top of page
İlker Cihan Biner

Kuir bakışın gücü, pencerenin işareti

Ömer Tevfik Erten'in küratörlüğünde, Kübra Uzun ve Simon(e) Van Saarloos yürütücülüğünde 22 sanatçının katılımıyla gerçekleşen Through The Window çevrimiçi karma sergisinin ikinci fazı geçtiğimiz hafta sona erdi. Projeye dair merak ettiklerimizi çalışmalarıyla sergide yer alan sanatçılara sorduk


Röportaj: İlker Cihan Biner


Through The Window projesi sanatçıları, Tasarım: Zekican Sarısoy



Bazı röportajlara giriş metni yazmak zor olabilir. Çünkü sanatçının eserlerini nasıl ürettiği, sanatla nasıl ilişki kurduğu meselesi önemlidir. Söz konusu bir karma sergiye dair söyleşi olduğunda işler daha da karışır. Sonuçta her sanatçının perspektifi başka. Nitekim politik bir mücadeleyi vurgulayan veya kolektif oluşumların yaptığı ya da tamamen ticari kaygılarla su yüzüne çıkan sergilerle bağlantılı konuşmak dipsiz bir kuyuya dönüşebilir.

Yalnız Through The Window tüm bu kategorilere sığmıyor. Sergi, birbirinden başka estetik pratiklerin yer aldığı, kuir dayanışmanın altının çizildiği ve devlet mekanizmasının LGBTIQ+ bedenlere şiddet uyguladığı şu dönemde nefes vermeye gayret ediyor. Bir ayrıntıyı atlamamak lazım: Through The Window aynı zamanda Türkiyeli ve Hollandalı sanatçıları bir araya getiren, Hollanda Konsolosluğu'nun da desteklediği bir proje. Projenin küratörü Ömer Tevfik Erten, koordinatörü Kübra Uzun ve çevrimiçi konuşmaların küratörü ise Simon(e) Van Saarloos. Through The Window’un gelecek projelerine dair başka sürprizleri de olacak. Bekleyelim derim.

Soldan sağa: Ömer Tevfik Erten, Kübra Uzun, Simon(e) Van Saarloos, Zekican Sarısoy



Through The Window sergisinde hangi eserinizle yer alıyorsunuz? Sergi için neden bu çalışmanızı seçtiniz?


Onur Karaoğlu: Through The Window için Komşum isimli bir video işi ürettim. Bu videoyu uzun süredir aklımda olan kuir komşuluk ilişkilerini düşünerek yaptım. Oturduğum binanın karşısına, geçen sene daha önceden tanıdığım, Lütfi isimli kuir bir komşu taşınmıştı. Onun, evimin balkonundan gördüğüm varlığı, bana kuir komşu olmanın anlamlarını düşündürürken bir yandan da çocukluktan, henüz kendimi tanımamışken evin penceresinden bakarken yaşadığım zamanları da hatırlattı. İş, bu yüzden on yaşında bir çocuğun, balkonda bütün yaz boyunca izlediği bir komşuyu anlatırken, lubunya komşu olma fikri üzerine ve şu anki ilişkilerimize uzanan bir anlatıya sahip. Çocukluğun naifliği ve şu anın içindeki küçük umut ışığının bir araya gelmesiydi bu işin araştırdığı şey.


Can Küçük: Sergide Kişisel Bir Sorun isimli videomla yer alıyorum. Telefonumda ve bilgisayarımda duran daha önce çektiğim fotoğraf ve videoların ve taradığım bazı belgelerin üstüne konuşarak, HIV’le ilgili kişisel deneyimimden bahsediyorum. Pandemide, HIV sayesinde edinilen kazanımların çoğu çöpe gitti. Herkesin vücudunu korumak için tüm önlemlere teslim olması, en yakın arkadaşlarımın yüzlerinde hastalık endişesini görmek bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Videoda bundan bahsettim. Daha önce çalışmadığım bir mecrada, hiç yapmadığım kadar doğrudan kişisel davranmak ve fikir ayrılığı hissettiğim bir konu seçmek, serginin izleyende ya da sanatçıda yabancı tarafları uyandıran kuir atmosferi için doğru geldi.


Diren Demir: Güneş Sineması isimli alan müdahalem ile yer almaktayım. Her geçen gün tüm renkleri ve farklılıkları yok etmeye çalışan despotizm, şehrin akışkan ve kuir gerçekliğini yadsımakta, üstünü kapatmakta ve sindirmeye çalışmakta. Yaşam alanımıza sistematik olarak yapılan bu saldırılar belleğimizi ve akabinde kültürümüzü de zedelemekte. Güneş Sineması da tam olarak bu bellek yıkımına uğratılmış olan mekânlardan birisiydi. TTW'un (Through The Window) kuir kimlikleri bir araya getirdiği güvenli alan, Güneş Sineması'nı tekrardan hatırlayabilmemiz için harika bir fırsat olabilir diye düşündüm.


Alev Ersan: TTW’a (Throught The Window) özellikle bu sergi için ürettiğim Frisson/ Ürperti isimli animasyon-şiir ile katılıyorum. Çoğunlukla metin odaklı işler yapıyorum ve bu yazdığım ufak şiirsel metnin çıkış noktalarından biri Through The Window’ un yaklaşımındaki kuir birliktelikleri ve beden hafızasının yoldaş türlükle, beklenmedik olanla veya gafil avlanmayla olan ilişkisini düşünmek istememdi. Bedende yer edinirken zevk veren bir anın -ürpermenin- insan ve insan olmayan arasındaki ilişkinin, yer ile göğün birer mekân olarak işlemeleri ile kurulan ağların, ve mekânın hafızasının, metnin merkezinde olan archipelagic companions, yani "birlikteliğin ada hali" olarak da düşünebileceğimiz bir ifadeyle eş zamanlı işleyebilmesini istedim. Bunu stop motion olarak yapmayı seçmem, okuma deneyiminde yazılma-silinme-katmanlaşma gibi etkileri barındırabilecek, söz ile çizgi arasında gidip gelen dilin nesneleşmesine yer verebilecek bir ifade arayışından kaynaklanıyor. Türkçeye "ürperti" olarak çevirdiğim frisson ise son bir yıldır yas ve tercüme üzerine yapmakta olduğum araştırmada odaklandığım astonishment (hayret) kelimesi üzerine giderken önüme çıkan bir terim ve "deri orgazmı" olarak da tanımlanıyor; bu zaten karşı konulmaz bir tanım!


 

"Özellikle yoğun bir şekilde maruz kaldığımız devlet politikası, sindirilme, yok sayılma, görülmeme, sansür vb. nice negatif durumla baş ettiğimiz süreçte dayanışmanın önemini daha da iyi anladık."

Ahmet Rüstem & Hakan Sorar


 

Kiki ggNash: Doğumumla katıldım demeyi tercih ediyorum. Eserin ismi yol arkadaşım (resim/video performans). İlk sergimdi Through The Window, teklif geldiğinde doğum günüme yakın tarihte olacağını öğrendim ve -A Star is Born- fantezisini yaşatmak istedim. Bireysel hayatımda kendimle ilgili çok farklı aydınlanmalar yaşadığım bir dönemdeydim ve içimdeki kabusu, canavarı doğurmak için daha uygun bir an olamaz diye düşünüp, dünyaya getirdim. Eserde drag personamdaki canavarın yüzünü kullanmak istedim, kabusumu her yere yayabilmek adına.


Ahmet Rüstem & Hakan Sorar: Through The Window projesinde içinde bulunduğumuz durumu analiz etme ve uzaktan bakabilme adına Kafes isimli çalışmamızla yer alıyoruz. Pandemi sürecini beraber aynı mekânda geçirdik. Çoğu zaman beraber ürettik ve beraber öğrendik. Bu nedenle her ikimizin de hakim olduğu dijital sahada bir çalışma üretmeye karar verdik çift olarak. Kafes ve mekân arasındaki farklara, benzerliklere odaklanmak istedik. Sınırların çevrili olduğu bir alanın malzemesi mi kafes kelimesini tanımlıyor, kullanım amacı mı, yoksa tamamen farklı bir kaygı mı? Bu sorular çerçevesinde gezinerek ruh halimizi, deneyimlerimizi aktarmak istedik. Kafes çalışması bir dakikalık bir 3B animasyon içeriyor. Artivive isimli artırılmış gerçeklik uygulamasıyla deneyimlenen animasyon bizi görselin içerisine davet ediyor.


Damla Şahinbaş: Through The Window sergisinde WE ARE REA isimli projemle yer alıyorum. Sergi için bu projeyi seçmemdeki sebep pandemiyle birlikte özümle baş başa kalmam ve güvenli alanlarımın artık ulaşılamaz olmasıydı. Pandemi çoğumuzu yalnızlığa sürükledi ve kendimizle olan ertelediğimiz yüzleşmeleri bir bir önümüze koydu. Kişisel yüzleşmelerin yanı sıra, bu coğrafyada hala eşitlenemediğimizle yüzleştirdi. Bu sırada üretmek, kendimle olan ilişkimi bir nebze de olsa sağlıklı kılıyordu. Robert Heinecken’ın 1964-68 yıllarında, dönemin yayınlanan dergilerinden yola çıkarak dayatılan beden normlarını sorguladığı bir karanlık oda serisi vardı; ARE YOU REA... Kendi ürettiğim serinin ismini bu projeden esinlenerek ortaya koydum. Heinecken, 1964 yılında öznesi olmadığı ama eleştirel bir bakış açısı sunduğu bu seride ARE YOU REA? sorusunu yöneltiyordu ve ben de öznesi olduğum/uz, 2021 yılında ürettiğim bu seride tüm gerçekliğimle ve gerçekliğimizle WE ARE REA cevabını veriyorum. Serinin detayında ise yapılan deformasyonlara bağlı olarak "yıkım-yeniden yapılandırma" fenomenine ve "güvenli alan" kavramına yer verdim. "Neden bu proje?" sorusunu tek bir cümleyle açıklamam gerekirse; tüm gerçekliğimizle buradayız ve alışacaksınız, eşitleneceksiniz.


İsmet Köroğlu: Vault adlı eserimle yer alıyorum. Pandemi boyunca yalnızlaştırılan bireyin mekânla olan ilişkisini konu aldığım anonim hareket düzeni ve yerleştirmeyle tüm bireyleri kapsayan bir anlatım amaçladım. "Hayat eve sığar" söylemini beden, hafıza, mekân üzerinden soruya çevirerek "Hayat eve sığar mı?" sorusunu sordum ve performans boyunca bu iki kolonun arasına sıkışmış bedenin hareket diline yansıttım. Sergiye bu eserle katılmamın en önemli noktalarından birisi yukarda bahsettiğim bu bilinçli yalnızlaştırmayı tartışmaya açmak ve konuşmaktı.


 

"Üretenler olarak -görünmek- kavramı büyük önem arz ediyor. Ülkemizde bu denli kapsayıcı ve destekleyen bir oluşumun olması gayet önemli. Çok fazla yeni mezun ve tutunamayan, görünemeyen kişi var maalesef ve bu tarz yerler oluştukça sesimizi daha çok duyurabilmeye başlayabiliyoruz." -Kiki ggNash

 

Elçin Acun: Through The Window sergisine Mert Çağıl Türkay ile beraber bu sergi için ürettiğimiz Göz Ardı isimli videomuzla katıldık. Video, şehrin çeşitli yerlerinde saklı gibi duran beden parçalarının durağan hallerini gösteriyor. Çıkış noktamız; heteronormatif iktidar tarafından ötekileştirilen, görmezden gelinerek kamusal alanların gölgelerinde gizli tutulmaya çalışılan bedenlerin, varlığına dair bir kanıt niteliği taşıyan, yavaş yavaş görünürlüklerini sağlayarak özgürlük alanlarını kazandığına dair simgesel bir anlatı yakalamaktı. Pandemi dönemiyle beraber bedenimizin, özellikle de kamusal alandaki söz hakkını iyice kaybettiğimizi hissettiğimiz bir dönem yaşıyoruz ama buna rağmen her köşeden bir parçamızın uzandığını, inkâr edilsek bile görünürlüğümüzün git gide belirginleştiğini anlatmak istedik.


Mert Çağıl Türkay: Through The Window sergisinde Elçin Acun ile ortak hazırladığımız Göz Ardı isimli video çalışmamız ile yer alıyorum. Bu çalışmayı seçmemiz, projenin de içeriği doğrultusunda, ötekileştirilen bireylerin zaten kamusal alanda yerinin olmayışının, pandemiyle özdeşleşen sokağa çıkma yasaklarıyla olan benzerliğinin getirdiği düşünce ile başladı. İktidar yapılanmaları tarafından örgütlü ve sürekli bir biçimde göz ardı edilen bedenin, kamusal alanda dinamik bir biçimde yer alması gerekirken, statik halde bırakılması durumunu sorunsallaştırdık. Videomuzda, toplum içerisinde sürekli olarak ve pandemiyle de yine benzer şekilde sınırlandırılan bedenlerimizin, kuir bir hareketle kendisine yeni olasılıklar açmasına dair görüntülere yer verdik.


Ünal Bostancı: Sergiye Günah Keçisi adlı yeni eserimle katılıyorum. Through The Window Projesi’nin çıkış noktası, özellikle pandeminin getirdiği yeni yaşam koşullarında işini ve projesini kaybeden sanatçı, aktivist ve gece hayatı çalışanlarına destek olarak, bir dayanışma oluşturmaktı. Türkiyeli ve Hollandalı kuir sanatçıları bir araya getiren serginin gündemi de buna odaklanıyordu. Bu çerçevede ürettiğim Günah Keçisi, tarihin farklı dönemlerinde çeşitli azınlıkların hedef gösterilmesiyle alakalı. Özellikle eski gravürlerde resmedilen cadı yakma ritüelleri ilham oldu, diyebilirim. Bu yüzden de serigrafi tekniğiyle basmayı tercih ettim. Hem de işin tek ve yalnız bir hissiyat vermesi yerine, varyasyonlu ve yayılma ihtimali olan bir üretim olması fikri hoşuma gitti.


 

"İktidarların ötekileştirdiği, kendi temsillerinin normatifliğine sığmayan ve aslında büyük çoğunluklar olarak var olurken birbirimizin dönen gözlerine bakabilir miyiz?" -Alev Ersan


 

“Pencere açmak” ve bakış açısı ilişkisini düşündüğümüzde Through The Window sergisi bizlere ne söylüyor? Sergiye katılan sanatçılar olarak bu bağlantıya dair her birinizin fikri kıymetli.


Onur Karaoğlu: Pencere açmak; görünürlüğe, alana, dışarıya, karşılaşmalara, aktivizme dair bir sürü şey çağrıştırıyor bana. Through The Window bir sanat projesi olmanın yanında dayanışmanın da bir formu diye düşünüyorum. Bu yıl ikincisi daha da güçlenerek gerçekleşiyor. Kapsayıcı ve alan açıcı olasılıklara ihtiyaç çokça var ve bu yüzden bu önemli alanın giderek büyüyeceğini ve pek çok kuir bireye her türlü üretimiyle yer vereceğini umuyorum. Bu alanı açtıkları için Kübra, Ömer Tevfik ve Simon(e)’a da çok teşekkür ediyorum.


Can Küçük: Proje karantina sürerken başladı ve normalde fiziksel mekânlarda, seçici kişilerle ve çoğunlukla olmayan bütçelerle ilerleyen sürece karşılık kişinin kendi koşullarında üretebileceğini, bunu başka mecralarda gösterebileceğini, tüm bunlar için ona bütçe sağlanabileceğini gösterdi. İşin en güzel tarafı da proje ikinci senesinde, daha kapsamlı şekilde yapıldı. Tek tek kişilerin kendi pencerelerini açmaları bir yana, bizimle birlikte o pencereyi açan proje yürütücülerinin bunu ne şekilde yaptıkları çok cesaretlendirici.


 

"Ancak kendi dünyandan, kendi deneyimlerinden, kendi evinden çıkmanın ve dışarıya bakabilmenin cesareti bizi pencerelere yöneltir. Ortak deneyimlerden geçtiğimiz başka 'ben'lere pencerelerimizi güvenle açtığımız bir alanın hayalini taşıyor bu sergi." - Diren Demir


 

Diren Demir: Herkesin pek çok penceresi var. Bazıları ahşaptan, bazıları panjurlu, bazıları demir parmaklıklar ardında, bazıları ardına kadar açık, bazıları ise kilitli... Kilitler ve ışık girmeyen kapalı pencereler benim ve pek çoğumuzun konfor alanı olmuştur. Ancak kendi dünyandan, kendi deneyimlerinden, kendi evinden çıkmanın ve dışarıya bakabilmenin cesareti bizi pencerelere yöneltir. Ortak deneyimlerden geçtiğimiz başka "ben"lere pencerelerimizi güvenle açtığımız bir alanın hayalini taşıyor bu sergi.


Alev Ersan: Aklıma gözenekler geliyor bu pencere açmak meselesinden: Nefes almak, delikler ve zevk, girintiler. Bir yandan serginin çıkış noktasını düşündüğümde pandemi döneminde evlere kapanıldığında dışarıyla kurulan ilişkinin kendine ait mekânını da oluşturan bir yer pencere. Açıklığı, yani iki mekân arası geçişi olduğu kadar, açıklığın ta kendisinden oluşmuş bir alanı da ifade ediyor. Bu tür bir okumada bakış çok yönlü, içeriden dışarıya bakmak olduğu gibi, içeriyi dışarıya açmak da var. Bukalemunvâri: Gözleri birbirinden bağımsız hareket ederken renk de değiştiren. İktidarların ötekileştirdiği, kendi temsillerinin normatifliğine sığmayan ve aslında büyük çoğunluklar olarak var olurken birbirimizin dönen gözlerine bakabilir miyiz? Sergiye davet edildiğimde pencere kelimesini tek başına da düşünmek istedim. Window kelimesinin kökeninde wind (rüzgar) ve eye (göz) kelimeleri var. Söz ettiğim açıklık, esinti, hareket çağrışımları yine bakma edimi ile birlikte işliyor.


Kiki ggNash: Farklı sebeplerle sanat üretimini durdurmak zorunda kalan, "taze" bir sanatçı olarak böyle bir ele ihtiyacım vardı. Hem derdimi hissedebilen hem de destek veren alan eksikliği çok. Üretenler olarak -görünmek- kavramı büyük önem arz ediyor. Ülkemizde bu denli kapsayıcı ve destekleyen bir oluşumun olması gayet önemli. Çok fazla yeni mezun ve tutunamayan, görünemeyen kişi var maalesef ve bu tarz yerler oluştukça sesimizi daha çok duyurabilmeye başlayabiliyoruz. Through The Window varlığı sanatın tek tekelde olmadığını, öyle görünse de ellerinden alacağımızı gösteriyor. O yüzden Through The Window ekibine mis kokulu öpücükler yolluyorum. Xoxo.


Ahmet Rüstem & Hakan Sorar: Özellikle yoğun bir şekilde maruz kaldığımız devlet politikası, sindirilme, yok sayılma, görülmeme, sansür vb. nice negatif durumla baş ettiğimiz süreçte dayanışmanın önemini daha da iyi anladık. Through The Window bu noktada katılımcılara manevi ve maddi imkânlar sağladığı gibi, bir araya getirme, buluşturma, kaynaştırma görevleri de üstlendi. Sesimizi duyurmaya olanak sağladı. İzleyici ve üreticiler olarak bizlere yeni pencereler açtığını ve birbirimize, birbirimizin penceresinden bakmamızı sağladığını düşünüyoruz.


Damla Şahinbaş: ‘’Pencere açmak’’ bu varoluş mücadelesi içinde en etkili eylemliliklerden biri aslında. Bugün kendimi, bedenimi, fikirlerimi, üretimimi kısacası varoluşumu daha görünür kıldığımda, biliyorum ki günlerce tetiklenmeye devam edeceğim bir deneyim yaşayacağım. Ama tek bir kişi bile benim penceremden elini, kolunu, başını uzattığında, bu yarın benim güvenli alanımı genişletecek. Bu sebeple üretimimi görünür kılıp bu güvenli alanın büyümesine etkili oldukları için Through the Window yürütücülerine çok teşekkür ederim.


İsmet Köroğlu: İktidarın özellikle kuir bireyleri ötekileştirdiği, alan bırakmadığı bu dönemde Through the Window sergisi her birimiz için çok önemli. Çevrimiçi bir sergi olmasının da ayrıca önemli bir noktası var; fiziksel veya maddi koşullardan dolayı sanata erişimi zor olan bireyler için bir alan açıyor ve davet ediyor. Ayrıca sergi sadece bir küratörün karar verdiği belirlediği sanatçılara yer verdiği ayrımcı sistemi bırakarak katılımcı sanatçının gölgede bırakılmış, görünür olmayan sanatçıları davet ettiği yeni kuir bir bakış açısı getiriyor. Bir pencere açılıyor ve o pencereden üreten, üretmek isteyen herkesin girebileceği kapsayıcı bir alan oluşuyor.


Elçin Acun: Her yeni bakış açısı ya da her pencere, yeni bir alana bakmamıza sebep oluyor, bakış açımızı biraz daha genişleterek daha çok bölgeyi kapsayıcılık içinde düşünmemizi sağlayabiliyor. Önümde ne kadar fazla pencere varsa ben o kadar genişlerim ve ne kadar genişleyip çeşitlenirsem o kadar birlikte olurum. Bence, bu sergi birlikteliğimiz için bize bir fırsat yarattı, beraber düşünerek, beraber üretebildiğimiz bir zeminde olabilmek benim için çok önemli, besleyici ve güç verici oldu.


Mert Çağıl Türkay: “Pencere açmak” ve bakış açısı ilişkisi, sergi çalışmamızı seçerken üzerine düşündüğüm kuir hareket veya kuir varoluş ile bedenin kendisine yeni olasılıklar, yeni imkân sahaları açması ile fazlasıyla örtüşüyor. Through The Window sergisi, açtığı bu özgürleştirici alan ile birbirinden farklı düşünceleri, birbirinden farklı sanat pratiklerini bir araya getiriyor ve hep birlikte sürece dahil olmamız ile yakaladığımız stratejik bir ortaklık sunuyor.


Ünal Bostancı: Sanırım hepimizin biraz hava almaya ihtiyacı var. Kendimizi barınma, beslenme ve yaşamsal haklar gibi temel konular arasında debelenirken bulabiliyoruz ve diğer konular ikincil kalabiliyor. Maalesef gittikçe kapalı alanlara itilerek, evlerde hizaya sokulduğumuz bir atmosferde insan nefessiz kalmış hissediyor. Bu anlamda, dayanışmayla, her türlü yeni alan yaratma girişimi çok değerli. Ben de bu hissiyatla, bu eserin satışından elde edilecek gelirin bir bölümünü pandemide işsiz kalan gece hayatı çalışanları için açılmış bir fona aktarmaya karar verdim.


Through The Window sergisinden bağımsız olarak gelecek projelerinizden biraz bahseder misiniz?


Onur Karaoğlu: Ben performans ve sahne sanatlarında çalışan bir sanatçıydım. Pandemi ile beraber işlerim tamamıyla dijital mecralara kaydı. Ama bu alanlarda olasılıklar çok kısıtlı ve büyük bir belirsizlik var. Bu yüzden şu aralar daha çok yazıyorum. Üzerine çalıştığım kuir konusu olan bir romanı yakın zamanda bitirmek hedefim. Onun dışında bu sene ertelen ve 2022’de Viyana Festivali için Slavs and Tatars’ın Pickle Bar projesi için yapacağım bir performans projesi var. Orada da tarihte var olduğuna inandığım bir takım kuir ihtimaller üzerinden bir anlatıyı seyirciyi merkeze alarak araştırmak planım.


Can Küçük: Bu yılın ilk dönemi İMÇ’de yer alan bağımsız sanat inisiyatifi 5533’ü programlama görevim vardı. Yılın ikinci yarısı için planlar biraz değişti, normalde bir dönem için olan görevime devam edeceğim, Through The Window’da işler nasıl yürütülür ilham alarak.


Diren Demir: 10-11-12 Temmuz tarihlerinde Akbank Sanat'ın Niyetler projesi kapsamında Mücadelenin Estetiği adlı serginin küratörlüğünü üstleniyorum. Heyecanlı bir proje, pek çok aktivistin "mücadele" bağlamında birleştiği eserler ve konuşmalar yer alıyor olacak. Bunun dışında bugüne dek yolcukluklarım esnasında yazdığım şiirleri illüstrasyonlarım ile bir araya getirdiğim yeni bir kitap üzerine çalışıyorum. İfşa ve çağdaş sanat ilişkilerini araştırdığım projeme devam etmekteyim.


Alev Ersan: Yukarıda bahsettiğim yas ve tercüme odaklı araştırmamın kapsamında iki dilli bir metin ortaya çıkarıyorum altı aydır. Bu projenin görsel malzemesi de var, henüz çok üzerinde çalışma fırsatı bulamadığım. Bunlara odaklanmış halde olacağım önümüzdeki aylarda ve fon arayışında da olacağım. Diğer yandan birkaç tane uzun dönemli edebiyat çevirisi üzerinde çalışıyorum.


Kiki ggNash: Ben kev.A.Ş Ltd Şti Kiki ggNash 71 cm canavar travesti. Güncel sanat hayatına yeni bir soluk getirmeye yoğunlaştım. Yeni sergiler, iş birlikleri için uğraşıyorum (tekliflere açığım). Seyirciye ayna etkisi yapmayı seviyorum. Hissediyorum ve üretimde geçen o süreci hissettirmek istiyorum. Henüz sahneler açılmasa da gece hayatında benden mahrum kalmamanız için çalışıyorum. Alt cut YouTube kanalında Kiki ile Koştur Koştur isimli programı yapıyorum. Günün sonunda var olabilmeye çalışıyorum aslında. Sadece kendim için değil dünya için de. Çünkü buna ihtiyacımız var.


Ahmet Rüstem & Hakan Sorar: Hakan Sorar ve Ahmet Rüstem olarak güçlerimizi birleştirmemiz gerektiğini düşündüğümüz bir aşamadayız. Yakında ikili olarak bir isim altında beraber üretim sahamızı genişletmeyi hedefliyoruz. Anlatacağımız ve çevresinde gezeceğimiz çok fazla hikâye var. Aktarım dili olarak dijital sahayı kullanmaya ve bilgi birikimimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Yine beraber ürettiğimiz Sauna çevrimiçi deneyimi oldukça ziyaret edildi ve ses getirdi. Yeni deneyimler üzerine çalışıyoruz.


Damla Şahinbaş: Şu anda 2019’dan beri devam ettiğim Ayrık Otu projesine ivme kazandırmaya çalışıyorum. Pandemi ile birlikte büyük soluk kaybetmişti. Onun haricinde WE ARE REA serisi de uzun soluklu bir proje. Hiçbir projem için "bu bitti, tamamdır" diyemiyorum. Süreç değiştikçe proje de şekillenmeye ve ayna olmaya devam ediyor. Öznesi olduğum her alanda üretmeye devam edeceğim.


İsmet Köroğlu: Şu an Karşı Sanat Çalışmaları'nın Melis Bektaş küratörlüğündeki İstanbul’da Şifa Bulmak sergisine yaptığım bir video performansla katıldım, halihazırda sergileniyor gidip görülebilir. Aynı zamanda yaptığım bu video performansı Viyana’da Hinterland galeride The Cure başlıklı sergide yer alacak. Önümüzdeki Eylül ayında koreografisini Isaac Chong Wai’nin yaptığı Leaderless eser Berlin’de olacak ve eserde performans yapıyor olacağım. Önümüzdeki dönemlerde koreografi yapmaya ve dans etmeye devam edeceğim. Pandemi koşulları esnediğinde ve "normalleşmeye" geçtiğimizde canlı fiziksel bir performans eseri hazırlamak ve bu eseri sergi mekânlarında dolaştırmak istiyorum.


Elçin Acun: Önümüzdeki dönemlerde kendi kişisel projelerime devam edeceğim, Ocak gibi bir kişisel sergim var onun için çalışmaya devam ediyorum, bir yandan da sanatta yeterlik tezimi hazırlamaya çalışıyorum. Ayrıca yeni kurduğumuz kuir ve feminist sanata odaklanan, bağımsız sanat alanımız KOLİ Art Space’teki etkinliklerimize devam edeceğiz. Sergi ve atölye projelerimizin yanı sıra, kolektif şekilde üretebileceğimiz projeler oluşturmaya çalışıyoruz. Umarım önümüzdeki dönemlerde beraber çalışabileceğimiz, birbirimizin fikirlerine ve mücadelesine katkıda bulunabileceğimiz fırsatları yakalayabilirim.


Mert Çağıl Türkay: Halihazırda özellikle beden, cinsiyet ve iktidar ilişkileri gibi kavramların öne çıktığı ulusal ve uluslararası projelerde ve sergilerde yer alıyorum. Kuir kuramı ekseninde ilişkilenen fotoğraf ve video projeleri üretiyorum ve bu doğrultuda eser üretimlerime ve araştırmalarıma devam edeceğimi düşünüyorum. Gelecekte de Through The Window projesine benzer biçimde şekillenecek, birbirinden farklı disiplinlerin zenginleştirdiği çeşitli sanatsal çalışmalar, söyleşiler ve atölyeler gibi etkinliklere dahil olmayı istiyorum.


Ünal Bostancı: Pandemi sırasında evdeki atölyemde kendi imkânlarımla üretimini karşılayabildiğim, papier-mâché tekniğiyle heykeller yapmaya başladım. Gazete ve benzeri kullanılmış kâğıtları parçalara ayırıp, su ve yapıştırıcı ile yeni formlar verdiğim biraz da meditatif bir süreç. Hem zaman baskısını kaldırarak, belirli bir sergiye özel olarak çalışmama rahatlığının yansımasını görmek, hem de ağaç, kâğıt ve su ilişkisinin döngüselliği bana çok iyi geldi. Herhalde bunun bir yansıması su yolunu buldu ve önümüzdeki Kasım’da bu çalışmaları hem basılı malzemeyle bağlantılı hem de benim için özel bir yeri olan bir mekânda sergileyeceğim.


 

22 sanatçının katılımıyla, Ömer Tevfik Erten küratörlüğünde, Kübra Uzun ve Simon(e) Van Saarloos yürütücülüğünde gerçekleşen Through The Window çevrimiçi karma sergisine projenin Instagram hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.




Comments


bottom of page