Koleksiyon ve biriktirme pratikleri üzerine sorgulayıcı düşünceyi merkeze aldığı programlamasıyla, collectorspace, Taksim Meydanı’na açılan vitrininde, mimar Aslıhan Demirtaş’ın Kaide isimli yerleştirmesini görünür kılıyor. En yalın haliyle; kil, keten lifi, küfeki ve tuğla tozuyla karıştırılıp sıkıştırılmış toprak parçası, 8 Mart - 31 Mayıs tarihleri arasında, akıllarda çağrıştırdığı büyük sorulardan mülkiyet ve miras gibi temalar kapsamında bir tartışma zemini gibi düşünülebilir. Doğayı içeri alan bu toprak parçası, bahar ayları boyunca farklı biriktirme metotları güden sanatçıları, koleksiyoncuları, düşünürleri ve çiftçileri kendisine eşlik etmeye davet ediyor. Kaide’nin ilk misafiri sanatçı Ali Taptık, geçtiğimiz sonbaharda TÜYAP’taki Sanat Fuarı Artist 2016’da Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi’nin standındaki Nâkil başlıklı sergide yer alan Bostancı’nın Yemek Defteri'ni yeniden ele alıyor; kartpostallara yazılan yemek tarifleriyle kendi fotoğraflarını takas ediyor. Bunu takiben, tohum koleksiyoncusu Nardane Kuşçu’nun, kurucusu olduğu Narköy’ün arazisinden taşıdığı oğulotu, ayrıkotu, hindiba gibi yabani otlar Kaide’ye eşlik ediyor. Sanat koleksiyoncusu Ayşe Umur’un Sarkis ve sanat tarihçisi Uwe Fleckner’in ortak çalışması olan, bellek kuramlarıyla ilgili Mnemosyne’in Hazine Sandıkları isimli yayınıyla ve sergi sonuna kadar her hafta değişecek katkılarla yeşerecek Kaide’nin 26 Mayıs’ta düzenlenecek herkese açık bir sohbete hazırlandığını da buradan hatırlatmış olalım.
Aslıhan Demirtaş, Kaide, 1,5 ton toprak, kil, keten lifi, küfeki ve tuğla tozu1 m x 1,5 m x 0,55 m
Toprak sıkıştırma: Nazım Can Cihan and Sadık Atar, Belgeleme: Ali Taptık
Bulunduğu alan itibarıyla, collectorspace’in şehir merkezinde nevi şahsına münhasır bir çevrede yer aldığını gözlemlemek mümkün. Çevresinde; hayattan koparılmış, adeta dondurulmuş bir kültür merkezi, göreceli bir nostalji anlayışı üzerinden canlılığını korumaya çalışan turistik bir pastane ve daimi hareket halinde yolcu alıp yolcu bırakan bir dolmuş durağı... Farklı zaman akışları arasında yer alırken; collectorspace, bugünün içinde var olup, kendi kendini ve çevresini besleyen önermeler yapmaya gayret ediyor. Güncel sergisi Kaide ile bugüne dek denediği yoldan farklı bir bakışa yöneliyor: Özelden kamuya açılan bir koleksiyondan ziyade, dışarıdan, doğadan geleni sergi mekanına taşıyor.
Boyut olarak Tarihi Yedikule Bostanları’nda kullanılan, toprak düzenlemelerin ölçülerini kullanan 1 x 1,5 metrelik sıkıştırılmış toprağın, muntazam yerleşimine karşın collectorspace’in eski parke zeminiyle buluştuğu noktada ufalanmış taş taneleri göze çarpıyor. Tanelere tuğla tozu ve küfeki taşından oluşan enine kırmızı ve beyaz şeritler eşlik ediyor. Toprağın sergi mekanında insan eliyle sıkıştırılıp, şekillendirilerek sergilenmesi ve sergi bitiminde, yine aynı mekanda, parçalara bölünerek toprağa geri dönecek olması not edilmeli. Bir diğer deyişle, sergilendikten sonra, toprak yine toprak olarak işlevine devam edecek. Kaide’nin sergilenme süreci, insanın toprağa müdahale etme biçimini ortaya koyuyor. Kendi halinde kendine has olan şeklini koruma yetisine sahip toprak, sergi yerleşimine uydurulmak adına bir kalıp düzenlemesinden geçiyor; ancak bunlara karşın içinde barındırdığı taneleri, tozları, taşları, karıncalar ve örümcekleri, onu muntazamlıktan öte bir sahiciliğe taşıyor.
Aslıhan Demirtaş, Kaide, 1,5 ton toprak, kil, keten lifi, küfeki ve tuğla tozu1 m x 1,5 m x 0,55 m
Toprak sıkıştırma: Nazım Can Cihan and Sadık Atar, Belgeleme: Ali Taptık
Baharın ilerleyişiyle kendini daha uzun saatler gösteren güneş ışığı, Kaide’ye yansıyan ışığın izine işaret ediyor. İçerideki toprak kokusu iyi hissettiriyor. Kurumun program yürütücüsü Özge Ersoy’un “güneşe doğru oturalım mı?” önerisine uyup, gözlerimiz çizgi halde bir süre Kaide’yi seyrediyoruz. Çok geçmeden, Özge toprağı hafif püskürtmelerle sulamaya başlıyor. Kendi kendine varolduğu üç hafta içinde Kaide, ilk geldiğinden bugüne, doğal olarak, zaman içinde nemini kaybetmiş ve etrafını çatlaklar kaplamış. Bu çatlakların oluşumunu engelleme dürtüsüyle, Özge, elindeki sulama aletinin yardımıyla topraktaki çatlakları kapatırken, onu onardığını düşündüğünü anlatıyor. Ardından, Kaide’nin sıkıştırılmasında emeği geçen restoratör arkadaşının önerisiyle toprağı mükemmel bir formda tutmaktan vazgeçip Kaide’nin bulunduğu ortama nasıl ayak uyduracağını anlamak için toprağı dinlemeye başladığını ifade ediyor. İnsan merkezli düşünceden uzaklaşıp topraktan ve doğadan öğrenme pratiğinin yeniden ortaya çıktığı bir an bu. Doğanın insan müdahalesiyle korunup onarılmaya muhtaç olmadığı ve Kaide gibi, toprağın kendi kendine yetebileceği mesajı buradan çıkarılabilir.
Aslıhan Demirtaş, Kaide, 1,5 ton toprak, kil, keten lifi, küfeki ve tuğla tozu1 m x 1,5 m x 0,55 m
Toprak sıkıştırma: Nazım Can Cihan and Sadık Atar, Belgeleme: Ali Taptık
Kaide, isminin çağrıştırdığı ‘prensip’, ‘kural’, ‘temel’ gibi toprağa da atfedilen farklı anlamları barındırıyor. Ancak, bu kelimenin sanat ortamına girdiğinde başkalaştığını, eseri taşıyacak ‘altlık’ veya ‘taban’ı akla getirdiğini söylemek mümkün. “Bunun üzerinde ne olacak?” yada “neyi taşıyacak?” gibi sorular bu yüzden şaşırtıcı değil aslında. Halbuki, toprağın kendi kendine var olabilen bir nitelikte olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Kaide ile karşılaşanların ilk izlenimleri, sergilenen toprak parçasının bir ‘mezar’ı çağrıştırdığı veya arasına serpiştirilecek tohumları bekleyen bir ‘ekim alanı’nı hatırlattığı üzerine olmuş. Serginin katılımcılarıyla tartışmayı amaçladığı temalar arasında ‘doğum’ ve ‘ölüm’ün de bulunduğuna işaret etmekte yarar var. Neticede, toprağa dair öncelikli çağrışımların insan merkezli bir odaktan çıkması, insanlık için bir başlangıç veya bitiş noktası gibi varsayılması, Kaide’nin sorgulamaya sunmak istediği ilk tartışma alanı olabilir.
Aslıhan Demirtaş, Kaide, 1,5 ton toprak, kil, keten lifi, küfeki ve tuğla tozu1 m x 1,5 m x 0,55 m
Toprak sıkıştırma: Nazım Can Cihan and Sadık Atar, Belgeleme: Ali Taptık
Mülkiyet, miras ve kültürel miras gibi konular üzerinden toprağa atfedilen değerleri tartışmaya açmayı amaçlayan Kaide, collectorspace’in alışık olduğu inceleme pratiğini kırdığı bir çalışma. Kurumun, 20 metrekare gibi ‘sınırlı’ olarak tanımlanabilecek galeri alanının odağında, bu kez, mülkiyeti sorgulanan toprak, ‘özel’ bir alanda ‘kamusal’laştırılıyor, yada görünür kılınıyor. Ortaya çıkarılan bu büyük kavramların işaret ettiklerine olan geçerlilikleri tartışılır bir konumda. Aslıhan Demirtaş’ın bir söyleşide dile getirdiği ifadeleriyle, aslında “toprak hepimizin değil, toprak hiç kimsenin, müşterek bile değil.” Başka bir deyişle, Kaide’nin ortaya koyduğu ferah alanda; her eşlikçi, her misafir çağrışımlarıyla toprağı yeşillendiriyor, zenginleştiriyor. Tam da bu noktada, collectorspace’in alıştığı odağın bu kez ‘üretim’e yöneldiğini fark ediyoruz. Zira, kurumun her projede misafir edilen eserin, geldiği mekanda nerede ve nasıl sergilendiğinin gösteren videoda Kaide’nin üretimini izliyoruz. İnsanın toprağı şekillendirme pratiğinin bir belgesi olarak da okunabilecek videoda, kamusal varsayılanın özel bir alana taşınması görünür kılınıyor. Hal böyleyken, Kaide’nin sergi bitiminde, şekillendirilmiş kalıbından çıkarılıp mekandan ayrılması ve toprakla yeniden buluşması, insanın toprağa müdahale sürecini kaydediyor.
—Kaide sergisinin katılımcılarından Ayşe Umur'un kaideye katkısıSarkis ve sanat tarihçisi Uwe Fleckner’in ortak çalışması olan, bellek kuramlarıyla ilgili Mnemosyne’in Hazine Sandıkları isimli yayını
Kaide’nin ikinci misafiri, tohum koleksiyoncusu ve eğitmen Nardane Kuşçu, içinde melisa, oğulotu, gelincik, hindiba, ebegümeci, karga soğanı, hodan, evelik ve ayrıkotu gibi yabani otları içeren bir sepetle, taşındıkları Narköy arazisinin toprağıyla birlikte, projeye eşlik etti. Kuşçu’ya göre, toprağın çağrıştırdığı ortak zeminde, tohumlar ve aralarındaki doğal etkileşimden ilham almak mümkün. Narköy arazisinden Kaide’ye eşlik etmesi için getirdiği yabani otlar, kuşaklar arası etkileşim ve bilgi aktarımının değerli örneklerinden. Kuşçu, envanterini tuttuğu yabani otların; doğanın yaratıcılık, dinamizm ve birlik gibi prensiplerini düşündüreceğini hatırlatıyor. Kaide’nin tartışmaya açtığı miras kavramına, Kuşçu’nun topraktaki tohumlarla yabani bitkilerin aralarında kurdukları sosyal ilişki sayesinde gelişmelerini hızlandırmaları not düşülmeli. Birbiriyle kurdukları etkileşimle büyüyen yabani tohumlar, Kaide’ye eşlik ettikleri sürecin sonrasında toprağa ekildiler ve yaşamlarına geri döndüler. Eşlikçilerinin katılımıyla yeşeren Kaide, bakışımızın merkezini doğaya geri çevirmeye davet ediyor. Doğanın mutlak varoluşunda, insanlığın gelip geçiciliğini kabul etmek mümkünse, tohumları sınırlar ötesine serpiştirmek ve birlikte çoğalma ihtimalini düşünebilir miyiz? Aynı topraktan geldiğimizi fark edip aynı yere geri dönüp, bir olacağımızı ve buluşacağımızı önermeyi deneyebiliriz.
“[Kaide’nin yanına Kandıra mısırı, siyah Akyazı mısırı ve bunlardan etkilenen yeni kuşak mısırı koyma fikrinin arkasındaki] niyet atalık tohumların da aralarındaki sosyal ilişki ve birbirlerine özenmeleri ve öğrenmeleri ile ortaya yepyeni tiplerin çıkacağı vurgusuydu; doğal etkileşim ile dinamik oluşumlar anlamında. Ayrıca atalık tohumların standardı olmayışını mazeret göstererek ekilmeleri halinde desteklenmeyeceğini (2018 yılından itibaren) tohumculuk yasasına ek kararname ve çiftçileri hibrid ve gdo’lu tohumlara zorlamaya bir itirazdı.” —Kaide sergisinin katılımcılarından Nardane Kuşçu
Daha fazla bilgi edinmek ve Kaide’ye eşlik edenleri takip etmek için: http://collectorspace.org/?p=5349&lang=tr
Comments