Bağımsız sanat inisiyatifi 5533’ün 2021 programının Birinci Bölüm başlıklı ilk sergisi, sanatçı Can Küçük’ün davetiyle Ayçesu Duran ve Cem Örgen’in çalışmalarını İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda (İMÇ) bir araya getirdi. Sergiyi mekânla ve malzemenin sınırlarıyla kurduğu ilişki bağlamında değerlendirdik
Yazı: Rita Aktay
Ayçesu Duran, Rast, Yerleştirme görüntüsü, Fotoğraf: Zeynep Fırat
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda (İMÇ) faaliyet gösteren bağımsız sanat inisiyatifi 5533, çarşının endüstriyel üretim aktiviteleri arasında sanatsal üretime ayrılmış bir mekân olarak kendine özel bir yer ediniyor. Can Küçük’ün daveti üzerine, Ayçesu Duran ve Cem Örgen’in işlerini bir araya getiren Birinci Bölüm adlı sergi ise bu birlikteliğin sınırlarını inceliyor. Ustaların endüstriyel malzemeler kullanarak tüketim pazarına yönelik ürettikleri objeler ile, sanatçıların aynı objelerin işlevselliğini yorumlayarak yarattıkları işler arasında nasıl bir ilişki söz konusu?
5533’ün galeri mekânı içinde Cem Örgen’in birçok farklı işini bir araya getiren Gökyüzünde Saklanamazsın, çarşının sunduğu ürünlerin işlevleri arasında sıkça rastlanan, kapamak, korumak, kaplamak gibi eylemlerden esinleniyor. Örneğin Örgen, mekânın cam kapısının üzerine gerdiği araba kaplama kumaşından bir parça keserek, kapının cisimleştirdiği “eşik” kavramına dikkat çekiyor. Oluşan delikten görülebilen sergi mekânı böylece daha mı davetkâr oluyor, yoksa cam kapının üzerine sonradan eklenmiş kaplama malzemesi bir mahremiyet mi yaratmaya çalışıyor? Sanatçıların müdahaleleriyle çarşıya eklenen bu ve benzeri geçirgen sınırlar, toplumsal alanın —ya da daha küçük ölçekte objelerin— kullanımını da müzakereye açıyor.
Cem Örgen, Gökyüzünde Saklanamazsın, Sergi görüntüsü, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Sergi mekânının bir köşesinde, yerde açık duran yüz boyası kutusu, askerler tarafından kamuflaj için kullanılan bir renk paleti içeriyor ve Örgen’in ufuk hattı boyunca duvara sıraladığı manzara resimlerinin renk seçimini belirliyor. Paletin içinde mavi olmaması sebebiyle, gökyüzünün dahil olduğu kadrajların hepsi kızıl bir gün batımını betimlemek durumunda kalıyor. Normalde romantik ve sevilen bir tablo olan gün batımı, bu mecburiyetin içerdiği şiddetle rahatsız edici bir yoğunluğa bürünüyor.
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan, belirli kısıtlamalar içinde hareket etme hali dışında, bu boya paleti aynı zamanda görünürlük kavramını da kurcalamaya başlıyor. Sanatçı kamuflaj eylemini “çevrenin bilgisini üzerinde taşıyarak saklanmak” olarak tarif ediyor. İki sanatçının da çarşıda üretilen malzemeleri temel bir başlangıç noktası olarak almaları, hatta Duran özelinde bu malzemelerin kullanımını bir kural edinmeleri, benzer bir “araya karışma” arayışı mı? Yoksa malzemeler yeterince dönüştürüldüklerinde, tam tersine çarşının gündelik akışını sekteye uğratan, kamuflajdan ziyade makyaja kayan dikkat çekici öğeler haline mi geliyorlar? Kamuflajın —özellikle askeri kullanımda— bir savunma taktiği olması ise sanatçının çarşıdaki yerine dair bir gerilimi gündeme getiriyor, ve bu durum sanat objelerinin diğer gündelik objeler arasındaki rolünü tartışmaya açıyor.
Birinci Bölüm’e uzanan süreçte gerçekleşen Giriş sergisinde, İMÇ’de satılan parke görünümlü plastik kaplamalardan ağaç kütüğü şeklinde bir tabure üreten Duran, yine benzer bir malzeme dönüştürme süreci izleyerek, Rast adlı yerleştirmesi için plastik bir brandayı tuval şasesine geriyor ve geleneksel resim sanatına göndermede bulunuyor. Her yerde karşımıza çıkan mavi Pilsa branda, özellikle manav ve kamyonların ayrılmaz bir parçası haline gelmiş yaygın bir malzeme. Daha önce sanat bağlamında belki sokak fotoğrafçılığıyla karşımıza çıkmış, arka plan rengi için beğendiğimiz branda, şimdi tuval şasesine gerilerek bir yandan değerleniyor, bir yandan da işlevsizleşiyor.
Cem Örgen, Katlı Deri, Fotoğraf: Cem Örgen
Duran’ın yerleştirmesi 5533’ün galerisinde değil, İMÇ’nin başka bir koridorunda, ayaküstü bir geçiş noktasında yer alıyor. Sanatçı, brandanın yanı sıra ayaklı bir davul ziline günde bir kez kuş yemi döken özel bir otomatı da içeren yerleştirmesi için yaptığı mekân seçimini açıklarken, bir yandan saklı, kendi halinde, bir yandan ise çarşının gündelik akışına dahil olan bir mekân aradığını söylüyor. Böylece Duran, sıradan objeleri sıra dışı bir biçimde çarşıya eklemleyen bu müdahaleyle, dahil olmak ve ayrı durmak arasındaki ince çizgiyi keşfetmeye devam ediyor. Günde sadece bir kez gerçekleşen kuş yemi döküm anının çarşıda bir şehir efsanesi halini alabileceğini umut eden sanatçı, gizem ve rastlantı gibi kavramlar üzerinden görünürlüğün sadece görsel değil, mekânsal ve sosyal boyutlarını da ele almış oluyor.
Ayçesu Duran, Yemleme Enstrümanı, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Çarşıya dahil olmanın bir başka yöntemi ise ekonomik faaliyetler üzerinden açılıyor. İMÇ 5533’ün kurucularından biri olan sanatçı Nancy Atakan’ın Komşular I / II (2009) adlı video işinde, çarşıdaki sanatsal faaliyetlere dair yorumlarını paylaşan esnaf, “çaycı çay verdi, camcı cam yaptı” diyerek, özellikle satışa olan olumlu etki açısından hoşnutluklarını dile getiriyor. Benzer bir şekilde Birinci Bölüm’ün ziyaretçileri, Örgen’in işinde karşılaştıkları bir menü aracılığıyla komşu büfeden sanat eseri niteliğinde bir yemek ürünü sipariş edebiliyorlar. Sanatçının kısıtlamalarla oynadığı oyunları takiben tek bir ürünle sınırlandırılan menü, çarşı ve sanat mekânı arasında bir etkileşimin reçetesi halini alıyor.
Cem Örgen, Menü, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Duran ise tuvale gerdiği mavi brandanın üzerindeki 8 altın 12 gümüş renkli kuş gözünü (metal halkalı delik) çakması için birinci bloktan bir ustaya müracaat ediyor. Deliklerin rastgele olması gerektiği talimatını alan usta, bir yandan kedi alanındaki uzmanlığını kullanıyor, bir yandan ise daha önce uygulamak zorunda kalmadığı yeni bir koşulla kendi sınırlarını zorluyor. İMÇ’nin sıradan ekonomisine bir müşteri olarak dahil olan Duran, ustalığın gündelik gereksinimleri dışında kalan talebiyle daha çok sanat süreçlerinden esinlenen yeni bir üretim biçimini çarşıya kazandırmış oluyor. Atakan’ın videosunda bir diğer esnafın dile getirdiği üzere, sanat bir yenilik arayışına cevap veriyor: “Her tarafta makine var, bu farklı bir şey.”
Ayçesu Duran, Gama, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Ustanın çaktığı delikler ile geçirgenleşen branda yine bir sınır metaforuna bürünürken, saklanmak ve görünmek ikiliğine bir diğer yaklaşım ise Örgen’in ışık manipülasyonlarıyla vücut buluyor. Örneğin, 5533’ün tavanındaki floresan lambaya sargı bezi saran sanatçı, ön duvarı oluşturan camekân vitrine kılıç figürlerinden yapılmış bir perde ekleyerek mekânın içindeki ışığın akışını kontrol etmeye devam ediyor. Bedenin uzandığı alanı savunmakla yükümlü, agresif bir obje olan kılıç ise yine sınır kavramına dair bir gerginlik teşkil ediyor. Sanatçılara, çarşı esnafının sergiyi gezip gezmediğini sorduğumda aldığım cevap ise, kapıdan içeri belki de en çok çaycının girdiği oluyor.
Cem Örgen, Güneş Yanığı ve Fani Gözler İçin Silah, Fotoğraf: Cem Örgen
Sanat İnisiyatifleri Sürdürülebilirlik Fonu 2020 – 2021 kapsamında SAHA tarafından desteklenen bağımsız sanat inisiyatifi 5333, Can Küçük ev sahipliğindeki programına İkinci Bölüm: Yüzeysel isimli sergiyle devam ediyor.
Comments