İtalyan sanatçı Daniele Sigalot, Galeri Siyah Beyaz’da 1-31 Aralık 2017 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Yepyeni bir tekrar başlıklı sergisinde sanat üretiminde tekrar, güncel sanatın ‘sanatsal’lığı ve sanat üretiminin kendisi gibi konulara odaklanıyordu. Kavramsal ve kuramsal açıdan çok katmanlılığıyla izleyici üzerinde uzun süreli bir etki bırakan sergiyi T. Onur Çimen değerlendirdi
Daniele Sigalot, Yepyeni bir tekrar sergisinden
Berlin’de yaşayan ve çalışan İtalyan sanatçı Daniele Sigalot’nun Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Yepyeni bir tekrar (A Brand New Repetition) Ankara’daki Galeri Siyah Beyaz’da 1 Aralık’ta sanatçının da katılımıyla açıldı. Serginin en dikkat çekici yanlarından biri, ondan fazla eserin birçoğunun birbiriyle aynı biçimsel bileşenlerden oluşması.
Serginin teması olan tekrar ve onun ürettiği farkla, kısa süre içerisinde Ankara menşeli bir sergide yeniden karşılaşıyor olmak dikkat çekici. Siyah Beyaz’ın etkinlik koordinatörü ve editörü Melis Golar’ın sanatçı ile yaptığı röportajda tekrarı nasıl algıladığı sorusuna cevap verirken Sigalot, kavramın kendisi için sadece düşünsel bir açılımla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda eserlerin üretim sürecindeki işçilik açısından da önemli olduğunu ve üretimde yeni imkânlar sunduğunun da altını çiziyor. Yani, sanatçı aynı biçimi yeniden üretiyor ve bu biçimleri çeşitli düzenlerde bir araya getirerek eserlerini tamamlıyor.
Daniele Sigalot, Yepyeni bir tekrar sergisinden
Üç bölümden oluştuğunu söyleyebileceğimiz sergide, Sigalot’nun bu tutumu, hemen her işte karşımıza çıkıyor; örneğin 6 Good Ideas Between 179 Bad Ones (179 Kötü Fikir Arasında 6 İyi Fikir) eserinde buruşturulmuş kâğıt gibi görünen, alüminyum üzerine akrilik heykellerden oluşturan yerleştirmesinde, sanat üretiminin hazırlık aşamasına tanık oluyoruz. Her sanatçının sanat üretimi esnasında aklına gelen kötü fikirlerin ve yaptığı kimi kötü eskiz ve denemelerin gerçekliğini ve gerekliliğini ortaya çıkaran eser, sanat üretimine dair dürüst bir dışavurum olarak ifade kazanıyor. Heykellerin kavramsal alt metninin, sanatçının üretim sırasında bir ilhamla mükemmel eserini ‘yarattığına’ dair modern dönem öncesindeki sanat anlayışıyla karşıtlık içinde düşünülebilir. Ayrıca sanat üretiminin ne kadar uzun zaman alabildiğinin ve ‘iyi’ sanatı üretmenin değişmeyen bir formülünün olmadığının; tam aksine eskizlerin ve düşüncelerin tekrarlanmadan sanat eserinin ortaya çıkmasındaki güçlük ve imkânsızlığın altını çiziyor. Sanat içerisinde fikirler ve uygulamalarının kimliklerini, ancak fikirlerin ve uygulamaların tekrarlanarak yeniden üretildiği bir süreç içerisinde kazanabildiği iddiasını görüyoruz.
Daniele Sigalot, Clearly Not A Paperplane (Açık ki bir kâğıttan uçak değil)
Clearly Not A Paperplane (Açık ki bir kâğıttan uçak değil), paslanmaz çelikten yapılmış, yere çakılıp ucu kıvrılmış bir kâğıttan uçak biçiminde bir heykel. Ne var ki adından anlaşıldığı üzere, eserde gerçek-imge arasındaki ayrımın yanı sıra, orijinale sadık olmayan tekrar üretimin de gerçeklikten uzaklaştırdığını aktarıyor. Ve sanat tarihindeki en ünlü eserlerden birine -René Magritte’in İmgelerin İhaneti’ne- yaptığı göndermeyle, sanat tarihinin imgelerle olan ilişkisini, bir eserin biçimsel yerine kavramsal olarak üretilmesiyle gündeme taşımak istiyor. Öte yandan, kâğıttan uçağa dair tüm çocukluk anılarından ve imgeye atfedilen anlamlardan bizi uzaklaştırarak doğrudan bir özdeşim kurmayı da engelliyor. Sergide kâğıttan olmayan uçaklar, farklı boyut ve yerleştirmelerle, kimi zaman tek kimi zaman çoklu şekilde dört yerleştirmede daha karşımıza çıkıyor. Örneğin, demir kullanılan Clearly Not A Paperplane As Well (Açık ki bu da bir kâğıttan uçak değil) eseri, serginin üçüncü kısmının hemen başında yer alıyor.
Daniele Sigalot, Duplicitious III (Aldatıcı III)
Serginin ilk kısmındaki bir diğer eser If You Show Me Your Emphaty I Will Show You Mine (Bana empatini gösterirsen, ben de sana kendiminkini gösteririm) altın paslanmaz çelik çerçeve içine oturtulmuş, sırrı kırık parçalardan oluşmuş bir ayna. Sagilot’nun otoportresi, izleyiciyi portreye bakarken kendi fragmanlı görüntüsüyle karşılaştırıyor; bir diğer deyişle, izleyiciyi sanatçının suretinden, kendi yansımasıyla yüzleştiriyor. Bu yansımayla az önce engellediği özdeşimi, tekrar mümkün kılıyor. İlk bölümdeki diğer eserlerin geri kalanı ise yine kâğıttan uçaklar görünümünde; fakat bu sefer, üçü yan yana, diğeri ise onların tam karşısına konumlanmış duvar yerleştirmeleri görüyoruz. Is the Wind Colorblind? (Rüzgâr renk körü mü?), The Wind and It’s Deep Sense of Geometry (Rüzgâr ve onun derin geometri anlayışı) eserleri çeşitli renklerde alüminyum uçaklardan, Duplicitious III (Aldatıcı III) ise paslanmaz çelik uçaklardan oluşan formlarıyla doğadaki tekrarı ve tekrarın doğasını mercek altına alıyor ve tekrarın hayata içkinliğini açımlıyor.
Daniele Sigalot, The Wind and It’s Deep Sense of Geometry (Rüzgâr ve onun derin geometri anlayışı)
Serginin ikinci kısmının başındaki Dear Art (Sevgili sanat) eserinin referansları da röportajda tekrar ve otonomi üzerine yöneltilen soruya Sagilot’nun verdiği cevapla anlam kazanıyor; günümüzde imitasyonun, ‘bilinçli ya da bilinçsiz’ sanata içkin olduğunu söyleyen sanatçı, sergideki açık mektubunda da bu duruma gönderme yapıyor gibi. Sanata yazdığı bu mektupta Sigalot, güncel sanat piyasasında ‘sanat’la bir türlü karşılaşamadığından yakınıyor. Metinde sanattan bir kişi gibi bahsediliyor olması, güncel sanatta nesnellik/öznellik tartışmalarına dair sert bir ironi içeriyor. Sanat kuramı ve iyi sanat/kötü sanat üzerine yapılan tartışmaların keyfiliğine dair bir serzeniş olarak bir çırpıda okunuyor. Serginin teması tekrar ve serginin tavrına sinmiş olan ironi göz önüne alındığında, Sagilot’nun imitasyonun “bilinçli ve bilinçsiz” hallerine işaret ediyor olabileceği de hemen akla geliyor. İkinci kısımda birbirinin tekrarı olan iki eser var: Sagilot bu eserlerinde iki farklı renkteki kartonun üzerine çoktan seçmeli cevapları da bulunan aynı soruyu yazıyor; “Bu sanat eserini neden sevdiniz?” İki kartonda da aynı cevabı veriyor; renginden dolayı. Diğer cevapların sanatın ironikliği, kavramsallığı ve kâğıttan uçak biçiminde olması ise, sergideki ironiyi ikiye katlıyor.
Üçüncü ve son kısım ise yine ‘kâğıttan uçakla’ başladıktan sonra, tekrar doğaya dönüyor. Alüminyum üzerine akrilik işlerle bir girdabı anımsatan şekillerle duvara yaptığı iki yerleştirmenin de adı aynı: The Universe is Growing and So Should We (Evren büyüyor, öyleyse biz de büyümeliyiz). Fikirlerle ilgili yerleştirmesindekine benzer, fakat daha az buruşturulmuş biçimlerle evrenin içinde olan her şeyin evrenin kümülatif büyüyüşüne, kötü ya da iyi her fikrin de sanatçının, izleyicinin ve tüm insanlığın büyümesini sağladığı mesajını veriyor. İyi ya da kötü arasındaki nitelik çekişmesinde galip gelen iyi fikir olsa da, bütünü gören bir perspektiften bakıldığında, ikisinin de gelişime hizmet ettiğini görüyoruz.
Sigalot malzeme kullanımında gittiği değişikliğin bu serginin ana bileşenlerinden biri olduğunu belirtiyor; dolayısıyla sanat izleyicisinin de sergiyi bu değişim bağlamında ele alması gerektiği açığa çıkıyor. Daha önceden kullandığı alüminyumla yaptığı kâğıt uçak nesnelerin yerini büyük oranda paslanmaz çelikten yapılmış benzerlerinin alması, serginin ana konusu olan tekrarın açığa çıkarttığı farkı kavramak için kilit bir nokta. Paslanmaz çelik üzerine kullandığı mat renklerin yanı sıra, altın kullandığı işlerde malzemenin esere kazandırdığı olgunluk ve tamlık hissi hemen göze çarpıyor.
Daniele Sigalot, Yepyeni bir tekrar sergisinden
Sanat üretiminde tekrar, güncel sanatın ‘sanatsal’lığı ve sanat üretiminin kendisi gibi konulara eğilen sergi, kavramsal ve kuramsal açıdan çok katmanlılığıyla izleyici üzerinde uzun süreli bir etki bırakıyor ve bir sergi turuyla tüketilebileceğimizden çok daha fazlasını vaat ediyor. Tekrarın bu kadar yoğun kullanıldığı bir serginin, ‘tekrar tekrar’ görülmesi gerekiyor. Serginin adına da ‘yeni’ ve ‘tekrar’ kelimelerinin birlikte kullanılmasıyla sirayet eden ironi, serginin katmanlarının tek seferde açımlanmayacağının haberini veriyor gibi.
Comments