Hollanda Festivali, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaralarını sarmaya çalışan Avrupa’nın birçok şehrinde düzenlenmeye başlanan sanat festivallerinden biri. Özellikle müzik ve gösteri sanatları alanlarında tüm dünyadan sanatçıları buluşturan ve birçok önemli prömiyer gerçekleştiren festivalin 72. edisyonunu Mehmet Kerem Özel takip etti
☕️ 12 dakikalık okuma
aus LICHT, Day 2 Luzifers Tanz © Ruth & Martin Walz, Dutch National Opera 2507
William Kentridge ve “Daha az iyi fikir”
Hollanda Festivali’nin programı, İKSV İstanbul Festivali’nin eski hali gibi, konserlerden gösteri sanatlarına, sergilerden film gösterimlerine sanatın bütün türlerini içeriyor. Hollanda’nın yanı sıra dünyanın prestijli ve önemli sanat etkinliklerinden biri olmaya devam eden festival yıllardır, özellikle müzik ve gösteri sanatları alanlarında dünyadan geniş bir yelpazede davet ettiği sanatçıları buluşturan ve birçok önemli dünya prömiyeri gerçekleştiren bir nirengi noktası konumunda.
Bu yıldan itibaren yeni bir uygulamayla festivalin artistik programının bir bölümü “Ortak sanatçı” olarak belirlenen bir veya iki sanatçıyla birlikte oluşturuluyor. Bu yılın ortak sanatçıları Güney Afrikalı görsel sanatçı ve tiyatro yönetmeni William Kentridge ile Kongolu dansçı-koreograf Faustin Linyekula idi. Festival Kentridge ile Linyekula’ya iki hafta boyunca Amsterdam’ın canlı, çok kültürlü ve deneysel işlere kapılarını sonunda kadar açan Frascati salonlarını emanet etti. Onlar da kendi işlerinin yanı sıra davet ettikleri sanatçılarla Frascati’yi daha da sinerjik bir etkinlik alanına çevirdiler. Dans ve tiyatro gösterileri, söyleşi ve yuvarlak masa toplantıları, enstalasyonlar ve performansların yanı sıra Kentridge’in beş yıl önce Johannesburg’un bir banliyösünde açtığı The Centre for the Less Good Idea’nın (Daha Az İyi Fikir İçin Merkez) geçen yıl ve bu sezonki gösteri ve sergi programlarından seçkiler Frascati’deydi. Kentridge özellikle bu merkezin gösterilerinde, kanatları altına aldığı Güney Afrikalı genç sanatçıları yalnız bırakmadı, orta metrajlı (yaklaşık 40 dakika süren) işlerin öncesinde, konferans formatındaki ünlü performanslarından birkaçını sergiledi. A Defence for the Less Good Idea (Daha Az İyi Fikir için bir Savunma) Kentridge’in bu merkezi kurma hikayesini, nedenlerini, merkezin yapısını ve amaçlarını tipik Kentridge’vari bir estetikle, yani sahnenin arkasındaki beyazperdeye yansıtılan çizimlerinden oluşan hareketli görüntülerle senkronize bir anlatımla ortaya koyan bir gösteriydi. 2017’de New York’ta prömiyer yapan Ursonate ise ünlü Dadaist Kurt Schwitters’in aynı adlı performansının yine Kentridge estetiğine uyarlanmış haliydi. Ağızdan çıkan anlamsız seslerden oluşan bu kaotik ses senfonisine, sonlara doğru çalgılarıyla bazı müzisyenler de eşlik ettiler. Kentridge’in performansları iki akşam da Gregory Maqoma ile Nhlanhla Mahlangu’nun koreografileriyle devam etti: Requem Request (Ağıt Arzusu) ve Enyangeni (Yükselen). İki yapıt da Zulu folklörünün gerek müzikal gerekse koreografik öğelerini içeriyordu, ancak çağdaş bir anlayışla sahneye konmuştu.
aus LICHT, Day 3 Engel-Prozessionen © Ruth & Martin Walz, Dutch National Opera 0079
Philippe Quesne ve eğlence parkları
Bu sene festivale Leh usta Krystian Lupa ve kariyerini Almanya’da sürdüren Amerikalı koreograf Richard Siegal gibi, geç de olsa ilk kez davet edilen bir diğer sanatçı da Fransız tiyatro yönetmeni Philippe Quesne idi. Vivarium Studio isimli disiplinlerarası işler üreten topluluğun kurucusu ve aslen sahne tasarımcısı olan Quesne, 2014 yılından beri Fransa’nın ödenekli tiyatro kurumlarından Theatre Nanterre-Amandiers’in de başında.
Quesne’nin festivalde sunduğu en yeni işi Crash Park-La vie d’un (Kaza Parkı - Bir Adanın Hayatı) ile bir uçak kazasından sonra denizin ortasında ıssız bir adaya ulaşan bir grup insanın başından geçenleri anlatıyordu. “Issız ada”, “sıfırdan başlamak” ve “ütopya” denince akla gelebilecek neredeyse bütün klasik ve popüler edebi ve felsefi referanslar gösteri sırasında bir şekilde anıldı. Ancak Quesne ilginç bir şekilde, yapıtının gidişatını bunların sıradan bir seyircide uyandıracağı çağrışımlarla örtüştürmemişti. Kazazedeler ne Sineklerin Tanrısı’nda olduğu gibi iktidar savaşına girip birbirlerini katlettiler, ne Robinson Crusoe gibi ölüm kalım savaşı verdiler, ne de Lost’ta olduğu gibi hayatta kalmak için çözümler ürettiler. Crash Park, Mavi Göl’de olduğu gibi cinsellik veya erotizm de içermedi. Sanki bir grup naif insan bir süreliğine bir eğlence parkına bırakılmışlar ve orada dertsiz tasasız eğlenerek zaman geçiriyorlardı. Gösteri her ne kadar insanlığın tarih boyunca (evet, yapıt çok usta ve basit bir-iki trükle çağlar arasında dolaşıyor) dünya üzerinde ayak bastığı her yeri her anlamda (ticari, ekolojik, sosyolojik) kirletmesi üzerine düşünmemizi sağlasa da, insankızının -ve oğlunun- psikolojisi ve hayatta kalma içgüdüsü söz konusu olduğunda Quesne’nin bakışı müthiş iyimser ve safiyane şekilde ütopikti. Quesne’nin sahne estetiği ise tam da öykündüğü B-tipi Hollywood macera filmleri ve eğlence parkları gibi yapay ve çapaklıydı. Quesne Crash Park’la, herhangi bir kalburüstü gösteri veya konseri daha ilk selamda ayağa kalkarak alkışlayacak kadar geniş gönüllü Hollanda seyircisini bile ikna edemedi maalesef, hatta şaşırtıcı şekilde, gösteri bitmeden salonu terk edenler azımsanmayacak miktardaydı.
aus LICHT, Day 1 Michaels Jugend © Ruth & Martin Walz, Dutch National Opera 0039
Heidi & Rolf Abderhalden ve Kolombiya tarihi
Kolombiyalı Mapa Teatro, Los Incontados-Un Triptico (Göz Önüne Alınmamışlar - Bir Üçleme) adlı yapıtı, topluluğun daha önce üç ayrı akşamda sahnelediği üç işin yoğunlaştırılmış olarak bir araya getirilmiş versiyonuydu. Bu gösteri ile Mapa Teatro, Kolombiya’nın 1960’lardan günümüze sol gerilla, sağ paramiliter ve askeri güçlerinin kanlı iktidar savaşına sahne olan politik tarihini; mekânı, objeleri, kayıtlı ve canlı icra edilen müzikleri, belgesel film görüntülerini ve sesleri kullanarak, karnavalesk bir happening estetiğinde ve 55 dakika gibi kısa bir sürede ama oldukça yoğun -seyirciyi adeta görsel ve işitsel bir bombardımana maruz bırakacak- şekilde sundu. Gösteri süreci boyunca Kolombiya tarihinden farklı zamanlar üst üste çakıştıkça, perde açıldığında 60’lardan kalma bir oturma odasını tarif eden sahne alanı, geriye doğru katman katman açılarak önce 80’lerden bir parti-karnaval mekânını, son olarak da bir jungle’ı görünür kıldı. Sadece görünür kılmakla yetinilmedi, zamanların üst üste bindirilmesi gibi bu üç mekân gösterinin son çeyreğinde iç içe de geçirildi. “Her eğlencede bir düşman saklıdır” diyen Kolombiya özdeyişinin izinden giden, Mapa Teatro’nun kurucuları Kolombiya-İsviçre asıllı Heidi ve Rolf Abderhalden kardeşler bize zamanların, mekânların, karnavalın, devrimin ve şiddetin sınırlarının belirsizleştiği bir gösteri sundular. Ne yazık ki sahnedeki yüksek ve enerjik duygu, sahne ile seyirci arasına yerleştirilmiş cam yüzeyden dolayı olsa gerek, seyirci kısmına aynı etkiyle geçirilemedi kanımca.
aus LICHT, Day 2 Freitags-Gruss © Ruth & Martin Walz, Dutch National Opera 2502
Anna Teresa de Keersmaeker ve Brandenburg’lar
Çağdaş dans dünyasının tartışmasız kraliçesi Anna Teresa de Keersmaeker, Eylül 2018’de prömiyer yapan en yeni yapıtı The Six Brandenburg Concertos (Altı Brandenburg Konçertosu) ile festivaldeydi. The Six Brandenburg Concertos; klasik, modern ve çağdaş bestelerden pop ve rock’a, yapıtlarında müziği yapısal, biçimsel ve dramaturjik açılardan ustaca çözümleyerek harekete tercüme eden Keersmaeker’in, sadece barok müziğin değil genel olarak müziğin ustası Bach’la beşinci buluşmasıydı.
Dönem çalgıları kullanan 18 kişilik B’rock Orchestra’nın canlı icrasına Keersmaeker’in topluluğu Rosas’tan 17 kişilik dansçı ekibinin eşlik etmesiyle, Bach’ın kristalize olduğu kadar sürprizlere de açık olan müziği, bütün müzikal ve dramaturjik nüanslarıyla sahneye taşındı. Aynı Bach’ın, Brandenburg Konçertoları’yla sanatının bütün hünerlerini gösterdiği ve mükemmelliğe ulaştırdığı müziği gibi, Keersmaeker’in bu yapıtı da onun şimdiye kadar kullandığı bütün koreografik araçların bir arada izlenebildiği bir doruk noktası niteliğindeydi. Şöyle ki, The Six Brandenburg Concertos onun “My walking is my dancing” (Yürüyüşüm dansımdır) düsturundan, hareket vokabüleri olarak ani durmalar, ters yöne ani gerilmeler, dönüşler, akıcı kıvrılmalar ve sıçramalara, kalabalık dansçı grubunun gerek çizgisel, gerekse farklı yörüngelerde dairesel hareketleriyle boş ve geniş sahne mekânını kullanımından, tasarım olarak duo, trio ve quartet danslarından ziyade herkesin, hareket ederken birbirini etkilese de birbirine değmediği solo danslara, Keersmaeker’in bütün alamet-i farikalarını içeriyordu. Dolayısıyla, Bach’ın ilahi müziği ile Keersmaeker’in soyut, yalın ama etkili koreografisi birleşmiş ve ortaya iki saatlik bir başyapıt çıkmış.
aus LICHT, Day 3 Weltparlament © Ruth & Martin Walz, Dutch National Opera 0078
Karlheinz Stockhausen ve LICHT
Bu yılki Hollanda Festivali’nin iddialı projesi, 20. yüzyılın en avangart bestecisi Karlheinz Stockhausen’ın 29 saatlik yapıtı LICHT (IŞIK) opera dizisinden seçilmiş 16 saatlik aus LICHT idi. Elektronik ve elektro-akustik müzik besteleriyle Miles Davis’ten Beatles’a, Herbie Hancock’tan Pink Floyd’a, David Bowie’den Björk’e birkaç nesil caz, pop ve rock müzisyenine ilham kaynağı olan çağdaş müzik ustası Stockhausen, elektro müzik alanında birçok deneme yaparak kendi müzikal dilini geliştiren ve bu sayede kendini klasik müziğin geleneklerinden kopartarak özgürleştiren bir bestecidir; sadece elektro-akustik müzik besteleriyle değil, önce müziği sonra da müzisyenleri konser salonunun içinde dolaştıran denemeleriyle de konvansiyonel anlamda sesin statik olarak sahneden (veya tek bir merkezden) çıkmasına alternatifler üretmiş, özellikle operalarında bunu yaparken sadece şancıların değil çalgıcıların, örneğin trompetçilerin veya flütçülerin de aynı birer oyuncu gibi hareket halinde ve teatral olarak belirli karakterleri canlandırmasını öngörmüştür.
Stockhausen, 1977-2003 tarihleri arasında bestelediği ve başlıklarını haftanın günlerinden alan yedi operadan oluşan LICHT ile sadece bir operanın bestecisi değil, sıfırdan bütün bir evrenin, bir mitin yaratıcısı olmuştur. Stockhausen, birbirini takip eden bir anlatı çizgisi içermeyen dizide genel olarak, Michael, Lucifer (Şeytan) ve Eva’nın (Havva) birbirleriyle ilişkileri üzerinden iyilik ve kötülük kavramları tartışır. Gerek diziyi oluşturan operalar, gerekse de operaların perdeleri birbirlerinden bağımsız olarak seçilip bir araya getirilerek veya tekil olarak sahnelenebilirler; opera dizisinin bütünü de şimdiye kadar sahnelen(e)memiştir.
Amsterdam’da eski gazhane yapılarından dönüştürülmüş Westerpark içindeki gaz silosu Gashouder’da, üç gece süren bir dizi şekilde tasarlanan ve üç kere tekrarlanan aus LICHT festivalin Hollanda Ulusal Operası (De Nationale Opera), Lahey Kraliyet Konservatuvarı (Koninklijk Conservatorium Den Haag) ve Stockhausen Müzik Vakfı’nın (Stockhausen - Stiftung für Musik, Kürten) ortak prodüksiyonuydu. Yönetmen koltuğunda ise 2018’e kadar 30 yıl Hollanda Ulusal Operası’nın genel sanat yönetmenliği görevini yürütmüş olan Pierre Audi oturuyordu. Audi’nin bu yapımdaki rejisi için “sahnelemek”, “sahneye koymak” tabirlerinden ziyade “mekânlaştırmak” gibi bir kelime kullanmak daha yerinde olur kanımca. Çünkü Audi; gerek Stockhausen’in elektro-akustik dünyasına uygun endüstriyel estetiğiyle, gerek Stockhausen’in evrenini kapsayan dairesel planı ve kubbesiyle, gerekse de her bölümde farklı seyirci-sahne imkanları sağlayan mekânsal esnekliğiyle Gashouder’in imkanlarını sonuna kadar kullandı; özellikle dizinin onar saat süren ikinci ve üçüncü bölümlerinde mekânı her perdede farklı şekillerde düzenleyerek, seyircinin her seferinde farklı bir deneyim yaşamasını sağladı. Bütün bu düzenlemeler sayesinde seyirci her an müziğin içinde yer aldı ve bir operayı seyretmek veya bir müziği dinlemekten çok, bütünsel bir opera deneyiminin parçası haline geldi.
Crash Park La Vie Dune Ile, Fotoğraf: Martin Argyroglo
aus LICHT’in doruk noktası, aynı zamanda Stockhausen’in efsanevi yapıtlarından biri ve bu opera dizisinin MITTWOCH (ÇARŞAMBA) bölümünün bir parçası olan HELICOPTER-STREICHQUARTET (HELIKOPTER YAYLI ÇALGILAR DÖRTLÜSÜ) idi. 20’li yaşlarındaki dört kadın müzisyenden kurulu Pelargos Quartet, seyircilerin Gashouder’daki dört devasa ekrandan canlı takip ettikleri yayında; ayrı birer helikoptere bindiler ve birbirlerini duymayarak ama senkronize bir şekilde, yaklaşık 18 dakika süren yapıtı havada icra ettiler. Böylece, “Arkasında felsefi bir düşünce yok, rüyamızda hep havalandığımızı, uçtuğumuzu görürüz, ben de rüyamda böyle şeyler görürüm ve ayrıca müzik havada uçuşan bir şeydir, ben de müzisyenlerin ayağını yerden kesip müziğin birebir havada olmasını istedim” diyen Stockhausen’ın rüyası bir kere daha gerçekleştirilmiş oldu.
Üç güne yayılan toplam 25 saatlik sürede 16 saatlik müziğin sunulduğu aus LICHT; müziğin, mekânın, ışığın, videonun, kostümlerin, makyajın ve koreografinin birleştiği tam bir Wagneryen gesamtkunstwerk’ti. aus LICHT sadece 72. Hollanda Festivali’nin değil, çağdaş müzik tarihinin sayfalarına, seyircilere yaşatılan olağanüstü bir deneyim olarak altın harflerle yazıldı.
#hergünebiryazı #artunlimited #unlimitedrag #HollandaFestivali #MehmetKeremÖzel #WilliamKentridge #İKSV #FaustinLinyekula #TheCentrefortheLessGoodIdea #KurtSchwitters #GregoryMaqoma #NhlanhlaMahlangu #PhilippeQuesne #KrystianLupa #RichardSiegal #TheatreNanterreAmandiers #RobinsonCrusoe #MapaTeatro #AnnaTeresadeKeersmaeker #KarlheinzStockhausen #MilesDavis #TheBeatles #HerbieHancock #PinkFloyd #DavidBowie #Björk #PierreAudi
Comments