Adı United Colors of Benetton markasının kampanyaları ile özdeşleşen İtalyan fotoğrafçı ve reklamcı Oliviero Toscani, Design Week Turkey’in üçüncü edisyonu için geldiği İstanbul’da Evrim Altuğ ile konuştu. 2000’de bünyesinden ayrıldığı kuruma geçtiğimiz Şubat ayında tekrar dönen Toscani’ye göre, “Top modeller ‘boş.’ Ama neticede, onlar da insan. Buradaki problem şu: Bir insanın fotoğrafını ne kadar çok çekersen, o insan o kadar boşalır ve gittikçe daha da az ilgi çekici hale gelmeye başlar.”
1579 kelime
Oliviero Toscani
Dünyaca bilinen, tartışmalı İtalyan fotoğrafçı ve reklamcı Oliviero Toscani, geçen Kasım’da İstanbul’da çeşitli disiplinlerden kültür, sanat, tasarım figürleri ve işletme yöneticilerini TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) çatısı altında buluşturan Design Week Turkey’in üçüncü edisyonunun konuşmacılarından biri oldu. Başını TİM Başkanı İsmail Gülle’nin çektiği girişimin özündeki “tasarım haftaları” fikrini olarak daha ilk saniyelerde eleştiren ve “banal” bulan hırçın yaratıcı Toscani, etkinliğin basın toplantısında verdi, veriştirdi. “Tasarım aşktır; tasarımı tüketiriz, yaşarız, üretiriz. Oysa tasarım illa bir eşyaya dönüşmez, onu illa işlemeniz gerekmez, tasarım aynı zamanda politikadır. Biz onu etik ve estetikle birleştirerek vizyonunu biçimlendiririz,” diyen Toscani, halihazırda İtalya’da, artık kimsenin tasarımla eskisi kadar ilgilenmediğinin de altını çizdi.
Ülkesinin belli bir maddi zenginliğinin olmadığı, petrol, altın ve benzeri değerlerinin bulunmadığını kaydeden İtalyan fotoğrafçı ve reklamcı, İtalya’da ortaya konulan yegâne değerin de tasarım olduğunu ileri sürdü. Bununla birlikte Avrupa’da da bir nevi “aydınlanma zafiyeti” yaşandığına tanıklık ettiğini söyleyen Toscani, tasarımında Avrupa’nın yaşadığı bunalımın da etkisinin olduğunu belirtti. “Aydınlanma”yı kendi kelimelerince “sürpriz ve tutku” olarak tarif eden Toscani, bu iki unsuru her türlü faaliyetin içine dahil ettiğiniz takdirde, etkilerini var güçleriyle belli edeceklerini kaydetti.
Tasarımın, insanlığın daha medenî hale gelmesinde başlıca araç olarak görülmesi gerektiğini aktaran Oliviero Toscani, eğer Türkiye’de, tasarıma yönelik, iktidar tarafından dillendirilen gereksinimin salt piyasa ihtiyacına indirgenmesi halinde, bunun piyasanın sürekli kendini tekrar etmesi olarak neticelenebileceği uyarısında bulundu. “Pazarlama her şey demek değildir,” diyen fotoğrafçı, pazarlamanın ancak bir tasarım olması halinde ilgi çekici olabileceğine değindi. Sadece piyasaya katkısı olacak bir tasarımın, insanlığa hiç bir faydası olmayacağını belirten İtalyan kültür profesyoneli, tasarımın ancak insanlığın ihtiyaçlarını paylaşmaya hazır olması halinde ilginç olabileceği müjdesini verdi.
Biz de bu sözlerinin ve geçmişteki netameli görsel kampanya vakalarının ertesinde kendisiyle birkaç dakika bir araya geldik...
Fotoğraf: Oliviero Toscani
Projelerinizde türlü kriz hallerini çarpışma halinde tecrübe ediyoruz. Irklar, sağlık, hastalık, açlık, tokluk, ekonomik denge ve dengesizlik... Bununla birlikte geçen zaman içinde medya da inanılmaz bir hız ve yoğunlukla bilgi ve imge üretmeye devam ediyor. Sizce medya bugün, ürettiği bu birikintiyle kirlilik yaşıyor mu? Bizleri tehdit eder bir hale geldi mi?
Hayır, medya bugün tehlikede değil, ne tehlikesi? Tehlikede olan, insanlığın ta kendisi! Büyük olasılıkla gelecekte artık insanlığa da ihtiyaç olmayacak, bakın ben şimdiden söylüyorum.
Benetton firmasından 2000’de ayrılmıştınız ve geçtiğimiz Şubat ayında geri döndünüz. Neden?
Ayrıldım, çünkü başka şeyler yapmak istiyordum. Yaptım da... Döndüm, çünkü bu firmayı kurtarabilmek adına çok büyük bir fırsattı. Ben ayrıldıktan sonra firma da bir biçimde inişe geçti.
Top modellerle değil, hadi kelime oyunu ile söyleyelim, yaşamda gizlenen bir çok down modellerle çalışıyorsunuz. Burada sosyal bir kaygı var mı?
Top modeller “boş.” Ama neticede onlar da insan. Buradaki problem şu: Bir insanın fotoğrafını ne kadar çok çekerseniz, o insan o kadar boşalır. Gittikçe daha da az ilgi çekici hale gelmeye başlar. Bugünkü en ünlü top modellerin birer boş kutu gibi oldukları fikrindeyim.
Yani fotoğrafını çektiğiniz, “rol” modeller mi ?
Benim derdim modellerle değil. Ben insanları fotoğraflarım ve aslında onları sokaktan seçerim. Neticede bugün top modeller bile sokaktan seçilip, çekiliyor. Onları bir yerlerden bulmanız gerekiyor! (Gülüyor.)
Fotoğrafın izleyicide ürettiği sessizliği her daim öven ve bunun üzerinden çalışan biri olarak, bugünkü dünyada “gürültü koparan” imgeler hakkında bir fikriniz veya pozisyonunuz yok mu?
Evet, imgeler konuşmaz ama onlar karşısında sessizliğe bürünen siz olursunuz. İmge karşısındayken olsa olsa kendinizle konuşuyor olursunuz, sizi hiç bir şey rahatsız edemez. Resim, sizi kendinizle içinizde konuşturmaya başlar. Sessizlikten kastım bu. Ama “gürültülü” imgelere gelirsek, aynı zamanda onlar bizlerin sorumluluk hislerine dokunmayı başaranlardır.
Fotoğraf: Oliviero Toscani
Geçen Haziran’da, Akdeniz’deki Afrikalı sığınmacıları taşıyan S.O.S. Akdeniz sivil toplum kuruluşu bünyesindeki Aquarius gemisine ait bir kareyi, Benetton kampanyası adına tercih ederek yerel, ulusal, hatta ulus aşırı seviyede siyaseten ve etik düzeyde gündeme getirdiniz. Sonra da bu tercihinizi savundunuz. Bu konuda yeniden bir yorumda bulunmak ister misiniz?
Bu konuda kimse güçlü bir şey yapmadı. Beni eleştiriyorlar, ki doğru olanı bu. Bakın, ben hiç uzlaşma taraflısı biri değilim. Fakat aşırı sağ görüşten birileri kalkıp bu yaptığımı övecek olursa, o zaman, hayli utanırım!
Kışkırtmayı bu kadar mı seviyorsunuz?
Hayır, derdim kışkırtarak tartışma yaratmak.
Değerlerin tartışmasını?
Evet, değerlerin tartışılması için kışkırtabilmek.
Fotoğraf: Oliviero Toscani
Yenilgileri de önemsiyorsunuz... Kaybedenlere değer veriyorsunuz.
Kaybedenler... Kaybetmek nedir ki? Bugün dünyada gerçekten yaşadığımız zamanın ruhuna uygun olarak yaşamak ve ölmek zorunda kalan onca insan dururken... Ben, yaşadığım zamanın tanığıyım sadece, başka bir şey de olmadım. Bir pazarlamacı değilim, pazarlamacılıkla hiç bir zaman ilgilenmedim. Satacak hiçbir şeyim yok benim. Tek işim iletişim. E, tasarım da bir iletişim şeklidir. Ben, yaptığım her ne ise onun kalitesinden mesulüm. Şöyle diyebilirim; ücretli çalışan olup aynı anda özgür kalabilmek de mümkün. Bugün dünyada pek az insan bunu anlayabiliyor. Ekseriyetle diyorlar ki: “Ha, sana ödeme mi yapılıyor, tamam, o halde sen bu işin ...su olmuşsundur.” Oysa aynı anda hem paranı kazanıp, hem de özgür kalabilirsin.
ABD futbolu finali Super Bowl’da ulusal marşta ayağa kalkmadığı için “kaybeden” ama maddi ve manevî seviyede epey kazanan ABD’li oyuncu Colin Kaepernick’in Nike spor firmasıyla fotoğrafı ve sloganı üzerine yaptığı “sivil itaatsizlik” temalı kampanyayı, siz nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Nike akıllıca davrandı çünkü o oyuncunun yaptığı şeye herhangi bir katkıda bulunmadı. Birine kalkıp “hadi gel, artık benimle çalışacaksın” demekten kolayı yoktur. Peki Nike ne yaptı? “Ben meşhur ve fikri olan birini satın alıyorum,” diyerek bunu ortaya koydu. Kimi kalkar, bir modelin güzelliğini satın alır, ama kimi de kalkıp George Clooney’in başarısına bu yatırımı yapar. E, Nike da Colin Kaepernick’i satın almış bulundu. Kimi Roger Federer gibi, tenis oynama kapasitenizi satın alır. Ama Uniqlo? (Federer ile anlaşan Japon giyim firması) Muhtemelen tenis oynamayı bile bilmez.
Kariyerinizin “şaibeli” kampanyalarından biri de, ölüm cezasına çarptırılan mahkûmlarla ilgiliydi. Yine aynı soruyu sorayım... Bugün olsa?
Tamam, eleştirebilirler. Ben de eleştirebilirim. Bunda sorun yok...
Brexit ile sendeleyen bugünkü Avrupa’nın geleceği nedir?
Gerçekte yaşanan şu: Ne mutlu ki Avrupa nihayet var olabildi! 30 yıl önce kimse bundan bahsetmiyordu, yapayalnızdılar. İşte bugün, artık Avrupa var.
Peki ya küresel ısınma ile ilgili fikriniz ?
Bununla nasıl başa çıkılır bilmiyorum. Çok zor bir noktaya geldik. Doğa, insanoğlundan hoşlanmıyor. Doğaya yardım etmek isteyen her kim varsa, aslında bilin ki onun karşısında. Doğa bizleri yok etmek istiyor. Doğaya yardım edebilmenin en iyi yolu, tüm insanlığı yok etmekten geçer. Doğa bizi istemiyor artık. Yani eğer doğayı seviyorsanız, buyurun, onu kirletin.
İnsanlık tarihine geri dönüp bakınca kendinizi yakın gördüğünüz herhangi bir dönem veya uygarlık var mı?
Ben zamanda geri gitmek istemem. Bundan hoşlanmam. Zaten yeterince sorunlu bir dönemdeyiz. Gerçekte çok şanslı bir neslin ve zamanın parçası olduğuma inanıyorum. 1968 öncesi dönemden, Bob Dylan, Muhammed Ali, Rolling Stones, The Beatles döneminden geliyorum ben.
Fotoğraf: Oliviero Toscani
1960’larda Pan Am havayolu firması üzerinden kazandığınız bir yarışmanın kariyerinizde etkisi olmuştu. Bugün mesleğiniz ile ilgili yarışmalara olan inancınızı koruyor musunuz ?
Bu 1962 tarihli yarışma bana dünyayı gezme fırsatını vermişti ve kazanmıştım. Bu çok iyi bir eğitim fırsatıydı, çünkü ben seyahatin, en iyi eğitim biçimi olduğunu düşünüyorum. Bundan da doğrudan edinilmiş tecrübenin kıymetini kastediyorum.
Geçen yıllarda Türkiye’nin güney kıyılarına cansız bedeni vuran küçük göçmen Aylan bebek ve fotoğrafı çekilen haber karesi dünyada büyük yankı uyandırmıştı, buna sizin tepkiniz nasıl oldu?
Bu imgeyle karşı karşıya kalmak oldukça enteresandı, çünkü nihayetinde tek bir imge, insanlara neler olup bittiği ile ilgili olarak bir fikir verebiliyordu. İnsanlar bu durumu televizyonlarda, şurada burada bir çok imajla karşılaşmalarına rağmen yeterince umursamıyorlardı. Aniden tek bir fotoğraf, bir eşik, bir geçiş anı yarattı. Fotoğraf, belki de insanlığı harekete geçirebilecek seviyede elimizde kalan tek iletişim aracı.
İnançlı biri miydiniz? Bugün belli bir ruhanî sisteme bağlılığınız bulunuyor mu?
Hayır. Bu alan bence mayın tarlası gibi... Dinsel sistemler belli kurgulardan ibaret. Örneğin İncil, bugün hep sözünü ettiğimiz fake news (yalan haber) tadında. Yazanların hiçbiri ispatlanmış değil. Bana kalırsa bilinen tüm din biçimleri, tanrılar birer fake news.
İnsanlar, güvendiği, inandığı, kolladığı imgeleri öteden beri sahipleniyor, evlerine, müzeleri ve cüzdanlarında onlar adına yer buluyor. İmge ile insanoğlu arasında mahrem bir ilişki olduğunu düşünebilir miyiz?
Eğer tanrının nasıl bir kişiliği olduğunu merak ediyorsanız, bir psikanaliste gitmek yerine, doğrudan pasaportunuzdaki vesikalık fotoğrafa bakın. Gerçekten sadece o size kim olduğunuzu söyleyecektir.
Fotoğraf: Oliviero Toscani
Radikal sübjektifliğin tartışmalı objektifi: Toscani
Oliviero Toscani, kendisi de bir sanat koleksiyoneri olan Luciano Benetton’ın kurduğu İtalyan tasarımı giyim firması United Colors of Benetton bünyesinde 1982’den bu yana ortaya koyduğu “radikal” reklam kampanyalarıyla adını duyurdu. 1991’de de bir rahibe ile rahibi “öpüştüren” posteriyle gündeme gelen, daha sonra ise bunu eski ABD Başkanı Obama ve dönemin Çin siyasi lideri üzerinden, nefret karşıtı bir STK’nin kampanyası için tekrar eden Toscani, 2000’de, ABD’deki ölüm mahkumlarının imajlarına yer verdiği reklam kampanyasıyla ipleri kopardığı Benetton firmasından ayrıldıktan iki yıl sonra, yönetmen Costa-Gavras’ın yakın tarihi konu alan Naziler ve din temalı Amen filmi için tasarladığı gamalı haç posteriyle yine tartışmaları alevlendirdi. Fransa’da Katolik kesimce açılan davayı ifade özgürlüğü lehinde kazanan Toscani’nin AİDS temalı bir diğer kampanyasında da, ölüm döşeğindeki bir erkek hasta ve ailesi, Rönesans dönemi dinsel kompozisyonlarına yakınlığı ve sevgi temasıyla medyanın ilgi odağı oldu. 1996’da siyah, beyaz ve sarı ırka mensup üç insan kalbini yan yana getiren İtalyan fotoğrafçı, ekim 2007’de de, anoreksik Fransız aktris ve eski model Isabelle Caro’nun çıplak ve sırtı dönük, ileri derecede zayıf imajına dönemin moda haftası boyunca türlü medyalar ile billboardlar üzerinde yer verdi ve bu rahatsızlığa karşı tasarlanmış kampanyasıyla dikkat çekmeyi başardı. İmajların çoğu toplatılsa da, bir tanesi İtalya’nın başkenti Roma’da sergilenmeye devam etti.
Yorumlar