Kayıp ve Buluntu sergisi İzmir Fransız Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde 13 Ocak 2024 tarihine kadar izleyiciyle buluşuyor. Nejad Devrim&Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu sergisiyle diyalog kuran Kayıp ve Buluntu'nun kavramsal çerçevesini ve sergide bulunan yapıtları ele alıyoruz
Yazı: Fatma Leyla Ak
Furkan Öztekin, Brand New Eyes, 2020-2023, Kağıt üzerine mürekkep, kömür ve akrilik boya
"Bir gün nihayet belirir hafıza,
zihinde görülür,
elle tutulur."
Zaman zaman duyduğumuz bir sesin, gördüğümüz bir nesnenin, bir kokunun izine düşeriz. İz, hatıranın fotoğrafını bazen ellerimize bırakırken bazen de kulağımıza ne söylediğini anlamadığımız bir şeyler fısıldar ve daha fazlasını vermez. Belki dokunup şöyle geçmiş bir anı derinden getirip bulmuştur. Belki de belleğimizde önemli bir yere sahip olmasına rağmen, artık onunla ilişkimiz kalmadığı için hatırlamadığımız bir hatırayı getirmiştir. İkisi de mümkün fakat fısıltı hep anlamaya zorlar, anlaşılan birkaç kelime ise hafızayı kaşındırır.
İzmir Fransız Kültür Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı, proje direktörlüğünü Billur Tansel’in üstlendiği, Burçak Yakıcı’nın küratörlüğünde gerçekleşen Kayıp ve Buluntu sergisi; Arkas Sanat Merkezi’nde Necmi Sönmez küratörlüğünde gerçekleştirilmiş olan Nejad Devrim&Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu sergisiyle, renkler, dokular ve üretim teknikleri bakımından bir diyalog içinde kurgulanıyor.
Kayıp ve Buluntu, sanatçılar ve eserleri ile kimi zaman hatırayı fısıldarken kimi zaman da fotoğrafı ellerimize veriyor. Sergide Can Akgümüş, Furkan Öztekin, Işıl Kurmuş Aleksandrov, İbrahim Karakütük ve LÜTFÜ’nün eserleri yer alıyor.
13 Kasım 2023 tarihinde İzmir Fransız Kültür sergi salonunda izleyiciyle buluşan Kayıp ve Buluntu sergisi kapsamında etkinlikler, 21 Aralık tarihinde saat 18:00’de Burçak Yakıcı’nın modere ettiği sanatçı konuşmalarıyla devam ediyor. Can Akgümüş ve Furkan Öztekin ile gerçekleştirilecek olan söyleşide sanatçılar, sergi ve eserleri aracılığıyla kendi düşünsel yolculuklarının yanı sıra Mübin Orhon ve Nejad Devrim’in sanatsal yolculuğunun yansımalarına da odaklanacak.
Kapalı gözlerimin koyu karanlığında
kayıp bir ruh gibi gezindi durdu.*
Sergi, Kayıp ve Buluntu başlığı ile beni, nedenini bilmediğim bir ürpertiye düşürdü. Başlık, sanki soğuk bir arşiv odasına çağırıyordu. Uzun zamandır girilmemiş bir odanın içerisine güneşi almış ve toz tanelerinin havadaki dolaşımını gösterecek gibiydi. Belli ki hafızamda perdesini epeydir açmadığım yerler vardı. İnsan, geçmişi hatırlarken çoğu zaman orada kurduğu bağı şeyler/nesneler üzerinden gerçekleştiriyor. Kayıp ve Buluntu da unutulmaya yüz tutmuş nesneleri, derinlerden yüzeye çıkarıyor. Sanatçılar, eserlerinde kullandıkları malzeme, nesne ve üretim teknikleriyle, bize kendi içimizdeki arkeolojik kazıyı yaptırıyor.
Can Akgümüş, Counting The Days II isimli eseri ile karşımıza çıkıyor. Akgümüş, eserlerinde görünen gerçekliği kayıt altına alırken, fotoğrafı bellek, tarih ve toplum ile olan ilişkileriyle yeniden üretiyor. Filmleri üzerinde kalan toz ve parçacıklara müdahale etmiyor. İzi kaybetmiyor ve orada kalmasına imkan tanıyor. Sanatçı, Counting The Days II isimli eserini 126 gün boyunca izlenen gökyüzünün pozlanmasıyla oluşturuyor. Doğanın ışıkla bıraktığı izi bize sunuyor. Işık ve onun oluşturduğu çizgiler, zihnimizdeki izlerle tamamlanıyor. Can Akgümüş’ün, Pinhole (Camera obscura) tekniğini kullanması, kaybolma ve bulunma için gerekli olan gediğin bazen sandığımızdan daha küçük olabileceğini gösteriyor. Bir gedik açılmalı ki kaybı yeniden hatırlamalı ve görmeli yeniden bulunanı. Sanatçının Great Dream’de değindiği gibi: Işık karanlığın gerçekleşmesine yarar. Işık karanlığı yakar. Işık karanlığı yakıp geçse de onun gerçekleşmesini sağlar.
Kişisel arşiv ve LGBT+ bireylerin mücadele biçimlerinin belgelenmesine olan yaklaşımının, Jack Halberstam gibi kişisel arşivleri yalnız havuz olarak değil, kolektif bir hafızanın da ürünü olarak gören Furkan Öztekin, Brand New Eyes isimli defter çalışması ile sergide yer alıyor. Kalemi elimize alıp, çizgi çekmeyi öğrendiğimiz günden beri hep hayatımızda olan nesneyi üretimi için kullanıyor. Bugün çektiğimiz çentiğin yarın okunuşunun başka olacağını, çizilenin olduğu gibi kalamayacağını düşünen sanatçı, aslında defter üzerine mürekkep ile bize bir yazı bırakıyor.
Tıpkı düz bir çizgide ilerlemeyen hayat gibi yayılan mürekkebi ve onun her sayfadaki dönüşümünü izletiyor. Mürekkep, sayfalarda hafızanın dalgalanması gibi bir yol izliyor. Çizginin düz olmadığını söylemek mümkünse, Öztekin’in defterinde yayılan mürekkebin de onun yazısı olduğunu söylemek mümkün görünüyor.
İbrahim Karakütük, Aç Aslan Mağarası isimli, kumaşa baskılanmış fotoğraf çalışmaları ile sergide yer alıyor. Karakütük, fotoğrafı bir anlatı biçimi olarak görüyor ve lens tabanlı işler üretirken anlatmak istediği hikaye fotoğrafında şekilleniyor. Sanatçının fotoğraflarında bir kıyının manzarası ve bir bedenin yüzündeki doğa parçasının birlikteliği ile karşılaşıyoruz. Fotoğrafı baskıladığı kumaş malzeme, bedenlerimizi kuşatan bir nesne iken dönüştüğü eser ile birlikte hafızamızı da kuşatmaya başlıyor. Yüzümüzü içimizdeki kendi manzaramıza çeviriyor.
Işıl Kurmuş Aleksandrov, Abaküs isimli kumaşlar ile yaptığı eseri ve baskı çalışmasıyla bizi farklı zamansallıklar arasında dolaştırıyor. Sık sık karşılaştığımız ya da bir dönem hayatımızda yer alan nesneleri sorgulayan sanatçı, üretimlerinde farklı baskı tekniklerini birleştiriyor. Son dönem çalışmaları arasında yumuşak heykellere ve basılı işlerle birleştirilmiş enstalasyonlara yer veriyor. Sanatçı, Kayıp ve Buluntu’da kumaş ve ipliklerle ürettiği Abaküs ile eğitim hayatımızın ilk yıllarında hepimizin elleri arasında gezinen nesne ile bizi yeniden buluşturuyor. Unuttuğumuz nesne ile saymaya başlıyoruz hatırayı. İlkokul birinci sınıf fotoğrafımı veriyor ellerime; pötikareli turuncu masa örtülü, bir sıranın üzerinde yer alan abaküsün ardında küt saçlarımla ufak bir gülümsemeyle poz veriyorum. Sonra hafızamda beliren fotoğraftaki bir başka detaya daha takılıyor zihnim; saçlarımdaki birbiriyle ilgisi olmayan iki tokanın varlığına. O sabah, annemin hasta olduğunu ve beni abimin hazırladığını hatırlıyorum. Oysaki kaybettiğim bu hikayeyi hiç bulmak istememiştim bugüne dek. Sanatçı, nesnenin hafızamızdan ne denli kolay silinebildiğini ve kendisini göstermesinin ardından, varlığını sürdürdüğü döneme ait anıyı canlandırmasının gücüyle bizi karşılaştırıyor. Işıl Kurmuş’un, sergide yer alan baskı çalışmasında karşılaştığımız çizgileri düz olmayan defteri ise bizi yine çizgi ve hafızanın dalgalanmasına götürüyor.
Sergide, Bir Ters Bir Düz serisi ile yer alan LÜTFÜ, ebru çalışmaları ile karşımıza çıkıyor. Sanatçı, üretimlerinde çocukluk travmalarıyla arkadaş olmaya ve bu dile getirilmemiş duyguları, günlük hayatımızın köşelerinde kalan nesneler aracılığıyla ifade etmeye çalışıyor. Üniversite yıllarında pürüzsüz üretim yapılma çabasını sorgulayan sanatçı, üretimlerinde hatayı temel alıyor ve onu arıyor. Suyun boyalarla akışa geçtiği, hatanın kendi yolunu çizebileceğini düşündüğü için Ebru Sanatıyla üretimler yapmaya başlıyor. Hataların ebruda ondan kaçması sebebiyle, üretimlerinin tekrar ettiğini düşünmesinin ardından sanatçı, kağıtları keserek biçim vermeye başlıyor. Eserine ismini veren haliyle bir ters bir düz örüyor. Örme fikri ise kendi hafızasındaki anının bulunmasıyla ortaya çıkıyor. Giresun’da fındık bahçesinde, dayısının sepeti örme görüntüsü sanatçının üretimleri sırasında kendisini hatırlatıyor. Belki de yaşarken nerede onunla birleşeceğini bilmediği bir anı, sanatçının onu bulmasıyla yeniden üretime geçiyor.
Kayıp ve Buluntu sergisindeki eserler, birbiri ile yalnızca anlam bakımından iletişime geçmiyor. Üretim teknikleri, kullanılan malzemeler, kendi hafızalarındaki hatıraları üretime dönüştürmeleri itibarıyla serginin kavramını birlikte güçlü ifade ediyorlar. Sergi, Ursula K. Le Guin’in sözlerine götürüyor: Hava ezgilerle doludur, kaya parçası heykellerle doludur, yerküre hayallerle doludur dünya öykülerle doludur... Yeter ki biz onu bulabilelim.
Comentarios