top of page
Özge Yılmaz

Hümeyra’nın Kadınları: Güçlü olmak için duygudan arınmaya gerek yok


Oyunculuk ve müzik kariyeriyle tanıdığımız Hümeyra’nın herkesçe bilinmeyen bir yönü de uzun yıllardır resim yapması. Sanatçı, uzun süreli pratiğine rağmen ilk sergisini geçtiğimiz günlerde açtı. Hobi Sanat Galerisi’nde 27 Ocak’a dek görülebilecek olan Hümeyra’nın Kadınları adlı sergisinde güçlü kadın figürlerini bir araya getiren Hümeyra, resme ve hayata bakışını Özge Yılmaz’la konuştu

Hümeyra, Fotoğraf: Elif Kahveci

Müzik hayatınızın ilk yıllarında kendi plaklarınızın kapak tasarımlarını yaptığınızı biliyoruz. Görsel sanatlara ilginiz böyle mi başladı?

Evet, Yonca Plak adında bir plak şirketim vardı. Ortağımla 45’lik plakların kapaklarını yapardık. O zaman daha çok yabancı müzik yapılırdı, İtalyan müzikleri. Mantovani orkestralarının yaptığı şeylerin kapaklarını çizerdik. Öyle bir resim grubunun içindeydim. 1969’da, 20’li yaşlarımın başındaydım. Tutkulardan İntihar adlı albümümün kapak tasarımı da benimdir.

Peki grafik tasarımdan resme sizi kaydıran ne oldu? Berkeley’de resim atölyelerine katıldığınızı biliyorum 90’lı yılların sonlarında.

Tamamen kişisel ilgim. Resim çok severim, galeri gezmeyi çok severim. Hemen hemen gittiğim bütün şehirlerdeki müzeleri gördüm. Aileden gelen bir sevgi büyük ihtimalle. Evimizde de çok resim vardı. Duvarlarımızda Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Füreya, Türk sanatçılardan çok eser vardı. Öyle bir evde büyüdüm. Klasik müzik dinlenirdi, daha Batı’ya yakın bir ailenin içinde geliştiğim için herhalde. Babam hukuk profesörüydü, annemse ev kadınıydı. Erol Akyavaş, dayımın oğludur. Yani ailede gerçek bir ressam var. Onun için çıkıp, ben ressamım demek gibi bir iddiam da yok.

Hümeyra'nın Kadınları sergisinden, Hobi Sanat Galerisi, 2018

Bu kadar uzun zamandır resim yapıyorsunuz, sergi açmak için niye bu kadar beklediniz?

Yıllardır sergi açmama nedenlerim, hem hazır olmadığımı hissetmem hem de bu sektöre son derece saygılı olmam. Çünkü onlar ressamsa ben ressam olamam... Fakat bu Ekim’de 70 yaşıma girince dedim ki, yahu bir şekilde bu içimdeki şeyi çıkarmam lazım benim. Şu kızları bir paylaşayım. Hep benimle konuşuyorlar. Bir çıkayım biraz onlara sesleneyim. Çok sessizler bunlar. Evde sadece ben konuşuyorum, bunlar bakıyor. Şimdi onların zamanı, biraz onlar konuşsun bakalım ne diyecekler...

‘Ressam değilim’ yanıtınızı mütevazılık olarak yorumluyorum...

Tabii ki resim yapıyorum ama ‘ressam kimdir, kime ressam denir?’ gibi bir yol açılıyor öyle söylenince. Akademi okumadığım, ömrümü buna vakfetmediğim için böyle düşünüyorum. Dört sene akademi okuyorlar, 44 sene de üstüne resim yapıyorlar ve sadece resim yaparak geçimlerini sağlıyorlar. Ben öyle değilim, ben yine sanatla kazanıyorum hayatımı ama resme ayırdığım zaman öyle bir zaman değil. Onun için, kelimenin anlamı kaybolmasın arada diye böyle diyorum.

Resim diğer ifade biçimlerimden, örneğin oyunculuktan, müzikten sizin için nasıl ayrılıyor? Nerede duruyor? Hangi tarafınızı besliyor resim yapmak?

Resim yapmak beni hakikatten koparıyor açıkçası. Özellikle yağlı boya resim yaparken... Boyaların birbirine karışması son derece sürprizli bir iş. Aynı rengi defaatle kullanabilirsiniz. Her tabloda başka bir sürpriz oluyor. Hep böyle bir hayretle yapıyorum. Bir de aklımda resmi kuruyorum; fakat çıkan resim ile benim aklımdaki arasında mutlaka fark oluyor.

Bu sizi mutlu eden bir şey yanılmıyorsam?

Çok mutlu eden bir şey. Bazen de mutsuz oluyorum, olmadı diyorum. Sanki canları varmış bu figürlerin diye düşünüyorum kendi kendime. Konuşuyorum da. Bazen mesela kadın bana baksın istiyorum ama bir türlü bakmıyor. Arkada bir yere bakıyor. ‘Nereye bakıyorsun? Bana bak!’ diyorum. Tabii normal ressam böyle konuşmaz. İşte işin lekesi, kompozisyon, perspektif falan... Bunların hiçbirini bilmiyorum ben. Tabii ders aldığım ustalarımdan Orhan Taylan, Yusuf Taktak... Onlardan çok şey öğrendim. Onlarla çalışmaktan çok mutluyum. Hâlâ da workshop’larım bitti anlamına gelmiyor. Daha çok öğrenecek ve yapacak işim var. Sağlığım, yaşım elverdiği sürece yapmak istediğim, bir de yüzümle iş yapmadığım için, yani sahneye, televizyona çıkmayacağım için saçımı şöyle bir toplayıp, üstüme pırtıl bir şey giymek mesela, o da benim çok hoşuma gitti açıkçası. Arka planda olmak iyi geldi. Resim ön plana çıksın istiyorum. Ruhum tazeleniyor sanki.

Hümeyra, Fotoğraf: Elif Kahveci

Atölyelerden konu açılmışken, şimdiye dek Yusuf Taktak, Ersan Ataser ve Orhan Taylan’la çalıştınız. Atölye disiplini sizin için neyi ifade ediyor? Çünkü hâlâ bitmedi diyorsunuz.

Orhan Bey bu atölyelere devam ediyor. Yusuf yapmıyor artık ama tabii Orhan Bey yaptığı sürece zaman zaman gideceğim. Hem müzik hem oyunculuk hem tiyatro çok disiplin isteyen işler. Ben de zaten genç kızlığımdan beri çok disiplinli bir insanım. Disiplinle bir düzen geleceğine inanırım ve mükemmelliğe oradan gidilir gibi geliyor. Onun için atölye disiplini bana çok uygun. Bir de başkaları da olduğu için onların resmini görüyorsun. Aynı cümleyi duyuyoruz; ben bir şey yapıyorum, o başka bir şey yapıyor. O zaman dünyaya baktığınız pencerenin değişikliğini anlıyorsunuz. Yani hepimiz aynı şeyi yapıyoruz, aynı renk boyayı kullanıyoruz ama beş ayrı resim çıkıyor. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Disiplinin yanı sıra resimde biraz teknik ve el alışkanlığı da önemli. Nitekim ben de daha çok açıldım son bir ayda.

Daha yoğun çalışarak değil mi?

Evet, her gün çalıştım. Sabah 10’da duşumu alıp, elime kahvemi alıp karşısına geçiyordum. Akşam 5’e kadar çalışıyordum. Hiç bu kadar yoğun çalışmamıştım.

Ömer Bey’e (Kavur) sanat yönetmenliği alanında destekleriniz olmuş geçmişte. O nasıl bir dünyaydı sizin için? Yeniden yapmak ister misiniz?

Evet, evet oldu. Vallahi o kadar zaman oldu ki, o günkü duygularımı yakalayabileceğimi, yeniden yapmak isteyeceğimi sanmıyorum. Çok koşturmalı iş. Yani hem iskemleyi düşüneceğim hem de kadının kolyesini düşüneceğim. Ama eğer bir karakter çıkmışsa, onun yiyeceği sofra nasıl olmalı onu bilirim mesela. Onun için genelde çalıştığım yerlerde sanat tarafını yapan insanlarla anlaşırım, fikir de sorarlar.

Resimlerinizdeki kadınlar çok sessizler, konuşmuyorlar dediniz. Bu sessizliğin yanında, renklerin çok ön planda olduğunu görüyoruz. Renk kullanımınızla ilgili neler söylemek istersiniz?

İçimin çok renkli olduğu belli. Belki daha yolumu bulamamışlığım da olabilir bu kadar yoğun renk kullanma nedenim. Dediğim gibi hâlâ renklerin kendini yaratmasından son derece hayretlere düşüyorum. Sadece iki renkle dünyalar yaratabiliyorsunuz. Mesela bu resimdeki iki renk. Yani bir fonda sarısı var, üstünde lacivert ile siena var. Oradan bunu çıkarabiliyorsunuz. Oradan bunu nasıl çıkardık, işte o da ustaların sihri...

Hümeyra'nın Kadınları sergisinden, Hobi Sanat Galerisi, 2018

Bir de şöyle bir şey var tabii. Belirli bir süre içerisinde yapılmış resimler değil. 2001 – 2017 yılları arasına yayılmış bir süreç. Hani Ocak ayında sergim var diyerek çalışmaya başlasam genel bir konsept kurarım kendime hem renk hem boyut olarak belki.

Hümeyra’nın Kadınları teması nasıl başladı? Bilinçli bir karar mıydı yoksa kendinizi hep kadın figürü yaparken mi buldunuz? Ben içgüdüsel olduğunu hissettim çünkü.

Evet. Nedense kendimi hep kadın figürü yaparken buldum. Bir 2000’lerde erkek resmi yapmışım, erkek fizyonomisini yakalayayım, çene falan öyle denemelerim var 1999-2000 arası. O resimler daha çok oğlumun evinde. Akrilik çalışmışım. Sonra mesela çiçek seviyorum, açık havada çalışmayı seviyorum. Ama nedense benim hayatım itibariyle kapalı şehir içinde ve karanlıkta işim olduğu için -yani şarkı söylemek için stüdyoya girersiniz, tiyatroya gidersiniz gün yüzü görmezsiniz bütün gün, sabah girersiniz akşam 5’e kadar provanız vardır oynamıyor olsanız bile- gece çalışırsınız sabahleyin geç kalkarsınız mecburen. Onun için içim hep böyle kapalı yerlerde daha yalnız, daha durağan. Bu çiçekler de ondan. Çünkü varmak istediğim yer orası. Ah şöyle bir tarla içinde olsam...

Hümeyra'nın Kadınları sergisinden, Hobi Sanat Galerisi, 2018

Siz çok güçlü bir kadınsınız...

(Gülüyor) Ah, bir de bana sor onu!

Resimlerinizdeki figürler, yani Hümeyra’nın kadınları da çok güçlü görünüyor. Hiçbir zaman kolay olmadı kadın olmak ama sanki daha iyiye gitmesi gerekirken daha kötüye gidiyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Bizi aydınlığa çıkarabilecek, önümüzü görmemizi sağlayacak yollar sizce neler olabilir?

Çok karanlık bir dünyada yaşıyoruz şu anda ve çok yalnızız. Hem bizim memleketimiz hem dünya olarak. Biraz pesimist olacak ama hareket etmezsek, bir şeyler yapmazsak eğer, ufukta ışık da görmüyorum ben açıkçası. Ama başımıza ne iyi şey gelirse kadınlar sayesinde gelecek, onu da biliyorum. Yani bu dünyayı sanat, bilim ve kadınlar kurtaracak. Resimlerimdeki kadınlar da bütün hüzünlerine rağmen bütün çaresiz bakışlarına rağmen, hepsi dikkat edin dik kadınlar... Yaş ayırmaksızın, kadınların çok güçlü olduğuna inanıyorum. Yani dünyayı ayağa kaldırabiliriz gibi geliyor. Benim içimde öyle bir güç var. Doğru yolu bulsak, böyle bir lider olsa keşke. İşte en son Trump seçildiğinde bütün Amerikalı kadınlar çıktı. İki göz iki çeşme ağladım. Şaşırmadım da çünkü biliyorum bunun böyle olacağını... Ama bunu biz yıllardır yapıyoruz. 65 yılında da çıktık sokaklara kadın diye. Geçenlerde öyle bir karikatür gördüm, kadınlar ellerinde pankartlarla yürüyorlar, işte ‘kadınlara özgürlük, taciz etmeyin’ falan diye. 70 yaşında bir kadın da içlerinde, bir de balon yapmışlar, “Ay hâlâ bunun için yürüyoruz!”

Ben de gördüm evet.

Gördünüz değil mi? Öyle hissediyorum cidden kendimi. Defaatle aynı şeyi söylüyoruz. Sürekli yıkıyorlar, tekrar yapıyoruz. Biz doğurmasak ne yapacaklar zaten? Yani doğurgan olan biziz, üreyen biziz, üreten biziz. Biz çok kuvvetliyiz kadınlar olarak. Onun için hiç canınızı üzmeyin.

Resimlerinizdeki figürlerin güçlü kadınlar oluşundan bahsettik ama bir yandan da hepsi çok duygulu bakıyorlar ve gözlerinden çok fazla şey okuyabiliyoruz. Bu resimlerin bana hissettirdiği şu oldu; güçlü olmak için duygudan arınmaya gerek yok.

Siz söylediniz zaten evet (gülüyor), çok doğru. Duygusallık asla güce mani değil. Bilakis duyguyla hareket ederseniz yanılmanıza imkan yok.

İki istisna haricinde figürlerinizin yalnız olmasının özel bir nedeni var mı?

Hayır yok. Nedense hep tek tek yapmışım, cesaret edemedim belki de. İki figür evde var, hatta üç figür bile var ama sergide yer almıyorlar.

Modelle çalıştınız mı bu resimlerde? Ya da ilham aldığınız suret ya da fotoğraflar oldu mu?

Yok. Şu anda size bakıyorum mesela, yüzünüz benim için geçerli, fotoğraf çeken hanımefendinin saçı mesela ilgimi çekti. Yani benim penceremden baktığım zaman gördüğüm kadınlar birleşiyor zihnimde. Erkekleri pek görmüyorum artık, eskidendi o belki. Kadınlarıysa çok iyi görüyorum...

Hümeyra'nın Kadınları sergisinden, Hobi Sanat Galerisi, 2018

Figürleriniz çoğunlukla tek başına ama onlara eşlik eden temalar var. Çiçekler, kuşlar, baykuş, köpek ve arı. Bunların sizin için simgesel anlamları var mı diye sormak isterim.

O köpek benim köpeğim Herkül. Evin içinde her dakika gözümün önünde olduğu için resimlerde de var. Simgesel anlamlarıysa yok. Hepsini çok severim. Kuş sesi de severim, kuş severim. Zamanında arı kullanmışım. İnanın, neden olduğunu ben de bilmiyorum, sadece içgüdüsel. Benim yaptığım resimlerin satır araları yok. Ne diyorsam o. ‘Aslında satır arasında onu demek istedim, mecazen bu böyle’ gibi durumlar yok, direkt bu. Dur bakalım nereye varacak?

Comments


bottom of page