Meteor Balat Kültürevi'nde gerçekleşen İstikrarlı Hayaller sergisi 21 genç sanatçının üretimlerini bir araya getiriyor. Serginin süpervizörü Yekhan Pınarlıgil’le ütopya, sanat ve sergi üzerine konuştuk
Yazı: İlker Cihan Biner
İhsan Oturmak, Kaçak Kaz I, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 140x220 cm, 2021, Hakan Habif Koleksiyonu
6 Mayıs-10 Temmuz 2023 tarihleri arasında Meteor/Balat Kültürevi'nde gerçekleşen İstikrarlı Hayaller'in bir duruşu var.
İpek Elif Milli'nin hazırladığı Yekhan Pınarlıgil'in süpervizörlüğünü yaptığı sergi çok boyutlu olarak parıldıyor. İstikrarlı Hayaller'in başlığı Gaye Su Akyol'un şarkısından alıntı.
Karnaval havasında olan sergide doğa tasavvuru yasa koyucu, temsil biçiminde değil estetiğin tekil boyutlarına yer açan pozisyonda. Demokratik, renkli bir alan var.
Eserler haritalanarak gerçek ile hayal gücünün kesişiminde buluşuyor.
Aras Seddigh, Aylin Zaptçıoğlu, Bawer Doğanay, Bora Aşık, Çınar Eslek, Doğu Özgün, Duygu Deniz Bilgin, Erol Eskici, Gökçen Cabadan, Güçlü Öztekin, İhsan Oturmak, Meltem Şahin, Merve Morkoç, Mısra Balkan, Murat Balcı, Nazım Ünal Yılmaz, Nur Özkaya, Onur Gülfidan, Rafet Arslan, Sinan Tuncay ve Tayfun Gülnar’ın eserlerinin bulunduğu serginin süpervizörlüğünü yapan Yekhan Pınarlıgil ile İstikrarlı Hayaller üzerine konuştuk.
Ütopya, sanat ve daha bir çok konuda Yekhan Pınarlıgil samimiyetle anlattı.
İstikrarlı Hayaller sergisini oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı?
Geçen yıl Nilüfer Belediyesi’nde Yukarı Bak, Yıldızlı Coğrafyanın Sınırları Ufukları adında büyük bir sergi yaptım. 27 sanatçıdan 170’ten fazla eseri 6 farklı mekanda sergiledik. Bu sergi Nilüfer Belediyesi’nin görsel sanatlar alanında hazırladığı etkinlikler açısından bir dönüm noktası mahiyetindeydi. Zorlu ve yorucu bir çalışma oldu ancak son derece olumlu geri dönüşler aldık.
Bu bahsettiğim sergi politik içerikli bir sergiydi. Ancak alışılageldik “politik” sergilerden çok farklı bir dil kullanarak hazırlamıştım. Hepimizin defalarca deneyimlediği gibi genellikle bu yaklaşımla, bu motivasyonla hazırlanan sergiler son derece vakur bir tutum içinde izleyiciye sunuluyor: “Aman ciddi bir konu var, dikkat! Kıpırdamayın sakın, ağırbaşlı, katı durun.”
Eğer kıvrılıp bükülürseniz, hele de kırıtırsanız, gülerek anlatırsanız ciddiye alınmıyorsunuz, sözleriniz değersiz bulunuyor, dinlenmiyor. Tabi ki ataerkillikle ilgili. Eril görülen, dişil görülene göre daha etkili, daha değerli bizim toplumlarımızda. Bu yüzden de bu sergileri yapanlar ne kadar ciddi, ne kadar katı ve ne kadar gri bir tutum izlerlerse o kadar etkili olduklarını düşünüyorlar. Baskıyı uygulayanın diliyle baskıyı eleştirmeye çalışıyorlar ki ne olursa olsun bir eksikleri oluyor, zira iktidarın kendi dili. Tabi ki kendi dilini daha iyi konuşuyor. Biz alternatif bir sistem, alternatif bir yaklaşım düşünmek istiyorsak buna başka bir çözüm bulmalı kendi dilimizi geliştirmeliyiz. Ciddiyet değil kahkaha olmalı, ironi olmalı, kıvırarak yürüyenlerin yumuşak dilleri olmalı, gri yerine gökkuşağı, bağırmak yerine dans, ritim ve müzik… Süratsizlik yerine hayallerimiz olmalı.
İşte Yukarı Bak böyle bir motivasyonla hazırlanmıştı. Ve bu yılın programı hakkında düşünmeye başladığımızda bu tutumu devam ettirmek gerektiğini düşündük. İstikrarli Hayaller geçen yıl ve bu yıl arasında bir geçiş sergisi olarak ortaya çıktı.
Nilüfer Belediyesi'nin geçen yılki görsel sanatlar sorumlusu İpek Elif Milli ile birlikte son derece ateşli ama bir o kadar da dostane sohbetlerde yeni nesil sanatçıların pentür tekniklerini çok iyi kullandıklari hakkında konuşuyorduk. Nilüfer Belediyesi, en azından söylem olarak, genç sanatçıların gösterilmesine büyük önem veriyor. Dolayısıyla onların dile getirdikleri daha doğrusu resmettikleri sorunsallar üzerine pentür tabir edebileceğimiz eserlerin çoğunlukta olduğu bir sergi bize elzem gözüktü.
Tabi bir de Gaye Su Akyol’un müthiş bir şarkısı var. Serginin tam orta noktasında esasında ve zaten ismi bu şarkıdan ödünç. Hayal, yaşam için elzem bir strateji ve hakikate etki etmesi, hatta hakikate dönüşmesi için belli bir istikrar gerekiyor.
Şarkının klibi rüyayı çağrıştırıyor. Ama karanlık ve sıkıntılı değil, umutlu, renkli ve pozitif. Birbirlerinden çok farklı insanlar görebileceğimiz en bıçkın dolmuş şöförüyle birlikte hayal istikametine ilerliyorlar. Binerken akıllarında olmayan, hatta tahayyül bile etmedikleri gerçeğin biraz üzerinde, ama kurgulanabilir bir gerçeklikteki son durakta hep birlikte dans ediyorlar. Klibi neredeyse sergiye davet edebilirdik diye düşünüyorum. Zaten yönetmeni Sinan Tuncay, üç farklı eseriyle sergiye dahil oldu. Bunlardan biri Annem Evde Yok on ekranlı harika bir video yerleştirme.
İstikrarlı Hayaller sergisinden yerleştirme fotoğrafları
Sanatçı seçimleri konusunda bir kriteriniz var mıydı?
Sanırım sorunun cevabını vermeye zaten başlamışım. Genç nesil sanatçıların bence çok etkileyici bir sosyal ve politik duruşları var ve bu plastik tutumlarına yansıyor. Sıkıcı, renksiz ve katı değiller. Ruhsuz değiller. Hem eleştiriyorlar, hem de eğleniyorlar. Eleştirmen övgüsü burada yapmayacağım anladın İlkerciğim… Eğlenerek, kahkahayla eleştirmekte bence bütün maharet. Bu genç nesil yeni politik duruşun temellerini atıyor, onun dilini arıyor. Bunlara dikkat ederek sanatçıları bir araya getirmek istedik.
Bir de tabi tüm yılın programını birleştiren bir çatı ya da bir çerçeve var, göz önünde bulundurduğumuz. Bu yıl Cumhuriyetin 100.yılı! Kurguladığımız zaman aralıklarından oldukça önemli bir tanesi, bir asır geride kaldı. Başka bir deyişle de yeni bir yüzyıla başladık. Geçmiş zamanın hesabını yapmak, analitik bir yaklaşımla geçmişe bakmak için çok iyi bir fırsat. Yapılmış hataların farkına varmak, onları tekrarlamadan daha ekolojik, daha eşitlikçi, daha sürdürülebilir yaşam şekilleri düşünmek, geleceği yıkımlarla değil barışla inşa etmek için bir fırsat. Nilüfer Belediyesi kültürel etkinliklerini her yıl belirlenen bir tematik etrafında hazırlıyor. Bu yılın mottosu tasarım, yeni yüzyıl için tasarım ve tabi ki bunun içine toplumsal tasarım da dahil oluyor ki muhtemelen en heyecanli tarafı burası.
Ben de bu düşünceden yola çıkarak yeni yüzyılı düşünen, yeni yüzyıl icin çözümler üretebilecek sanat pratiklerini, sanatçı çözümlerini, önerilerini göstermeye karar verdim. Bu noktadan baktığımızda geçmiş yüzyıl yıkımlarla dolu. Ütopya mesela! Ne kadar olumlu gibi geliyor kulağa. İçinde adeta bir toplumsal proje barındırıyor. Mutluluk varmış gibi. Eldekinden daha iyisini kapsıyor gibi, potansiyel bir refah gibi.
Ama geçmiş yüzyılın ütopyalarına baktığımızda savaştan, ırkçılıktan, milliyetçilikten, ben-merkezcilikten başka bir şey görmüyoruz. Düşünülmüş ütopyalar birer birer çöktüler. Hep birlikte bizi uçurumun dibine sürüklediler. Düşmekten kurtulmak mümkün mü? Çok gerilimli bir thriller adeta!
Bu korku dolu filmden kurtulmak için geleceği nasıl kurgularız diye düşünerek başladım çalışmaya. Ütopyaların yıkımları var elimizde. Yine uçuk ve uçucu hayallerle bir yaşam düşünürsek bu kez uçurum kaçınılmaz. Daha sakin olmalıyız. Tabi ki hayal kurmalı ama istikrarlı olmalıyız. Gerçekten kopmadan, adım adım, etap etap dönüştürmeliyiz. Ütopya bu kez yüzünü gerçeğe dönmeli, ondan kopmadan onun geleceğini düşünmeli!
Sergiyi düşünürken işte buradan yola çıktım. Bu hayalleri kurabilen genç sanatçılarla çalışmak istedim. Genç tabi ki anlamsız bir sıfat oluyor, yaşla alakalı değil benim gençten kastım, yenilikçi sanatçılar, görmediklerimizi gösterebilen ama yıkım önermeyen sanatçılar. Eleştirel güçle geleceği kurgulayanlar. Gerçekçi ama karanlık olmayanlar. Griye kapılmayan rengarenk açılanlar. Ciddiyetle değil kahkahayla ilerleyenler.
İstikrarlı Hayaller sergisinden yerleştirme fotoğrafları
Birbirinden farklı eserlerin mekâna yayıldığı bir düzlem var. İşaret edilen konu olan ütopyaya dair serginin konumundaki çatışmalı eserlerle beraber yer yer bazı çalışmaların dolaşıklığı da söz konusu. Mekânda sergiyi kurarken nelere dikkat ettiniz?
O zaman ben de bir soru sorayım: Birbirleriyle aynı eserleri yan yana koyarak mı düşünmeliydik bu sergiyi. Yeni yüzyılı inşa ediyoruz, tasarlıyoruz. En azından deniyoruz. Bunu birbirilerine benzeyen işleri bir araya getirerek mi yapmalıydık? İlişkileri aşikar olan, birbirlerine benzeyen eserlerle mi düşünmeliydik?
Hep aynı hayalleri mi kurmalıyız? Hep aynı şeyleri mi düşünmeliyiz? Aynı noktadan bakıp benzer hikayeler yazınca mı rahatlayacağız? Mis gibi mi olmalıyız? Mis gibi uyutanların olmadık ütopyalarına inandığımızda mı içimiz rahat edecek? Tek Tip mi olacağız? Hepimiz aile kurup iki çocuk yapip heteroseksüel pratiklerle mi tüketeceğiz libidomuzu ? Milliyetçi olup Yunanlıları Ermenileri ikinci sınıf görünce mi olacak? Kürtler Türktür diyerek mi yeni nesli düşüneceğiz? Yine kadınlar dikiş erkekler traktör mü? Yine ben katı cumlelerle anlatacağım sergileri, yine politik adam portreleri sergileri mi kurgulayacağız?
Çok sesli bir sergi olsun istedim. Dolu dolu olsun, binlerce hayal kuruldugu aşikar olsun istedim. Sergideki her eser gerçeklikten biraz yükselerek, ama ütopyaların yıkımlarında kaybolmadan bize dünyayı kurgulayan öneriler. İhsan Oturmak mesela şehir kurgusunun bütün bu sözde ütopyalarda nasıl işlemedigini gösteriyor.
Bütün müthiş estetik bir yana Erol Ekinci katedrallerin, birbirlerine benzeyen dini yapılarin nasıl da kontrol uygulamada, güruhları standartlaştırmada etkili olduklarını anlatıyor. Rafet Aslan'ın kolajları bin tane farklı yol açarkan nasıl da birbirleriyle alakaları olmayan imgelerin bir arada kahkaha dolu dünyalar yarattıklarını gösteriyorlar.
Çınar Eslek’in dilek ağaçlarındaki düğümlü dilekleri özgürleşstiğini görüyoruz. Aras Seddigh birbirleriyle sözde alakası olmayan farklı düzlemleri bir araya getiriyor. Güçlü Öztekin çöplerden renkli vahalar inşa ediyor. Ve tabi ki Bawer Doğanay'ın rengarenk hayalleri konuya hem giriş hem de sonuç öneriyorlar.
İstikrarlı Hayaller sergisinden yerleştirme fotoğrafları
Ütopya konusu derin ve tartışmalı bir alan. Özellikle seçim sonrası memlekete umutsuzluk hâkim. İstikrarlı Hayaller’i bu anlamda nerede konumlandırıyorsunuz?
Ütopya biraz önce de belirttiğimiz gibi bir yandan bize ideal dünyalar mutluluk ötesi kurgular sunmuyor ama diğer yandan insanları tek tipleştirıyor onları belli bir ideal etrafında birbirlerine benzemeye zorluyor. Bu yılın ütopyaları gerçekten bu denli kopmayacaklar, istikrarlı olacaklar. Hep birlikte hayal kuruyoruz ama hepimizin hayali farklı, birbirimizin hayal güçlerini indirgemeden birlikte yeni dünyalara doğru gidiyoruz. Eserden esere ilerlerken açılan kapıların çesitliliği şaşırtıyor ama sonra fark ediyoruz ki temellerinde ortak bir özgürlük isteği, ortak bir renk cümbüşü, ortak bir kahkaha var. Que demande le peuple!
İstanbul dışında gerçekleşen sergilerin, etkinliklerin başka bir önemi var. Güncel sanatın tek merkezde toplanmaması, farklı kentlere yayılması değerli. İstikrarlı Hayaller’in böyle bir perspektiften de yeri ayrı. Sergi projeleriniz devam edecek mi?
İstanbul ve Türkiye’yi birbirlerine denkleştirir olduk. Bu çok sağlıklı bir durum değil. Sanat metropol meselesi değil. Hepimiz için bir silah, hepimiz için bir yaşam stratejisi. Buna Bursa’da da Diyarbakır’da da İzmir’de de köylerde de kasabalarda da ihtiyaç var. Günümüze sanat merceğinden bakmalı ve esasında hayatın ne kadar çeşitli ne kadar zengin olduğunu hatırlamalıyız.
Sergi projelerim tabi ki devam edecekler. Eylül ayinda Zilberman galeri için hazırladığım beni aşırı heyecanlandıran bir sergi var ama kesinlikle ipucu vermeyeceğim. Sonrasında yine bir gizem bulutu arasından March Art Project’te Çınar Eslek’le bir sürpriz hazırladığımı söyleyebilirim.
Benim de eklemek istediğim bir şey var esasında. Popüler kültürden yola çıktık ve esasında bu kadar kontrollü bir alanda bile olsa özgürlüğe çıkan yollar olduğunu gördük. Ben yine popüler kültürle bitirmek istiyorum.
Cem Temiz’in bir şarkısıyla bitirmek istiyorum :
Hayvan Yaralı
Güzel insanlar bilmez gerçeği
Kurt kendini sevdirmez
Kuzu sürüden korkar sezdirmez
Kötü kurdu kimse sevmez
Kötü kurdu kimse sevmez
Kötü kurdu kimse sevmez
Kimin postu dert etme giydiğin
Herkes sevsin de farketmez
Uslu köpek ol kimse ters gitmez
Ona burda öyle denmez
Ona burda öyle denmez
Ona burda öyle denmez
Hayvan yaralı gülmez ama
Korkma havlayan köpek öldürmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Ölsem kimse kabrime gelmez
Çok beklerler kötüler ölmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Ben olmaktan korktuğun her şeyim
İfrite alevler koymaz
Kendime benden büyük düşman olmaz
Beni hiçbir tasma tutmaz
Beni hiçbir tasma tutmaz
Beni hiçbir tasma tutmaz
Hayvan yaralı gülmez ama
Korkma havlayan köpek öldürmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Ölsem kimse kabrime gelmez
Çok beklerler kötüler ölmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Hayvan yaralı gülmez ama
Korkma havlayan köpek öldürmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Ölsem kimse kabrime gelmez
Çok beklerler kötüler ölmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
Beni burada kimse sevmez
…..
Commentaires