İzmirli solist balerin sanatçı, değerli Bibi Banu Dağcıoğlu Türkeli ile kişisel eğitim ve sanat yolculuğu ve kurucusu olduğu Tekerlekli Sandalye Dans Projesi üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle buluşturuyoruz
Röportaj: Buğra Poyraz
Bibi Banu Dağcıoğlu Türkeli
Eğitim hayatınızı ve profesyonel geçmişinizi kısaca anlatır mısınız?
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Anasanat Dalı Lisans mezunuyum. Öğrenim yıllarımda Stuttgart John Cranko Ballet Schule ve Berlin Staatliche Ballettschule’den eğitim bursu aldım.1995-2006 Ankara Modern Dans Topluluğu, 2006 yılından beri İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçısıyım. Solist dansçı olarak profesyonel hayatımın ardından koreograf ve repetitörlük görevime aynı kurumda devam etmekteyim. 2016-2018 Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Devlet Konservatuvarı Bale Ana Sanat Dalı öğrencilerinin modern dans ve klasik bale eğitmenliğini yaptım.
Gençliğinizde sizi baleye ilk çeken ne oldu? Ailenizin size desteği nasıl oldu?
1948 yapımı The Red Shoes filmi benim hayatımın dönüm noktasıdır. Seyrettiğim an dansçı olmaya karar verdiğimde sekiz yaşındaydım. Özel bir bale kursuna başladım ve akabinde yetenekli olduğuma karar verilince mesleğim olmasını istedim. Bale kursunun temsilini seyreden seyirciler arasında olan ve o tarihte henüz lise öğrencisi olan, şimdiki Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürümüz sevgili Tan Sağtürk, sınıf arkadaşları Tolga Ergen ve Cenk Karayel annem ile şahsen tanışarak, konservatuvar sınavlarına girmem konusunda güçlü bir konuşma yaparak bizi etkilemiş ve yönlendirmişlerdi. Hayatta şanslar çok değerlidir… Ben o şanslı çocuklardandım. Annem ve tüm ailem her zaman desteklediler bale sanatına olan tutkumu. İki yıl Dokuz Eylül Üniversitesi’nde okuduktan sonra, yine Tan Sağtürk’ün yönlendirmesi ile Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'na yatay geçiş yaptım. Yaş 13, İzmirli küçük kız, denizsiz bir şehirde… Aileden uzak, demir yatak, demir dolap, mozaik seramikli yatakhane… Sadece Pazar günleri mis gibi kokardı koridorları, çünkü sadece o gün sıcak su günüydü… Nefis bir eğitim hayatım başlamıştı yeniden, cesaretliydim, kolay kolay kırılmaz, üzülmez, gücenmez ve vazgeçmezdim. Parlak ve gelecek vaat eden bir öğrenci olarak kabul edilmiş olsam da sınıfımın fiziksel anlamda en güçsüz ve seviye olarak gerisinde olan bendim. Bunu fark etmekten çok mutluydum, boşuna gitmemiştim Ankara’ya… Zordu benim için aynı seviyeye gelmek ama öğretmenlerim her zaman çok yüreklendirmiş ve güvenmişti. Görmezden gelen de oldu, ben de onları görmedim, hâlâ da görmem...
Bale eğitimi konusunda hiçbir bilgisi olmayan okuyucularımız için, bu eğitimi nasıl tanımlarsınız? Türkiye bale eğitiminde nerede?
Bale eğitimi… Dansçılık… Sanat… Müzik… Matematik… Edebiyat… Hepsini içinde barındıran, bir yandan da duygusuz bir sporcu gibi kaslarınızı en doğru şekilde şekillendirme çabasındayken kırmızı ipi göğüslemeye çalıştığınız duygusal anlamda bir beton gibi sağlam olmanızı gerektiren, kalbi atan bir kuş tüyü düşünün. Ve hepsini bir araya getirip bir enstrüman yapın, her gün yeniden akort etmeniz gereken bir enstrüman… Sonra hangi tele veya tuşa basacağınız size kalmış…
Eğitim sürecinizde karşılaştığınız eğitmenlerin hayatınızda çok önemli bir rolü olsa da iş yine sizde bitiyor… Sihirli bir değnek yok eğitmenlerin elinde, sihir sizde… Alabildiğiniz, algılayabildiğiniz, dayanabildiğiniz kadar bir dansçı olursunuz. İyiyseniz her yerde iyisiniz… Sizi beğenen de olacak beğenmeyen de… Önemli olan siz kendinizin ne kadar iyisisiniz? Ömrüm boyunca kimseyle ne yarıştım ne de kendimi kıyasladım. Bu yüzden her zaman aldığım her rolü kocaman yapmaya çalıştım. Farklı olmayı seçtim. Sahnede büyümeyi çok sevdim ben. Hissim hep bu oldu.
Modern dans çalışmalarınız da var ve tekerlekli sandalye dans projesini başlattınız. Bu özel projeden bahsedebilir misiniz?
Wheelchair Dance Project - Tekerlekli Sandalye Dans Projesi… İnanılmaz… Hayatımda kendime kattığım en elle tutulur gözle görülür, sarılıp öpülür projedir. Özellikle kendime kattığım diyorum çünkü bu bir hayır işi değil. Farkındalığın Ağrı Dağı zirvesi benim için…
Hiçbir zorluk yaşamadım desem inanır mısınız? O kadar su gibi akan, bir günlük gösteri diye başlayıp on yıldır süren, 65.000 öğrenciye ulaştığımız Çocuklara Farkındalık Projesi… İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışma alanı ve lojistik desteği sağlıyor. Kendilerine minnettarım…
Belediyemizin son on yıl içinde başkanlık yapmış ve halen yapmakta olan her başkanı bize kucak açtı ve açmaya da devam ediyor. Maddi bir desteğe hiç ihtiyacım olmadı, bazı dansçıların daha iyi dans sporu sandalyesine ihtiyacı elbette var, o da zamanla olacaktır. Bizim ihtiyaçlarımızdan önce çocukların ihtiyacı esas bu projede.
Projenin amacı çocuklarda dansla farkındalık yaratmak. Bunun için de en uygun yer eğitim kurumları. İzmir’de eğitim kurumlarına erişim yollarımız kısıtlı da olsa her eğitim kurumuna ulaşmayı hedefledik. Davetleri bekliyoruz, temsillerimiz ücretsizdir. Projeye dahil olmak için çok disiplinli ve gönülden bir isteğe sahip olunması gerekiyor. Bir hafta çalışmaya gelip sonraki hafta gelmeme durumunu kabul etmiyorum, sağlık sorunları dışında. Sorumluluk sahibi olmak ve kendi kendine çalışma, üretme isteğinizin olması gerekiyor. Her zaman söylerim, “ben kapımı aralarım, siz içeri girmek istediğiniz kadar girersiniz, sormak istediğiniz kadar öğrenirsiniz, ilerlemek istediğiniz kadar başarılı hissedersiniz. Almadan vermeyi bilmiyorsanız, çocuklara projeyi anlatacak bir ruhunuz yok demektir.” Çocuklara da dokunma şeklimiz direkt kalplerine…
Türkiye'de bale eğitiminin yaygınlaşmasını ve bale temsillerinin sayısını nasıl değerlendirirsiniz? Geleceğe yönelik tahmin ve dilekleriniz nedir?
Ülkemizdeki her Devlet Opera ve Balesi muhteşem eserler sunuyor kıymetli seyircilerimize. Seyirci koltuk kapasitesi oranlarına göre değerlendirirsek hemen her temsil kapalı gişe oynuyor, çoğu zaman bilet bulmakta zorlanan seyircilerimiz için ekstra temsil günleri koyuluyor ancak yine de yeterli olduğu söylenemez. Temsil sayılarımız opera, bale, konser ve çocuklara yönelik eserler kapsamında olabildiğince eşit ağırlıklı belirleniyor. Performansa dayalı olan tüm birimlerimizin sanatçı kadrosu da hangi eserlerin sahnelenebileceği seçiminde belirleyici oluyor. Çok fazla yedekli bir rol dağılımı yapma şansımız yok çünkü aktif sanatçı sayımızın çok da yeterli olduğunu düşünmüyorum. Sanatçıların dinlenmeden üst üste performans göstermesi akabinde fiziksel sakatlıklara yol açıyor.
Burada gözümüzü konservatuvarlara yöneltiyoruz. Her sene belirli oranda mezun verilirse bu sıkıntılar onarılmaya başlanabilir. Konservatuvar ana sanat dallarına başvuruların azaldığını üzülerek söyleyebilirim. Benim zamanımda sadece Bale bölümü sınavına 350-400 aday başvururken son yıllarda bu sayı 40-50’yi maalesef geçmiyor. Yeteneklerine göre adayların değerlendirildiğini düşünürsek, 40 aday içinden 15-20 aday çıkabilmesi bir hayal oluyor… Seçmeleri kazanan dört-beş çocuğun mezun olması ve profesyonel hayata geçişi maksimum 12 seneyi buluyor. Tüm bu güzel evlatlar bizler tarafından dört gözle bekleniyor… Başvuruların artabilmesi için bale sanatının özendirilmesi adına eğitim kurumlarına yapılacak bilgilendirme ve tanıtım projeleri bu anlamda çok kıymetli. Hatta ilköğretim kurumlarına giderek yetenekli çocukların keşfi için de projeler yaratılabilir diye düşünüyorum. Sadece bu değil elbet, eğitim kurumları için okul eğitim saatleri aralığına göre belirlenen temsillerin olması gerekiyor. O güzel çocuklar için bunu da yapabilmemiz çok değerli… Yani sanatçı adayından önce sanatı bilen, küçük yaşta anlamaya ve öğrenmeye başlayan bir genç seyirci kitlesi kazanmamız önemli diye düşünüyorum…
İzmir Devlet Opera ve Balesi Sahne arkası, önü teknik ve sanatçı kadromuz, orkestra sanatçılarımız, dekor-kostüm atölyeleri, idari birimlerimizin memur ve yöneticileri çoğu zaman imkânsız işlere imza atıyor. Belki alışık olduğumuz klişe bir cümle ama alkışları alıp sahneden inen veya tecrübe eden hiç kimse bu mesleği kolay kolay bırakamaz. Resmen bir sanat pandemisidir sahne tozunu yutmak. Tedavisi olmayan en şahane hastalık. Sadece yeteneğinizin yeterli olmadığı, şansınızın da başrol aldığı uzun bir hayat felsefesidir.
Her sanatçının aklından ne zaman mesleğini bırakmak geçse, geçirdiğiniz uzun bir sakatlık veya rahatsızlık tüm bu düşünceleri unutturuverir. O sahnenin bir köşesinde durup yelpaze sallamak bile yeterli gelir uzun yıllar bu hayatın içinde emek vermiş olan herkese… Yani panzehriniz yine sizi sanatla zehirleyen sahne olur. Ruhunuz dans etsin yeter…
Commentaires