B&T Design tarafından genç sanatçıları desteklemek amacıyla yaratılan Inter, ilk sergisini Atakan Ay ve Tan Nuhoğlu'nun projesi, Yeniyurt Adası'yla gerçekleştirdi. Eylül 2024'e dek ziyaret edilebilen Yeniyurt Adası vesilesiyle sanatçılarla zamansız dünyalar ve distopik hâller üzerine sohbet ettik
Röportaj: Berfin Küçükaçar
Atakan Ay & Tan Nuhoğlu
B&T House'un içindeki sergi alanı Inter'in ilk sergisi Yeniyurt Adası. Bu durumda siz de Inter'in doğuşuna şahit oldunuz. Yeniyurt Adası'nın ve dolayısıyla Inter'in serüveni nasıl başladı?
Tan Nuhoğlu: B&T Design'ın yaklaşık bir yıldır B&T House isminde bir showroom'u var. Inter'in mekânı da B&T House'un bir parçası. Inter'in hikayesi B&T ekibinin showroom'un parçası olan bu alan için bir proje geliştirmek istemesiyle başlıyor.
Vitra'nın Mimarlar Günü etkinlikleri kapsamında camın üzerine çizim yaptığımız tek günlük bir atölye yapmıştık. B&T ekibi bu işimi görünce benimle iletişime geçti. Planlanan, Inter'in alanında tek seferlik bir iş yapmaktı ama bu fikir süreç içinde daha uzun soluklu bir projeye evrildi ve sergiyi yaptığımız bu odayı sürekli bir sergi mekânı olarak kurguladılar. Böylelikle Inter hayat buldu.
Atakan Ay: Bunların ardından Tan bana ulaştı ve fikrini anlattı. Tan'dan bu teklifi aldığımda çok heyecanlandım. Birlikte ne yapabileceğimize dair düşünmeye başladık. Süreç planladığımızdan biraz daha yavaş ama çok daha heyecanlı ilerledi ilerledi. B&T ekibinin ve bizim ilk sergi tecrübemizdi.
Solda: Tan Nuhoğlu, Sergi kurulumundan görüntü, 2024. Fotoğraf: Atakan Ay
Sağda: Atakan Ay, Sergi kurulumundan görüntü, 2024. Fotoğraf: Tan Nuhoğlu
İkiniz de MEF üniversitesinde mimarlık okudunuz ve mezun olduktan neredeyse hemen sonra bu projeyi yapmaya başladınız. Mimarlık eğitiminizin sizi bulunduğunuz noktaya ve yaptığınız işe hazırladığını düşünüyor musunuz? Bu bölümü okumanın düşünme şekliniz ve yaratıcı pratikleriniz üzerinde ne gibi bir etkisi oldu?
A.A: Mimarlık eğitiminin getirdiği bir hikaye anlatma kabiliyeti vardı ikimizde de. Okulda da mimari projelerimizi bir hikayeyle/senaryoyla besleyip sunardık. Birçok okulda mimari proje derslerini sipariş üzerine proje yaptırır gibi verirler. İnşa edilecek mekânların büyüklüğü metrekare cinsinden bile bellidir. Tan ve ben daha farklı bir eğitim aldık. Benim hayatımda okulun temsil biçimleri üretme becerime ve mekânın ötesinde düşünceler geliştirebilmeme etkisi yadsınamaz. Bu pratiklerin de zihnimi açtığını düşünüyorum. Çoğu materyale olan yatkınlığım, soyutlaştırma ve sanallaştırma becerim buradan geliyor. Eğitim hayatım boyunca mimarlık aracılığıyla diğer disiplinlerle olan bağım güçlendi ve multidisipliner, malzeme tanıyan bir tasarımcı gibi hissediyorum.
T.N: Biz hep daha yaratıcı işler yapmak için çabaladık okulda. Bunun bizi bugün bulunduğumuz noktaya hazırladığını düşünüyorum. Bence okulda aldığımız mimari proje derslerinde de sürecin hemen hemen yarısını oluşturan araştırma, senaryo kurma ve hikaye örme alışkanlıklarının düşünme ve olayları/ olguları ele alma biçimimizde etkisi var. İnşa kaygısıyla mimari projeler üretmek yerine bu tip bir eğitimin bize faydalı olduğunu düşünüyorum.
Atakan Ay & Tan Nuhoğlu, Yeniyurt Adası, Sergiden Görünüm
Yeniyurt Adası'nın fikri nasıl filizlendi? Ortak üretim ve düşünce sürecinde fikirlerinizin birbirini beslediğini düşünüyor musunuz?
T.N: Yeniyurt Adası için yeni bir fikir arayışına girmek yerine tartıştığımız konuları kullandığımız anlatım yöntemleriyle ifade etmeyi tercih ettik. Bunu istemememizin temel sebebi sergiyi ham bir fikir üzerine kurmamaktı. Her fikrin olgunlaşmak için bir sürece ihtiyacı oluyor. Belli okumalar yapmak, üzerine düşünmek gerekiyor.
A.A: Bu nedenle üzerine düşündüğümüz aklımızda yarım kalmış düşünceler üzerine eklemlenme fikri bize iyi geldi.
T.N: Halihazırda üzerine çalıştığımız birkaç konu vardı. Benim Kürşad (Özdemir) Hoca'yla çalışırken yaptığım bir proje vardı mesela. Galataport'un yerinde gerçekleşiyordu. Projeyi teslim ettim, yazın staj yapmaya başladım ama proje zihnimde bitmemişti. İş çıkışı onun hikayesini yazmaya devam ediyordum. Onu ileri götürmek istiyordum ama bir noktada kaldı. Ardından Sevince (Bayrak Göktaş) Hoca'yla Otonom Apartmanı ismini verdiğim bir proje yaptım. Sevince Hoca da o sırada Venedik Bienali'ne hazırladığı projesiyle uğraşıyordu ve önerdiği şeyler çok ilgimi çekti. Onlar Venedik Bienal'i için dönüşüm üzerine çalışırken ben de bir binanın dönüşümünden yola çıkarak tekil dönüşümleri inceledim. Aslında Yeniyurt Adası'nda hepsinin izleri var. Yeni bir üretim yaparken hazır olanı kullanmanın iyi olduğunu düşünüyorum. Az önce saydığım konuları biz 15 hafta tartıştık ve ben bazılarını yeni anlıyorum, yeni görüyorum. Halen farkındalık gelişiyor. Arka planı kullanmak önemli. Aynı zamanda bir yandan da bir şeyler okuyorum.
A.A: Yeniyurt Adası'nda zamansız bir yaşantıyı tasvir ediyoruz. Hem birlikte yazdığımız hikayeler hem tekil çalışmalarımız var sergide. Arka planlarımızı kullanarak ve ilgimizi çeken konuları birbirimize açarak birbirimizin fikirlerini besledik süreç boyunca. Bu durum da üretimi ileriye taşımaya yardımcı oldu.
Atakan Ay & Tan Nuhoğlu, Yeniyurt Adası, Sergiden Görünüm
Peki bu adanın hikayesi nasıl başlıyor? Yeniyurt Adası nasıl var oluyor?
T.N: Hikaye bir telsiz anonsuyla başlıyor. Bunun yaklaşık iki sene önce rastladığım amatör bir telsizciyle ilgisi var. Parkta otururken karşılaştığım bu kişi bana bir takım şeyler anlattıktan sonra amatör telsizci olduğundan bahsedip telsizden nasıl anons çekildiğini göstermeye başladı. Çektiği anonslara hiç cevap almasa da söylemek istediği her şeyi birilerinin dinleme ihtimaliyle heyecanını kaybetmeden anlatıyordu. Yıllar önce bir gelecek tahayyülünde bulunsaydık muhtemelen bir amatör telsizci koymazdık o sahneye ama bu yılda halen birinin karşılık beklemeden bunu yapıyor olması bana ilginç geldi.
Yeniyurt Adası da böyle karşılık beklemeden çekilmiş bir anonsla başlıyor ve bu anons adayı mimari olmayan bir düzeyde tanımlıyor. Telsiz hikayesinden sonra hikayeler sıralı gitmiyor aslında. Bir tekne, bir kıyafet ve iki tane birbirine bağlı mimari hikayemiz var bu adada.
Atakan Ay, İsimsiz, Animasyon, 2024
Yeniyurt Adası'nın hikâyesinin asıl anlatıcısı duvar resimleriniz. Bu hikaye maket, kıyafet yerleştirmesi, müzik gibi anlatım yöntemleriyle dallanıyor. Bize sergideki kıyafet yerleştirmesinden bahseder misiniz?
A.A: Hikâyelerin bir parçasında unutturma makinesi olarak isimlendirdiğimiz bir hizmet var. Bu hizmet insanların hislerinden ve yaşadıkları olaylardan zihinsel veya bedensel kaçışına vesile olmakta. Bu makinenin dijital plesenta olarak nitelenen kısmında bireyler bir inzivaya çekilerek ruhen meta evrenlere ışınlanıyorlar. Tam olarak bu transitin aracısı olarak kıyafet devreye giriyor.
Kıyafet giyildikten ve cihaza bağlandıktan hemen sonra özne kendini sanal bir evrende buluyor ve burada kendi öz-kişisel unutma eylemlerini tekrarlayıp zihnini oyalayabileceği bir alan yaratılıyor.
Güvenlik kameraları simülasyonlarında kıyafetin dijital sistemle ilişkisi ve bu evrenin bir örnek üzerinden görselleştirilmesini izleyebilmek mümkün. Kaçışın ve unutma eylemlerinin kişiye has oluşu sebebiyle bu örnek sadece bir bireye ait bir kurgu. Bunun üzerine unutma eylemlerinden Tan bahsedebilir bence.
T.N: Az önce bahsettiğim Escape from the City başlığı altında ürettiğim projedeki düşünceden alıyor temellerini hikayedeki unutturma makinesi. Şehirden kaçmanın metodlarını düşünürken fiziksel kaçmaya değil de zihinsel kaçmaya odaklandım ve bunların metodlarını araştırdım. Örgü örmek, sürekli konuşmak, dinlemeden konuşmak... O dönemde Sevinç Çalhanoğlu'nun Gezintide Bir Ev isimli kitabına da denk gelmiştim. Bu kitapta yazarın kurduğu kayıp - kaçma - yazma ilişkisinin bir benzerini fiziksel eylemler ve mimari arasında kurmaya çalıştık.
A.A: Yeniyurt Adası'ndaki zaman kurguları çok çarpık olduğu için bu unutturma makinesi hikayesinde de eski ve yeni teknolojilerin birbirine karıştığı, harmanlandığı bir anlatı görüyoruz. Kıyafetin bu kadar parçalı hali, adanın kıyısına birtakım giysilerin vurması ve bunları birleştirme hayaliyle şekillendi. Giysi, beden formların deformasyonları ve bu formlardaki müdahalelerin geçmişte veya gelecekte nasıl göründüğüyle veya görüneceğiyle ilgili belirsizlik üzerine düşünülerek oluşturuldu. Bu kıyafeti giyen kişinin ölçüleri de günümüzde yaşayan birinin ölçüsünde çok uzak, geçmişe mi geleceğe mi ait bu kişi bilmiyoruz. Uzun bir giysi bu ve bu giysinin altındaki ayna da sanal alemin yansımasının bir metaforu.
Atakan Ay, İsimsiz, Animasyon, 2024
Yeniyurt Adası'nın bir karakteri de bilince sahip bir tekne. Bu tekne adaya nasıl eklemleniyor?
T.N: Savaş araçlarının geliştirilip bunlarla gurur duyulması garip bir olgu bence. İnsansız bir deniz araçlarının ateş edebilmesi mesela... Bu durumu ilk duyduğumda bana korkunç geldi. Bu, adanın etrafında dönen bir teknenin hikayesi. Teknenin ismi Bora ve kendi bilinci var. Amacı bu adayı korumak ama kimden ve neyden koruduğu muallak.
A.A: Bunun hayatımızda da bir yansıması var aslında. Hedefi belirsiz bir koruyucu bu tekne. Kendine düşman seçme ihtiyacı hissediyor tıpkı çoğu insanın hayatı boyunca suçlu arama ve hedef gösterme ihtiyacı hissetmesi gibi.
Atakan Ay & Tan Nuhoğlu, Yeniyurt Adası, Sergiden Görünüm. Fotoğraf: Tan Nuhoğlu
Uygulama aşamasında üç kişiyi, Emircan Dinler'i, Beyza Akdeniz'i ve Ekin Kalat'ı davet ettiniz ve onlar da kendi üretimlerini sizin kurduğunuz kavramsal çerçeve gerçekleştirdiler. Böylece sergiye eşlik eden bir müzik ve bir maket de ortaya çıktı. Bu davetin projeyi hangi açıdan zenginleştirdiğini düşünüyorsunuz?
A.A: Projeye farklı medyaları dahil etme isteğimizle başladı bu durum. Maket olsa nasıl olur müzik olsa nasıl olur... Bunların peşinde koştuk ve ekibe dahil edeceğimiz insanlar aramaya başladık çünkü Yeniyurt Adası gibi bir fikri anlatırken temsil biçimlerini de çeşitlendirmek önemli oluyor.
T.N: Bir yandan da her şeyi biz yaparsak ortaya tatmin edici bir sonucun çıkmayacağını biliyorduk. İyi ki de bazı şeyleri biz yapmadık. Bir müzik grubu ortak bir ürün çıkarır ya, biraz onun gibi oldu sergi süreci.
Comments