top of page
Hüseyin Gökçe

Karanlığa perdemi araladım

Kader Genç'in Kurmacalar başlıklı kişisel sergisi, 20 Ekim-20 Kasım 2021 tarihleri arasında Karşı Sanat'ın ev sahipliğinde izleyiciyle buluştu. Sergi üzerinden Genç'le sanat pratiğini ve bedenle kurduğu ilişkiyi konuştuk


Röportaj: Hüseyin Gökçe



Kader Genç, Van Gogh’un Acı Çeken Kulağı, Tuval Üzerine Yağlıboya, 20x20 cm, 2018


Ressam Kader Genç’in Karşı Sanat Çalışmaları'nda 20 Kasım’a dek izleyiciye sunulan Kurmacalar adlı sergisindeki resimlerinde dünyevi bir cehennemin içine atılmış bedenler birbirine dokunamamanın ürpertisini yaşıyor. Sıkışık bir halde duruyorlar. Gözlerdeki hayret, ellerdeki çaresizlik, tenlerde duyumsayamamanın kefaretiyle dolup taşıyorlar. Fırça darbelerinde et yoklandıkça, kabardıkça ve iştahlandıkça uzamın genişleme ihtimali beliriyor. Tenden ayrılmış et, tene yaklaştıkça bir olay yaratabilme kuvveti doğuyor. Ama sanatçının bir resminde olduğu gibi Van Gogh’un kestiği kulağı hâlâ kanıyor.


Karanlığın kıvrımları düşsel ve düşünsel olanla ilişkisinin yanında; kâbuslar, korku, paranoyayla iç içe geçen bir yoğunluğa sahip. Bu anlayışın çalışmalarınızdaki etkisinden söz edebilir misiniz?


2015 yılını kendim için bir milat olarak görüyorum. Babamın kaybıyla farkında olmadığım bir ben ile yüzleştim doğrusu. Zaten o yıldan sonra İstanbul’dan bir köye taşındım. Bir süre kendi kendimle kalmalarım oldukça içe dönük bir hal yarattı yaşamımda. Bunu dramatize etmiyorum. Oldukça rasyonel bakıyorum. Çünkü bir gereksinim olduğunu hissiyatımla beraber değişen mizacımla anlamış ve fark etmiş oldum. Bu süreçte elbette çokça kendimi kurcaladım. Aklıma takılan yüreğimi sıkıştıran birçok hesaplaşma vardı. Buna paranoya diyemem ama bir dehlize doğru sürüklenme, bile bile içe dalma, iç kuyuma bir çakıl taşı sallama olarak bakıyorum doğrusu. Bilge Karasu’nun nefis bir tümcesi kulağıma asılmıştı hatta "korku da kaygı gibi kendi memesinin oburudur." Evet, biraz öyle oluyor. Korkulara kâbuslara kulak tıkamak yahut içinde kıvranmaktansa ben onları bir malzeme olarak gördüm. Böylece temalarımla, plastik kaygılarım da bir dönüşüm geçirdi diyebilirim. Tabi ki burada iki kelamla tarife yatırmam güç yaşadığım süreci ama özetle bu biçimde karanlığa perdemi araladığımı söyleyebilirim.


Karanlık ve kasvetli olanın sınır durumları yaratacağını mı düşünüyorsunuz?


Hayır, aksine bu sınır değil, derinliktir. Bazen de ayakları yerden kesmek. Tam tersi güzelleme yapmanın algıyı sınırladığını düşünürüm. Karanlık ve kasvete estetik bir bilinçle bakmak zordur. Gören göz hazzını bilir. Tahammül eşiği incedir. Karanlığı işleyen için de, bu izleğin karşısına geçen için de.


Kader Genç


Buradaki eserler dünyevi bir cehennemi mi tasvir ediyor? Yoksa karnaval havasından dolayı bedenlerin esrikliğine dair bir vurgu mu var? Bana kalırsa her ikisi arasında gidip geliyor eserler.


Bu sergideki resimlerde kesinlikle dünyevi olanların bendeki reaksiyonu esas. Önce kendim için yaptım bu resimleri. Önce kendimi tatmin edemeseydim zaten göz önüne getirmezdim. Günümüzde herkes nedense alakâlı alakâsız kavramsal iş de yapsalar video-art da yapsalar bir şekilde alt metinler üzerinden edebi bir jargonla kendilerini ifade etme gereksinimi duyuyorlar. Oysa sanat yaratıcının form dilini oluşturması meselesidir. Göstergeyi dile yatırmak ne kadar doğru bilemem. Ama ben gerekli görmüyorum. Burada kendimi herkes gibi ifade etmek istemesem de reel olan kesinlikle dejenere olmuş bu toplum, çökmüş sistemin üzerimizdeki tahakkümü ve doğanın tahribatı.


Kurmacalar serginizdeki işlerin neredeyse etten oluştuğu söylenebilir. Buram buram et kokuyor. Ete olan yoğun vurgu hakkında neler söylemek istersiniz?


Ben kendimi hümanist, insan aşığı bir birey olarak görmedim hiç. Herkese ve her şeye eşit bakmam. Bakamam. Bir tavrım ve taraflılığım olmuştur hep. Bu sevgisiz olduğum anlamına gelmez elbette. Ama şefkâtle yürümez sanat. Sansürsüz olmalı insan. Önce kendine. Kendine sınır tanımayan kişi yaşadığı çağın koşullarını hamur gibi yoğurur. İnsan da hayvan da doğa da benim mizacımda denktir, birdir. Dolayısıyla bozulmaya çürümeye müsait her bir durumu eğip bükmekten kendimi çekmem. Bu girişle et, bazen bir nesne, bazen trajik bir olayın temsili bir parça, bazen de alakâsız sadece kendimi ifade etmeye koyulurken yüklediğim imgenin biçimsel karşılığı olarak dışavurulmuş bir meseledir.


 

"Yaşasaydı sevgili Van Gogh’un hâlâ kulağı kanar ve kesilen parçası hâlâ acı çekerdi. Bu kadar kolaydan sanat üretmenin önünün açıldığı ve asıl meseleyi sırtlananların demode görüldüğü başka bir dönem yoktur diyemesem de en sert koşulların yaşandığı, görmezden gelinmelere maruz bırakıldığı çağda olduğumuzu söylemek isterim."

 


Bir bedeni sadece et olarak görmek, dünyayı tüm çıplaklığı ve gerçekliğiyle anlama ve kavrama arzusundan mı kaynaklanıyor?


Kesinlikle. Et dünyevidir. Ölünce değil yalnız. Yaşarken de çürür, eksilir, tükenir. Ya kendine verdiğin zararla ya da bir iş kazasında kopan bir uzuvla… Ya da hiçbiri öyle ya da böyle yaşlandıkça beden değişir dönüşür. Sistemin ve aygıtlarının ötekileştirdiği toplum olamamış bu ülkenin yaşayan bir vatandaşı olarak yaşanan olayları, eşitsiz yaşam koşullarını ve daha birçok mide ekşiten meseleleri görmezden gelmek ressam olma mirasını taşımamak demektir. Gerçeğin içinden geçiyorsam onun yaralarını berelerini göstermem de boynumun borcudur diye düşünüyorum.


Kader Genç, Ağaç, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 180x270 cm, 2021


Bu eserlerde cinsiyetler arası ve hayvan olanla aradaki ayrımın kalktığı söylenebilir mi?


Evet. Benim resimlerimdeki figürlerde kadın da erkek, erkek de kadın olabilir. Ya da her ikisi. Ya da cinsiyetsizleşen bir beden… Hatta kimliksizleşen ama sembolik göndermeler taşıyan imgeler taşıyabilirler. Salt insan değil. Hayvan, böcek ve bitkiler de. Özellikle kaktüsler. Kaktüslere ilgim ve alakâm çok yoğun. Onlar da birer bireydir resimlerimde.


Dünyayla kurulan ilişkide önemli bir bölge olan teni neredeyse devre dışı bıraktığınız görülüyor? Tenin dünyayla gerçek anlamda kurulacak ilişkiyi engellediğini mi düşünüyorsunuz?


Aslında tam olarak teni önemsiz ve bir set olarak görmem. Fakat bazı işlerde tavır gereği jestuel yaklaşım tensel olandan ziyade tinsel bir girdaba çekildiğimi ve oradan konuştuğumu düşündürebilir. Yine de tenin hakikatine ve hassasiyetine önem veririm. Figür resmi inandırıcı olmalı benim için. Bunu fotorealist bir yöntemle yapmıyorum elbette. Hatta iğreti de olurum o yaklaşımdan. Tam tersine inandırıcılıktan ziyade derinleşemeyen plastik bebek dokusu izler gibi hissederim. Ben soyutlamanın kanallarını da zorlarım kompozisyonlarımda, bu yüzden zaman zaman figürleri işleyişim kendi hiyerarşik düzlemi içinde değişebilir. Kimi daha tenselken kimileri daha düz ve suskun hâle gelebilir. Dediğim gibi bu kompozisyonun kurgusuyla değişen bir yaklaşım. Kısacası dünyanın gerçeğine tümsel olarak bir davet ortaya koymaya çalışıyorum. Ama kimileri için bu gerçeklik bambaşka bir arayış bambaşka bir gelişme ve sonuç ortaya çıkarabilir. Ve her bir değerlendirmeye bir yanım kabul verir.


Kader Genç, Korkma Dünyanın Cenazesinden, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 200 x230 cm, 2021


Bedenin uzuvlarını ve organlarını parçalara ayırarak neyi amaçladınız?


İnsanlığın parçalanmasını. Kolaylaşmamızı. Ayrışmamızı. Doğadan uzaklaşmamızı. Kendimizden vazgeçişimizi. Bir paçavraya dönüştürülüşümüzü...


Van Gogh’a saygı duruşu niteliğinde bir eseriniz var. Van Gogh’un Acı Çeken Kulağı adlı işinizde onun kestiği kulağını resmediyorsunuz. Gogh’un acıdan kurtulmak için kesmek zorunda kaldığı kulağı “et” hakkında birçok şey söylediği söylenebilir mi?


Sergide Van Gogh’a iki kez atıfta bulundum. Elbette saygım sonsuz, naif bir ressam olsa da kendi gibi yaşayıp üretim yaptığı için, fakat sergimdekiler saygı, minnet vs. değiller. Günümüz sanat piyasasına hem yerelden hem de genel baktığımda gördüğüm dejenereliğe eleştirel bir yaklaşım olarak görüyorum. Bunu da yaşamı boyunca sahici olmaktan başka blöf yapmamış hayatı bedel ödemekle geçmiş bir ressamın parçasıyla yaptım. Yaşasaydı sevgili Van Gogh’un hâlâ kulağı kanar ve kesilen parçası hâlâ acı çekerdi. Bu kadar kolaydan sanat üretmenin önünün açıldığı ve asıl meseleyi sırtlananların demode görüldüğü başka bir dönem yoktur diyemesem de en sert koşulların yaşandığı, görmezden gelinmelere maruz bırakıldığı çağda olduğumuzu söylemek isterim.


Kader Genç, İçe Doğru (Otoportre), Tuval Üzerine Yağlı Boya, 120x140 cm, 2020


İçe Doğru (Otoportre) işinizde derisi oyulmuş yüzlerle yüzünüze karşı bir saldırı var. Yüzden kurtulmaya yönelik bir hamle bu. Neden yüzden kurtulmak zorundayız?


Derisi oyulmuş yüzler değil. Ayna karşısına geçmek ve gözden kaçan dip ifadeleri kollamak diyelim. Tonal olarak etsel bir armonide olması belki bunu düşündürüyordur. Fakat ressamın yüzünü kurcalaması, kendi yüzünün girintilerinde çıkıntılarında gidip gelmesi salt egosantrik bir tatmin olma değildir. Yüz bir aynadır. Yüz kelimeleri yutan ve sessizce şekiller veren bir sahadır. Ressam yüzünü boyarken coğrafyasından yaşadığı topluma hepsinden bir iz taşıyarak göz gezdirir suretine ve öyle dokunur tuvale veya kâğıda.


Şu anda etinizden kopan bir parçadan söz eder misiniz? Sizi nasıl yokladığını merak ediyorum.


Ben boyayı sürmeyi böyle ifade ediyorum. Oldukça manidar oldu bu yüzden. Etimden bir parçaymış gibi sürüyorum boyayı yüzeye. Belki de bu yüzden eti işleyişim yaşayan organik bir temsil kazandırıyor bu parçalara. Özellikle istifleyerek yapmış olduklarım bu ifadeye en denk düşen çalışmalardır.

コメント


bottom of page