top of page
Ali Taptık

Köklerde düğümlenen

Sanatçı Ali Taptık’ın ayda bir unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşan yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin sıradaki yazısının odağında Kathryn Cook’un Memory of Trees kitabı var


Yazı: Ali Taptık

Memory of Trees, Kathryn Cook, 2014, Kehrer, Leipzig, Memory of Trees, Kathryn Cook, 2014, Kehrer, Leipzig, Video: Beyza Bayrak, Onagöre


Her yer dağınık. Onagöre kendini tahliye ettirdi desek yeri. Bütün kitaplar yeni ofiste ve karmakarışık. İçlerinden aslında pek de sevmediğim biri ortalıklarda. Yeşil ağaç dallarının flu fotoğrafından bir cekete sarılmış bembeyaz bir kitap. Bir fon başvurusunda, devşirme bir Alman sistemine bize para verseler ne yapacağımızı, parayı gençlere nasıl paylaştıracağımızı anlatıyoruz. İkimiz de Alman tedrisatından geçmişiz. O Avusturya Liseli, ben İstanbul Erkek. Türkiye’nin geçkin kast sistemi dedi bir sabah, güzel bir kadın kahvede. Mina’ya gösteriyorum. O mızmız, yaralı günlerimden birindeyim. Hakkıyla, bilgece bir, iki farklı perspektif sunuyor Mina, düşünmediğim şeyler değil ama kitabı açtığımda başka bir şey hissediyorum. 2014’te yayımlandı, Atri’de bir fotoğraf festivalinde Kahtryn Cook’un kendisinden almıştım bu kitabı. Amerikalı bir fotoğrafçının Türkiye ve Ermenistan’ın, Orta Doğu coğrafyasının kapanamayan yaralarından birine bakışı… “İki toplumun insanları konuşamadan ortaya çıkmış böylesi projelerin, bir tür kültürel sömürgecilik olduğunu düşünüyorum.” demiştim. Hâlâ düşünüyor muyum? Emin değilim, tekrar bir bakma zamanı.


Yeşil ağaç dallarının flu fotoğrafından bir cekete sarılmış bembeyaz bir kitap. İlk sayfasında New York Times’tan, 1915 tarihli ön sayfa beyazla gri yan kâğıda basılmış. “Kolay değil yüzyılın hikâyesi” sözleri ve eski bir fotoğrafla başlıyoruz. Bir trenle mezarların ve kuru dalların arasında Ani Harabeleri’ne gidiyoruz. Flu çocuklar sanki hayalet gibi. Sonra birden İstanbul’dayız. Bir caminin avlusunda iki oğlan birbirini kovalıyor. Yaşlı üzgün bir kadın. Bir sürgünde manzaradan geriye kalanlar bunlar. Arkadaşlarımın çoğu artık İstanbul’da değil. Burada yaşamaktan yoruldular. Her geçen gün bir başkası göç ediyor. Ama arkalarında kovalayan yok.


Memory of Trees, Kathryn Cook, 2014, Kehrer, Leipzig, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Yakın zamanda derlemesine yardım ettiğim bir kitap, beni foto muhabirlere yakınlaştırdı. Yalan söylüyorum bir de o var. Neyse. Özellikle Suriye’den Bülent Şık’ın, Furkan Temir’in, Kürşat Bayhan’ın fotoğraflarına bakıyor ve Kuzey Irak’taki çatışmalı zamanlarını hatırlıyorum. Binlerce kökümden birinin, o coğrafyada Yezîdîler ile olduğunu, IŞİD’ten kaçışını hatırlıyorum. Savaşın canlı yayınından, savaştan anlık mesajlara geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Ukrayna savaşında görevli bir muhabire, Alizade şarkısı göndermek saçmalık mı? Ne saçmalıyorum, işin ciddiyetine dönelim. Çorak topraklarda yürüyen insanlar birbirlerine benziyor. Kuzey'deki savaştan görüntüler buna hiç benzemedi hâlbuki. Kürşat Bayhan’ın su şişelerini hatırlıyorum. Sokaktan protesto sesleri yükseliyor. Hayır, Twitter’mış. Hava çok sıcak, kimse sokağa çıkmak istemiyor.


Bu satırları okuyanlar takip ediyordur. 2015’te, 100. yılında o büyük kötülüğün, Venedik Bienali Sarkis’e emanet edilmiş, kendisi o dönem Witte de With Center for Contemporary Art adlı sanat kurumunun da küratörlüğünü yapan Defne Ayas’la çalışmıştı. Bu süreçte Özge (Ersoy) de Defne Ayas’a yardım etmişti. Yakınlığımızdan belki, o sene olanları iyi hatırlıyorum. Lale’nin doğum günüydü bir de, o iş için Venedik’teydi, ben de onun peşinde… Kitapta geçen bir soykırım ifadesi nedeniyle kataloglar camlı bir hazneye hapsedilmişti Sakris tarafından. Bu da yeni bir iş olmuştu. Mesele konuşuldu mu? Pek değil. Şimdi belki de bu vesileyle, danışma kurulunun tavsiyesinin aksine Ayas yerine başka bir kuratör atandı. Ne acayip değil mi? Kendimizi hep sansürlüyoruz. İçimizdeki ne ayıp ne de haksız olan o birikimi uzun uzun yazsak, sokaklarda haykırsak ya da durmadan ince ince mırıldansak bize “deli bu, olur mu öyle şey” diyecekler, “çok hassassın” diyecekler. Zaten diyorlar. Witte de With ismi artık bir sanat mekânında değil. Çağlayan’ın arkasında Abide-i Hürriyet etrafında paşaların mezarları… Memory of Trees 2014’te yayımlandı. Hak ettiği övgüyü de aldı. Burada bilen var mı? Kütüphanelerde var mı? Lütfen cevap verin. İsteyen bize gelip bakabilir.


Memory of Trees, Kathryn Cook, 2014, Kehrer, Leipzig, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Meşrutiyet’ten yazıyorum. 1915’te buradaki Rus Hastanesi az ötemde, bahçelerin arasında birkaç apartman var. Şair Nigâr’ın evi az ileride. Böylesi başka kitaplar var mı burada, kütüphanede? Ben bu kadar net bir söylemi olan başka bir kitap pek bilmiyorum. Yaptığı ithamlara cevap veremiyorum. Ama haklı olsa da, zarif olsa da benim fikrimi değiştirememiş, bende o kırılmayı yaratan işlerden biri olamamıştı. Fazla kendinden emin. Hiçbir şüphesi yok. Peki. Yine de teşekkürler. Sonuçta değerlendirmek onun işi değil ki. Ama devletin ya da erkin işi de değil. Senin işin. Eğer bu sohbete katılacaksan.


Hayalet olmaya çalışırken bir dostumdan koptum. Hayaletler, ruhlar, zombiler ve vampirlere inanır mısınız? Meselemiz hauntology, hayaletbilim. Hayal-et bilim. Joan Fontcuberta’nın yeni işleri aklıma geliyor. Monsters da gerçek katillerle, yapay zekâ ürünü canlandırmaları karıştırıyor, (ön) yargılarımızla dalga geçiyor. Ya da Jim Goldberg… Senelerdir pratiğinin en önemli unsurlarından olan polaroidlere yazdırdığı notları. Onlar da geri dönülemeyecek zamanların izlerini resmediyorlar. İletişimin kurgusal ya da sahici halleri. Cook’un bu yol hikâyesindeki insanlar bana sessiz geliyor. Hâlbuki ben başkasının sesini bir fotoğrafın altyazısında okumak istemiyorum. Oradan yükselen olgusal ses, bana hakiki gelmiyor. Ama yalan söylüyorlar demiyorum, zaten hakikati aktarmak imkânsız değil mi?


Memory of Trees, Kathryn Cook, 2014, Kehrer, Leipzig, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Resmeden bir kitap Memory of Trees. Bu konudaki yargınıza göre seveceksiniz. Bu kadar basit. Bu yüzden “”Gerçekten çok iyi bir kitap mı?” sorusuna benim karşılığım “Nerede komedi?” Çünkü benim fikrimi değiştiren şey komediydi. Bundan herhalde bir 15 yıl kadar önce soykırım konusunda inkârları kategorileştirdiği nükteli bir Perihan Mağden köşe yazısıydı benim fikrimi değiştiren. Merve’nin (Ünsal) önerisiyle okuduğum Euginides’in Middlesex’i, zafer sarhoşluğundan kendini alamayan bir milletin içinden çıkarmıştı beni. İpek böcekleri, hem Rum hem Ermeni, Osmanlı tebaasının sürgün hikâyelerinde bir leitmotif. Cook’un kitabının ortasındaki ince sayfaların işlevi de bu. Leitmotif lokomotif gibi gelmiyor mu kulağa, Almanlar değil miydi Bağdat’a tren yolunu inşa edenler? Tüylerim diken diken oluyor. Merkel ile Davutoğlu’nun Dolmabahçe’de 2014’teki seçimden birkaç gün önce birlikte çektirdikleri fotoğraf aklıma geliyor. Cook’un Memory of Trees’i yaklaşık on sene sonra tekrar elimde. Bu sene François Cheval’nın yazısı işe hakkını teslim ediyor; ulaşılamayacak bir geçmişin fotoğrafı nasıl çekilir? Tarihin manzaradaki izleri nasıl belirginleştirilir? Temsil sorumluluğu imgelerde değil sonuçta, mesele manzaradaki çatlaklar ve tarihsel anlatıdaki yarıkları anlatmak. Ama yine de bu pek derin bir metafor değil, takdir sizin.


Commentaires


bottom of page