top of page
İlker Cihan Biner

KAIROS'tan yükselen ateş

Murat Balcı’nın Başlangıçta her şey hiç kimseye aitti başlıklı ikinci kişisel sergisi 20 Kasım tarihine kadar KAIROS Gallery’de devam ediyor. Sergiyle birlikte ortak yaşam mefhumunun, var olma halinin ve serginin sunduğu evrimsel bağlantıların izlerini takip ediyoruz


Yazı: İlker Cihan Biner


Murat Balcı, Arzu Tapınağı, 2020


KAIROS Gallery'de Murat Balcı'nın Başlangıçta Her Şey Hiç Kimseye Aitti adlı sergisini “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” ifadesi ile gezmenin önemi var. Önce atasözündeki iki farklı kelimeyi öne çıkartmak lazım. Ateş ve duman sözcükleri bu anlamda gündeme gelebilir. Cümlede bir olayın ortaya çıkıp çıkmadığını anlamak için belirtilere bakma manasına gelen göndermeler söz konusu. Ateş ve duman kelimelerinin mecazî konumlarının meseleyi aktarma adına açıklık yarattığı gerçeği ortada. Aynı zamanda bu durumun serginin ana hatlarına yayılması, farklı göstergelerin su yüzeyine çıkmasına da sebep oluyor. Murat Balcı uygarlık tarihinde başkalaşmış gibi görünen fakat birbirine bağlı sorunların izlerini takip ediyor.


Sanatçının kaotik estetik pratikler ortaya koyması ilk defa değil. Kurtuluş Rum Okulunda yaptığı bir önceki Evcil Sesler/Diğer Taraf sergisinde (1) iktidar dinamiklerinin gözünün içine bakmaktan korkmamıştı. Türcülük, ırkçılık, cinsiyetçilik, sınıf hiyerarşisini birbirine düğümleyerek direnmeyle ilgili bütüncül bir tavır ortaya koymuştu.


Solda: Murat Balcı, Kurumsal Aşk, 2022

Sağda: Murat Balcı, Başlangıçta Her Şey Hiç Kimseye Aitti, 2022


Bu kez ise çerçeve biraz daha değişik. Çalışmaların yanan ateşler (2) olduğu söylenebilir. Çıkan dumanları takip ederek nelerin sorunsallaştırıldığı daha da belirginleşiyor. Eserlerdeki ateş teolojik ya da öz olarak değil anlam dünyaları yaratan biçimde. Ahmet Ergenç’in kaleme aldığı katalog metninin bir cümlesine gönderme yaparak serginin anomaliler barındıran ve yangın yerine dönmüş panayır olduğunu belirtmek lazım. Yalnız ana tema olarak sahip olma arzusu, aidiyet, baskı gibi düzenlemelere yoğunlaşılması ya da direnç sağlayan örgütlenmenin tartışılması ister istemez yaşamak sorusunu akla getiriyor. Bununla beraber risk alarak ve görünümü şeffaflaştırmak için simbiyotik hayat (3) kavrayışını ortaya atmak istiyorum.


Varlık denilen konum insandan ibaret olmamakla beraber pürüzlü olup tek başına değil. Bu derin karmaşa asimetrik ilişkileri, tekinsizlik hallerini, paramparçalığı gösteriyor. Sayısız bakteri, virüs, bitkiler, hayvanlar… Hayat, yekpare-bütün olmayıp içe doğru patlamalı, değişken bir akış hali.

Eğer böyle bir düzensizlik olmasaydı dayanışmadan kim söz edebilirdi?


Murat Balcı, J.W. Paylaşımda!, 2019


Yani ortak yaşam mefhumunu dile getirip evrim mekanizmasını anarak Murat Balcı’nın bulunduğu konumu işleme derdim var. Çünkü sergi bu manzaraya yaklaşıyor. Öte yandan bir tarih doğrultusunda çalışmalar mekâna yayılıyor. Zamanın düz çizgi olduğu algısı saptırılırken eserler birbiriyle bağlantılı halde. Sergiyi biçimlendiren unsurlardan biri bu tarihsel perspektif.


Mekâna girildiğinde sanatçının şafak vakti olarak gördüğü başlangıç fişeğini sergiyle aynı ismi taşıyan bir eser atıyor. Başlangıçta Her Şey Hiç Kimseye Aitti adlı çalışma Stanley Kubrick'in 2001: Uzay Macerası filmindeki monolit sahnesinin versiyonu olarak kurgulanmış. Kapı biçimindeki yerleştirmenin iç göstergeleri M.Ö. 3.300.000 yılında (Kenya’da) ilk aletin icadına gönderme niteliğinde. Bir sınırın ortaya çıkışı denilebilir. Nitekim Murat Balcı'nın sahiplenme arzusunu ve aidiyeti işlemesi esasında aklın normatifliğiyle ilgili.


Uygarlığın geldiği noktada neoliberalizm rasyonaliteyi ön planda tutan, dallanıp budaklanan kurallı düzenekler yüzeyi. Genellemeler (ahlâk da dahil) diyebileceğim insana yönelen böyle tutumlar şirket yönetimi, fabrikalar, psikiyatri klinikleri, pedagoji, eğitim gibi farklı alanlara yayılır. Neoliberalizm gökten inmiş bir düzenlemeden çok tarihsel birikimle evriliyor. O halde sergideki şafak vakti anlayışı zaman kavrayışına musallat olan hayaletlerle ilişkili.


Murat Balcı, Nuh’un Ambarı, 2019


Geçmiş geçip gitmemiş akla dayalı yaratıcılık artık piyasalaşmış, pazara dönüşmüş ve hatta finansallaşmış yönetim normlarına içkin. Paranın da ötesine geçen düzenlemeler bu ölçülere göre dallanıp budaklanıyor. Kara deliği andıran kapı hudut olarak görünüp düşündürmeye devam ederken Nuh'un Ambarı isimli eserle karşılaşıyorum. Koyu mavi renklerin hakim olduğu resimde mitolojik bir anlatı söz konusu. Sanatçı Nuh Tufanı’nın hikâyesini medeniyetle ilgili sorgulamaya dönüştürüyor. Önceki eserde insana yönelen düzenin iktidarla dolup taşan hâlleri bu kez başka konumlarda.


Resimde teknolojik imkânlarla donatılmış su altı mağarası hapishaneyi andırır biçimde. İleri kapitalizmin dışsallık olarak el koyduğu konulardan biri doğa kavrayışı. İnsan olmayanlara yönelen bu mantık yine aklın normatifliğiyle alakalı. Sosyal alanlar insan kurgusuyla iç sahaları işaret ederken ekolojinin can damarları dış olarak çatışmayla ortaya konur. Toprak, tohum böylelikle Nuh'un Ambarı eserinde mülkiyet ilişkisiyle beliren düğümü veya sahip olma arzusunun karanlık yanlarını gösteriyor.


Murat Balcı, Hacılar, 2022


Hacılar, Arzu Tapınağı, Kurumsal Aşk isimli estetik pratikler Rancière'in dilsiz söz (4) dediği görülebilir ile söylenebilirin doğrudan kesiştiği düzlemde. Bakır, metal, antika tartı, kumaş, ayna gibi nesnelerle oluşturulan çalışmalar belli tarihsel dönemleri, toplumsal normları işaret eder nitelikte. Eserlerde sanatçı görünenin arkasındaki aşkınlık yerine doğrudan görme biçimlerine yönelik estetik algılar yaratıyor. Hacılar statüye, konforun eleştirisi iken Arzu Tapınağı erdemle bağlantılı bir sorgulamayla ilgili. Kurumsal Evlilik ataerkil yapının oluşumuyla evlenme ilişkisini işliyor. İki elin çatışmalı görünümü, eşyaya bağlılık, statü… Görüldüğü üzere; Murat Balcı bu eserlerinde de toplumsal sınır durumlarına dokunur hâlde.


Sanatçının anti otoriter fikir dünyası başka estetik müdahalelerin oluşmasını da beraberinde getiriyor. J.W.Paylaşımda! isimli yerleştirme mekânda askıya alma ve bir çalkalama hadisesi.

Sanatçı Henry Howard’ın James Watt portresinin kopyasını baş aşağı çevirerek önüne siyah korsan bayrağı koyuyor. Görüntü olarak bir eserin dönüşümü söz konusu. Murat Balcı performatif biçimde veya ters yüz edici güçte James Watt'ın buhar makinesi icadı sonrası yaşadığı patent krizini anarak fikri mülkiyet kavrayışı ile ilgili tartışma sunuyor. Yani eser çatışmalı imgelerin oluşumuna yol açarak seyirciyi krizle karşı karşıya bırakır halde.


Murat Balcı, Ayaklanma, 2022


Ayaklanma adlı resimde ise sembolik anlatımla biçimlenmiş bir dünya tasavvuru var. Çalışmada orman içinde kuytu yerde ateş ve yanan yumurtalar görülüyor. Eser göçebelikle ilişkili. Aynı zamanda serginin zaman unsuru ile alakalı gün batımına işaret ediyor. Göçebeliğin öne çıkmasıyla gün batımı arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?


Serginin zaman ve mekân iç içeliği dahil olmak üzere dinamizmi var. Başlangıçta Her Şey Hiç Kimseye Aitti kıvılcımlar yaratarak insanın kısmi varlık oluşunun altını çiziyor. Yaratıcılık bu yarımlıktan kaynaklı. Gün batımının ortaya çıkışı tüm bahsedilen meseleleri yeniden düşünmeyi teşvik edecek nitelikte. Serginin açılış gününde twelve-odyssey’nin elektro akustik tınılar barındıran ses performansını da andığımda yine simbiyotik hayat kavrayışına dönmüş oluyorum.


Yaşayıp gitmek sürekli bir akış ve insan türü bu yaşamın merkezinde değil.


Sergide yanan ateş sahip olma arzusu, aidiyetle doğrudan bağlılıkların sorgulamasını içeriyorsa “biz neyiz?” ile beraber “nasıl dönüşüyoruz?” sorusunu tartışmak önemli. İnsan olmayan canlı, cansız varlıklara gösterilmesi gereken sorumluluklar buralara dahil.


Şöyle bir konum tasarlanabilir: Sahip olma yerine karşılıklı etkileşim, aidiyete alternatif bulunulan yere özen gösterme. Elbette bağlılıkları gevşek tutma, gelip geçiciliği kabul etme de yaşam çerçevesinin değişimine ışık tutar. Süreçleri etik pozisyonlarda ilerletmenin değerinden bahsederken Murat Balcı'ya selam çakarak Donna Haraway'li bir altıntıyla sergiye katkı sağlayabilirim: “Hepimiz çoklu türlerin dehşet dolu tarihlere rağmen, ama onlardan farklı şekillerde gelişip serpileceği koşulları şekillendirmekle mükellefiz. Fark önemlidir, ekolojilerde, ekonomilerde, türlerde ve yaşamlarda.” (5)


 

1) Murat Balcı’nın Evcil Sesler/Öteki Taraf adlı sergisini kaleme almıştım: http://ilkercihanbiner.blogspot.com/2019/02/cagdas-bir-ilahi-komedya.html


2) Maurizio Lazzarato Marcel Duchamp ve İşin Reddi metninde Duchamp’ın cümlelerine atıfta bulunarak ateşli biçimliliğin öneminden söz eder. Ardından yönetmen Serge Eisenstein’ı anarak onun şu cümlelerine yer verir: ‘Biçimlerin akışkan çeşitliliğine dair bir düşü ateşten daha iyi ne dışavurabilir?’ Sayfa 32. (Çeviri: Sercan Çalcı/Kolektif Kitap)


3) Ortak Yaşam (Simbiyoz) Nedir? ve Nasıl Evrimleşmiştir? https://evrimagaci.org/ortak-yasam-simbiyoz-nedir-ve-nasil-evrimlesmistir-84


4) Jacques Ranciere-Görüntülerin Yazgısı (Sayfa 16/Çeviri: Aziz Ufuk Kılıç-Versus Kitap)


5) Donna Haraway-Staying with the Trouble (Sayfa 116. Duke University Press)


Comments


bottom of page