top of page
Canan Bolel

Kusursuz bütünün kusurlu parçaları

Kristalleri ve canlı maddelerini çıkış noktası olarak alarak sanatsal, küratöryel ve kurumsal çalışmaların üretim, sergileme ve geri dönüşüm süreçlerindeki çok çeşitli ilişkilerle sınırlı bir ekosistem yaratmayı hedefleyen Elena Sorokina küratörlüğünde düzenlenen Kristal Berraklığı isimli sergiyi değerlendirdik


Yazı: Canan Bolel



Gluklya (Natalia Pershina-Yakimanskaya), Kliniğin Alimleri Pembe Kuvars'ı akışkan bedene aktarma süreci hakkında düşünüyorlar, Kâğıt üzerine sulu boya, 2020



Sıvıların kristalleşme süreçleri, muntazam bir katılaşmayı içerir ve kristaller sonrasında da büyümeye devam ederler. Her yöne doğru kristal örgüler halinde yol almalarıyla kusursuz, düzenli yapılar olarak bilinirler. Bu saf geometrik yapıları kar tanesi ve elmasın yapısında görebiliriz. Boşluksuz, simetrik, biricik mikroskobik kusursuzluklar…


Elena Sorokina küratörlüğündeki Kristal Berraklığı sergisi dünyanın farklı şehirlerinden farklı yaklaşımlara sahip yirmi sanatçının katkılarıyla, aşina olduğumuz “kusursuz ve büyüleyici kristaller” algısını tepetaklak ediyor. Sergi bu garip yapıların kusursuzluklarından çok bozulmuş şeffaflıkları, gözle görülmeyen kusurları, düzensizlikleri, su, toprak ve hafızayla ilişkisine odaklanıyor.


Serginin metinsel yapı taşlarından biri olduğu bilinen Byung-Chul Han’ın Şeffaflık Toplumu isimli kitabı “küresel şeffaflık” kavramı üzerinden günümüzde hepimizin maruz bırakıldığı saydamlığı sorgular. Neoliberal düzende şeffaflığın dayatılan kültürel bir norm olarak ortaya çıktığını söyler Han. Gözlere görünürlüğümüz, X ışınlarının keşfiyle kristallerin etrafındaki esrarengiz sis bulutunun dağılmasını andırır. Serginin beslendiği bir diğer kaynak ise Bruno Latour’un kitabı, Ayağımız Yeryüzüne Bassın. Latour deneyimlerimizin katı bir şekilde içinden geçtiğimiz çevresel ve sosyoekonomik krizler çevresinde şekillendiğinin altını çizerken, bir proje olarak modernleşmenin hataları ve tutarsızlıklarından bahseder. Sürekli değişen ve değişirken kontrolü kaybeden düzeni ele alan bu iki eser, Kristal Berraklığı’nda sanatçıların yaratıcı yorumlarıyla yeni anlamlar kazanıyor.


Bir kristalin molekül dizilimi, ışığın geçişine izin verip vermemesine bağlı olarak, kristalin saydamlığı ya da matlığını belirler. Kristallerin kusursuz saydamlık ile tam matlık arasındaki hayatları sergide işlenen temalardan biri. Berkay Tuncay meditasyon ve yoga videolarında tekrarlanan kalıpları CAPTCHA formuna dönüştürdüğü duvar üzeri baskılarla bizi robotlardan ayıranın peşine düşüyor. Yazan Khalili gittikçe normalleşen yüz tanıma sistemlerini Medusa figürü üzerinden sorguluyor. Bu huzursuz edicilik, Gülsün Karamustafa’nın kısa videosuyla katlanıyor. Objelerle dolu bir dolabın derinliklerine doğru yola çıkan küçük kıza Doğu ve Batı çalgılarının bir araya geldiği tüyler ürpertici bir müzik eşlik ediyor. Küçük kız sırra erişmek üzereyken, video sona eriyor. İstanbul’un ilk karantina günlerinde ürettikleriyle Güneş Terkol, dijital ve dijital olmayan yakınlıklara, mesafelere ve mesafesizliklere değinip aramızdaki “o şey”in ne olduğunu soruyor.


Kristallerin canlı olmanın ve olmamanın eşiğindelikleri de sergide ele alınıyor. Elmas Deniz, deniz kabukluları üzerinden insan olanla olmayanın karmaşık ilişkisini, yaşam döngüleri ve bu küçük canlıların kristalli yaşamları üzerinden inceliyor. Bianco Bondi’nin M.S. 1. yüzyılda Dioskorides’in minerallerin de kullanıldığı tıbbı reçetelerinden yola çıkarak hazırladığı yerleştirmesinde, tuzlu su ve şifalı bitkiler sergi boyunca dönüşerek yeni formların hayat bulmasına olanak sağlıyor. Gluklya ise, Kazimir Maleviç’in Siyah Kare eserinin ilk kez sergilendiği operaya atıfta bulunarak kurguladığı Güneşin Bakımı adlı operasında kristaller insanların yerini alıyor ve hasta Güneş’i iyileştirmeye çalışıyorlar.


Kristal özellikleri taşımak, mineral olmanın ön koşulu. Minerallere ev sahipliği yapan toprak serginin ana elementlerinden biri. Minia Biabiany yerleştirmesinde Guadeloupe’nin kolonyal geçmişi ve direnişiyle, kaynağı aktif La Grande Soufrière yanardağı olan sülfürlü bloklar üzerinden köprü kuruyor. Sinem Dişli’nin Urfa Göbeklitepe’den gelen mineral örneklerinin pigment ayrıştırma çalışması toprağın suyla etkileşimi ve mineral katmanlılığını gözler önüne seriyor. Benzer bir şekilde, Ilana Halperin jeolojik ve tarihsel çok katmanlılığı, doğal oluşumları ve aşınmaları temel alan çalışmalarında işliyor. Adrien Vescovi bitki ve minerallerle etkileşime giren kumaşların dönüşümüne odaklanıyor. Sammy Baloji, insan ve toprağın en sorunlu yakınlaşmalarından biri olan elle yapılan madenciliğe Kongo’da bir madenden fotoğraflarıyla ışık tutuyor. Maden damarına kazılan etrafında çadırlarda kurulan hayatları belgeliyor.



Sammy Baloji, Maden Alanı Kazısı Detayı #2, Dijital baskı, 2011



Hafıza, unutmak ve unut(a)mamak da kristaller üzerinden yeniden yorumlanıyor. Kıymet Daştan topladığı taşların üzerine erittiği optik disklerden yaygın kristal algısına en uygun parıltılı objeleri yaratmış: Optik disklerin hafızasıyla kaplanmış sahte kristaller. Paul Mahake suyun belleğine, tutuculuğu ve yutuculuğuna değindiği çalışmasını 2017 yılında herkesin gözü önünde Venedik Büyük Kanal’da boğulan Gambiyalı mülteci Pateh Sabally’ye ithaf etmiş. Şener Özmen çalışmasında Türkçede “kurşun dökme” olarak bilinen molybdomancy geleneğini temel alıyor. Kurşunun kristalleşme süreciyle şekillenen bu pratiği kişisel geçmişi ve ait olduğu coğrafyalar üzerinden yorumluyor. Katinka Bock kendi şiirinden ilhamla, İstanbullu iki bakırcı ve iki terzinin birbirlerinden habersiz ürettikleri eserde İstanbul Boğazı’nı ağırlıksız cinsiyetsiz bir insan olarak hayal ediyor.



Kıymet Daştan, Unutma(ma)ktan Korkuyorum, Optik malzeme, 2019



Sergideki çalışmalar kristalleri ve kristalliği yorumlarken, kristallerin geçmişlerine de vurgu yapıyor. Hale Tenger’in 2006’da tekrar tanımlanan krizokol mineralini temel aldığı çalışmasında bir mineralin keşif, unutuluş ve yeniden keşif süreçleri hakkında düşündürüyor. Kristallerin maddesellikleri ve geçmişleri hakkında İz Öztat’ın izleyeni içine çeken videosu, kristalleşme süreçleri ve güncel toplumsal meseleler arasında bağ kuruyor. Gaëlle Choisne Fransa’daki karantina sürecinde bitirdiği eserlerinde bitkisel, hayvansal ve mineral maddelerin iç içe geçtiği, birbirini “kirlettiği” çizimlerinde bozulan ekosistemlere işaret ediyor, akıllara kristallerin içten bozulmuşluklarını getiriyor.



Hale Tenger, Kırılgan Kavrayış, Ses ve karışık teknik yerleştirme, 2020



Kristal Berraklığı’na dair metinsel incelemeler için Deniz Gül’ün sergiye cevap olarak yazdığı aramızda hayat var (+şeffaflık) kitabına, sergi kataloğunda küratör Sorokina’nın giriş yazısına ek olarak Spyros Papapetros ve Katy’taya Catitu Tayassu’nun kristallerin özelliklerini farklı açılardan ele aldıkları yazılara göz atılabilir.


Kristal Berraklığı sürdürülebilir sanatsal ve küratöryel pratiklerin mümkün olduğunun kanıtı. Karbon ayak izini azaltmaya yönelik ekolojik kaygılar eserlerde kullanılan malzemelerden, taşıma ve kurulum süreçlerine kadar şekillendirici olmuş. Aynı zamanda Kristal Berraklığı Pera Müzesi’nin pandemi dönemindeki ilk sergisi. Önümüzdeki yıllarda nasıl hatırlanacağı ise merak konusu.


Kristal Berraklığı sergisi 7 Mart tarihine kadar Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilir.



İz Öztat, Söz Konusu Koşullarda Şaşkın İnceleme, Video, 13', 2020

Comments


bottom of page