top of page
Tuğçe Karataş

Hızla dönüşen bir pratik


Küresel tasarım sahnesinin etkili isimlerinden Jana Scholze, on iki seneden fazladır V&A’de çalışan bir küratör. Üç yıldan beri Kingston Üniversitesi’nde doçent olarak görev yapıyor ve Curating Contemporary Design adındaki master programını yürütüyor. Tuğçe Karataş'ın, röportaj serisi kapsamında konuştuğu ikinci isim olan Scholze, öğrenmenin küratöryel pratiğin içindeki yeri üzerine düşüncelerini anlattı

Jana Scholze

İçinde bulunduğumuz protestolar çağında, krizde bir ekonomi, sorgulanan bir demokrasi ve yönetim sistemi içerisinde, sürdürülebilir ekosistemlerin gidişatlarının yeniden yapılandırılmasında yaratıcılık hayati bir rol oynuyor. 1919 yılında Weimar’da ortaya çıkan Bauhaus toplumsal çalışmanın, canlılığın ve entelektüel düşüncenin, diyaloğu teşvik etmek ve yeni davranış modelleri oluşturmak için nasıl kullanıldığına dair ütopik bir örnekti. Kurucusu Walter Gropius ve birkaç arkadaşı, toplumun gerçek ihtiyaçlarına cevap verebilmek için sanat ve teknolojinin birliğine inanıyor, karşılıklı daimi diyalog halinde birbirlerine destek olup, birbirlerinden öğrenmeleri gerektiğini savunuyorlardı. Rekabetçi yönelimleri yok edip, bireysel yaratıcı potansiyeli, toplum hissi ve müşterek bilinci teşvik etmek için temel bir pedagojik yaklaşım önermişlerdi. ‘Bauhaus deneyini’ bir vaka çalışması olarak ele alan 4. İstanbul Tasarım Bienali, Okullar Okulu’nun küratöryel yaklaşımı aynı zamanda Bauhaus’un yaratıcı paylaşım, tartışma, sürdürülebilirlik, katılım, dayanışma, oyun gibi anahtar temalarını inceliyor ve farklı disiplinlerin bir araya gelmesine açık bir tavırla, tasarım eğitiminde yeni yöntemleri yeniden irdelememiz için bizi özgürleştirecek bir ortam oluşturuyor.

Bununla birlikte kaynak kıtlığı, ekonomik kriz ve cinsiyet eşitliği konularında verilen mücadele, yalnızca yaratıcı ve yenilikçi tatminden fazlasını arayan toplumlarda yeni cereyanların doğmasına yol açtı. Yaratıcı toplumlar politik, ekonomik, kültürel ve sosyal süreçler ve kaynaklar yoluyla oluşabildiği gibi, günlük pratikler ve ağlar aracılığıyla da ortaya çıkabiliyor. Ancak aynı zamanda uluslararası çıkar hareketleri ya da küresel finansal menfaatler gibi mekânsal olarak daha az sınırlandırılmış çalışma yöntemleriyle alakalı olarak da oluşabiliyor. Bauhaus’un doksan yıl önce yaptığı gibi tasarım eğitimini yeniden canlandırmak için ne tür sınırları ya da bölgeleri inceliyor olmalıyız?

Ben de İstanbul Tasarım Bienali’nin Okullar Okulu temasından yola çıkarak, sosyal değişim ve birbirinden öğrenmenin yeni modellerini tekrardan ele almada küratörlüğün rolünü tartışmak istedim. Küratörler ve kurumlar ortak menfaate yönelik hassasiyeti nasıl artırabilirler? Hangi ön koşul ve hangi spesifik durumlarda küratörler sosyal değişime vesile olabilirler? Küratörler nasıl karşıtlık yerine misafirperverlik kavramını odaklarına alırlar? Hangi yeni şekillerde küratörler küresel hareketlerle yerel bağlamda başa çıkabilirler? Kafamda bu sorularla, küresel tasarım sahnesinin en etkili iki küratörü Jana Scholze ve Brendan Cormier ile bienali, bu stratejileri ve tezatları araştırmak için küratörlüğü, öğrenmeyi, kritik küratöryel pratiğin imkanlarını ve limitlerini konuştuk. Brendan Cormier röportajının ardından, Jana Scholze ile sohbetimizi yayınlıyoruz. British Council aracılığıyla ulaştığımız Jana Scholze, on iki seneden fazladır V&A’de çalışan bir küratör. Üç yıldan beri, Londra Kingston Üniversitesi’nde doçent olarak görev yapıyor ve Curating Contemporary Design adındaki master programını yürütüyor.

Tables: A School of Expanded Formats

Bize eğitim ve küratöryel pratiklerle olan ilişkinizden bahseder misiniz? Bir küratör olarak öğrenmek sizin için ne ifade ediyor?

Öğrenme, küratöryel pratiğin tam da kalbinde yer alıyor çünkü objeleri, metinleri, olayları okumayı öğreniyor ve tarihe not düşüyoruz. Bu süregelen öğrenme süreci tarihin izlerine odaklanıyor ve onları yeni fikirler, düşünceler ve sonuçlar olarak tekrar yorumluyor. Objeleri ve onlar hakkındaki düşünceleri bir sergide ya da kitap içinde belgelerken, küratörler bilgiyi ve düşünceyi geniş bir kitleyle paylaşıyorlar ve bu kitle de öğrenmeye, yanıt vermeye ve karşılığında bize öğretmeye davet ediliyorlar.

Okullar Okulu, “öğrenme için tasarım ve tasarım için öğrenme”yi tebliğ ediyor. Sizin yaklaşımınız nedir?

Her zaman her ikisi de olmalı sanırım. Hiçbir tasarım durum, malzeme, kullanım ya da etik değiştiği için mükemmel ve tamamlanmış olamaz. Bu nedenle Dieter Rams’ın 606 Universal Shelving System’ı bile üretici firma Vitsoe tarafından yıllar içerisinde geliştirildi. 4. İstanbul Tasarım Bienali için okulumuzda yaptığımız şey tam da ‘Tasarım olarak öğrenme’, ismi Tables: A School of Expanded Formats. Bu okul için, nispeten yeni bir küratöryel format deniyoruz: tasarım eğitimi için (bir okul olarak) kürasyonu yapılan bir akşam yemeği. Buradaki amaç resmi olmayan öğrenme mekânlarının etkisini ve ayrıcalıklı olmanın etkisini küratöryel formatla birlikte deneyimleyerek sorgulamak. Her bir küratör bienal başlıklarından biriyle ilgili bir tema altında, spesifik bir bağlamda altı akşam yemeğinin birinden sorumlu. Hepsi öğrenmeyi, katılımı ve izlemeyi içine alan bir yapıyı takip ediyorlar. Ama İKSV ve British Council işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz ilk akşam yemeğinden sonra belli oldu ki özellikle öğrenenin rolü bu yapıyla birlikte hareket ediyor.

Tables: A School of Expanded Formats, Curated Dinner

Okullar Okulu’yla ilgili fikirlerinizi paylaşır mısınız?

Okullar Okulu bir bienal için çok ivedi ve cesur bir konu. Tasarım pratiği son yıllarda disiplinlerin, endüstrilerin, pazarların sınırlarının ötesinde gelişti. Bir ürünü hedef alabileceği gibi bir konsepti ya da sistemi de alabilir. Somut ya da soyut olabilir, bir veya birkaç objeyle sonuçlanabilir ya da hiçbir şeyle sonuçlanmayabilir. Problem çözebilir ya da sorular sorabilir. Aynı zamanda Antroposen, insan yapımı dünyanın radikal etkilerini gösterebilir ve bu ivedi sosyal ve insani durumları, gelecek için ihtiyaç ve hayalleri ifade etme konusunda tasarımı harekete çağırabilir. Tasarım eğitiminin bu gidişatı benzer bir hızla takip ettiği söylenemez, hatta bu değişimler için sorumlu da addedilemez. Ancak şu kesin ki; güncel eğitim sistemleri yeterli değil ve alternatif metot, araç ve yapıları değerlendirmek için deneyimlere ihtiyacımız var.

Okullar Okulu gibi bienallerin küratöryel yaklaşımının sosyal dönüşüme katkı sağlayıp, güç dinamiklerinin yerini değiştirip yeniden düzenleyebileceğini düşünüyor musunuz?

Cevabım kimin güç dinamiklerinden bahsettiğimize göre değişir. Ancak bu tip küratöryel yaklaşımların değişimi teşvik etmese de desteklediğine eminim.

Özellikle bienaller son yıllarda sosyal kaygıları manalı biçimlerde ifade ettiler ama güç dinamiklerinin yerini değiştirmemiş olabilirler. Bu tip bir sonucun önemli bir etkeni toplum için açıklık ve geçerlilik, mekânlara ulaşım ve kaygıların iletilmesi ya da alternatflerin sunulması için kullanılan dil seçimidir.

Küratörlüğün sosyal değişim için bir araç olduğunu düşünüyor musunuz?

Küratörlerin -özellikle tasarım küratörlerinin- pratiklerini sosyal dönüşüm için kullanırken çok dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum. Bir serginin farkındalık yaratması artık yeterli değilse de, bu toplumsal platformu kullanıp aksiyon ve değişimi teşvik etmesi gerektiği aşikâr. Bu tip bir tavrı geliştirmek ve pratiğe dökmek için, yalnızca sergi formatı bir araç olarak yeterli değil. Performanslar, yürüyüşler, akşam yemekleri gibi alternatif formatları anlamak için deneyim lazım.

Bugün güncel küratörlük sıklıkla seyirci angajmanına, sosyal pratiklere ve işbirliklerine odaklanıyor. Küratörlük rolünün bu perspektiften geliştiğini düşünüyor musunuz?

Güncel küratörlük için her hususun ayrı bir önemi var ama araştırma, dokümantasyon ve kritik analiz gibi konvansiyonel araçları da unutamayız. Faaliyette bulunduğumuz alanları ve angajmanımızı gerektiren başlıkları genişlettik. Bugün çok daha kıvrak olmamız gerekli çünkü çok bilgili bir seyirci ve hızla dönüşen bir pratikle ilişki kuruyoruz.

Comments


bottom of page