Hakan Sorar'ın Through the Skin adlı kişisel sergisi, 30 Mayıs 2020 tarihinde Pg Art Gallery'nin ev sahipliğinde çevrimiçi olarak açılıyor. Sergi, sanatçı Ahmet Rüstem Ekici'nin sergiye özel olarak tasarladığı Pg Online platformu üzerinden çevrimiçi olarak ziyaret edilebiliyor
Hakan Sorar, Through the Skin serisinden, 2019
Pg Basement kapsamında düzenlenmesi planlanan ve pandemi sebebiyle fiziksel olarak kurulmak veya ötelenmek yerine tamamiyle dijital olarak kurgulanan sergi, Hakan Sorar'ın ifadesiyle "İnsan, beden, et, kimlik, deri, kıl, yara, kusur, uzuv, cinsiyet, mahrem, estetik, toplum, politika, saklanmak, utanmak, kaçmak, dokunmak, tanışmak, düşünmek ve barışmak üzerine görsel hikayeler..."den oluşuyor. Sergi ile aynı adı taşıyan seriye ait ve ağırlıklı olarak siyah beyaz fotoğrafların yer aldığı sergi, VR gözlüklerle de gezilebilirken, ana mekana açılan çinilerle kaplanmış ufak odada ise aynı seriye ait Fujifilm instant print fotoğraflar görülebiliyor. İşlerin yanında yer alan butonları tıklayarak gerekli bilgilere erişebilen izleyici, galeri mekanında bulunan kütüphaneden de sanatçının sergi hazırlık süresince yararlandığı kaynak kitaplara erişme imkanına sahip oluyor.
30 Mayıs 2020 tarihinden itibaren Pg Online dijital platformu üzerinden ziyarete açılan Hakan Sorar'ın Through the Skin başlıklı sergisi hakkında İlker Cihan Biner'in sergi metnine eşlik eden yazısına yer veriyoruz:
Hakan Sorar, Through the Skin serisinden, 2019
Düşünce, Görüntü, Beden
İ.S. 1. yy’da Roma'da Gaius Plinius Secondus, galerilerini kimi tasvir ettiğini bile bilmedikleri heykellerle dolduran koleksiyonculara kızar. Bu heykeller sırf sanat oldukları için oradadır. Değerli bilim insanı olan Plinius, muhafazakar düşünceye sahip olduğu için bir portreyi veya görseli her zaman sabit temsillerle kısıtlar. Ona göre; görüntünün mutlaka meşru bir insan veya Tanrı’yı içermesi gerekir. Asırlar öncesinden gelen bu yaklaşım hala varlığını korurken görsel düzenlemelere nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair etik yaklaşımlara ihtiyacımız var. Dünya tıka basa temsillerle doluyken baş kaldırdığımız şeylerin kendisine dönüşme riskini taşıyoruz. Kaybolmuşluğun, belirsizliğin izlerini aramaya koyulduğumuzda bulduğumuz şeyleri sabitleştirme riskine kapılıyoruz. Hareket sahamızda bedenimizden başka bir şey yoksa bütün bu kargaşayla nasıl baş edeceğiz? Plinius'un Antik Roma'dan günümüze gelen perspektifiyle yol alamayacağımıza göre, görüntülerin biricikliği mevzusunu değerlendirmek bizler için önem teşkil ediyor. Tüm bu giriş esasında Hakan Sorar'ın çalışmaları için isabetli olabilir. Sanatçı, çektiği fotoğraflarda ve üzerinde çalıştığı dijital sahada, farklı insan bedenleri üzerine yoğunlaşıyor. Üretimlerinde tenin yüzeyindeki kıllar, eller, kollar ayrıksı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Akla ilk fırsatta Spinoza geliyor. Filozofun “Hiç kimse bir bedenin neler yapabileceğini bilemez.” cümlesi öznelliğimizi vurgular. Hareket sahamız tekil olma özelliği taşır. Ama toplumsal alan, kimi yasaklara, engellere ve katı uygulamalara sahiptir. Mamafih hal-i pür melalimizin kesintisiz olarak politikayla dolup taştığını söylemeliyiz. İşte Sorar'ın görsel organizasyonu, böyle bir gerilim hattını dışa vurmakla kalmayıp aynı zamanda bedenlerin özgünlüğünü ortaya koymaya gayret ediyor. O halde sanatçının çalışmalarını üç farklı yaklaşımla inceleyebiliriz. İlkin, görsellerin düzeneğine ilişkin analize girişebiliriz. Gerek siyah beyaz fotoğraflar gerekse de dijital ortamda geliştirilen beden tasvirleri ya da parçaları estetik bir refleksle Sorar'ın dünyasında yeşeriyor. Sanatçı sabit görsellerle sınırlı kalmak yerine demokratik perspektifini çalıştırıyor ve tek tip beden formlarının ötesine geçiyor. İkinci yaklaşıma geldiğimizde, görsellerde zaman mevzusu ortaya çıkıyor. Hakan Sorar görsel düzeneklerine dair kendi zamanını yaratıyor. Yani bölünmüş, düz çizgi biçiminde, kuşaklarla sınırlanmış yüzeysel zaman algısını aşarak döngüsel hattı vurguluyor. Dijital çalışılan görüntülerde, sanal zaman kurgulanıyor. Fotoğraflarda her bakışta farklılaşan beden izleriyle karşılaşırken şimdiki zaman vurgusunun altı çiziliyor. Son olarak üçüncü yaklaşıma geldiğimizde, görsellerin anonim olduğunu görüyoruz. İşte bu durum çalışmaların temsiliyetini kırarken kendini ifade edemeyen, arafta kalmış, belirsizleştirilmiş bedenlerin su yüzüne çıkmasını sağlıyor. Üç yaklaşımla birlikte Sorar'ın görsellerinin düşündüğünü söylersek yanılmış olmayız. Böylelikle işlenen melez bedenlerin kimlikten azade tek bir noktada sıkışmadığını görüyoruz. "Düşünceli" sıfatını üstlenen görsel formlar, ışığını yitiren bedenlere gözünü dikiyor. Yani Hakan Sorar'ın eserleri, kolay kolay düşünmekten vazgeçmeyerek hepimizi kendimizi sorgulamaya çağırıyor.
İlker Cihan Biner
コメント