top of page

Güzel yeniden

Yazarın fotoğrafı: Murat AlatMurat Alat

Irmak Canevi’nin Aralıktan Seksek başlıklı kişisel sergisi 8 Kasım - 21 Aralık tarihleri arasında SANATORIUM’da gerçekleşti. Sergiyle birlikte güzellik kavramı üzerine düşünüyoruz


Yazı: Murat Alat


Irmak Canevi, Gökkuşağı Ejderhası, 2024, Kağıt kahve bardakları, karton, çimento, balmumu, poliüretan köpük, alüminyum, sprey epoksi, sprey boya, pirinç, kalekim, taş, bozuk para, pleksi, çelik, 2024


Güzelliğe ne olduğunu bilen var mı? Uzun zamandır onu ortalıkta göremiyorum. Ne yeryüzünde ne gökyüzünde güzellikten en ufak bir iz var. Adına medeniyet dediğimiz imgeler imparatorluğu, ardına yüzyılların birikimini de alarak güzelliğin memelerini aç bir enik gibi kuruttu. Artık bana hiçbir şey güzel gelmiyor, evet bazı şeyler beni mümkün olduğu kadar heyecanlandırmaya kadir ama güzel dediğimiz şey bir zamanlar basit bir kalp çarpıntısının ötesindeydi. İnsan evladını tanrılara ya da o tek tanrıya katma kudretindeydi. Sanat mı? Çağlar boyunca öyle ya da böyle kendini güzeli ister yeryüzünde ister gökyüzünde bulmaya adamış olan bu uğraş yirminci yüzyılın başlarında anti-estetiğin manifestosunu yazarak asli görevinden istifa etti, güzelle muhabbeti yekten kesti. Her ne kadar bazı sanatçılar güzelliğin hasmı olan çirkinliğin peşine takılıp kayıp olduğunu düşündükleri pathos’u bu cehennemden gelen güçte arasalar da şimdi olmaz denen oluyor ve çirkinlik de kitsch’e boyun eğip güzellik gibi sanatın mıntıkasını terk ediyor. Üzücü, çirkinliğin sanatı benim için uzun süre epey tesirliydi. O zaman geriye ne kalıyor? Duyulara hitap etmeyen bir sanat mümkün mü? Açıkçası bilmiyorum. 


Irmak Canevi, Aralıktan Seksek sergisinden yerleştirme fotoğrafları


Hayır yalan söyledim. Güzellik artık kayıp değil. Onu kısa bir süre önce buldum. Her şeyin sayılara tahvil edilip İnternet'in dünyanın köşe bucağını tahakkümü altına aldığı bu çağda, tam da imgenin tüm imkânlarının tükendiğini sandığım bir anda güzellik burnumun dibinde filizlenmiş meğer. Ben Yapay Zekâ, robotlar, algoritmalar derken sanat, hiç beklemediğim bir şekilde, uzun zaman önce yollarını ayırdığı karındaşı zanaatin imkânlarını İnternet kültürünün imge üretme taktikleriyle çaktırmadan birleştirip zamanın ruhunu yansıtan terütaze bir güzelliğin bahçesini çapalamaya başlamış. Bu yazı bir süredir sinir sistemimi meşgul eden çağdaşım güzellik rejimini anlama çabasıyla yazıldı. Bu çabayı da uzun zamandır alttan alta duyumsadığım ama adını bir türlü koymadağım bir şeyi karşıma apaçık çıkaran bir sergiyle kol kola yürütmek derdindeyim. Irmak Canevi’nin Aralıktan Seksek namlı sergisi bu yazıda yoldaşım olacak.


Irmak Canevi, Tatlısın, 2024, Vakumlanmış şeker, çikolata, reçine, plastik, çelik, kablo bağı, kokteyl kürdan süsü
Irmak Canevi, Tatlısın, 2024, Vakumlanmış şeker, çikolata, reçine, plastik, çelik, kablo bağı, kokteyl kürdan süsü

Aralıktan Seksek bir karnaval ve kalbinde de adi sınai nesneler var. Hani gündelik hayatta karşılaştığımızda çoğu kez fabrikadan henüz çıkmış olan, tam da ihtiyacımız olduğunda elimizin altında hazır ve nazır bulunan, işini sessiz sedasız gören ve çabucak da çöpe atılan, pek az ihtimam gösterdiğimiz, hiçbirimizin ardından yas tutmadığı, ne maddi ne manevi herhangi bir değere sahip nesneler. Plastik pipetler, strafor bardaklar, pasta süsleri, dandik servis altlıkları vesaire, vesaire. Evet, farkındayım, sanatın alelade olana, hadi gerçek adını söyleyeyim kitsch olana duyduğu ilgi pek de yeni değil. Hatta bir fetiş mertebesine ulaşmış bu ilginin ta kendisinin de uzun süredir banal olduğunu kolaylıkla yazabilirim ama Aralıktan Seksek’te çok farklı bir şey var bunu kabul etmeliyim. Bütün bu pipetler, bardaklar, süsler ve tam olarak teşhis edemediğim bilimum şey onları var kılan, ellerinde varlık buldukları Demiurgos’un kendilerine biçtiği formu koruyamamış ve hatta kim bilir belki de bile isteye korumamış, tanınamaz hale gelmişler Aralıktan Seksek’te. Yine de bu sergide formun yitimi, formdan kaçış çoğu zaman beklenebileceği gibi, çoğu zaman olduğu gibi, söz konusu şeyleleri abject kılmamış, bu şeyler katiyen sapkın bir arzuyu devindirmeye muktedir tiksintinin halesi ile kutsanmamış. Eskiden olsa buna üzülürdüm zira dedim ya çirkinlik uzun süre benim için bir cazibe kaynağıydı ama şimdi itiraf etmem gerekir ki tasvir etmemin imkânsız olduğu bütün bu şeyler bana mutluluk veren, damarlarıma yaşam pompalayan tuhaf bir güzelliği doğurmuşlar. Peki tam olarak ne bu şeyleri güzel kılan?


Aralıktan Seksek’te beni mutlu kılanın, var olma kudretimi arttıranın ne olduğunu anlamak için güzellik üzerine tefekküre daldığımda fark ettim ki yerle gök arasında bölünmüş dimağımın güzel bulduklarının birbirine zıt iki kaynağı var. Güzel benim için, benim aciz anlama yetimin vakıf olduğu kadarıyla, ya yerden bitmeli ya göklerden inmeli. Bir yandan yeryüzünde var olan her şey gibi topraktan yetişmiş bir varlık olan şu naciz bedenim kendisi gibi topraktan yetişen, her biri adına doğa dediğimiz gizemli bir gücün ellerinde eşsiz, tekrar edilemez bir forma bürünen tek tek bütün var olanlarda güzeli bulmaya teşneyken öte yandan her şeyi neden sonuç ilişkileri içinde anlamaya çalışan, kategorik düşünen, hesapçı ve taksonomik zihnim yeryüzünün hercümercine bir düzen biçen, onu simetri, oran gibi var olanlara aşkın, her daim akli bir kuralın altında bir araya getiren, mükemmel bir varlığın eserlerinde güzeli yakalamayı alışkanlık haline getirmiş. Yine de iş keşke bu kadar basit olsa. İşin aslı varoluşun içinde ne yer yerini biliyor ne gökler gökte kalıyor. Delifişek doğal bedenlerle dediğim dedik soyut akıl hemen hemen her daim, hemen hemen her yerde karşı karşıya geliyor. Söz konusu ben isem yeni yeni farkediyorum ki bana uzun süre boyunca varoluşun hazzını tattıran, bana var olduğumu hissettiren de asıl bu ezeli mücadeleymiş. Uzun bir süre boyunca abject olanı çekici bulmam formun doğanın karanlık güçleri tarafından ihlalinden sapkın bir zevk almamdan, varoluşun anlamını tam da bu çatışmada, sınır koyan yasa ile sınırı ihlal eden güç arasındaki bu diyalektikte bulmamdan beri gelmiş. Şimdi bu arkaik maniheist zihniyetten kurtulma vakti. Bu ikiliğe bir son vermeli. Peki nasıl? Bence Aralıktan Seksek bana yolumu gösterir.


Irmak Canevi, Aralıktan Seksek sergisinden yerleştirme fotoğrafları


Aralıktan Seksek’te bir araya gelmiş olan şeylerin, kadiri mutlak bir yaratıcının tezahürleri olan güzel formlardan pay aldığını kabul etmem imkânsız, şayet öyle olsaydı aklım bu şeylere nüfuz edebilmeli onları açık ve net bir şekilde tanıyabilmeli, onları nesnesi kılabilmeliydi. Halbuki yaşadığım şey bunun tam tersi. İyi ki de öyle zira yirminci yüzyıl bize defaatle bu aşkın, ideal formların pek de sanıldığı gibi göklerden inmediğini aksine iktidar ilişkileri içinde, dünyanın tam kalbinde şer ateşinde dövüldüklerini göstermedi mi? Parçası olduğumuz medeniyette ideal güzellik beklendiği gibi bizi dünyanın acımasızlığından, ölümün zulmünden kurtarmaktansa bizim zapturapt altına alınmamızın en etkili araçlarından biri olarak kullanılagelmedi mi?


Aralıktan Seksek’te karşımda şenlik içinde birbiriyle oynayan yaşam dolu, neşe dolu şeyler var, aşikâr ki Irmak Canevi tıpkı henüz yaşamın güçlerini bastırmayı öğrenmemiş, terbiye edilmemiş bir çocuk gibi bu şeylerle ellerini, ağzını burnunu, üstünü başını kirlete kirlete oynamış.

Aralıktan Seksek’te karşımda duran şeyler kesinlikle güzelliklerini bir ideale borçlu değiller. Kerterizimiz ideal bir formsa bu şeyler mükemmel olmaktan çok kusurlular ve hatta ucubeler. Yine de bu şeylere abject demem de mümkün değil. Abject’i büyüleyici kılan dağılmadan, çürümeden, ölümden de eser yok bu şeylerde. Bu şeyler göz ardı edemeyeceğim raddede yaşam dolu. Bundan eminim çünkü bu şeylere baktığımda tıpkı insan eli değmemiş vahşi bi doğa parçasıyla karşılaştığımda ya da doludizgin bir çocuğun haşarılığına şahit olduğumda içimde kabaran canlılığın aynısını duyuyorum vücudumda. Ama sınai üretim inorganik şeyler nasıl ağaçlar, çocuklar gibi yaşama haiz olabilir? Özellikle de bu şeylerin yaşamla özdeşleştirilmesine alışık olduğumuz formaların bir taklidi olmadığı kesinse nasıl olur da bu şeyler damarlarımın çeperlerindeki basıncı artırmaya muktedir olabilirler? Açıkçası bilmiyorum ama farkındayım ki Aralıktan Seksek’te karşımda şenlik içinde birbiriyle oynayan yaşam dolu, neşe dolu şeyler var, aşikâr ki Irmak Canevi tıpkı henüz yaşamın güçlerini bastırmayı öğrenmemiş, terbiye edilmemiş bir çocuk gibi bu şeylerle ellerini, ağzını burnunu, üstünü başını kirlete kirlete oynamış. Bu şeylerin de ahlaksızca onunla oynadığı kesin. Bütün bu şeyler eşsiz formlarını, yaşamın en net tezahürlerinden biri olan, tüm amaçlardan azade kılınmış özgür bir oyunda bulmuşlar.


Irmak Canevi, Tatlısın, 2024, Vakumlanmış şeker, çikolata, reçine, plastik, çelik, kablo bağı, kokteyl kürdan süsü

Aslında eminim Aralıktan Seksek’e güzelliğini veren yaşamın ta kendisi. Bunu en başından, daha onunla ilk karşılaştığım andan itibaren hissediyordum. Bu yaşam öyle bir güç ki çağlar boyunca dört bir koldan üzerine çullanan tüm temsil edilme, zapturapt altına alınma girişimlerine direnebilmiş, hâlâ heybesinden terütaze biçimler çıkarmaya muktedir bir yaratıcı. Tekliğin değil çokluğun, düzenin değil kaosun kaynağı. Lakin önemli bir husus var: Adına doğa dediğimiz şeyle yaşamı özdeş tutmamak gerek. Biraz spekülatif düşünceyle yaşamı doğanın da ötesine uzatmak gerek. Türlü önyargıyla adına cansız dediğimiz inorganik maddenin nasıl olup da canlı organizmalara imkân verdiği hâlâ muğlak iken gelin biz bu muğlaklığı firsata çevirip tüm var olanları kendi üzerine kıvrıla kıvrıla, bir yaratıcıya ihtiyaç duymadan kendini örgütlemeyi becerebilen ve varlığı bir önkoşul olarak kabul etmektense onu ancak bir ufuk olarak bilen şeyler olarak kabul edelim. Aralıktan Seksek böylesi bir varoluşun, yaşamı doğanın da ötesinde arayan güzel bir varoluşun mümkün olduğunun güzel bir kanıtı. 


Aralıktan Seksek gözden çıkarılması işten bile olmayan nesnelerde yaşamı arayan bir ihtimamın ürünü. Artık biliyorum bugün güzeli Platonik bir düşünce rejiminin çağdaş uyarlamasından başka bir şey olmayan Yapay Zekâ'nın yaratılarında aramaktansa alelade olanda, her an elimizin altında olanda hatta aptal olanın, akıldan pay almayanın kendi başına yarıla yarıla açığa çıkardıklarında bulmak gerek. Zira yaşam tam da şimdi ve burada. Aralıktan Seksek işte tam da bu sebeple sanatı güzelle yeniden buluşturan bir akımın temsilcisi. Güzelliği artık yeniden düşünmek gerekli.






Commentaires


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page