top of page
Merve Akar Akgün & Ömer Kanıpak

İstisnai alanlar yaratmak


Bu yıl dördüncüsü düzenlenen İstanbul Tasarım Bienali, 22 Eylül - 4 Kasım 2018 tarihleri arasında Okullar Okulu temasıyla, Jan Boelen küratörlüğünde gerçekleşiyor. Belçika’nın Hasselt şehrindeki Z33 Güncel Sanat Evi ve Fransa’nın Arles şehrindeki Atelier LUMA’nın sanat direktörü olan ve Design Academy Eindhoven’de Sosyal Tasarım Yüksek Lisans programı bölüm başkanlığını da yürüten Jan Boelen ile Tasarım Bienali üzerine konuştuk

Jan Boelen, Fotoğraf: Veerle Frissen

Mimarinin ve tasarımın uzun vadeli etkileri ve başlı başına eğitim konusu sizin ilgi alanınız. Sizce mimarlık ve tasarım nasıl gelişiyor ve genişliyor?

Tasarım gayet konformist ve pragmatik bir disiplin haline geldi. Tabii ki ekonomi ve teknolojinin yön verdiği doğrultuda sandalyelere, masalara, bardaklara her zaman ihtiyacımız olacak. Burada pragmatik, çözüm odaklı ve konformist bir zihniyet alanına giriyoruz. Temelde çözüm olarak elimizde var olan şeyler üzerine tekrardan derinlemesine düşünmüyoruz. Aslında elimizdeki çözümler şu an karşılaştığımız problemlerin de yaratıcısı.

Bugün tasarım bir çeşit tahkik, güç ve fail halinde. Hayattan ve dünyanın kendinden daha büyük bir yer kaplıyor ve gündelik hayatın her katmanına nüfuz etmiş durumda. Tasarım yayıldıkça, artık her şeye bir çözüm öneremez hale geliyor. Birçok evrensel/küresel sistemin “her soruna tek çözüm” yaklaşımı çatlaklar vermeye başladı. Benzer bir şekilde, tasarım eğitimi -ki geleneksel olarak sahası ve uygulayıcıları gözden geçirilip, rafine edildi- bugün geçerlilik, uyarlanabilirlik, ulaşılabilirlik ve nans konularında yeni sınırlar ve zorluklarla karşılaşıyor.

Bu bienalin Bauhaus’un kuruluşu ile senkronize olması size ne ifade ediyor? Bu tesadüfü bu kadar özel kılan nedir?

Yaklaşık yüz yıldır -Bauhaus’un doğumundan beri- 20. yüzyılın başındaki deneysel okulun geliştirdiği epistemolojik önerme, bugün tasarım disiplinini hala etkilemeye devam ediyor. Birçok tasarım eğitimi programı ve müfredatı workshop modeline duyulan hayranlıktan derslerin yapısına kadar Alman ekolüne öykünmeye devam ediyor. Aynı zamanda bu nitelikler, doğası gereği büyük ve bürokratik olmaya meyilli kurumlar içerisinde yıllardır tekrar ederek etkin bir şekilde sistemleştirilmiş. Sonuçlar, doğal olarak, doksan dokuz sene öncesine göre tartışmaya açık olmakla birlikte, çok daha az yaratıcı ve Gropius’a, öğrencilerine ve hocalarına yön veren ilkelerden çok, farklılıklarının rehberlik ettiği, endüstriyel ve ekonomik gerçeklere uyarlanmış vaziyette.

Bauhaus’tan doksan dokuz sene sonra, bugün, Dünya artık çok daha farklı bir yer -ancak tasarım eğitimi neredeyse aynı. Yine de Bauhaus ile beraber, alternatif tasarım eğitimi inisiyatifleri deneyim ve yeni bilgiler için cesur alanlar açtı. Örneğin Black Mountain College ve onun deneysel ve disiplinlerarası yaklaşımının etkileri bu güne kadar uzanmıştır. Benzer bir şekilde 1973-1975 arası, Global Tools’un workshop sistemleri bilgeliğin arkaik bir formunu arayıp, şehri arkada bırakan göçebelik kavramını benimsedi. 1969-1980 arası Sigma Group sanatta matematik, sibernetik, biyonik, psikoloji ve mimari konularıyla uğraşan sanatsal ve pedagojik bir yaklaşım izledi.

Tasarım eğitimini ana tema olarak alan 4. İstanbul Tasarım Bienali, yeni bilginin yaratılması için istisnai alanlar yaratmayı, yerleşmiş sistemlere alternatifler aramayı ve radikal bir çeşitlilikle, tasarım disiplininin sınırlarını zorlamayı hedefliyor.

4. İstanbul Tasarım Bienali Pera Müzesi sergi görüntüsü, Fotoğraf: Pınar Yoldaş

Daha önce bir röportajınızda da söylediğiniz şekilde: “Türk Tasarım Dünyası”nı nasıl tanımlarsınız?

Türkiye’de tasarıma bakmanın ve onunla bağ kurmanın çok enteresan yolları var. Bunları çeşitli araştırma gezileri sayesinde birinci elden inceleme fırsatım oldu. Bunlardan biri 2017 yazında yaptığımız İznik, Bozüyük, Eskişehir ve İzmir güzergahında bir karayolu yolculuğuydu. Okullar Okulu için önermemi yazmadan Türkiye’de bir araştırma gezisi yaptım. Eğitimle alakalı düşünmenin, özellikle de bienalin önerdiği yeni platformlar ve alternati erin Türkiye için önemli olduğunu fark ettim. İnsanların iletişim kurabilecekleri, bilgi paylaşabilecekleri bir paylaşım alanı yaratmak istedim. Bu düşünceleri Okullar Okulu’nda bir araya getirmeyi amaçladım. Bienalin hedeflerinden biri de mekânla, ama aynı zamanda tasarım camiasıyla da angaje olabilmek.

“Tahtaya çizerek anlatmanın, çarpım tablosunu ezberlemenin cebimizdeki aletlere karşı hiçbir şansı yok. Bir yandan makineler de kendi kendilerine öğrenmeye başladı.” Bu sizin bir demecinizden alıntılandı. Bu durumda ilk olarak neyi değiştirmeliyiz?

Bu yorum kısalan dikkat sürelerimize ve teknolojiyle olan ilişkimizin öğrenme şekillerimizi ne kadar temelden biçimlendirdiğiyle alakalıydı. Şu an kullandığımız metotları sorgulamak ve bunların eğitimle ulaşmaya çalıştığımız hedeflerle hala aynı çizgide olup olmadığını anlamak için bir başlangıç noktası. Bir gözlem olarak, bugün okulda okuyan çocukların olmak istedikleri mesleklerin gitgide daha azının mezun olduklarında hala mevcut olacağını ve artan kalifikasyonlarla tahmini gelir aralığının 1980’lerden beri gitgide daha da açıldığını görmek enteresan.

4. İstanbul Tasarım Bienali Pera Müzesi sergi görüntüsü, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

Bu bienalin önceki İstanbul Tasarım Bienalleri’yle bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?

4. İstanbul Tasarım Bienali, kendini yeniden icat etmek, araştırma yapmak, deneyimlemek, şehirde ve ötesinden öğrenmek, eğitim ve tasarım için verimli, süreç odaklı bir platform olabilmek için önceki edisyonların mirası üzerine inşa edildi. Tasarım Bienali modeliyle alakalı yorumum sıklıkla Sanat Bienali modelinin kopyala-yapıştır hali olmasıydı. Bir yerde bu iyi bir şey çünkü tasarıma kültürel bir objektiften bakıyor, ama tasarım ve güncel sanatın temelde farklı kod ve süreçlerden oluşan şeyler oldukları gerçeğini görmezden geliyor. Okullar Okulu’nda içerik daha farklı sunuluyor.

İnsanları atölye, ders verme ya da farklı öğrenme durumlarına davet etmektense, öğreniciler için açık bir çağrı yapıyorsunuz. Kişisel tecrübenizin bunda bir rolü var mı?

Hiyerarşileri düzleştirmek ve ayırt etmek öğretmen ve öğrencinin belirlenmiş rollerinden daha önemliydi. Aslında birbirimizden öğrenebiliriz. Bu nedenle, öğrenmek isteyen insanlardan da başvurular kabul ettik. Bienalin programlarından birçoğuna öğreniciler de katılabiliyorlar. Bu bienalin açılışından birkaç ay önce başladı ve bienal süresi olan altı hafta boyunca devam ediyor. Tabii bunda benim de öğretmen olarak şahsi tecrübem rol oynadı.

Bu sergi için hedef kitle kim? Buradan tasarımcılar veya tasarım öğreticileri neler öğrenebilirler?

Tasarım, eğitim ve tasarım eğitimi konularında bir diyalog başlatmak istiyoruz. Kitlemiz bu konularla ilgili, yerleşik sistemlere alternatifler düşünen herhangi biri olabilir. Doğal olarak, bu uzmanlaşmış bir kitle anlamına geliyor ama evrensel eğitimle ilgili herhangi biri bienal ve formatları içerisinde kıymetli stratejiler bulabilir.

Bienal öncesi süreç nasıldı? Şaşırtıcı bir an ya da özel bir deneyiminizden bahsedebilir misiniz?

Küratöryal takım ve bienal takımı, katılımcılar ve organizatörler ve kendi aramızda sürekli karşılıklı paylaşım yapılan çok zenginleştirici bir öğrenme süreciydi.

4. İstanbul Tasarım Bienali Akbank Sanat, Nur Horsanalı, Halletmek sergi görüntüsü, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

Küratör ilan edildiğinizden bu yana, İstanbul’da bir değişiklik gözlemlediniz mi?

Bu deneyimden tabi birçok şey öğrendim. Seçtiğimiz ilk projenin, Bilgi Üniversitesi’nden Nur Horsanalı adında genç bir Türk tasarımcıya ait olması ilginç bir detaydı. Halletmek projesi hacklenmiş tasarımlar envanteri ve “halletmek” stratejilerinin bir taksonomisi olmakla kalmıyor, aynı zamanda sokaktan fildişi kuleye uzanan bir yaparak öğrenme, tasarlayarak öğrenme ağını gösteriyor. Projenin ilkeleri bienalin ilkeleriyle yüklü durumda. Halletmek cehaletle ustalık arasındaki ilişkiyi ters yüz ediyor, her birimizin çevremizle olan failliğinin altını çiziyor ve bir şehir boyunca uzanan bilgi ağını ortaya koyuyor.

Ziyaretçilerin bu bienalden neler öğrendiklerini nasıl ölçeceksiniz? Ve bunu nasıl değerlendireceksiniz?

Bu gerçekten iyi bir soru. Bienalin değerlendirmesinin iki katmanı var: Biri tipik bir değerlendirme olan; bienali izleyen ziyaretçi sayısıyla İstanbul’dan ve diğer şehirlerden bienale katılım oranları. Bir diğeri ve daha ilginç olanı; insanların zihinlerinde başlattığımız soyut fikirler ve önermeler ağının belki de haftalar, aylar hatta yıllar sonra gözlemleyebileceğimiz sonuçları. Sonuçların bizi şaşırtmasını umuyoruz. Ve eğer şu ana kadar olanlar bienalin etkilerinin bir önizlemesi olarak görülebilirse, gerçekten inanılmaz şeyler bizi bekliyor olabilir.

Comentarios


bottom of page