top of page
Ayça Göçmen

KoAN - An devrimcidir


Haluk Çobanoğlu'nun şair ve Budist Allen Ginsberg’ün anısına adadığı KoAN isimli fotoğraf kitabı, sanatçının 2019 yılında çıktığı on günlük Japonya seyahatinin görsel ve felsefi bir dökümünü tarif ediyor. Kitapla birlikte Zen felsefesine, başka varoluş olasılıklarına ve sanattaki yansımalarına uzanıyoruz


Yazı: Ayça Göçmen


KoAN kitabından

Kesin bir tarifi yoksa da “anda olmak”, ölüm (var olmama) korkusundan, yaşam (var olma) kaygısından ve varlık çabasından azade, geçicilikte ve boşlukta mevcut olmaktır. Tam da bu yüzden girmemek için direndiğimiz bir yoldur bu, bir duruşu ve özünde bir tür reddedişi gerektirir.


Zen; üzerine düşünülerek kavranabilecek bir felsefe değil, bir tür anti-düşüncedir. Hiçliğe giden yol akılla bulunamaz. “Ne düşünülerek elde edilebilir o- ne de düşünmeyerek aranabilir.” “Koan”, Zen ustalarının takipçilerine yönelttiği yalnızca sezgi yoluyla anlaşılabilen paradoksal problemlerdir. Örneğin; Buda’yı görecek olursan yolda, onu -ve geri kalan tüm kavramları- öldürmen gerekir.


KoAN kitabından

1950'lerde Beat Kuşağı; başta Gary Synder, Jack Kerouac ve Allen Ginsberg olmak üzere, bir seçim yapmış ve oyunu bozmaya karar verip, Amerika’da türeyen savaş sonrası konformizmine karşı yollarda ve yer altında “nihai gerçeği” aramaya çıkmışlardı. Bu yola çıkış Zen Budizmi’ni de içine alan bir yer altı hareketinin, en çok da bir yeraltı edebiyatının doğmasıyla sonuçlanacaktı.

Bundan yaklaşık 30 yıl kadar sonra ise, Haluk Çobanoğlu’nun 1980’ler Türkiyesi’nin kasvetli ve monoton atmosferinden bir çıkış ararken keşfettiği Beat Edebiyatı, fotoğraf sanatı ve Zen Budizmi 1990’larda onu bir fotoğrafçı olarak New York’a savuran yazgısının bir parçası olacaktı. Günün birinde New York’ta bir kitapçıda karşılaştığı Ginsberg ona; “Peki burada ne arıyorsun?” diye sorduğunda, bir kez daha Haluk’un yaşamına dokunacak ve yaşamının/sanatının bambaşka bir yön almasına neden olacaktı.


KoAN kitabından


Şair ve Budist Allen Ginsberg’ün (1926-1997) anısına adanmış KoAN, Haluk’un 2009’da Zen ve fotoğrafın izinden iki analog makineyle çıktığı Japonya yolculuğunun seçilmiş anlarından oluşan felsefi ve görsel günlüğü. Ortaya çıkan ürün aynı zamanda Haluk’un “kırk yıllık bir fotoğrafçının ayak izleri” olduğunu ifade ettiği Biz Bu Fotoğrafları neden Çekiyoruz? kitabının da görsel bir karşılığı. KoAN’ın hikayesi Haluk’un Japonya dönüşü burada bir kırtasiyeden aldığı Japon albümünün (akordeon sayfalı bir Moleskin cep defteri, 9x14cm) sayfalarına yolculuk fotoğraflarını yapıştırıp, yanlarına yolculuğu sırasında almış olduğu notları düşmesiyle başlıyor.


Fotoğraf ile metnin birbirini tamamladığı bu biricik eser yıllarca bir “gezici sergi” olarak iş gördükten sonra nihayetinde 2021’de aslına sadık kalınarak çoğaltıldı/yeniden üretildi ve belki de -aslından- bambaşka bir yolculuğa çıkmış oldu böylece.


 

“Haluk’un da şiar edindiği üzere önemli olan varmak değil yolda olmaktır. Güzel olan yolculuğun kendisidir.”

 

KoAN’ın diğer bir ilham kaynağı da Werner Bischof’un 1952’de Tokyo’da çekmiş olduğu Meiji Tapınağı fotoğrafı. Haluk burada “boş zihnin” bir yansımasını görecek ve seneler içinde defalarca dönüp baktığı bu fotoğrafın çekildiği yere gitmek onun için bir tutku halini alacaktı. Zen’in esinlediği sanatların kalbinde yatan “boş zihinle üretmek” kavramı hem sanatçı hem de izleyici/okuyucu için özgürleştirici ve son derece ilham vericidir gerçekten de. Bunun en zarif, en bilinen örnekleri olan haikular okunduklarında küçük bir boşluk yaratarak -salıncaktaki gibi- bir an için bu boşluğun hafifliğinde bir özgürlük hissi (bir tür zihinsel sıçrama) uyandırırlar. Bu hepten bir gül bahçesi de değildir, haikulardaki “geçicilik” vurgusu her zaman hüznü de beraberinde taşır, yine de “her mevsim, güzel bir mevsimdir” cehennemde geçse bile, önemli olan keskin bir duyarlılık ve mevcudiyettir. Bu korkusuz kabulleniş yaşamdan uzaklaşmaya değil de tam tersi eyleme sevk eden türden bir mevcudiyettir özünde.


KoAN kitabı


Zen felsefesinin ve yerleşik sanat pratiklerinin “eksiltili estetiğinin” (boşluğu tanımlama çabası da diyebiliriz) Japonyalı fotoğrafçıların çağdaş fotoğrafta müthiş avangard işler üretmelerinde ciddi bir payı olduğunu düşünüyorum, daha doğrusu bu noktada Zen’in sanata içkin olduğunu da söyleyebiliriz. Anı kaydediyor oluşuyla ve geçiciliğin izini taşımasıyla fotoğraf bir paradokstur aynı zamanda. Çağdaş fotoğrafta wabi-sabi anlayışının (kusurluluğun ve geçiciliğin güzelliği) izlerini ve pitoreskin reddini bulabileceğimiz gibi ifadenin haikudaki gibi asılı kalışına da tanık oluruz. Aslında savaş sonrasında gelen kültürel altüst oluşla birlikte Japonya’da fotoğraf 1950’lerden itibaren Batı’yla karışarak bulacaktır kendi sesini. Örneğin fotoğraf sanatını derinden etkilemiş olan Daido Moriyamo’nın bir Kerouac hayranı oluşu bunun iyi bir örneğidir. Öte yandan Henri-Cartier Bresson da Zen Budizmini temel alarak üretmiş ve bu yaklaşımı fotoğrafa aktarabilmiş Avrupalı sanatçılardandır.


Boş zihnin yansımalarını/aydınlanma anlarını arama tutkusunun bir eseri olan KoAN da tıpkı bir haiku gibi, zihni susturup başka bir varoluş olasılığını sezdiren bir boşluk yaratıyor. Sanki yeniden nefes almayı hatırlamak ya da tuttuğun nefesi bırakmak gibi, başlattığı içsel diyalogla ve küçük dokunuşlarla bir kelebek etkisi yaratarak bizi aslında içten içe bildiğimiz ama kolaya kaçarak unutmayı seçtiğimiz o sessiz yere/ana götürüyor ve bunu yaparak mevcut sistemin heryerdeliğini ve görünmezliğini kesintiye uğratıyor. İşte bu yüzden KoAN’ı kitaplığımın raflarından birine koymak yerine elimin altında duracak şekilde, arada bakabileceğim bir yere koymak istiyorum. Kitabın boyutu, yalın ama katmanlı tasarımı da benim ona atadığım bu “hatırlatma” işleviyle tam olarak örtüşüyor.


 

“Sayısızdır canlı varlıklar, tümü özgürleşmeden huzur bulmayacağım. Sayısızdır bağlar, tümü çözülmeden huzur bulmayacağım.”

 

KoAN’da kesin ifadesini bulan; Zen’de sabit ve kalıcı bir merkezin yokluğu Haluk’un da yaşam/sanat pratiğinde esas aldığını düşündüğüm bir anlayış. Merkezin olmayışından veya merkezin heryerdeliğinden ötürü sanatçı da benliksizdir ve merkeze yerleştirmez kendini. Sanatçı için esas ifade yolu anda mevcut olmakla gelen, bir aralıktan, kavrayışlı bir boşluktan doğan -belki de hayvani- bir sezgi, bir düşünce sıçramasıdır yalnızca.


KoAN kitabından

En güzel haikuda şairin benliğinden iz yoktur, amaç asla sanatçının başarısı olamayacağı gibi, yalın ve gösterişsiz olan, yapmacıklık taşımayan gerçek sanat ürününün de ulaşacağı nihai bir amaç yoktur. Haluk’un da şiar edindiği üzere önemli olan varmak değil yolda olmaktır. Güzel olan yolculuğun kendisidir. Sanırım her fotoğrafçının içinde yaşar bu melankolik yolcu.


Geçiciliğin/ölümün anda kavranması ve merkezi benliğin reddi dünyaya yer açacak, olguların birbirine bağlılığını ifşa ederek bireysel olanı kolektifle buluşturacak, metamorfozu ve yeniden doğuşu çağırarak, devinimi ve eylemi getirecektir. Tam da ihtiyacımız olduğu üzere korkuyu zihnimizden/varlığımızdan uzaklaştıracak, bizleri Nietzsche’nin “köle ahlakı” dediği anlayıştan özgürleştirecek olan farkındalığı uyandıracaktır.


KoAN’dan bir Budist sutrayla bitirelim:


“Sayısızdır canlı varlıklar, tümü özgürleşmeden huzur bulmayacağım. Sayısızdır bağlar, tümü çözülmeden huzur bulmayacağım.”


Opmerkingen


bottom of page