Sibel Horada’nın Depo’da 30 Aralık’a dek sürecek olan Bir İç Mekân Bahçesi adlı sergisi toprağa, bitkilerin yeşerme ve çürüme gibi temel döngülerine odaklanıyor. Burada merkeze yerleştirilmiş kompost düzeneği, süreç içinde gerçekleşecek atölye çalışmaları ve farklı sanatçıların üretimlerinin de görünür olması ile üretken ve katılımcı bir kişisel sergi anlayışı karşımıza çıkıyor. Bir İç Mekân Bahçesi’ni Seda Yörüker değerlendirdi
728 kelime
Sibel Horada, Bir İç Mekân Bahçesi, 2018, Fotoğraf: Yusuf Coşkun
Uzun zamandır büyük bir hızla çoğalan, tüketen ve dünyayı aklının sınırlarıyla sonsuzca biçimlendiren insan, son dönemde bu yolda feda ettiği doğanın ve işte bitkiler dünyasının, geleceğin nasıl en değerli meselesi olacağını yavaş yavaş idrak etmiş gözüküyor. Bir süredir dünyanın en büyük metropollerinde ekolojiye olan ilgi, bahçecilik uğraşlarının çok katlı binalarda dahi hayat bulması, gittikçe yaygınlaşan vegan yaşam anlayışı ya da hiç değilse doğadan en doğallığından gelene ilgi, dünyada kol gezen endişenin boyutunu gösteriyor. Gelecekte nano teknolojinin ve yapay zekanın yön verdiği yeni yaşam akışı kadar değerli olacak şey elbette sanayinin kaba ve kirli dünyası olmayacak; nadir değerde kalmış bitkiler dünyasının, doğanın ta kendisi olacak. Teknoloji devi Apple’ın Kaliforniya’da geçen yıl açılan yeni merkez binası örneğin, o geçmiş yüzyılın simgesi göğe yükselen gökdelen anlayışından bir o kadar uzak, bütünüyle yenilenebilir enerjiyle çalışan halka biçimli yatay bir yapı. Bu yapının da yer aldığı bütünüyle yeşille sarmalanmış alanın ismi ise Apple Park.
Gülşah Mursaloğlu, Ölçülü Uğraşları Olan Bir Operatör (Detay), 2018
Başka gezegenlerde de yaşam arayaşındaki insanın orada da ilk önce suyun izini sürmesi şaşırtıcı değil. Gelecek, betonu ve sanayiyi hâlâ gelişmişlik seviyesi olarak gören anlayıştan çok ötede, teknoloji ve ekolojiyi uzlaşı içinde yaşam algısına oturtmaya başarmış insanının olacak. Tüm canlıların en temel yaşam unsuru olan su arayışı nasıl ilksel bir olguysa, çocukların da örneğin doğaya spontane bir biçimde ilgi göstermeleri insanlık tarihi boyunca farkında olmaksızın hatırlanan belleğin bir kanıtı olsa gerek. Sibel Horada’nın Kasım ayının ortasında Depo’ya kurulan, çocuklardan yetişkinlere herkesin katılımına açık olan Bir İç Mekân Bahçesi adlı kişisel sergisi de işte aşırı betonlaşmış bir kentte toprağın üretkenliğinin, bitkilerin sıradışı dünyasının yaşam ve sanat dolayında nasıl düşünsellikler yaratabileceği ve nasıl ilham verici olabileceğini gösteriyor. Lara Fresko Madra’nın küratörlüğünde bir bahçe - atölye olarak tasarlanmış bu sergi, merkeze yerleştirilmiş kompost düzeneği ile bitkilerden insanların arzuladığı üzere sadece sonsuz bir verim almayı değil, aynı zamanda onların doğasında olan çürümeyi ve başkalaşmayı da gündeme getiriyor, toprağa geri döndürmeyi dikkate değer bir mesele olarak karşımıza çıkarıyor.
Sibel Horada, Bir İç Mekân Bahçesi, 2018, Fotoğraf: Yusuf Coşkun
Farklı malzemeler kullanmaya değil, bizzat odaklandığı malzemenin zaman ve fiziksel koşullar içinde farklılaşmasına ilgisi olan Sibel Horada’nın, bu son sergisinde bitkilerin doğasında doğallığından olan bu özelliği sergi süresince görünür kılması, onun sanat belleği açısından dikkate değer bir anlam taşıyor. Öte yandan bu kişisel serginin en ilginç yanlarından biri de çeşitli etkileşimlerle ziyaretçilerin katılımına açık olmasının yanı sıra Gülşah Mursaloğlu, Cevdet Erek ve KekeÇa’nın da üretimlerini içermesi. Farklı sanatçıları da sergiye davet ederek, tıpkı toprağın kendisinde olduğu üzere çoğulluğu ve etkileşimi değerli kılması. Bu sergi vesilesiyle genç sanatçı Gülşah Mursaloğlu’nun sanat üretimiyle tanışmak, benim için ayrıca değerliydi. Horada gibi malzemenin zaman ve fiziksel koşullar içindeki başkalaşımına farklı eksenden ilgi duyan Mursaloğlu’nun sergi mekânına yerleştirdiği silika jellerle dolu çukuru kanımca Bir İç Mekân Bahçesi’nin en dikkat çekici unsurlarından biri. Onun düzeneğinde silika jeller, bulunduğu ortamdaki bitkilerin ömrünü uzatma görevi üstleniyorlar. Peki Mursaloğlu’nun düzeneğin tepesine astığı mor lahanalar çürümemeye ne kadar direnebilecek? Öte yandan şu kompost düzeneğinin içindeki solucanlar, yedikleri atıklarla toprağa bıraktıkları minarelerle eşsiz birer robotçuk gibi çalışmıyorlar mı? Sibel Horada’nın sergisi bu açıdan bakıldığında sadece mekâna kurulmuş bir sergi değil aynı oranda zamana ayarlı bir sergi.
Cevdet Erek, Parmaklıklarda İki Çift Taraflı El, 2009
Gerçekten de Depo’nun giriş katındaki salonun duvarlarını kaplayan kavanoz içindeki türlü bitkiler, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide konumlanıyorlar ama hem yeşerme hem de çürüme gibi doğanın temel bir sorusuyla bizi karşı karşıya getiriyorlar. Nihayetinde her şey toprağa karışıyor ve yeniden hayata dönüyor, bu serginin sonunda da öyle olacak. İnsanların payına ise bu bahçe - atölyede bitkilerle olan diyalogdan damıtılmış bir bellek düşecek. Sergi alanın bir köşesine yerleştirilmiş iki ciltlik Saint Joseph Lisesi Tarihi Bitki Koleksiyonu adlı kitap da aslında bir belleğe saygı anlamı taşıyor. 100 yılı aşkın bir süre önce lisenin 3 rahip öğretmeninin öğrencileriyle Kadıköy başta olmak üzere Boğaz’ın iki yakasından topladıkları 2253 bitki örneğinin Prof. Dr. Mehmet Sakınç’ın uzun süren çalışması sonucu türlere ve cinslere ayrılarak kitaplaştırılması çok değerli. İstanbul’un bitki dünyasına ilişkin bu kitabın bir botanist estetiğiyle kurulmuş bu sergide tekrar gündeme gelmesi de bir o kadar önemli. Yaz döneminde gerçekleşen Büyük Çayır Sergileri 2018 kapsamında Komşuköy’de fasulye yetiştiren Sibel Horada’nın bu son sergisi de bitkilerin dünyasına odaklanıyor ve şundan eminiz ki bitkilerin dünyası yaşamın ve geleceğin ta kendisi.
Sibel Horada, Bir İç Mekân Bahçesi, 2018, Fotoğraf: Yusuf Coşkun
Comments