Kirkor Sahakoğlu’nun pandemi dönemindeki izolasyon günlerinde, bilindik malzemelerin yokluğunda ürettiği işlerini bir araya getiren Paperworks adlı sergisi 1 Mayıs’a dek Galeri 77’de devam ediyor. Sanatçıyla yapıtları, felsefe ve resimle sentezlediği poetikası ve Paperworks’un ortaya çıkarılış sürecini konuştuk
Röportaj: Uğur Ugan
Kirkor Sahakoğlu, Paperworks sergisinden, Galeri 77
Pandeminin ilk günlerindeki belirsizlik ve korku, sanatsal ürünlerde ilk yansımalarını vermeye başladı. Sanatçı Kirkor Sahakoğlu hepimizin evlere kapandığı, yakın geçmişimizdeki ve belki de ömrümüz boyunca hafızamızdan silinmeyecek bu dönemde hissettiklerini yapıtlarına taşıdı. Paperworks adlı sergi pandemi günlerinde üretmek, her şeye rağmen hayata tutunmak nasıl olmalı sorusuna Kirkor Sahakoğlu’nun verdiği cevaplarla oluşturuldu. Sergi, sanatçının atölye imkânlarından uzak bir süreçte üretmeye başladığı farklı boyutlarda kare formlu kâğıt eserlerden oluşuyor.
Sahakoğlu, yaşamın tehdit altında olduğu ve ölüm fikriyle sınandığı dönemde en ilkel malzemelerimizden kâğıda sığınarak bir öze dönüş hikâyesini gözler önüne seriyor ve ortaya karelerin içerisinde yaşam-ölüm zıtlığının renklerinden bir görsel sunum çıkıyor. Sanatçı yaşadığımız dönemi bir “gönüllü tutsaklık” vurgusuyla ela alıyor ve kare formlarının içerisinde bir nevi hücreye hapsediyor.
Kirkor Sahakoğlu’nun Paperworks isimli kişisel sergisi 10 Mart-1 Mayıs tarihleri arasında Galeri 77’de devam ederken eşzamanlı olarak Galeri 77 Instagram ve YouTube kanallarında çevrimiçi olarak izlenebiliyor. Kirkor Sahakoğlu ile yapıtları, felsefe ve resimle sentezlediği poetikası ve Paperworks’un ortaya çıkarılış sürecini konuştuk.
Kirkor Sahakoğlu, İsimsiz, 2020, Kağıt üzerine karışık teknik, 24x24cm
Paperworks’teki çalışmalarınızı Mart 2020’de başlayan pandemi döneminde hazırladığınızı biliyoruz. Pandemi dönemi sizin için nasıl bir hazırlanış süreci oldu?
Çok enteresan bir şey oldu. Henüz pandemi yokken Çınar Esnek, Tayfun Pirselimoğlu ve benim bazı öngörülerimiz vardı. Pandemi daha ortaya çıkmamışken Tayfun’un Kerr adlı filminde pandemik bir dönemin ortaya çıktığı bir diyaloğu düşünmüştük. Tam da o dönemde benim Ütopya sergisinde Adorno’dan yaptığım bir alıntı vardı; “Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi. Gerçek hiçbir zaman göründüğü gibi değil, biz ne görmek istiyorsak onu şekillendiriyoruz.”
Bugünler birdenbire gelmedi. “Evde kal” emrine uyduk ama kendisiyle kalabilen kaç kişi vardı bilemiyorum. Kapanma süreci dünyayı bambaşka bir noktaya götürdü. Ben kapanma sürecinde ilk haftaların şokunu atlatmaya çalışırken “Ne yapmalıyım?” diye sordum kendime ve normal hayatıma dönmeye çalıştım. Normal hayatım ise resim yapmaktı. O dönemde elimde malzeme olarak kâğıt ve boyalarım vardı. Kapandım ve o günkü duygularımı bir not alırcasına resmetmeye çalıştım.
“Maskelerin altında kendimizi kaybetmemeye çalıştığımız dönemde size sadık bir iki şey bulmaya çalışıyorsunuz. Kâğıt her şeyden önce sadıktır bize.”
Paperworks ilk bu dönemde doğdu. Daha önceki çalışmalarınıza kıyasla bir değişim geçirdiğinizi düşünüyor musunuz? Bu sürecin sizde etkileri nasıl oldu?
Her ne kadar soyut olsa bile resimlerimde yaşadıklarımızı yansıtmaya çalışıyorum. Bütün resimler isimsiz olsa bile hepsinin bir hikâyesi var bana göre. Ütopya, Passion ve Zamansız da özünde varoluşçu bir felsefeden geliyor. Hepsinin kendi içinde bir bayrak yarışı olsa dahi başka hikâyeleri var bunların. Sadece ilk üç ayda 150 tane resimden bahsediyoruz. 150 resmi de o dönemin baskısı ve belirsizliğine karşı bir çırpınış ve bir direnme resmi olarak görüyorum. Pandemi günlerine direnme aslında. Bunu gerçekleştirmeye çalıştığımı düşünüyorum. Biz bu maskelerin altında başka kimliklere büründük. Bir yandan korurken bir yandan da format atıyordu o maskeler. Direniş, varoluş, ayakta durma renkleri, heyecanları ve adrenalinleriyle var olmaya çalıştığımı düşünüyorum bu çalışmada.
Kirkor Sahakoğlu, Paperworks sergisinden, Galeri 77
Neden kâğıt peki? Kâğıdı sizin gözünüzde metaforize eden ve fetiş obje haline getiren nedir?
O günlerde ben atölyeme gidemiyordum. Atölyemin olduğu yer bir hukuk binası. Sol elimizin sağ elimize virüs bulaştırmasından korkuyorduk o zaman. Apartman kapısından dışarıya çıkamadığımız bir dönemden bahsediyoruz. Böyle bir süreçte evdeki materyallerime baktım. Evde hiç tuvalim yoktu. Sadece kâğıt ve boya vardı. Bu bana öze dönmeyi hatırlattı. Nedir öze dönmek: Sadenin mükemmelliğiyle bir kez daha tanışmak. Maskelerin altında kendimizi kaybetmemeye çalıştığımız dönemde size sadık bir iki şey bulmaya çalışıyorsunuz. Kâğıt her şeyden önce sadıktır bize. Tuvallerden önce kâğıtlar oldu bizim hayatımızda. Biz resme kâğıtla başladık. Evde de boyalarım vardı. Aynı Aşure yapmanın hikâyesi gibi, elde ne malzeme varsa. Öyle başladı bu süreç.
Her şeyin ölümle sınandığı bir süreçte bir sanatçının kâğıda dönmesini en eski ve en primitif olana vurgu yaparak öze dönüşü olarak yorumladım, katılır mısınız?
Aynen öyle, tamamıyla öze dönmek. Aslında baktığımız zaman bir teslimiyet de var burada. Hepimiz teslim olduk bir bakıma. Pandemi döneminde bize uyguladıkları yaptırımlara kısmen de olsa teslim olduk. Biz bu teslimiyetin oranını düşürmeye çalışırken o eski gerçeklik ve fetiş obje olan kâğıda dönmeye başladım. Ben kâğıdı severim. Ayrıca insan her şeyin üstüne resim yapar. Hiçbiri bir diğerinden daha öncelikli değil. Metale yaptığım zaman metali daha çok seviyorum anlamına gelmiyor. Latince Primus inter pares diye tabir edilen “eşitler arasında birinci” kavramı herhalde kâğıt olarak çıktı. Bilinçaltı bir şeye daha fazla özel ilgi gösterir çeşitli nedenlerle. Bu mottoyu belki de kâğıda uyguladım. Elde de zaten bu vardı ve olanla yetinmek istedim.
Kâğıt daha önce deneyimlediğiniz bir enstrüman mıydı peki?
Çok kez evet. Hemen hemen bütün eserlerimde zaten yarı yarıyadır bu oran. Kâğıt da vardır, tuval de vardır. Eksik ve Passion sergilerinde de bu böyleydi. Bir tek Zamansız sergisinde kâğıt kullanmadım. Bunun da nedeni Zamansız sergisi metruk bir binada yapıldı. Yağmurların yağdığı bir dönemdi ve o binanın çatısı yoktu. Orada kâğıt kullanamazdım. Diğerlerinde hep var. Hep de olacak.
Kirkor Sahakoğlu, Paperworks sergisinden, Galeri 77
Sergide bir diğer dikkat çeken metafor ise kare formu. Kare, psikolojide değişmezliği ve güven duygusunu ifade eden bir form. Sabit ve hareket duygusu uyandırmıyor. Neden özellikle kare formunu seçtiniz?
Aslında bilmeden, spontane bir şekilde oldu. Ben evde 70x100 cm kâğıtlarımla çalışmaya başladım. Resimleri yapmaya başladıktan sonra tamamen istem dışı bir şekilde bu kâğıtları kare yapmışım. Daha önce hiç kare yapmamıştım resimlerimi. Tamamen kare süreci yürüdü gitti ve ben bunu kendime “neden kare yapıyorum” diye hiç sormadım.
Başlamadan önce aklınızda kare yapmak gibi bir fikir yoktu yani…
Hiç yoktu. İlk üç ay bittikten sonra Haziran ayında bir baktım ve bu resimler tamamen kare. Ben bu resimleri yaparken hissettiğim duygu halinde; bazı dostlar, bazı yaşanmışlıklar ve empati kurmaya çalıştığım durumlar vardı. Bizim yaşadığımız evlerimizde bir nevi "gönüllü tutukluluk" değil miydi? Bazı tutuklu dostlar aklıma geldi. Benim hissettiğim, onlarda olmayan birçok özgürlüğe sahip bir tutukluluk haliydi. Ben bu duygularla resim yaptıktan sonra oturdum ve kareyi araştırmaya çalıştım. Ortaya şu sonuç çıkıyor; karenin içinde hiçbir devinim yoktur, kare durağandır. Orada teslimiyet var. Dikdörtgen, üçgen, daire daima devinim işaret eder. Karede ölçü yoktur. İsterseniz iki metreye iki metre, isterseniz 20 santime 20 santim; kare karedir. Ölçüler birbiriyle hiçbir rekabete girmediği için aynıdır. Bazı psikiyatr felsefecilerle konuştuğumda hem teslimiyet hem de hücre anlamına geldiğini belirttiler.
“Resim ne zamana kadar devam eder; tuval istediği kadar. Resmin ne zaman bittiğini tuval söyler, ben söylemem.”
Hücre aynı zamanda anne karnını da çağrıştırıyor sanki. Güven duygusu ve öze dönüş isteği yaşamın ilk başladığı yere dönüş şeklinde yorumlanabilir mi?
Evet onu arıyorsunuz zaten. Dikdörtgenin dominantlığı ve hegemonyasını itiyorsunuz kendi içinizde. Belki de kareyi ona göre bilinçaltım seçti. Hem teslimiyet var hem de rekabet ve riske girmeme isteği var. Bu gibi faktörler daha sonra şifre çözücülükle çıkıyor ama o gün neden kare diye bir soru hiç söz konusu değildi. Benim bütün resimlerimde improvize, raslantısal bir hâl var. Milan Kundera diyor ki; “Sadece rastlantı bir şeyler söyler bize.” Bir resme başlarken ben şöyle bir resim yapayım diye başlamıyorum ki zaten. Tamamen bir doğaçlamanın içinde o raslantısal duruş bana ne getirirse onu yapıyorum. Resim ne zamana kadar devam eder; tuval istediği kadar. Resmin ne zaman bittiğini tuval söyler, ben söylemem.
Kirkor Sahakoğlu, İsimsiz, 2020, Kağıt üzerine karışık teknik, 24x24cm
Cannes’da Altın Palmiye ödülü kazanmış The Square (Kare) adlı bir film vardı. Çağdaş sanata yergi içeren bir filmdi. Sergiyi görünce inceden de olsa bir gönderme var mıdır acaba diye düşündüm?
Yok, hayır. Bir şey itiraf edeyim; o filmin yarısını izledim, devamını getiremedim. Sekanslar kopuk geldi. Bazı yerlerde fazla popüler kültüre eğilim var diye düşündüm. Resim yapmayı bilmeyen insanlar için resim yapmak çok kolaydır. Resim yapmayı bilen insanlar için zordur zaten. Genel olarak baktığınız zaman bugün çağdaş resim için de geçerli olan çok eleştirilen şeyler var. Bir yerleştirmeyle ilgili; “Ne var ki orada eski bir sandalyeyi koymuş, bunu sanat zannediyor” diyebilirler. Halbuki bunun cevabı yıllar önce verildi. Bu filmde de bana biraz o koku geldi. Fakat bir gün tamamını izleyip, bitireceğim.
Neden çalışmalarınız çoğunlukla isimsiz. İsim vermemenizin özel bir nedeni var mı?
Bunu ben çeşitli yerlerde de okudum, mesela Ütopya sergisinde 60 ya da 80 tane iş var. 80 tane işten sadece birisinin adı var. O da bulunduğu yer avlu olduğu için Yunanca karşılığını koymuştum. Hatıralarımın olduğu resimlere tıp dilinde hikâye anlamına gelen Anamnez ismini vermiştim. Onun dışında hepsi isimsiz. Bunlar isimlendirilemeyen resimler çünkü. Tek bir isimden fazla şeyi ifade ediyor benim için. Ben öyle olunca isim koymakta zorlanıyorum ya da tek isme indirgemekte zorlanıyorum. Orada untitled dediğinizde ancak kişiyi buluşturabiliyorsunuz. Geneli isimsiz çünkü birçok yaşanmışlık var onun içinde teke indirgenmiyor.
Kirkor Sahakoğlu, İsimsiz, 2020, Kağıt üzerine karışık teknik, 24x24cm
Paperworks sergisini ziyaret edecek olanlara ve sizi takip edenlere neler söylemek istersiniz?
Ben dönemler olarak alıyorum kendimi. Her serginin kendi dönemi içinde bir farklılık taşıdığını düşünüyorum. Sergiyi izlemek isteyenler zaten izlediklerinde belli yorumları benimle paylaşıyorlar. Galeriyle beraber sergiyi izlemek isteyenlere haftada bir gün bir etkinlik yapmayı planlıyoruz. Sanatçı konuşması ya da sergi turu gibi bir şey düşünüyoruz. Gelen dostlara derdimizi anlatmayla ilgili böyle bir mesajımız da olabilir. Yakında duyurusunu yapacağız. Benimle birlikte dolaşmak istiyorlarsa burada olacağım.
Comments