top of page
Ayça Güzel

İmgenin yansıttıkları, sessizliğin sakladıkları


Osman Nuri İyem’in 2019 yapımı filmi Bulutlar, küçük bir Ege köyünde yaşayan Bulut ailesinin trajikomik hikayesini anlatır. Film, hayatta kalmak ve korunmak için geliştirdiğimiz duygu ve tepkiler üzerinden, toplumsal kalkınmanın ve yerel ekonomik sürdürülebilirliğin gelişmesine katkıda bulunan ve de baltalayan değişkenleri anlamak adına, karakterlerin ve olayların arasındaki ilişkilerin dört yıl boyunca gözlemlenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Ayça Güzel, 38. İstanbul Film Festivali’nde seyirciyle buluşan Bulutlar’ı, Osman Nuri iyem’in fotoğraf çalışmalarıyla birlikte değerlendirdi

☕️ 9 dakikalık okuma

Osman Nuri İyem, kara konfor–dark comfort

Sanatçının zihnindeki sorunsalı en etkin aktarım mecralarından biridir görsel sanatlar. Yüzyılımız, özellikle sinema ve fotoğrafla birlikte, bugüne değin belki de hiç olmadığı kadar söz söylüyor. Sinemanın, modern çağın felsefe mekânları olduğu sözünü doğrularcasına, bu medyumun sanatçının sorunsalını doğrudan doğruya aktaran araçların başında geldiği söylenebilir. İmge, maharetle örtülen, saklanılan, parlatılan gerçekliğin üzerindeki ağırlığı kaldıran, aralayan, en azından sezdiren bir ipucu adeta.

Osman Nuri İyem, imgelerin sakladığı gerçekliğin peşine düşüp görünenlerin gizlediklerini merak edenlerden. Fenomenlerin ne kadar gerçek olduğunu mesele edinen, imgelerin yansıttıklarının, sessizliklerin sakladıklarının izini sürenlerden. İmgeyi; politik ve estetik kaygılarla şekillendirenlerden.

İstanbul Saint Benoit Fransız Lisesi'ni bitirdikten sonra Miami Üniversitesi’nde (2006-2009) sinema ve fotoğraf ana dalları üzerine üç yıl eğitim gördükten sonra, lisans derecesini Bilgi Üniversitesi (2009-2011) sinema ve televizyon bölümünde ikincilikle tamamlayan Osman Nuri İyem; ardından da University of Kent’te sinema çalışmaları üzerine yüksek lisans yaptı (2012-2013). Aralarında Prag Sinema, Televizyon ve Gösteri Sanatları Akademisi (2007) ve Magnum’un (2012-2013) bulunduğu çeşitli atölyelere katılan İyem, Taşeron Bağımsız Sanat İnisiyatifi’nin iki kurucusundan biri. Evin Sanat Galerisi’nin kreatif direktörü olan İyem, aynı zaman da artık galerinin kağıt üzerindeki sahibi de.

Sanatında; gerçeğin büründüğü görüntülerde sanatın oynadığı rolün peşinden giden, dünü ve bugünü kurgulayan, İtalyan Yeni Gerçekçiliğ'ine ve Godard’ın Yeni Dalga Akımı’na göz kırpan yaklaşımı, hareketli imgelerde özellikle belgesel sinema üslubuna yakın durmasını sağlıyor. 2019 yılında Bulutlar belgeselini çekti. 38. İstanbul Film Festivali’ne katılan Bulutlar, Ege kasabası sakinlerinden Bulut ailesinin hayatta kalmak ve korunmak için geliştirdiği duygu ve tepkiler üzerinden bölgede toplumsal kalkınma ve ekonomik sürdürülebilirliğin gelişimini destekleyip baltalayan değişkenleri inceliyor; kırk dakikalık süre içinde zamanında sit alanı olup soylulaştırmaya maruz kalan bir mekânın dünü, bugünü ve geleceği üzerine çarpıcı saptamalarda bulunuyor. Mübadele, mekân algısı, insanın belirli bir ortamla ilgili algıladığıyla yaşadığının farklılığı, kimlikten soyutlanma, yabancılaşma, itibarsızlaşma ve tüm bu olgular; hareketli kamera, boşluklar, gökyüzü, deniz ve alabildiğine uzanan panoramik uzamlar eşliğindeki imgelerle izleyiciye aktarılmaya çalışılıyor. Gelenek, yeniden üretim, optik bilinçaltı, şimdi ve buradalık, Osman Nuri İyem’in belgeselinde yararlandığı anahtar kavramlar. 2014 yılında başlayan ve tamamlanması beş yılı bulan Bulutlar’ın başrol oyuncuları Akkız Bulut, Mustafa Bulut, Dursun Baran Pala, belgeselin kurgusunun odak noktaları.

Dursun Baran Pala’nın anlatımıyla başlayan hareketli imgeler dizisi, tarihi bir sit alanının günümüzdeki durumunu gözler önüne seriyor. “Buralar, bir Rum’a aitmiş,” diye söz alıyor Dursun Baran’ın eniştesi. “Mübadeleden sonra az paralara Türklere satmışlar. Benim ailem de o Türklerdenmiş. Sonra babam az bir paraya toprağımızı elimizden çıkardı.” Ekliyor: “Hep gölgesi olan bir ağaç olmayı istedim. Mutsuz değilim; toprağımı seviyorum, köyümü seviyorum, insanları seviyorum. Babamın sattığı topraklarda şimdi gidip işçilik yapıyorum, ama buna da şükür.”

Trajikomik bir sonla sona eriyor Bulutlar. Değişime ayak uydurmaya çalışan bireylerin davranışlarındaki çelişkiler, belgesel sinema diliyle fotoğraf dilinin iç içe geçtiği hareketli imgelerde kendini hissettiriyor.

Osman Nuri İyem, kara konfor–dark comfort

Mavilik, sadelik, büyük boşluklar, sessizlik ve uçsuz bucaksızlık duygusu Bulutlar’ın hareketli imgelerinin dışında ayrıca fotoğraflarında da belirleyici Osman Nuri İyem’in. Sürdürülebilirlik, ekonomik kalkınma, soylulaştırma, mülk kazanma adı altında dayatılanları, Bulutlar’da olduğu gibi sade, aynı zamanda kışkırtıcı bir görsellikle kurguluyor. Kara konfor-dark comfort; istanbul panoramaları-panoramas of İstanbul; derinlik-depth; dağlar dağlar-great mountains; paris!-paris!; mülksüzleş!-get disspossed! ve müdahale var mı?-is there any intervention? adlarıyla izlenebilen fotoğraflarındaki gerçeklik genel olarak yorumlamak gerekirse yine uçsuz bucaksız, ferah, geniş boşluklu renk ve imge diliyle yansıtılmaya çalışılıyor. Pentürde Hakan Gürsoytrak’ın tavrını anımsatan kara konfor, kavramsal olarak karanlığın karanlık olmasından ötürü izleyiciye daha önceden hiç tecrübe etmediği gerçekliklere taşıyor. Karanlığa alıştıkça etrafımızdaki imgeleri seçmeye başlamamız gibi.

Göstergebilim, Osman Nuri İyem’in hareketli ve hareketsiz imgelerini okumada yararlı bir yöntem. İmgelere gösterge dersek, göstergeleri gösterilen ve gösteren elemanları yoluyla incelemek sanatçının işlerindeki anlam katmanlarını birer birer sıyırmada yol gösterici. Ferdinand de Saussure’e göre gösterge; bir kavram (gösterilen) ile bir işitsel unsuru (gösteren) bir araya getirmekte. Kavram, göstergenin anlamsal içeriğiyken; işitsel unsur, göstergenin sesleri. Bu doğrultuda; gösteren ve gösterilenin oluşturduğu mesaj göstergenin sorunsalını oluşturmaktadır. Louis Hjelmslev’in düşüncesinde ise gösterene anlatım, gösterilen içinse içerik terimleri uygun görülüyor. Onun gösterge şemasında anlatımın biçimi ile tözü, içeriğin biçimi ve tözüyle karşılaştırılıyor. Bir kompozisyon karesini ele aldığımızda, anlatımın biçimini renklerin, çizgilerin, anlatımın tözünü tekniklerin, içeriğin biçimini eserin konusunu, içeriğin tözününse yorumlama olduğunu görüyoruz.

Hjelmslev’in kuramını Osman Nuri İyem’in kara konfor–dark comfort isimli fotoğraflarından birincisine uygularsak Bindik Bir Alamete, Gidiyoz Kıyamete / We Are On a Hurry, Let's Go Already adlı eserde uçağın penceresinden yakalanan göstergeler bütünlüğünü gözleriz. Anlatım biçiminde; uçağın kanadı, gri mavinin tonlarının açıklı koyulu bir biçimde sıralandığı göğün içinde. Büyük boşluklar, kimi karanlıklar; aşağıda güçlükle seçilen bir gemi imgesi. İnci gibi sıra sıra bir ışık demeti halinde kendini duyuran gemi, karanlığın ortaya çıkardıklardan. Işık kaynağının inci taneleri gibi sıralanışı, Rembrandt tablolarında olduğu gibi ışık kaynağının uzama belirli bir noktadan yükselip yayılışı itibar edilen bir tutum. Kompozisyona lirik bir hava veren bu seçim, işaret edilmeye çalışılan asıl imgeyi estetik açıdan destekliyor.

Osman Nuri İyem, kara konfor–dark comfort, Bindik Bir Alamete, Gidiyoz Kıyamete / We Are On a Hurry, Let's Go Already

Bindik Bir Alamete, Gidiyoz Kıyamete / We Are On a Hurry, Let's Go Already, beş kompozisyondan oluşan kara konfor serisinin birinci çalışması. Bu eserden imtina etmeden serinin diğer işlerinin içeriklerine yoğunlaştığımızda, biçimde, birbirinin tıpkısı olmasa da bir şekilde devamı olan kompozisyonların anlam ve üslup bütünlüğü içinde olduğunu, kimi zaman bir gemiyi, kimi zaman bir bayrağı konu edindiğini görüyoruz. Fotoğrafların anlatım biçimleri, içeriklerinin biçimleriyle uyumlu olup renklerin geçişleri, nesnelerin konumu ve belli belirsizliği açısından “melankolik.”

İçeriği töz açısından; dünya çapında yaşanılan malum karanlıklara bir atıf, sanatçının izleyiciyi götürmeye çalıştığı konforlu anların gerçek hayatın telaşesi içinde ancak gecenin dinginliğinde, ortalık karardıktan sonra yaşanabilmesi şeklinde yorumluyoruz. Konuyla ilgili olarak, “Gündüz ‘avcı’ modunda oradan oraya işlerini halletmek için koşturan bireyler, sadece karanlık çöktüğünde ruhsal dünyalarına dalıp gidebiliyorlar. Dışarıdan gelen tüm veri akışı yavaşladığında, beyin biriktirdiklerini işlemeye fırsat bulur; birbirinden bağımsız verileri birbirleriyle bağlayarak kullanılabilir gerçek bilgi haline getirir. Korku, kaygı ve de önyargılardan arınmış; yalın ve hakiki. Çocukluktan beri zamanın nasıl geçtiğini unuttuğumuz bu dalıp gitme anları; dışarıdan da hiçbir şeye ihtiyaç duymadığımız ve zamanın nasıl geçtiğini bilmediğimiz anlardır,” diye aktarıyor Osman Nuri İyem. “İşte bu seride büyük boşlukları ve kimi karanlıkları kullanarak izleyiciyi bu anlara götürmeye çalışıyorum. Gözü aynı tondaki boşlukların arasında gezinmeye mecbur bırakınca, beyine gelen veri akışı da azalıyor. Bu şekilde beyin rahatlar ve bahsi geçen dalıp gitme anları gerçekleşir; tanıdık konforlu alanlar. Kompozisyon olarak da büyük boşlukları dünyanın fiziksel gerçeklerinin daha yalın bir hale gelmesi için kullanıyorum. Bu sayede fiziksel büyüklüklerinin önemini yitiren kavram ve nesneler, temsil ettiklerinin ötesindeki anlam ve önemlerini sorgulatmaya başlıyor. Bu kavram ve nesnelerle, bir nevi ‘yeni bir başlangıç’ yapma şansına sahip oluyoruz,”

İmgenin yansıttıkları.

Sessizliğin sakladıkları.

Karanlığın sakladıkları,

aynı zamanda açığa vurdukları.

kara konfor. Bulutlar.

Osman Nuri İyem gerçekliği sinema ve fotoğraf diliyle estetik bir şölene dönüştürüyor.

Comentários


bottom of page