Arda Diben, distopik şehir manzaralarını kurguladığı son dönem çalışmalarını Trans-City adlı solo projesiyle 18 Mart'a dek UNIQ Gallery'de sergiliyor. İçi boşalmış değerler sisteminden insan bilincine dair çarpıcı bir bakışı gözler önüne seren Trans-City'yi Melike Bayık değerlendirdi
Arda Diben, İsimsiz, 35 x 25 cm, Kağıt üzerine mürekkep, 2017
Yüzyıllardır var olan kentlilik söylemi, sadece yaşanan yer olarak değil, ayrıca karmaşa ve düzenin bir aradaki varlığıyla da görünür olmuş. Kentin oluşumu insanlık tarihi içinde toplumların yerleşik düzene geçmesiyle başlamış ve bulundukları topraklarda genişleyerek devam etmiş. Göçebe toplumlardan yerleşik hayata geçen insanlık, zamanla bulunduğu bölgeyi, değişen koşullara da ayak uydurabilmek adına değiştirmeye başlamış. Böylelikle tabiatına en uygun alanda, doğada yaşarken, zaman içinde doğayı değiştirme ve yaşadığı alanı yok ederek kalabalık kent görüntülerine dönüştürmesi kaçınılmaz olmuş. Kent, doğa ve insan arasındaki ilişki sadece fizyolojik olarak değişmemiş aynı zamanda değiştirilen yaşam alanları içinde psikolojik olarak da sıkışmış ve yozlaşmaya başlamışlardır.
Arda Diben'in, Ali Gazi küratörlüğünde hazırlanan Trans-City sergisi de doğa-kent-insan arasındaki ayrışmaz ve zıt bağın göstergelerini konu alarak geçmişten bugüne var olan bu zorunlu ilişkiyi aydınlatmayı deniyor. Diben, kişisel ve toplumsal yaşam alanları içinde teknolojinin hızı ile değişmekte olan yaşam döngüsü ve barınma alanlarını konu alırken, ayrıca Bilgi Çağı ile birlikte bilginin transformasyonu ve gün geçtikçe değişmekte olan verilerin insanlığı sürüklediği karmaşa ve düzenin ironik bağlarını da asamblaj tuvalleriyle çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Arda Diben, Göz, 110 x 165 cm, Tuval üzerine akrilik, 2017
Sergi, ismini Jean Baudrillard'ın 1990 yılında yazdığı Kötülüğün Şeffaflığı adlı uzun denemesinde özellikle odaklandığı ‘trans’ kavramından almış. Baudrillard 28 yıl önce tuhaf bir öngörüyle yazdığı bu metninde, bireylerin günlük hayatlarının değişiminin sosyal tarafına işaret etmektedir. Kişiselleşmekten ziyade kamusal bir duruma dönüşen dijital çağın başlangıcıyla hayat içinde yer alan her türlü durumun, içsel ve sahici hallerinin, gerçeğin uç bir temsiline, yapay ve sanal olarak görsel bir realiteye dönüştüğünü ‘trans’ kavramıyla aktarmıştır.
Diben'in sergisi ise direkt olarak, isminden de anlaşılacağı üzere yapaylaşan ve sanallık içinde yok olmaya yüz tutmuş toplulukları temel alıyor. 1990'lardan bu yana, yetişilemeyen bir hızda değişen bilgi ve değerler yavanlaşmaya, ivme kazandıkça içini boşaltmaya ve yok oluşunu ortaya koymaya başlamıştır. Zayıflayan, azalan bilgi ve değerler sistemi ile birlikte metropollerde yaşamaya başlayan insan sayılarındaki artışla, yeni yaşam alanları yaratılması gerekmiştir. Böylelikle hayatımıza çarpık yapılar, distopik gökdelenler girmiştir. Üst üste ya da iç içe geçmiş kentler, kentsel dönüşüm ve soylulaştırma tekellerine takılmıştır. Mutenalaşma ile birlikte kent merkezlerinde, eski dokular içinde yaşayan orta sınıf topluluklar yaşadıkları yerlerden edilmişlerdir. Bunun sonucunda da bireyler arasında iletişim ve bilgi alışverişinin arasına sert ve görünmez bir tabaka ile setler girmiştir. Tüm bu süreç içerisinde ortaya çıkan bu kentler de bireyi yalnızlığa sürüklemiştir.
Arda Diben, İsimsiz, 25 x 40 cm, Kağıt üzerine mürekkep, 2016
Parça-bütün içinde bakıldığında, tuval yüzeyinde yer alan her bir malzeme normal zaman ve koşullarda yan yana gelemeyecek maddelerken, Diben'in tuvallerinde, üst üste, birbirini keskin ve aykırı tekrarlarla desteklemektedirler. Görünen malzemenin fazlalık ve taşkınlık hali toplumların belleğinde yer eden kentsel yoğunluğa, inşaatlarla kuşatılmaya ve tüm bunların sonucunda kişinin içe dönme haline de işaret etmektedir. İnşaat malzemeleri, makine parçaları ya da çer çöp gibi birbirinden bağımsız malzemeler ilk başta birikmiş, sivri, estetik resimler gibi görünebilirken, soyut açıdan bakıldığında da sosyal yapının içi boşaltılmış halini olarak da görülebilir.
Sanatçının tuvallerinde görünen çizgiler, kareler, spiraller gibi göze çarpan temel kompozisyon öğeleri, belli bir ritim ile iç içe geçmiş komplike asamblajlar olarak değerlendirilebilir. Sanatçı, bu asamblajları yaparken, tuhaf bir zıtlık ile saf ve duru yüzeyde neredeyse rastlantısal bir yaklaşımla çizmeye başlıyor. Aslında bu çizim şekli, sanatçının üretim sürecinde yüzeye attığı ilk çizgiyle birlikte tamamen plansız bir şekilde ilerleyerek sonucu öngörmeden resmi tamamlama süreci. Bir başka deyişle, sanatçı, iki boyutlu yüzeyde görünen temel öğelerle, üst üste getirilerek istiflenmiş malzemelerden yola çıkarak, içinde yaşadığı şehrin yerel ve kaotik bir sunumuyla izleyiciyi yüzleştiriyor. İlk bakışta karmaşa içinde görünen tuvaller, aslında bir santimetre karelik bir alanın içinde bile, yüzlerce çizgiden, birim tekrarından oluşuyor ve yaklaşıldıkça kusursuz bir düzenleme ile uçsuz bir imge bütününe dönüşüyor.
Arda Diben, İsimsiz, 40 x 48 cm, Kolaj, kağıt üzerine mürekkep, 2017
Deneyselliğin ve estetizmin çeşitli noktalarıyla ilgilenen Diben, soyut kompozisyonlar yaratan bir sanatçı gibi görünse de aslında eserleri abstrak üretimlerin dışında, günümüz realitesinin sorgulamaya açılmış yeni bir varsayımı olarak değerlendirilebilir. Sanatçı, yapıtlarında ürkütücü ve fragmantal şehir manzaralarını dijitalize olmuş bir çağ içindeki hız ile birlikte ele alarak, içi boşalmış bilgi ve değerler sistemini -mahrum bırakılmış- insan bilincinin gözünden göstermeye çabalıyor.
Arda Diben, yuvarlaklar, çizgiler, koyu ve açık tonların armonisiyle klasik resmin varlığı üzerinden deneysel araştırmalarla yeni varsayımlar sunmayı da hedeflemekte. Rastlantısal bir gerçeklikle kompozisyonlarını kurgularken temel öğelerden yola çıkıp, karmaşık düzlemlerle yolunu tamamlayan sanatçı, bireysel ve toplumsal bir bakış açısıyla güncel duruma öykünerek gerçeklik kesitinin yeni bir varsayımını ortaya çıkarıyor. Üç boyutlu yüzeylerde, birbirinden bağımsız malzemeleri bir arada görebilirken ayrıca kısıtlı renk kullanımı ile de daimi bir sıkıcılığın temellerini bilinçli olarak atıyor. Malzeme ve renk bütünlüğünün nizami boğuculuğu içinde nefes alacak bir alan arayışını ve mekan tahayyülünü de toplumsal belleğe işaret ederek ortaya koyuyor.
Arda Diben, Trans-City sergisinden
Diben'in karmaşık kent hafızaları içinde, asamblajları ile maruz kalınan itici bir gerçekliği ele aldığı yapıtları salt bir malzeme estetiği gibi görünse de sıkıştırılmış bir yığın his ve yaşantının da esrarlı tarafını gösteriyor. Yerelden yola çıkıp evrensel düzeyde kentsel dönüşüm ve soylulaştırma kavramlarıyla ilgilenen nicelik ve nitelik açısından rahatsız edici birikintileri, asamblajlarıyla görünür hale getiren sanatçı reel distopik kurgularla izleyiciye makrodan mikroya farklı ölçeklerde bakış açıları sunuyor.
Sonucunda, şimdiye odaklanan sergi, kentsel travmalar üzerinden toplumların ve bireylerin duyarsızlaştığı ve yalnızlaştığı anlara odaklanırken, Baudrillard'ın trans kavramıyla da örtüşerek trans-ekonomi, trans-politika, trans-estetik gibi öğelerle otantisitenin yitirildiği, enformasyonun zayıflatıldığı, değer ve inanç sistemlerinin yerinden edildiği sürekliliğe atıfta bulunuyor. Sanatçı yapıtlarında, tüketilmiş bilgileri ve değerleri ele alarak, geçmiş ve geleceğin karanlık distopyalarını, muğlak ama çetrefilli bir mikro gerçeklikle beraber, ıssız ve çoğulcu bir realitenin ince çizgileriyle imliyor.
Arda Diben, Trans-City sergisinden
Comentarios