top of page
Fırat Arapoğlu

Her gün Guernica

Volkan Diyaroğlu’nun Polonya’daki kişisel sergisi Her Gün Guernica! üzerine notlar


Hazırlayanlar: Fırat Arapoğlu*


Volkan Diyaroğlu, Pembe Rüyalar, 2022


Sanat tarihinde gündelik yaşam sosyolojisini içermeyen bir biçimde, sadece burjuvazinin izlemekten keyif aldığı formların ve konuların üretilmesi bazı sanat akımları ve sanatçılar tarafından belirli ve önemli dönemlerde sıklıkla eleştirilmiştir. Özellikle avangard ve neo-avangard akımlar bazen geleneksel üretim biçimlerini bozup tekrar inşa ederek bazen de yeni üretim tekniklerini kullanarak önemli rasyonel eylemler ve işler gerçekleştirmiştir. Örneğin, Dada akımından itibaren mizah ve ironinin sanatta kullanımının ortaya çıkması bu eylemler ekseninde değerlendirilebilir. Öte yandan sanatta diğer önemli bir konu da “deneyselci” yaklaşımdır, zira deneyselci yaklaşım bir sanatçının ifade etmeyi arzuladıklarını özgürce sunabilmesine olanak sağlar. Zira deneyselci yaklaşımda başarı-başarısızlık kriterleri olmaz, tam da adı üzerinde bir “deney”dir.


Önceleri İspanya’da, bir süredir Polonya’da yaşayan ve üreten Türkiyeli sanatçı Volkan Diyaroğlu Her Gün Guernica başlıklı kişisel sergisini Polonya, Gorzów Wielkopolski’de bulunan MOS’da (Miejskiego Ośrodka Sztuki) açtı. Sanatçının ağırlıklı olarak son zamanlarda ürettiği ama 2012’den bugüne çalışmalarının da yer aldığı kapsamlı sergi 12.03.2023 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Bu vesilesiyle MOS’u görme ve Diyaroğlu’nun sergisini deneyimleme şansım oldu. Kendisiyle ve serginin küratörü Bartosz Nowak ile birlikte müze konferans salonunda bir panel de gerçekleştirdik. Hem açılışın hem de panelin yoğun bir ilgi yarattığı sergiye dair bazı notlarımı paylaşmak istiyorum.


Soldan sağa: Volkan Diyaroğlu, Savaş Selfisi, Milton Friedman Portresi, Ekmek Kuyruğu, Faizli Peyzaj, Adam Smith Portresi ve Gerçekler Senin Bakış Açına Göre Değişmez, 2022


Serginin başlığı aslında ilk başta ana temayı ele veriyor: Pablo Picasso’nun 1937 tarihinde İspanya’daki faşist Franco rejiminin bir Bask kasabası olan Guernica’yı bombalamasını konu edinen resmine referans veriyor. Bu bombalama İspanya iç savaşının en dramatik olaylarından birisidir ve binlerce sivilin ölümüne neden olmuştur. Picasso’nun Guernica tablosu, sanatçının kompozisyon içerisine yerleştirdiği çok sayıda gizli imgelerle ve karakterlerle eşsiz bir görüntüye sahiptir. Kompozisyonun bütünü ve içindeki imajlar genel olarak bir soykırımın ve onun acımasızlığının görünür kılınmasıdır.


Bugün de küresel olarak her anlamda bombardımanlar altında yaşıyoruz: Füzelerin, baskıların, şiddetin, sansürün, depremin ve elbette söz ve görüntülerin bombardımanları… Bu görüngü 20. yüzyıl boyunca devam eden ve oradan 21. yüzyıla akan bir mirastır ve Volkan Diyaroğlu Her Gün Guernica sergisiyle izleyiciye 21. yüzyılın ikinci on yılının içinde bulunduğumuz dönemin sanatsal biçimini ve düşüncesini gösteriyor. Serginin tematik olarak özü savaş ve ekonomi arasındaki dolaysız ilişkiyi sanatı bir araç olarak kullanarak görünür kılmak ve buna dair küresel ölçekli bir farkındalık yaratmak olarak özetlenebilir. Zira savaşlar -her tür savaş- toplumlar üzerinde sadece sosyolojik ve psikolojik etkiler bırakmaz, bunun yanında o toplumun ekonomisinde derin izler bırakır. Ekonomik savaşlar ise ülkeleri ekonomik açıdan tehdit ederek halkları ekonomik açıdan baskı altına alma amacı taşır. MOS’un geniş mekânı ve yüksek tavanlı yapısı içerisinde Diyaroğlu’nun resim, heykel, video, yerleştirme gibi farklı üretim yöntemleriyle gerçekleştirdiği yirmiden fazla çalışması yer alıyor. Sergi kurulumu açısından sergideki işlerin her biri, akışkan ve dinamik bir mekân ve zaman algısı yaratmak için tasarlanmış ve bu akışkanlık içerisinde tüm çalışmalar birleşerek, paylaşarak ve çoğalarak bir bütün oluşturuyor.


Volkan Diyaroğlu, Waldus Bir Terörist Değildir, 2021


2000’li yılların başlangıcını Eylül 2001’de ABD’de iki yolcu uçağının New York Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine ve bir uçağın Washington D.C.’de Pentagon’a çarpması belirlemişti. Bu zamandan itibaren küresel ölçekte art arda yaşanan terör saldırılarına ve vekalet savaşlarına tanık oluyoruz. Şimdi sergide yer alan Pembe Rüyalar’a bakıldığında, insanlığın başına musallat edilen problemin cisim bulmuş haline tanık oluyoruz. Başında sarığı, çileklerle çevrilen sakallı figür, küresel biçimde insanlığın zihnine yerleşen bir prototip imaj olmuştur. Diyaroğlu çalışmalarıyla birey, toplum veya ulus bağlamında insanın durumunu ifadesinin merkezine yerleştirir. Diğer bir deyişle toplumsal bellekteki figüratif arketipleri, yeniden yorumlayarak sembolleri ters yüz etmektedir.


Volkan Diyaroğlu’nun sergideki çalışmaları, adım adım değişen ve gelişen bir bakış açısına sahip. Örneğin bir dünya küresinin bir döner makinesinde Apocalyptic Kebab yerleştirmesi ve bu yerleştirmenin video halini düşünün. Bu videoyu akılda tutarak, Milton Friedman Portresi ve Adam Smith Portesi’ne baktığınızda Friedman’ın meşhur “Bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur” sözü geliyor insanın aklına. Öte yandan uluslararası ilişkilerin kesildiği ya da bozulduğu noktada Savaş Selfisi ve Waldus Terörist Değildir çalışmalarında bu iktisatçıların tezlerinin tersi sonuçlar görülebilmektedir. Böylece her parça, zaman algısına göre sergi alanında bir sürüklenme yaratır ve sergi alanında yaşanacak bir zaman deneyimi inşa eder.


Bu deneyimin üretildiği sergi mekânı, böylelikle hem nesnel hem de öznel bir mekân olarak dünyanın mevcut durumuna dair bir pratiğe ev sahipliği yapmaktadır. Başka bir deyişle, bir tür mini ölçekli küresel etnografi oluşturulmuştur. Bu yapıyı izleyicinin bireysel olarak bir sergi alanında sürüklendiği psiko-coğrafik bir sunum olarak tanımlayabiliriz. Bu, izleyicinin bir tür oyun gibi işler arasında çekileceği ve böylece serginin temasına bağlı olarak coğrafi, kentsel ve sosyolojik temalar ve ilişkili konular arasında yaşayacağı bir deneyim alanıdır. Diğer bir deyişle sanat eserlerinin alana yerleştirilmesi ile yaşanacak deneyimin bir zaman ve mekân deneyimi olacağını söyleyebiliriz.


Volkan Diyaroğlu bize her şeyden önce sanatın sadece izlenen ve sahiplenilen bir meta değil, kolektif olarak üretilen ve sunulan bir kültür olduğunu anımsatıyor. Gündelik hayatımız, giderek artan bir şekilde kapitalist metalaşmanın yaygınlaştığı bir alan haline gelmektedir. Aynı anda hem bu artışa maruz kalıyor hem de buna karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Bu açıdan hayatın içindeki eşsiz anları görünür kılmak ve onlar hakkında farkındalık yaratmak sanatın en önemli gücü ve işlevleri arasındadır. Bu sergideki eserler, bir ifade temsili olarak değil, bir kültürel üretim, yaşamı değiştirmeye yönelik bir tür sanatsal müdahale olarak görülmelidir.


Toplumsal, politik ve kültürel bağlamda gündelik yaşamın ayrıntılarına fiili olarak hakimseniz, onu değiştirme arzusunu da taşıyorsunuz demektir. Eğer öğrenme bir stratejiyse, bunun kavramlarla işlenmesi ve görünür kılınması gerekir. Gündelik hayata dair bu şekilde bir düşünceye sahipsek, hayatı bir praksis olarak görürüz. Volkan Diyaroğlu’nun çalışmaları da bu praksisi üretme arzusu olarak görülebilir ve böyle bir eylemde Şimdiki 3. Tekil Şahıs Fiiller, Atölyede Bomba ve Sanatçı çalışmaları bu eylemi örneklendirmektedir. Diyaroğlu sanatı sadece izlenen değil, katılımcıyı içerecek biçimde ilişkisel bir estetik olarak düşünmektedir.


Estetik üretim, sadece bir arınma değildir, bunun yanında bir detaylandırmadır. Yaratıcılık, bir yanda güzel olan diğer yanda yalnızca işlevsel olanla da tanımlanamaz. Güzelin belirli kurallara bağlı olduğu düşüncesi günümüz sanatında anlatımdan çok temsile dayalı bir üretimin ortaya çıkmasına neden olur. Bu da niceliğe dayalı üretim süreci gibi sanatın niteliğinin kapitalist yapının bir parçası haline gelmesine neden olur. Bu bağlamda Her Gün Guernica!, ne yönetici sınıfın ne de popüler kültür üretiminin arzularının tuzağına düşmeden, tüm yaşama açık, özgür ve yaratıcı bir bakışı önermektedir. Çok sesli, çoğulcu ve her türden ötekini kucaklayan bir olasılıklar ağı olarak tanımlanabilecek bu yörüngeye kapılmak şüphesiz izleyicilerin hayatlarına anlam katacaktır.


Sergiye dair fotoğraflar ve kullanım izni için Volkan Diyaroğlu’na ve açılış fotoğrafları için MOS ve Monika Szalczyńska’ya teşekkür ederim.


* Dr. Öğr. Üyesi, Altınbaş Üniversitesi.

Comments


bottom of page