top of page
Liana Kuyumcuyan

“İş” adına “emeğin” otomasyonu: Ottonie von Roeder

Hannah Arendt, hayatta kalmak için yapılanlara “emek”, haz almak için yapılanlara iş adını vererek bir ayrım yapar. Ottonie von Roeder’le, emekten kurtulup işe zaman ayırmak için makineleşmeyi kullanmanın yollarını aradığı Post-Labouratory adlı projesi üzerine konuştuk


Röportaj: Liana Kuyumcuyan


OTTONIE VON ROEDER, 2018 VİYANA TASARIM HAFTASINDAN. FOTOĞRAF PHILIPP PODESSER, KOLLEKTIV FISCHKA, VİYANA TASARIM HAFTASI İZNİYLE


Derginin dijital teknolojiler ve tasarım teması üzerine çalışırken, aklıma hemen, 4. İstanbul Tasarım Bienali’nde gördüğüm Post-Labouratory projen geldi. Bu projeyi ilk defa 2017 yılında Design Academy Eindhoven’da sunmuştun. Bize çıkış noktandan ve sonrasındaki araştırmalarından bahsedebilir misin?


İnsanların günlük hayatlarında yaptıkları şeyler çok ilgimi çekiyor. Kendi çalışmaları hakkında neler düşündükleri üzerine düşünmek beni her zaman heyecanlandıran bir şey. Dolayısıyla, projeye öncelikle iş, emek ve emeğin geleceği üzerine genel bir araştırma yaparak başladım. Buradan makineleşme konusuna vardım, sonrasında ise işin felsefesine ve emek ile iş arasındaki ayrım konusunun derinliklerine daldım. Bu da bana şu soruyu sordurttu: Neden emek alanındaki otomasyonun veya teknolojik gelişmelerin büyük kısmını kendimizi istihdam ve ücretli işgücünden özgür kılmak için kullanmıyoruz?


İlk çalışmanda üç robot vardı, bu robotların değindiği çalışma alanlarını nasıl seçtin? Bu da son derece sezgisel oldu. Çalışmalarım süresince robotlar geliştirmeye başladım. Alanları belirlemek için, kendi gündelik yaşamımla ya da rutinlerimle hangi mesleklerin kesiştiğine bakmaya başladım. Ufak tefek stajlar yaptım: Önce hastane, sonra kuaför salonlarına ziyaretlerim oldu. Bu konuda çalışmak isteyen üç kişiyle tanıştım. İşte bu önemli bir noktaydı; yani bu projeye dahil olmak isteyen kişiler bulmak. Benim için geçerli bir neden daha vardı; ben bir tasarımcı olarak bir yazılım değil, gözle görülen, elle tutulan bir şey yaratmak istiyordum. İlk bakışta anlaşılması mümkün bir şey oluşturabileceğim bu üç mesleği seçmemin bir nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum.


Bu teknik nesneleri inşa etmeden önce bu konuda hiç tecrüben var mıydı?


Ben tam bir düşük teknoloji insanıyım. Bu robotların böyle görünmesinin bir nedeni de bu. Bu projeye kadar bu tür bir teknoloji ya da yazılım kullanmaktan kaçınmayı hep başarmıştım. Ancak projenin ilerleyen safhalarında artık zorundaydım. Arduino programlama platformuna girmemi sağlayan bir destek buldum ve robotları mekanik olarak yaptım. Bunların öğrenmesi hayli kolay şeyler olduğunu görmek çok şaşırtıcıydı. Bu konuda pratik bilgi sağlayan yayınlar izleyerek ve insanlardan yardım isteyerek kendi kendinize öğrenebiliyorsunuz.


Kol gücüne dayalı emek işi projenin ana konusu, otomasyonun kültürel ve sosyal değişimi ne kadar hızlı etkilediğini eleştiriyorsun. Bu konu üzerine çalışmaya beş yıl önce başladığını düşünerek; dijitalleşmeyle ilgili olarak güncel tasarım alanını nasıl buluyorsun?


Bana göre burada iki husus mevcut: Biri, tasarımda, özellikle grafik tasarım, web sayfası geliştirme ve üç boyutlu modelleme söz konusu olduğunda halihazırda otomatikleşmiş çok sayıda iş mevcut. İkinci husus da şu -ki, bu daha çok tasarımın sanatsal kısmında gördüğüm bir şey- sanatçılar ve tasarımcılar, sözgelimi machine learning gibi dijital araçları daha çok estetik kaygılarla kullanıyorlar. Bu mesleğimizi, konumumuzu, dünyadaki rolümüzü sorgulamaya olanak veriyor. Pandeminin bununla çok ilgisi olduğunu düşünüyorum.


OTTONIE VON ROEDER, ISABOT, INVEST IN A POST-LABOUR FUTURE 2021


Evet, pandeminin başında pek çok müze ve galeri online oldu. Bu geçiş fiziki deneyimin ortadan kalkmasıyla sonuçlandı. Ve tüm bu değişim sabitlendi. Peki 4. İstanbul Tasarım Bienali’ne dönecek olursak, projeni bu etkinlik için geliştirdin ve seriye bir robot daha ekledin. Bana göre çok ilginç bir kültürel detayı, çay içme konusunu ele aldın. İstanbul için bu konsepti nasıl geliştirdin?


İstanbul’a ön araştırma için sadece bir seyahat gerçekleştirdim, bir sonraki seyahatte robotu yapmaya koyulmuştum bile. Araştırma gezimde İstanbul’da zaman geçirdim, ihtiyaca yönelik bir şeyler arıyordum. Birçok pazar yerini, farklı sokakları, elektronik eşya ve alet edevat satan dükkânları dolaştım. Çok ilham vericiydi. Ve bu zaman zarfında bol bol çay içtim. Ne zaman biriyle buluşsam ya da mola versem çay içiyorduk. Toplumsal emeğin otomasyonu nasıl görünürdü, bunu merak ediyordum. Bence, çayı yapanların toplumsal bir rolü var. Gerçek anlamda çay üretmenin, kol gücüyle yapılan işinden daha farklı bir şey bu. O muhitte bağlayıcı bir rol üstlenmiş oluyorlar. İnsanları tanıyor, o bölgede bir nevi güvenlik görevlisi işlevi görüyorlar.


OTTONIE VON ROEDER, POST-LABOURATORY, 4. İSTANBUL TASARIM BİENALİ İÇİN, 2018


Çalıştığın mekân erkek ağırlıklı bir ortamdı; böyle bir yerde çalışırken neler gözlemledin?


Bunun hakkında İstanbullularla pek çok konuşmam oldu; bana siyasi bakış açısını da anlattılar. Fakat ben siyasi meselelere odaklanmak istemedim; benim ana odak noktam emekti. Çayı hazırlayan kişiyle bire bir ilişki kurma şansınızın daha yüksek olduğu küçük çay ocaklarında daha çok zaman geçirdim. Başlangıçta asla yüzde yüz rahat hissetmiyordum. Çay ocaklarında hep bir sürü erkek oturuyordu. Dış kısmında, sokakta da oturulabilen küçük çayevlerini tercih ettim.


 

"Bence sanatçılar ve tasarımcılar estetik kaygılarla machine learning gibi daha dijital araçlar kullanıyorlar. Bu mesleğimizi, konumumuzu ve dünyada üstlendiğimiz rolü sorgulamamıza olanak sağlıyor."

 

Robota gelen tepkiler nasıldı? Günlük sohbetler üzerinde nasıl bir etkisi oluyordu?


En büyük engel benim Türkçe bilmememdi, bunun benim için bir sınır olduğunu hissettim. Projeme Hollanda’da başladığım zaman, en azından biraz olsun Felemenkçe bilmem önemli bir avantaj sağlamıştı, yani kimi zaman İngilizce, kimi zaman da Felemenkçe konuşmak çok daha kolay oluyordu. Emek ya da emeğin geleceği, üzerine konuşulması hayli şahsi bir konu olduğu için İstanbul’da hep bir tercümana ihtiyacım oldu. Tercüme çok iyiydi, ancak aynı enerjiyi vermediğini hissedebiliyordum. Projeniz için araştırma yaparken insanlarla doğrudan konuşmanız önemli diye düşünüyorum. Dolayısıyla benim için bir dil bariyeri vardı, bu aynı zamanda işi zorlu ve kamçılayıcı kılan bir şeydi. Çay yapan kişilerle yaptığım görüşmelerde onlara robot hakkındaki fikirlerini sordum, fakat robotun onlardaki karşılığının nasıl olduğundan hiç tamamen emin olamadım.


OTTONIE VON ROEDER, POST-LABOURATORY, FOTOĞRAF: FEMKE REIJERMAN, DESIGN ACADEMY EINDHOVEN İZNİYLE


Teknolojideki hızlı gelişmeler gündelik hayat alışkanlıklarımızı ve netice itibariyle çalışma tarzımızı şekillendiriyor. Dijital teknolojiler ve machine learning artık geleceğe ilişkin bir spekülasyon olmaktan çıktı. Siz kendinizi bir tasarımcı olarak nasıl konumlandırıyorsunuz?


İnsan işçilerin geleceği hakkında spekülasyonlar her zaman vardır; ben ileride artık işçilere ihtiyaç olmayacağını düşünmüyorum. Makine geliştirmek yerine çok düşük bir ücret karşılığı o işi yapacak birini bulmanın daha kolay olduğu komplike işler her zaman mevcut. Ancak bu aynı zamanda işçi haklarına da dayanıyor, yani gözlemlerime göre, ne zaman işçi hakları yükselişe geçse, hep teknolojik gelişmelerde bir ilerleme ortaya çıkıyor. Çünkü belli bir noktadan sonra, işçilere yaptıkları iş karşılığında gerçekten almaları gereken ücreti ödemektense yeni teknoloji geliştirmek daha ucuza mal oluyor. Bana göre önemli olan bunu bir tehdit olarak görmemek ve küresel bir toplum olarak, bunu kendi yararımıza göre nasıl kullanabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Nasıl çalışmak istiyoruz? Ne tür faaliyetler gerçekleştirmek istiyoruz? Elbette bu toplumsal bir mesele, fakat aynı zamanda bireysel de bir mesele. Çünkü ben bunun ne şekilde çalışmak istediğinize veya ne yapmak istediğinize bağlı olarak çok farklı görünebileceğini düşünüyorum.


 

"Neden emek alanındaki otomasyonun veya teknolojik gelişmelerin büyük kısmını kendimizi istihdam ve ücretli işgücünden özgür kılmak için kullanmıyoruz?"

 

Genel olarak emek üzerine yaptığın araştırma sürecini de merak ediyorum. Sonuç olarak birtakım robotlar imal ettin ve emeğin kendisi de bazı durumlarda makineleşebiliyor. Bir fabrikada çalışırken tekrar eden insan hareketleri makine hareketlerine benzemeye başlıyor. Artık makinelerin yaratıcı işler de yapabileceğini görmeye başladık. Benim de aklıma araştırmanı yaparken emek fikrini işçi haklarıyla, siyasetle ve dijitalleşmeyle nasıl birleştirdiğin sorusu geliyor. Bu araştırmayı yaparken ulaştığın bulgular neler oldu?


Literatür araştırması yaparken benim için oldukça aydınlatıcı olan iki çıkış noktası oldu: Birincisi Hannah Arendt’in emek ve iş arasında yaptığı ayrımdı. Arendt emeği dıştan gelen bir motivasyonla yapılan bir faaliyet olarak tanımlar, yani gerçekten yapmayı istediğiniz bir şey değil, biri sizden bunu yapmanızı beklediği için, ya da yaşamınızı sürdürmek, gelir elde etmek amacıyla yaptığınız şeydir. Diğer taraftan iş, içten gelen bir motivasyonla yapılan faaliyettir, yani gerçekten yapmaktan zevk aldığınız ya da yaratıcılıkla, toplumsal bağ kurmakla, zanaatkârlıkla bağlantısı olan bir şeydir. Dolayısıyla benim sorum da şu oldu: Otomasyondan, emekten kurtulup işe zaman ayırmak için faydalansaydık nasıl olurdu? Bu benim aynı zamanda robot yaparken ve insanlarla bu konu üstüne konuşurken farkına vardığım bir şey. Bence bu, “eğlenceli olmayan” şeklinde tanımlanabilecek belirli faaliyetleri otomatikleştirmekle ilgili değil. Ben bunu daha ziyade bir faaliyetin etrafını saran koşullarla ilgili olarak anlıyorum. Bir örnek vermek gerekirse; yaptığım ilk üç robottan birini bir postacıyla beraber yapmıştım. Bu kadının yaptığı işin belli yönlerinden şahsen hoşlandığı çok açıktı; etrafta dolaşmaktan, kendi muhitinde bulunmaktan ve insanlarla tanışmaktan gerçekten keyif alıyordu. İşi olmasa hayatının nasıl olacağını düşündüğünde, yaşlılara bakacağını ve onların köpeklerini gezdirmeye çıkacağını hayal ediyordu. Görüldüğü gibi, temelde yaptığı şey işinin yerine hemen daha sosyal bir aktiviteyi koymaktı.


Bu çok ilginç bir bulgu. Şimdilerde ilgilendiğin projeler neler? Yakın gelecek için planların nedir?


Şu anda üzerinde çalıştığım, Macaristan Ensitüsü’nün Bilgisayar Bilimleri bölümüyle yürüttüğüm bir projem var. Eylül ayında Macaristan’da geçirdiğim residency (sanatçı programı) sırasında başladı. Başka robot kolları üreten bir robot kol yerleştirmesi üzerinde çalışıyoruz; projenin sanatsal bir bakış açısı var. Amacım “Yaratıcılık otomatikleştirilse ne olurdu?” sorusunu tartışmak. Bir diğer projem ise, kaynakların tüketilmesini önlemek için bir strateji ve tasarım olarak ret üzerine. İklim kriziyle ilgili olarak tasarım alanını sorgulamak suretiyle ekonomik sistemimizi sorguluyorum.

Comments


bottom of page