığımız ve ısınamadığımız hayata biraz da olduğu şekliyle yaklaşmak gözden hızlı bir şekilde uçup giden yaşamla yakınlık kurulmasını sağlayabilir.


Mustafa Boğa, Kun Art Space'in iki katına yayılan Havuzdakı Ilık Yeri Aramak adlı kişisel sergisinde modern dünyanın işleyişindeki detaylara odaklanır. Sürekli imgeler üreten bir dünyada ayrıntıları yakalayarak kolektif bilinç dışını maddi dünyanın göstergelerinde yeniden görünür kılar. Özelde ise doğup büyüdüğü Adana'nın ve Akdeniz coğrafyasının iklimi ve dokusuyla kurduğu bağlar ve ilişkilenmeleri yeniden üç boyutlu yüzeyde yansıtır. Adeta gündeliğin ve sokağın içinde bir gezintiye çıkarır. Daha önce bir yerlerde karşılaştığımızı sandığımız imgelerle yeniden temaşa ettirir. Her bir insanı her yönüyle kuşatan, karmaşık ve çelişik yanlarıyla devamlılığını bir şekilde sürdüren gündelik hayat içinden alıp çıkardığı imgeleri kumaş üzerinde dokur.


İmgeleri bazen sürreal bir tonda vererek hayata karşı bir yaklaşma biçimi sergiler. Her seferinde olduğundan farklı olan hayatın gündelikte sıradan bir şeye dönüşmesinin önüne geçmeye çalışır. Sıradan olarak atfedilende fark edemediğimiz başkalıklar olabileceğini sezdirir. Bu durumun dünyada var olma biçimimizi artırmakla beraber ona yaklaşmamızı önemli ölçüde etkilediğini düşünür. Tabii bunun nesnelere ve imgelere fetişist bir tarzda yaklaşmakla bir alakası yoktur. Onlara gereğinden fazla önem vermek ya da onları değersizleştirmek gibi bir durum söz konusu değildir. Burada dokunan, heyecan verici ve az da olsa sarsıcı karşılaşmalardır. Ayrıntıların bir şekilde çarpmasıdır.


En yakınlarında kurduğu ilişkiden kendisinde kalanı işlediği çalışmaların, gündelikle kurduğu irtibattan ortaya çıkardığı imgelerden farklı olmadığı sezilir. Bal kabaklarının üzerini örten bezin tam olarak bu meyvelerin üzerini kapayamamasıyla, bir çocuğun annesinin gözlerine mor bir çiçek yerleştirmesi arasındaki kurulabilecek bir bağda olduğu gibi. Ya da Adana'ya özgü bir yemek sofrasında ellerin yiyeceklere uzanmasıyla veya sabah kahvaltısında bir tavanın içinde yer alan patatesli yumurtanın bir kısmının yenmesi ile, birçok aile üyesinin bir araya gelip birbirine sarılırken gülüşmeleri arasında bir yakınlık söz konusudur. Bir ürperme veya üşüme anında (ki hayat bunlarla doludur) aradığı ılıklığın; bakışlarda, yakınlıklarda ve birbirlerine sarılarak gülümseyen yüzlerin imgelerinde bulunabileceğini hatırlatır. Walter Benjamin Tarih Kavramı Üzerine Tezler'in ikinci fragmanında geçmişle şimdi arasında bir bağdan bahseder. "Zaten bizden öncekilerin içinde yaşadıkları havadan hafif bir esintiyi biz de duyumsamaz mıyız?" diye sorar.[1] Mustafa Boğa hayatın içinde yitip gidende hafif bir esintinin sürdüğünü hissettirir.

Tekstil üzerine işlediği imgeler bu şekilde bir görünüm sunup duygulanım yaratırken çok kanallı video işte bu sıcaklığı devam ettirir. Toplumun bir araya geldiğinde gösterdiği performanslara yoğunlaşır. Böyle bir anlayışla hareket eden bir sanatçı için toplumsalın kendini gösterdiği bir sahne olan düğünler kumaşı, ritüeli ve gündeliğin içinde az da olsa sıra dışı bir durumu temsil eden bir organizasyon olmasıyla ön plana çıkarken sanatçının bu anlara yönelmesi kaçınılmaz olmasa gerek.


Bir yerde toplumsala ait kodlar yeniden üretiliyorsa orada özel olanla kamusalın karşılaşması söz konusudur. Amaç özel olanın kamu tarafından onaylanıp ondan sonra özel kılınmasıdır. Başka türden bir özel hayat çoğunlukla kabul görmez. Bu da ancak belli ritüellerin performative edilerek yerine getirilmesiyle meşrulaştırılabilir. Bu anlamda düğünler toplumun performansıya gerçekleşen ve toplum tarafından iki kişi arasında sürdürülecek özel hayata onay veren bir yapı olarak karşımıza çıkar. Aile kurumunun oluşmasında bir pay sahibi olarak görevini yerine getirir. Mustafa Boğa, böyle bir işleyişe sahip kutlamadan yola çıkarak makro yapıların mikro ağlarda eritilerek kendini olağan kılmasını tekrarlar ve ritüeller üzerinden aktarır. Bir toplumun dolayımlanmış kültür motiflerini dolaysız bir şekilde vererek ona ait göstergeleri belirgin kılar. Bu motifler toplumsal hafıza için önemli bir yere sahiptir. Bunun içinde kaybolan ben'ini temaşa ederek arar. İşte bu ben; tarihsel, kültürel ve heteroseksüel ilişkilerin tekrarıyla oluşmuş toplumsal hafızayı minör bir şekilde ihlal eder. Bu anlamda kuir oluşun belleği bir karşı hafıza oluşturarak totali çökertir.


Mustafa Boğa, Dinner Table, 2023, Serbest Nakış Tekniği, 63*87 cm


Bilsart'ın 2020 yılında gerçekleştirdiği proje yarışmasında ödülle dönen ve ilk defa Bilsart'ta 2021 yılında gösterilen Çünkü Yıllar Yılı Hayali Kurulmuş Bir Masalın Başlangıcı Olabilirdi Bizimkisi adlı işi bu anlamda topluma ait birçok göstergeyi "olduğu gibi" ve "yaşandığı şekliyle" aktarır. Yabancısı olmadığımız bilakis aşina olduğumuz birçok olaya bir kez daha tanıklık ettirir. Çoğunlukla düğün videolarından oluşan 15 kanallı işinde kendi aile arşivine yer verir. Videolara müdahale ederek onları belli bir işleyişle aktarır. Yaklaşık 30 yıl boyunca (1986-2018) çoğunlukla Adana ve Çukurova bölgesindeki düğünlerin kayıt altına alındığı videoların hepsinde Mustafa Boğa'yı çocukken ve farklı yaşlardaki halleriyle görürüz. Çoğumuzun toplumsal hafızasında yer edinen ve tanıdık gelen bu görüntülerde onun da yer alması bu hareketli imgelere daha da fazla yaklaşmamızı sağlar. Buradaki görüntülerle temaşa etmek kaçınılmaz hale gelir. Nikah, geline ve damada para takma, pasta kesme, nişan, yöresel oyunlar ve müzikle iç içe geçen arada da karıncalanmaların olduğu görüntülerde bir sahneden başka bir kutlamanın sekansına atlar veya geçeriz. Bir videoda evlenen çiftle, başka bir videoda çocuklarını evlendirirken tekrar karşılaşırız. Ya da yaşlı birileri bazı videolarda görünürken günümüze yakın bir zamanda kayıt altına alınmış kutlamadaki görüntülerde onlarla bir daha karşılaşmayız. Yakınları tarafından bu videolar tekrar izlenirken onların bu yokluğunun burukluğa neden olması işten değildir. Kaydetmenin veya kayıt altına almanın böyle bir yönü de mevcut. Zaten imge bir şeyin yokluğuna göndermede bulunurken gerçek anlamda birilerinin namevcudiyeti bu yokluğu daha da katlar.


Kutlama boyunca kamera "hayali kurulmuş bir masalı" kesintisiz bir şekilde kaydeder. Fakat Mustafa Boğa görüntüleri kesintisiz bir şekilde vermek yerine belli bir kurgu çerçevesinde ritüelleri birbiriyle ilişkilendirerek aralarında belli bir ritim ve duygulanım yaratır. Bu tür organizasyonlarda sahnenin başrolünde her ne kadar gelin ve damat olsa da her katılımcı bu sürede bu sahneye dahil olur. Bu sahnenin bir parçası olur. Gözler o gecenin başrolündeki iki isimdedir ancak bu türden çekimlere güzelliğini veren katılımcıların bir anda görünüp kaybolmasıdır. Daha sonra başka hal ve durumda yeniden ortaya çıkmasıdır. Hareketli görüntüde imgesini yakalayanla bir fotoğraf yoluyla kaydedilmiş imgesine tanık olanın yaşadığı heyecan ve o karşılaşma anı arasında bir yakınlık ve benzerlik kurulabilir. Ama ilkinde bir kitlenin kaydedilmiş görüntüsünde kendini bulmakla, belli bir anı yakalayan fotoğrafta insanın kendi imgesiyle karşılaşması arasındaki fark bir hayli olsa gerek. Mustafa Boğa farklı zaman aralıklarında ben'inin kalabalıklar içinde nasıl göründüğü ve algılandığı üzerine eğilir. Hareketli imgeleri kayıt eden cihazın hafızasına başvurur.

Bir fotoğrafta ya da hareketli bir görüntüde bir insanın kendi imgesiyle göz göze gelmesi artık değiştiremeyeceği ve müdahale edemeyeceği bir imgede ben'ini araması kendiliğe ait birçok referans verebilir. İşte bu ben, Mustafa Boğa için tarihsel, kültürel ve heteroseksüel ilişkiler ve bunların tekrarıyla oluşmuş toplumsal hafızanın karşısında kuir oluşun minör hafızasıdır.


Öte yandan şu sorulara yanıtlar aranır: Gündeliğin içinde bir şeyler sıradan bir şekilde cereyan ederken şeylerin ve insanların görünüşleri ve etkileri içinde kendimizi nasıl buluruz? İnsan kendisiyle o andaki görünümü arasında nasıl bir bağ kurar? Bir yerlerde bulunma hallerimiz ben’imizde ne türden bir mesafe yaratır? Bir başkasının bakışlarında bir başkasıyla kurduğumuz iletişimde, yakınlıkta kendimizi kaybetme, tanıma ve bulma bir geri besleme olarak kendimize çarpması ne derecede olur? Bu sürede bulunduğumuz ortamlar burada cereyan eden ilişkilerin kendimize ait referanslarda ne kadar payı vardır? Her bir insanı çevreleyen maddi dünya ve onun oluşturduğu kültür, hayat ve ilişkiler ağı; bilinç, algı ve ben'in oluşmasında ne düzeyde bir yere sahiptir? Bütün bunlar ben'in oluşmasında büyük bir önemi vardır. Erdoğan Özmen'in de işaret ettiği gibi "Ötekiden yola çıkarak, ötekini dolanarak varırız kendimize."[2]


Farklı tarihsel aralıklarda kaydedilmiş kutlama anlarına ilişkin görüntüler bir taraftan toplumsal hafızanın oluşmasını sağlarken bir yandan da içten içe nostalji duygusu verir. O halde bu hareketli imgelere nostalji duygusunu veren nedir? Daha geçmiş tarihlerde çekimi yapılan bir kutlamada tanık olduğumuz kameranın çekim kalitesinin düşüklüğü mü? Kimi videolarda görüntülerdeki renklerin birbirine doğru kayması mı? Yoksa daha kaliteli çekimlerin olduğu günümüze yakın bir dönemde çekildiğini varsaydığımız videolarla bulanık videolar arasındaki görüntü farkları mı? Kutlamalara katılanların giyim ve kuşamının yıllar içinde değişmesinde mi? Yoksa sanatçının kimi videolara müdahale ederek karıncalanmalar eklemesinde mi? Ya da Ulus Baker'in nostalji mefhumu için dile getirdiği "geçmişle şimdinin yerine başka bir şeyin geçmesi" midir?[3] Bu videolarda bir nostalji duygusu vardır. Bu hissiyat bütün bunların toplamıdır.


Mustafa Boğa'nın mikro imgelerden çıkıp daha makro bir düzeyde olup bitenlere bakmasını ve bu düzeyin oluşturduğu gerçekliği kavramak için Mother and Child 1 adlı esere başvurabiliriz. Kasvetli ve karanlık bir doğaya yer vermesiyle Kara Romantiklerin kimi eserlerinde doğayı tasvir etmelerine benzer bir yaklaşım sergiler. Çünkü onlar Romantikler gibi doğaya sublimine (yüce) bir şekilde yaklaşmazlar. Manzaraya olabildiğince gerçekçi bir şekilde yaklaşırlar. Öznenin kendini güvende hissettiği, bir toposa çevirdiği uzamı darmaduman ederek bunu yaparlar. Uzamın bu şekilde işlemediğini bilirler. Mustafa Boğa'nın eserinde böyle bir uzamdan bahsedilebilir. Ama bir yerden sonra buradan da kopar. Onun aradığı ılıklıktır. Önce bu uzamın oluşmasına neden olan olaylara, bundan etkilenen mağdurlara yer verir. İnsanın sömürgeleştirmesinden dolayı bu manzarada neredeyse her şey berbat bir durumdadır. Yine de buna rağmen bazı tikellikler var olma mücadelesi sürdürür. Petrolle bir bataklığa dönüşmüş bir alanın yakınında açan leylaklar, portakal ağacının yeşermesi, odunların harlı bir şekilde yanması, gittikçe grileşen ve kararan bulutlar, bir bebeğin annesine sarılması ve yüzeyde kalma çabaları tüm zamanlara bir göndermede bulunsa da ondan da koparak günümüzdeki zorlu var olma koşullarına da göndermede bulunur. Daha da özele inersek Akdeniz coğrafyasının bir kısmının içinde bulunduğu bunalım ve sürüklendiği durumdur karşı karşıya kaldığımız. Yıkımın manzarasının korkunç boyutlarını verdiği işinde yıkıma rağmen sarıp sarmalanacağımız bir şeyler arar. Tekinsiz bir manzaranın içinde lirik bir duygu kendini var eder. Annenin çocuğunu kucaklayışında, yer yer mavi sularda ve güneşin kızıllığında bu duygular hissedilir. Ama burada yaşamın başka bir boyutu da devreye girer. Sadece güven ve sıcaklıkla sürdürülebilecek bir şey değildir hayat. İlk başta bunlar önemlidir. Ama hayat başka şeyleri de ister. Çünkü hayatın diğer bileşenleri her an devrededir. Portakal ağacının yeşermesinde olduğu gibi. Yaşama olan arzu ve iştah bu meyvede kabarır. Kabuğu soyuldukça sulu bir hal alır. Portakal çiçeğinin erotizmi ve meyvesi neredeyse her şeyiyle solan bir manzaranın içinde yaşamın olumlanması olarak karşımıza çıkar. Bu anlamda buradaki manzara ile bir karşıtlık oluşturur.


Kun Art Space'in iki katına yayılan işlerde Mustafa Boğa, hayatın ılık dokularının gündeliğin içinde bir yerlerde olduğunu hatırlatır. Zor durumda kalınsa dahi bir yakınlığın verdiği güven ve sıcaklığı aramanın onarıcı güç olduğuna işaret eder. Her bir tikelliğin çiçeklenmesinin genel durumu ve hafızayı bozduğu yönünde bir anlayışla hareket ederek yeni uzamlar yaratır.



Mustafa Boğa'nın "Havuzdaki ılık yeri aramak" sergisinden görüntüler, Kun Art Space




 

* Hüseyin Gökçe'nin kaleme aldığı serginin katalog metni yayınlanmıştır.


[1] Walter Benjamin, Pasajlar, Çev:Ahmet Cemal, (İstanbul:Yapı Kredi Yayınları, 2013, 38)

[2] Erdoğan Özmen, "Ben Bir Başkasıdır", https://birikimdergisi.com/haftalik/10776/ben-bir-baskasidir , (Erişim Tarihi: 21.08.2023

[3] Ulus Baker, "Gündelik Hayat", Dolaylı Eylem, der: Ege Berensel, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2019), 468 s.



Comentarios


bottom of page