top of page
Nihan Karahan

İşbirliği ve bağımsızlık


Sanat dünyasındaki alternatif duruşunu muhafaza eden Mixer’in direktörü Bengü Gün ile bir araya gelip, galerinin geçmişinden bugününe ve gelecek planlarına uzanan bir sohbet gerçekleştirdik

1416 kelime

Bengü Gün, Fotoğraf: Nazlı Erdemirel

Biraz beklenmedik bir giriş olacak belki ama galerinin ismi Mixer nereden geliyor? Hep merak etmişimdir.

Mixer, 2012’de İstanbul’un hâlihazırda hareketli olan sanat ortamına yeni bir white cube eklemek amacıyla değil, alternatif bir sistem ve çalışma şekli sunmak üzere yola çıktı. Olabildiğince çok sanatçıya yer verebilmek için “temsil” sisteminin olmadığı, sanatçılarla uzun süreli, işleriyleyse daha kısa süreli bir ilişkimizin olduğu bir yapı oluşturduk. Ulaşılabilir olma fikri ile dijital bir platformda var olması, farklı disiplinlerden işlere yer vermesi, biraz da alışık olduğumuz sisteme deneysel yaklaşımı nedeniyle Mixer ismini galeri için uygun bulduk. Web sitemiz www.mixerarts.com, o nedenle birçok kişi bizi Mixer Arts olarak biliyor ama bizim kullanmayı sevdiğimiz şekli sadece Mixer.

Mixer, İstanbul galerilerinin en kendine münhasır olanlarından biri. 2012’deki ilk zamanlarında, Boğazkesen Caddesi’nde, daha küçük ama kesinlikle çağdaş enerji yüklü, ziyaretçilerin bolca ilham alabildiği kompakt bir galeriydi. 2015’te Sıraselviler’e, 2017’de ise Karaköy’deki yeni adresine taşındı. Bu son taşınmanın nasıl bir etkisi oldu? Çağdaş sanata alternatif bir konumdan daha kurumsal, white cube bir anlayışa yöneldi denilebilir mi?

Boğazkesen’deki ilk mekânımız Mixer’in kimliğini en iyi yansıtan ve birçok şeyi ilk kez deneyimleyerek olgunlaştığımız bir mekândı, eski bir otopark alanıydı. Sergileme alanlarımıza ek olarak sanatçıların, tasarımcıların vakit geçirmesi için planladığımız bir kafe alanı ve tasarım ürünlerinin satıldığı mini bir dükkan da vardı. Ayrıca senede dört defa sergi mekânından bir bölümü yurtdışından gelen bir sanatçıya atölye olarak tahsis ediyorduk. O dönemde, Boğazkesen Caddesi sanatın ve tasarımın merkezi gibiydi ve şu ankinden çok daha hareketliydi, yoğun bir turist trafiği vardı. Orayı, bugün çok daha yaygın olan, co-working olarak da adlandırılan açık çalışma alanı mantığıyla planlamıştık ve alternatif yapısıyla gerçekten pek çok insana ilham kaynağı olmuştu.

Tophane’deki mekânımızda Açık Depo olarak planladığımız alan, Sıraselviler ve Karaköy’de daha tanımlı bir Proje Odası’na dönüştü. Kafe, tasarım dükkanı ve sanatçı atölyesinin olduğu alanlar ise artık yok. Sıraselviler’deki konumumuz da çok özeldi aslında. 90’lı yıllarda eski Alt Kemancı’ya ev sahipliği yapmış, o dönemde birçok müzisyenin ilk çıkışını yaptığı bir yerdi. O açıdan Mixer’in ruhuna da uyan bir özelliği vardı. Adres değişse bile tüm bu süreçte sanatçılarla çalışma şeklimiz hiç değişmedi. Her sene yüzün üzerinde sanatçı ile çalışıyoruz, karma ve solo sergiler ve etkinliklerle hareketli bir program sunuyoruz. Yeni mekânımız biraz daha steril çünkü yeni bir bina, galeri olmak üzere ihtiyaçlarımıza göre tasarlandı. O nedenle alanlar daha net bir şekilde tanımlı. Fakat Mixer yine alternatif yapısını koruyor.

Mixer açılışından bu yana genç ve lokal sanatçıları destekliyor. Genel olarak genç sanata artan ilgiyi ve Mixer’in bu bağlamda oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?

2012 yılında ilk başladığımızda, Mixer gibi, öncelikli olarak yeni mezun ve kariyerinin başındaki sanatçılarla çalışarak onlara hem işbirliği yapıp hem de bağımsız kalabilecekleri bir platform sunan bir mekân yoktu. Sanatçılarla konuşarak, onların ihtiyaçlarını dinleyerek şekillenmişti Mixer. O dönemde mezun olan sanatçıların birçoğunun işlerini gösterecekleri bir alan bulma problemi bizim için ön plana çıkan, önemli bir konuydu. Sergi programımızı oluştururken kariyerinin başındaki sanatçıları, daha tecrübeli sanatçılarla bir araya getirmeye de özen gösteriyoruz. Bu süreçte sanatçılar arasında paylaşımın ve bir aradalığın ne kadar değerli olduğuna çok kez şahit olduk. Günümüzde sanatçıların bağımsız olarak işlerini gösterebileceği alternatif kurumların sayısı arttı, daha da artması için alan olduğuna inanıyorum. Sanatçıların ilk sergilerini yaptıktan ya da bir genç sanatçı fuarına katıldıktan sonra ilerleyebilecekleri alanlar ise Türkiye’de maalesef hâlâ kısıtlı. Yaptığımız şeyin hâlâ çok önemli bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum, misyonuna hizmet ettiği sürece de devam edecek.

Güncel olarak Karaköy’de Juma Art binasını diğer üç galeriyle (x-ist, Pi Artworks, .artSümer) paylaşıyorsunuz. Yaklaşım olarak farklı olan bu galerilerle birliktelik neler getiriyor?

Binada yer alan galerilerin hepsinin kendine özgü bir tarzı ve izleyici kitlesi var. Bu bir aradalık hepimizi tazeledi, umut verdi. Yeni bir izleyici grubuna ulaşmamızı sağladı. İzleyici açısından da pratik oldu. Karşı binamızda yer alan Sanatorium ile birlikte beş galeri yan yanayız, aynı zamanda SPOT’un ofisi de binamızda yer alıyor. Böylelikle çağdaş sanatı takip eden kişiler ve turistler için güzel bir destinasyon oluştu. Benzer şekilde Çukurcuma’da, Şişhane’de de bir araya gelen kurumlar var. Özellikle bu dönemde bu tarz bir dayanışmaya hepimizin ihtiyacı var.

Peki bu doğrultuda Mixer için 2018 nasıl bir sene oldu?

2018 yine seçimlerin ve belirsizliğin damga vurduğu, dış siyasetin çalkantılı olduğu, ekonomik olarak zorlu bir sene oldu. Ağustos’ta doların ani yükselişi ve artan enflasyon sanat piyasasını da etkiledi. Yeni açılan sanat mekânları ve yer değişiklikleri ile İstanbul sanat haritası yeniden şekil aldı. Ekonomik sıkıntılara rağmen, özellikle Juma binasındaki birlikteliğimizin de katkısıyla, geçen senelere göre çağdaş sanata artan bir ilgi olduğunu görmek güzel. Eylül 2018’de Mixer programına Alican Leblebici’nin solo sergisi ile başlayarak, birçok solo ve karma sergiye ev sahipliği yaptı. Geçtiğimiz sene Contemporary Istanbul’a ek olarak, Singapur’da Art Stage fuarına katıldık. 2018’den bu yana sergilere paralel eğitim programlarımızı daha düzenli hale getirdik.

Eğitim etkinliklerine de önem veriyor, seminerler ve atölyeler düzenliyorsunuz. Mixer’i diğer galerilerden ayıran biraz da bu yaklaşım mı?

Sanatın ulaşılabilir olması gibi önemli bir misyonumuz var. Bunu da her yönüyle ele alıyoruz. Hazırladığımız atölye, seminer ve eğitim programları bu misyona hizmet ediyor. Bu sayede sergilerimizin ve birlikte çalıştığımız sanatçıların işlerinin izleyici ile daha etkin bir şekilde iletişime geçmesini hedefliyoruz. Bir diğer misyonumuz da genç sanatçıların kariyerlerine ilk adım attıkları noktada onlara destek olmak. Sanatçılar için hazırladığımız portfolyo ve sunum atölyeleri, konuk sanatçı programları ile ilgili eğitimler de onların gelişimi açısından önemli. Proje Odası ile birçok sanatçının ilk solo sergisini gerçekleştirerek, onları profesyonel bir ortamda izleyici ile buluşturuyoruz. Bu sezonda Proje Odası’nda Yüksel Dal ve Furkan Öztekin’in ilk kişisel sergilerini gerçekleştirdik.

Sergilerinizden Printed 2018’de Tracey Emin’ler görmüştük, hatta küçük bir fuar gibiydi, kataloğu ise çok güzel, arşivlik bir kitaptı. 11 Nisan’da başlayan Printed’19’da ise Abidin Dino’dan, MET New York’un koleksiyonuna girmiş Gülay Semercioğlu’na, grafiti sanatçısı Cins’e ve ironik eleştirel mizaçlı eserler üreten sanatçı kooperatifi Hallederiz İnş.’e uzanan oldukça eklektik bir sanatçı yelpazesi var. Printed seçkisi nasıl gerçekleşiyor?

2013 yılında, yine ulaşılabilir olma misyonumuza paralel olarak Mixer Editions isimli alt markamızın lansmanını yaptık. Mixer Editions, sanatçıların geleneksel baskı tekniklerini ya da farklı tekniklerle çoğaltılmış işlerini içeren bir seçki sunuyor. 2014’ten bu yana ise her sene Nisan-Mayıs aylarında Printed isimli bir edisyon sergisi yapıyoruz. Bu sergi serisi ile amacımız farklı baskı tekniklerini izleyiciye tanıtmak. Bu amaçla baskı üretimine odaklı atölyeler de düzenliyoruz. Bu sene Printed’19’un seçkisini Prof. Dr. Marcus Graf gerçekleştiriyor. Ayrıca bu sene baskı işlere ek olarak çoğaltılabilir objelere de yer veriyoruz. Toplam 33 sanatçı katılıyor ve Mayıs sonuna kadar ziyarete açık olacak.

Çağdaş sanat tarihi yazımını teşvik eden ve arşivleyen Art Writing Turkey projeniz de 2013’ten bu yana devam ediyor. Bu proje kapsamında ortaya çıkan yayınlara okuyucular nasıl ulaşabilir?

Bu proje bir yandan genç sanat yazarlarının profesyonelleşme yolunda adım atmalarını sağlarken, öte yandan sanatçıların işlerinin izleyici tarafından daha rahat okunmasına aracı oluyor.

Bu kapsamda paneller ve atölyelerle sanat yazarlığını kariyer olarak seçmek isteyen kişileri uzman kişilerle buluşturuyoruz. Birçok farklı kurumla da işbirliği yapıyoruz. Örneğin, daha önce Art Unlimited ve Merve Akar Akgün desteği ile Artist 2018, 28. İstanbul Sanat Fuarı’nda bir etkinlik yapmıştık. Üretilen yayınları Türkiye’de birçok kütüphaneye gönderiyoruz. İsteyenler bu yayınlara dijital olarak web sitemizden ya da basılı olarak galeriden de ulaşabilir. Bu ay ise Nazlı Pektaş ile bir atölye yapıyoruz.

Şu sıralar gündeminizde neler var ve bu yıl Mixer’i Juma dışında nerelerde görebileceğiz?

Mixer’in Sıraselviler’deki eski mekânında 12-14 Nisan tarihlerinde gerçekleşen border_less Art Book Days’e güzel bir sanatçı kitapları seçkisi ile katıldık. Yine Nisan ayında Contemporary Istanbul’un bu sene ilk kez düzenlediği Step İstanbul fuarında yer aldık. Eylül’de ise, bienale paralel olarak bir solo sergi planlıyoruz. Eylül’deki Contemporary Istanbul’a da katılmayı düşünüyoruz.

Mixer, son üç senedir Art Stage Singapore’a katılıyor. Asya’da Türkiye genç çağdaş sanatına nasıl tepkiler alıyorsunuz? İzlenimleriniz neler?

Art Stage bizim için çok özel bir tecrübe oldu. Sanatçılarımızın yurtdışında görünürlük kazanması için yurtdışı fuarları çok önemli, Asya ise dünya sanatı açısından yükselen bir noktada. İstanbul’dan bir galeri olarak gördüğümüz ilgi ve Türkiye’den sanatçıların işlerine olan merak bizi motive etti. O bölgeye yeni aktörler de katılmaya başladı ve dünya sanat takvimine yeni fuarlar ve bienaller ekleniyor. Önümüzdeki dönemde de gözümüz yine Asya’da. Amerika’daki fuarlara da katılmayı planlıyoruz.

Mixer’de sanat izleyicilerini önümüzdeki sezonda neler bekliyor olacak?

Eylül’de sezona Ali Şentürk’ün kişisel sergisi ile başlıyoruz. 2020’nin başlarında da Doğu Özgün’ün solo sergisine yer vereceğiz. Her sezonda farklı disiplinleri buluşturan bir sergi planlamaya özen gösteriyoruz, bu sene de sinema ve çağdaş sanatı buluşturan bir proje hazırlığı içerisindeyiz. Geniş kapsamlı bir fotoğraf sergisi de planlarımız arasında. Yurtdışı fuarları için ise takvimimizi paylaşacağız.

Comments


bottom of page