Fotoğraflardan, mektuplara, karikatür çizimlerinden ses kayıtlarına kadar geniş bir temsil düzlemine yayılan Köpe Ailesi arşivi, bir aile yaşamının tehlikeye düşen sürekliliğini, yok olmaya yüz tutmuş genişliğini; gün geçtikçe değiştirilip, dönüştürülen ve nihayetinde evcilleştirilen İstiklâl Caddesi’nde, SALT Beyoğlu’nun ev sahipliğinde çok sesli olarak yeniden oluşturuyor
Yazı: Selin Çiftçi
Köpe Ailesi, Selanik, 1903, Antoine Köpe Arşivi Elizabeth Childress izniyle
Yönetmen Nefin Dinç’in Teksas’taki yüksek öğrenimi sırasında tesadüfen karşısına çıkan arşiv, bir yandan, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarının son dönemlerini her iki coğrafya arasında mobilize bir hayat kurmuş Macar bir aile olan Köpelerin tanıklığıyla aktarırken, bir yandan da dönemin İstanbul’unun merkezi konumunu ve kozmopolit kimliğini de görünür kılıyor. İstanbul’da, sosyal, kültürel ve siyasal pek çok değişime ister istemez dahil olan ailenin hikâyesinin, aradan geçen yaklaşık 150 senede Beyoğlu’nda yeniden bir yer bulmuş olması, Arnolfini’nin Evlenmesi’nde (Portret van Giovanni Arnolfini en zijn vrouw) Jan van Eyck’in imzası gibi bir “buradaydım” deme şekli, bir tür görgü tanıklığı.
Bu hikâyenin anlatıcıları Antoine ve ağabeyi Taïb, yetenekleri ve imkânları doğrultusunda bizlere palimpsest bir dönem kesiti sunuyorlar. Antoine’ın anılarıyla nostaljik ve melankolik bir havaya bürünen bu zengin kesit, ironi içeren çizimlerle mizahını ortaya koyarken, Taïb’in saray muhabiri gözüyle çektiği fotoğraflarla kendi bilgisini yeniden üretiyor. Sontag’ın ifadesiyle; oturma odalarımızda sessizce seyredip, dinlediğimiz savaşlara tanık olmuş bir insan evladı olarak, Antoine’ın 1945’ten sonra kaleme aldığı ve çoğunluğu I. Dünya Savaşı anılarından oluşan hatıratındaki yenilen “asker" ve her iki dünya savaşına da tanık olmuş “insan” halleri bu melankoliyi anlamayı kolaylaştırırken, değişen dünya düzenine olan kızgınlık, sergiye sinen nostalji duygusunun muhtemel kaynağını oluşturuyor. Savaş sırasında, o anda ya da o anın hemen sonrasında çizilen karikatürlerine nazaran, Antoine’ın her şey olup bittikten sonra kaleme aldığı bu anılar, sonradan gelişen kültürel, politik etkenlerin ışığında yazılmış, hatta belki savaşın çıplaklığından ötürü oto sansüre maruz kalmış olsalar dahi, retrospektif bir gerçeği tarif etmekten geri kalmıyorlar.
Çapa’daki Macar Askerî Hastanesi’nin Amiral Souchon,
Enver Paşa ve Avusturya-Macaristan Büyükelçisi’nin eşi Markiz Palavicini
katılımıyla gerçekleştirilen açılış töreni, İstanbul, 10.04.1916,
Fotoğraf: Taïb Köpe, Antoine Köpe Arşivi, Elizabeth Childress izniyle
Sergi boyunca Taïb’in fotoğrafları ise bir alıntı, veciz bir söz gibi tek seferde ifade edebiliyor anlatmak istediğini. Fotoğraflarının bir kısmını dönemin oryantalist bakan gözlüğüyle çok satan Fransız dergisi L’Illustration’a belli aralıklarla servis eden Taïb’in, 1909’da Talimhane’den kalkan Osmanlı isimli balondan çektiği hava fotoğrafları tarihi yarımadanın dokusuna, Sarayburnu yapılarına, ya da dönemin ulaşımına dair pek çok veriyi aynı anda sunarken, kapitülasyonların kaldırılmasını kutlamak için toplanan kalabalığı, savaşa destek veren gösterileri ya da savaş dönemi Alman, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu vatandaşlarının toplumun bir parçası olduğunu açık eden fotoğrafları İstanbul’un hareketliliğine, canlılığına referans oluştururken, aidiyetlerin ve sınırların geçirgenliğini de simgeleştiriyor.
Saraya yakınlığıyla bilenen Taïb’in objektifi, çok karmaşık bir dönemin ortasında, birçok yönden aydınlatıcı olsa da sultanın, sadrazamların, paşaların başını çektiği üst düzey bir sosyal yapının nispeten korunaklı kadrajından dışarı pek çıkmıyor. Arşivin doğasına içkin gelişen bu nitelik, belli bir sosyal kesimin ağırlığını hemen kabul ettirmesine rağmen, yine de Antoine’ın ses kayıtlarında eşi Emilie’nin sadece çaldığı piyanonun sesini duymamızı, ya da İstanbul ve Selanik dışında ailenin Anadolu’daki pek çok kente uzanan yaşamlarına dair ipuçlarıyla yetinmemizi açıklamakta yetersiz kalabiliyor. Dolayısıyla arşivin bu yapısı, fotoğraflarda bir fon olmanın ötesinde halkın yaşamına, kadınların, işçilerin gündelik hayattaki konumuna, toplumsal dokunun görülmeyen diğer bileşenlerine dair soruları ve merakı da beraberinde getiriyor.
Hızla artan görsel bombardımanın altında, belgesel temsilin güvenilirliğini masaya yatırmışken, Braşov’dan İstanbul’a, Selanik’ten Edirne ve Konya’ya uzanan Köpe Ailesi arşivi; çöküşlere, bitişlere ve yeni başlangıçlara sahne olan, 19. yüzyılın başlarından, 20. yüzyılın ortalarına uzanan çok renkli ve karmaşık bir dönemin, pek çok yöne çekilip yorumlanma hakkını kendinde saklı tutuyor. İzleyiciye bu arşive dair çok yönlü bir veri akışı sağlayan ve II. Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminden detaylı bir seçkiyi sunan İmparatorluklar Arasında Sınırlar Ötesinde sergisini, 14 Mart 2021 tarihine kadar Salt Beyoğlu’nda ziyaret edebilirsiniz.
Comments