Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara verdiği destek her zaman bir miktar tartışma yaratır ancak bu kez ardı ardına kapandığını ilan eden özel tiyatro haberleri eşliğinde, mesele çok daha üzücü bir hal aldı. Her kapanma haberi ülkenin kültür sanat alanına derin bir darbe vurdu ve ağır bir yara açtı. Bu yara kanar, acır ve sektör can çekişirken, konuya dair fikirlerini ve deneyimlerini alandan beş değerli tiyatrocumuza sormaktan başkaca bir şey yapamamanın hüznüyle onlara sorular sorduk ve de aldığımız cevapları sizler için iki haftalık bir yazı dizisi olarak derledik
Yazı: Şenay Tanrıvermiş
Behiç Cem Kola, Fotoğraf: Stephan Talneau
İlk kulak verdiğimiz tiyatrocu, yeni kalemler, farklı metinler, özgün yorumlar üretilmesine alan açan, yazan-çizen ve sahneleyen Kadıköy Theatron üyelerinden Behiç Cem Kola. Son aylarda Kadıköy Theatron'un da nefesi kesiliyor gibi. İçinden geçilen zor dönemde Kültür Bakanlığı desteğine başvurmayı deneyemediler bile. Behiç Cem Kola'ya desteğe başvuramamanın sebeplerini soruyoruz.
Vergi ve SGK borcu nedeniyle mi başvuramadınız? Eğer öyleyse pandemiden öncesi ve ötesi krize dönüşen sorunlar nelerdir?
Kültür Bakanlığı desteğine vergi borcumuz sebebiyle başvuramadık. Yeni taşındığımız, yeni bir tiyatro açtığımız için pek çok kredi borcumuzun yanında vergi borcumuz da birikmişti. Pandemi dolayısıyla tüm oyunlar ve festivaller iptal edilince tüm ödemelerimiz sekteye uğradı. Süreçte elimizde kalan parayı da atılmamak için mekânın kirasına yatırmak zorunda kaldık.
Sizin gibi daha derin ekonomik krizde olan tiyatrolara destek verilmiyorsa bu seneki özel tiyatrolara verilen desteği nasıl açıklayabiliriz?
Kültür Bakanlığı yardımının hiçbir zaman bizim gibi özel tiyatrolara destek amaçlı bir yardım olduğu yanılgısına kapılmadık. Her sezon yeni oyunlar üreten, kendi mekânını işleten, yazarlara, yönetmenlere, oyunculara mekân desteği veren- hepsinin üzerine korkunç gelir vergileri, KDV ve stopaj ödeyen bir tiyatro olarak Kültür Bakanlığı yardım listeleri her açıklandığında bu gerçekle tekrar yüz yüze geldik. Listede adı geçen tiyatro topluluklarından %75’i hiç duymadığımız, bilmediğimiz oyununu izlemediğimiz- basit bir internet aramasıyla gerçek bir kumpanya olmadığını gördüğümüz tiyatrolardı. Aktif olarak tiyatro yapan, telif ödeyen, oyunu için dekor, kostüm, aksesuar masrafı yapan bir ekibin hele ki pandemi döneminde borcunun bulunmaması imkansız. Biraz daha yerleşmiş ekipler bir şekilde borçlarını ödeyip başvurdular; pek çok küçük çaplı tiyatro da kredi çekip, borç alıp vergilerini ödedi- fakat yine de destekten yararlanmaya uygun görülmediler.
Kültür Bakanlığı'nın acil çözüm önerileri yerini buldu mu? Neden buldu veya bulamadı? Suçlu var mı, varsa kim veya kimler?
Kültür bakanlığının acil çözüm önerileri, Tiyatro Kooperatifi ve benzer oluşumların ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Bakanlığın, özel tiyatroların ve kendi mekânını ayakta tutmaya çalışan toplulukların yaşadığı zorluklar konusunda hiçbir fikri yokmuş. Teliflere ödediğimiz miktarlar konusunda hiçbir fikri yokmuş. Bir oyunun online platforma taşınması, teliflendirilmesi konusunda hiçbir fikri yokmuş. Sunulması gereken çözümler, defalarca dile getirildiği gibi çok basitti. Vergilerin ötelenmesi; kira, elektrik, su gibi giderlere destek verilmesi. Kültür Bakanlığı bu isteklerin hiçbirine cevap vermedi. Süreçte destek veren Kadıköy Belediyesi, İBB şehir tiyatroları gibi kurumlardan aldığımız ödemeler de otomatik olarak vergi borçlarımıza gitti.
Tiyatrocular neden kendi aralarında temel sorunların tanımlamalarını yapamıyor, çare üretemiyorlar? Yapıyorlarsa neden ardı ardına tiyatrolar kapanıyor?
Tiyatrocular temel sorunların tanımlarını yapabiliyorlar aslında. Özellikle son bir seneye baktığımızda kurulan Tiyatro Kooperatifi ve pek çok tiyatro platformu buna örnek. Şimdiye kadarki en büyük sorunsal muhatap bulamamaktı. Resmi statümüzün düzenlenmesi, mekânlı olan tiyatroların eski tiyatro mimarilerine göre denetlenmemesi gerektiği, ruhsat sıkıntıları, bilet satış platformları gibi pek çok konu geçtiğimiz sene boyunca masaya yatırıldı ve bazılarından da sonuç alındı. Şu anda kapanan “tiyatrolar” değil “tiyatro mekânları”.
Tiyatrocuların geçinme zorluklarının yanı sıra, tiyatro mekânlarının açık olduğu ve iş yapmadığı her ay için biriken borçları var. Pandemi sürecinin 1-2 yıl süreceği göz önünde bulundurulduğunda bir tiyatro mekânının, devlet desteği olmadan sürdürülebilir olması imkansız görünüyor. Devletten alabileceğimiz tek desteğin de başvurudan 2 hafta önce açılmış fason şirketlere, akaryakıt firmalarına, inşaat firmalarına gittiğini görünce kapanmaktan başka yol kalmıyor bize.
Kültür ve Turizm Bakanlığı dışında ve/veya eşliğinde başka çözümler bulunamaz mı?
Eğer problem tiyatrolara özgü olsaydı o zaman mutlaka olurdu. Seyircimiz ilk günden beri destekliyor; bilet alıyor, bağış yapıyor, tüm açık hava oyunlarımızı dolduruyor. Fakat herkesin geçim sıkıntısı çektiği bir dönemde, normalde oyunlarımızı dolduran seyircinin verebileceği destek sınırlı. Kültür Bakanlığı, örneğin Devlet Tiyatroları için ayırdığı dev bütçeyi rahatlıkla özel tiyatroları ayakta tutmak için kullanabilir; en azından devlete olan borçları silebilir; hibe veremese bile iş karşılığı bütçe çıkarabilir.
Kadıköy Theatron ne olacak, sizin de eksiğiniz veya hatanız yok mu?
Theatron 6. senesinde, geçtiğimiz Eylül ayında yeni bir tiyatro mekânına taşındı. Eğer eski mekânımızda olsaydık, yeni mekâna bu kadar büyük bir harcama yapmış olmasaydık bu kadar çıkılmaz bir durumda olmazdık; belki de 1-2 sene kapanmayı göze alırdık. Ama içinde bulunduğumuz durumun Kültür Bakanlığı desteği dışında bir çıkışı gözükmüyor. Yaptığımız tek hata bu ülkede elimizdeki parayla dolar alıp getirisiyle geçinmek yerine tiyatro mekânı açmış olmamız.
Sorularımızı yönelttiğimiz bir diğer tiyatrocu ise feminist perspektifle tiyatro yapan ve bunu ilkesel olarak ilan ederek ayrıca bir tutum sergileyen Boyalı Kuş Tiyatro’dan Jale Karabekir. Bize neden yardım alamadıklarını konusundaki görüşlerini açıklıyor.
Jale Karabekir, Fotoğraf: Aslı Uludağ
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "Özel Tiyatrolara Tarihin En Büyük Yardımı" şeklinde duyurulan desteği, Boyalı Kuş Tiyatro neden alamadı? Bu sonucu bekliyor muydunuz?
Sürpriz olmadı. Ancak yine de dünyayı sarsan bu hiç beklenmedik salgında ve yarattığı ekonomik, toplumsal ve siyasi krizde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu tutumu bize başka bir ders de vermiş oldu. Kısaca anlatmam gerekirse 2013 yılında bakanlık bazı tiyatroları kara listeye aldı. İlk olarak daha tanınmış ve büyük tiyatro topluluklarıydı. Bu tabii ki tamamen politikti, mali desteği kesmek bu topluluklara devlet babadan bir cezaydı, “bana karşı olursanız size mali destek vermem” demenin bir yoluydu. Aslında geçmişe bakarsanız, destek alanlar listesindeki tiyatro topluluklarının isimlerini bilirdik, o topluluklara aşinaydık, meslektaşlarımızı tanıyorduk. Ancak bu destek mali bir destek olduğundan listede yavaş yavaş yıllar içinde iktidara yakın olan yeni tiyatro topluluklarının ve bazı şirketlerin isimlerini görmeye başladık. Bir yıl sonra 2014 yılında ise, bizim gibi daha küçük ve alternatif topluluklar bu listeye eklendi. Tiyatro Boyalı Kuş olarak 2014 yılından beri, her yıl başvurduğumuz halde, “Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Yönetmeliği” kapsamında bazen bütçeyi yanlış yaptığımız için, ki 4, 5 kalemden oluşan bir bütçeyi yapmak ne kadar zor olabilir, ya da bu sene hepimizin artık bildiği madde nedeniyle başvurumuz kabul edilmedi. Açıkçası bakanlık keyfi, politik kararlarla bizleri yasaklıyor; kendine yakın topluluklara ya da tiyatro olmayan şirketlere bu mali desteği yasal bir şekilde aktarıyor.
Özetle, Tiyatro Boyalı Kuş gibi birçok topluluk bakanlık tarafından yıllardır yasaklı. Bu desteğin değerlendirilmesi için bir de ayrıca kurul var. Ancak bizim gibi yasaklı tiyatroların başvuru dosyaları zaten kurul üyelerine verilmiyor. Bizim dosyalarımız önceden ayrılıyor. Bunu da zaten kurulda olan kişilerden biliyoruz, bizim başvurularımızı hiç görmediklerini söyleyenlerden. Biz 2005’ten beri bakanlığa bu destek için başvuruyoruz ve sekiz kere destek aldık. Bu destek her yıl tek bir oyunun yapımı için tiyatrolara veriliyor. Yani her sezon yeni bir oyun prodüksiyonu için başvurmanız gerekiyor. Bizim mali desteğimiz kesildiğinden beri, bunu gazetecilerle ya da seyircimizle konuştuğumuzda “feminist tiyatro yapıyorsunuz ve devletten mali destek mi bekliyorsunuz” sözüyle de karşılaşıyoruz. Evet herkes her şeyin farkında. Ancak bu kara listenin nasıl oluşturulduğunu bilmiyoruz. Bunun sadece bizim tiyatromuza karşı olmadığını da biliyoruz. Yasaklı olan tiyatrolarla da öyle çok ortak yanımız yok, yasaklı olmak dışında. Ama durum tam da bu!
'Acil çözüm' için direnen ve her gün ilgililere çağrı yapan tiyatrolar neden seslerini duyuramıyorlar? Yardım alanlar ile alamayanlar arasında genel bir fikir birliği var mı?
Covid salgını başladığında hepimiz şaşkındık. Ancak öncesinde de Kadıköy Tiyatrolar Platformu, Tiyatro Kooperatifi gibi bazı örgütlenmelerin çalışmaları başlamıştı, salgınla birlikte imza kampanyası yapıldı ve Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi kuruldu. Bu örgütlenmelerin çalışmaları, girişimleri, talepleri ve önerileri kamuoyuyla paylaşılmaya çalışıldı. Bakanlıklarla birçok toplantı ve görüşmeler yapıldı. İlk günlerden beri “acil çağrı” yapılıyor aslında. Ancak devlet her zamanki gibi bürokrasisini işletiyor. Sonuçta bu işten ekmek yiyorlar. Maaşlarını bu şekilde alıyor memurlar. Görüşsünler, toplantı yapsınlar. Ancak bakıyoruz ki sonuç gerçekten yok. Sıfır acil çözüm. Acil olan hiçbir şeye elini uzatmadı devlet. Tiyatrolara her zamanki gibi bürokrasisiyle kapısını açtı. Kiralar, stopajlar, vergiler, SGK’lar mali geliri kesilen tiyatro ve salon işletmecilerin üzerine kaldı. Açıkçası muhasebeden anlamıyorum ama biraz da anlıyorum; şunu söyleyebilirim ki, vergi mükellefi bir tiyatro olarak -televizyonda o günlerde sürekli söylenenin aksine- Mart ve Nisan SGK’larını ödedik. Bir gelir vergisi ve stopaj da ödedik. KDV her ay zaten hala ödeniyor. Mayıs ayından sonraki SGK’lar sadece ertelenmiş. Ben bunu fark ettiğimde muhasebecime çok çıkışmıştım. Onlar ne yapsın? Ama anlamıyorum. Mart ayından itibaren iş yapamayanlar olarak neden bunları ödedik? Maalesef acil çağrıları duymadı devlet. Bildiği bir oyalama yöntemidir elbet.
Daha sonra dijital kütüphane diye bir proje ortaya çıktı ki bunun da acil bir çözüm ya da mali bir yardım gibi görünmesi söz konusu bile değil. Dijital olarak yayınlayacakları bir oyun için istedikleri belgeler (her zamanki gibi vergi ve SGK borcu yoktur kâğıdı -yahu çoğumuzun parası yok ki ödeyelim) ya da siz önceden telifleri ve emekçilere parayı ödeyin faturalarınızı/gider pusulalarınızı bize verin hatta parayı önceden banka yoluyla ödeyin ve dekontu da ekleyin ki sizi iyice delirtelim, şeklindeydi. Parası olmayan bir tiyatroya devlet para vermek için ilk önce o parayı ödetme şartı getiriyor. Akıl almıyor. Nisan ayından beri demin konuştuğumuz desteğin miktarını arttıracaklarını ve özellikle salon işleten topluluklara ve SGK’lı çalışanı olanlara öncelik vereceklerini söylemesi de bir başka konu. Zaten her sene verilen (hatta verilmeyen) bir destek bu. Ama öyle mi oldu? Gerçekten sahnesi olan tiyatrolara verildi mi? Maalesef çoğu sahneye, yani bizim de yıllar içinde oynadığımız sahnelere verilmedi, ancak zaten birçoğu vergi ve SGK borcu yoktur kağıdı veremediği için başvuramadı bile. Bunlar akıl almaz şeyler. Devletin nerelerde bürokrasisini görmezden geldiği, hatta hiçe saydığını biliyoruz; ama tiyatroya sanata gelince inanılmaz bir bürokrasi içine tüm tiyatrocuları sokuveriyorlar. Zaten bizlerin çok da anlamadığı meseleler bunlar. Bu da herhalde bir taktik! Oysa olağanüstü bir durumun içindeyiz. Tüm dünyada salgın var. Biz tiyatrocular sonuçta sadece tiyatro yaparak değil, eğitim başta olmak üzere birçok alanda ekmeğimizi taştan çıkarmaya çalışıyoruz. Ve o alanlar da neredeyse kapalı.
Tiyatro Boyalı Kuş olarak sahnemiz yok. Özellikle 2014’ten sonra küçülmeye gittik. Neredeyse tüm kaynaklarımızı kendimizin ürettiği bir yapı oluşturduk. Ancak mesele biz değiliz. En önemli mali krizdekiler tiyatro salonları. Her gün bir kapanma haberi daha alacağız diye korkuyorum. Ancak ne yapılabilir? Biz meslektaşlarımızla nereye kadar dayanışabiliriz ya da seyirciler ne kadar dayanışabilir? Dayanışma kampanyaları çok önemli, asla eleştirmiyorum. Ama aslen devletin ve bakanlığın destek vermesi gerekiyor. Bizi kendi halimize bırakıyorlar. İlk günden beri tek tek tiyatro toplulukları, tiyatrocular, örgütler farklı mecralardan seslerini duyurmaya çalışıyor. Bunun için emek veren çok kişi var. Ancak kulaklar duymak istemiyorsa, bunun suçlusu biz, tiyatrocular olabilir miyiz? Ya da bürokratlar duyuyormuş gibi yapıyor ancak asla eyleme geçmiyor. Bunun nedeni ne olabilir? Bir toplantıda bir meslektaşımız, bakanlık şu ana kadar bize karşılıksız hiçbir şey sunmadı, dedi. Düşünüyorum da kesinlikle öyle. Sanat, tiyatro bu devletin gözden çıkardığı bir alan. Bence burada destek alan ya da almayan diye bir ayrım yok tiyatro toplulukları arasında. Hepimiz acil çözüm istedik, gelmedi. Hep önümüze kriterler, projeler, yönetmelikler konuldu. Akıl almıyor gerçekten. Bir Aziz Nesin öyküsündeki karakterler gibiyiz.
Komedya 2020, Fotoğraf: Tiyatro Boyalı Kuş
Destek konusundaki tartışma neden bu kadar anlaşılmaz? Hem kriterlerin belirsizliğinden hem de başvuru koşullarının adaletsiz ve zor olduğundan dem vuruluyor? Ne oluyor, anlamak mümkün mü?
Bu seneki desteklerle ilgili konu şu aslında. Maddelersem belki daha açık olur. Ama genel görüşü de ekleyeyim; demin söylediğim bu salgın döneminde asla konulmaması gereken başvuru kriterleri; devletin her şey sanki aynıymış, koşullar her seneki gibiymiş gibi davranması, tiyatrolara karşılıksız hiçbir şey sunmaması, hiçbir kolaylık sağlamaması. Ama maddelerle belki daha anlaşılır olur.
1. Vergi ve SGK borcu olan toplulukların ve salonların başvuru dahi yapamaması.
2. Borcu olup yapılandırmış olanların bile (ki bu yönetmelikte var başvuru yapabilirler) başvurularına olumlu yanıt almamış olması.
3. Kurulun kimlerden oluştuğunun ve hangi kriterlere göre bu desteklerin verildiğinin şeffaf olmaması; aynı şekilde verilmeme sebeplerinin de gerçekte açıklanmaması (madde 8 onu biliyoruz elbet ama, madde 8’de objektif ve sübjektif bölümler var, devlet şu maddeye göre kabul edilmemiştir diye yazıp bürokrasisinde rahat uyumak istiyor. Ama işte olmuyor öyle)
4. Listeye baktığımızda 199 tiyatro topluluğundan kaçını tanıyoruz? (Lütfen açıp bakın, biz birkaç arkadaş oturduk 50’yi geçemedik) Çünkü birçok tiyatronun ismi yok, sadece şirket adları var. Bu şirketler hangi tiyatro adı altında bu yapımı yapıyor? Bunları göremiyoruz. Bu da böyle bir dönemde şaibe yaratıyor. Bu şirketler kimlerden oluşuyor? Başvurudan iki hafta önce kurulmuş şirket olduğuna dair duyumlar alıyoruz.
5. Hangi topluluk ne kadar destek almış? Bunu da göremiyoruz. Birkaç topluluk sosyal medyada açıkladı. Arada bayağı fark var. Bunlar neye göre yapıldı?
6. Yasaklı tiyatrolara desteğin verilmemesi. (Bu da artık bu salgın döneminde gerçekten konuşulmalı)
7. Salonu olan tiyatrolara ya da SGK’lı çalışanı olana öncelikli destek verilmemesi.
8. Bazı tiyatro topluluklarının halihazırda yapmış oldukları oyunlarla başvuru yapmış olması ve o oyunla destek alması. (Çünkü bakanlık yeni oyun projesi için bu projeyi vereceğini yazıyor yönetmeliğinde, burada da çelişen bir durum var)
Destek konusundaki itirazlar kime yapılıyor? Sonucu değiştirme ya da revize etme umudu var mı?
Bir itiraz mekânizması yok. 2013 yılından beri yasaklı olan tiyatroların bazıları dava açma yoluna girdiler. Bunları da İnternet'ten bulabilirsiniz. Davaları kazanabiliyorlar ama yine de destek alamıyorlar. Hukuki olarak haklı bulunup uygulamada cezanız devam ediyor yani. Bu da devletin bir taktiği tabii. Karşımızda sistemi elinde tutan bir devlet var, maaşlı memurları, bürokratları, hukukçuları var. Bu işler de bizim için çok kolay değil, mali boyutu da var. Mahkeme giderlerinin üzerinize yüklenmesi gibi. Bu sonucu revize etmek umudu yok. Ben bilmiyorum en azından. Bence bu devlet zaten umutsuz vaka.
Tiyatrocular arasında genel olarak umutsuzluk, kırgınlık ve öfke duygusu hakimken, destekler tam da beklendiği gibi olsaydı bir rahatlama olacak mıydı? Yoksa biraz da gurur meselesi mi oldu?
Bu destek aslında her yıl verilen bir destek. Tekrar ediyorum, her yıl veriliyor. Bir oyun prodüksiyonu için veriliyor. Sadece bu yıl daha çok topluluğa verilecek ve daha yüksek miktar içeren bir destek olacak dediler. Yani bunun salgınla ya da acil çözümle bir alakası yok. Yani sözleşme gelecek o tiyatrocu arkadaşlarımıza ve şunları şunları yapmakla yükümlüsünüz yazacak o sözleşmede. Yani aslında aylardır borç içinde olan hepimiz için, tüm tiyatrocular için yeni bir tiyatro yapımı için değil, borçları ödeyeceği ve hayatta kalabileceği bir para olacak bu. Size bir sır vereyim: Biz tiyatrocular da yemek yiyoruz, bir çatı altında yaşıyoruz, fatura ödüyoruz, normal bir vatandaş gibiyiz. Yani bize de yaşamak için, hayatta kalmak için para lazım. Herkes gibi. Gerçek bu. Eğer bakanlık sanatçılara karşı samimi olduğunu gösterebilseydi ve belki âtıl yapısı nedeniyle salgının ilk aylarında çözüm üretememiş bile olsa, en azından bu destek sürecinde gerçekten adil olabilseydi, tiyatro örgütlerinin işi de daha kolay olacaktı. Yani tiyatro yasası başta olmak üzere, Türkiye’deki tiyatroların sorunlarının devletle birlikte çözülebileceğine olan inancı yeşerebilecekti. Şimdi daha umutsuz muyuz? Hayır. Ancak sesimizin daha çok çıkması gerektiğini de düşünüyoruz. Sonuçta devletin verdiği bu mali destek de birkaç ay içinde erir gider. Hazır para çabuk biter. Bu sezon biz tiyatrolar için çok zor bir sezon. Önümüzde aylar var. Oyun oynayabilecek miyiz? Oynayacak salon bulabilecek miyiz? Seyirci gelecek mi? Salgın ne olacak? Sağlığımız ne olacak? Destek verdik ya diyecek bir süre sonra devlet. Ancak bu salgın dönemini böyle atlatabilir miyiz? Bunu hepimiz çoktan öngördük. Hayır atlatamayız. Bunu birçok kere, farklı şekillerde anlatmaya çalıştı tiyatrocular, örgütler. Bakanlık, devlet maalesef sınıfta kalıyor. Her açıdan.
Türkiye tiyatrosuna demokratik, yaratıcı, yenilikçi oyunlar ve platformlar sunan Kumbaracı50’de zorlu bir varoluş mücadelesinde. Kapanırsa seyircisi eksik, neşesiz, sessiz kalır, yazık olur. Kumbaracı50’nin genel koordinatörü, oyuncu ve yönetmen Gülhan Kadim’e sorularımızı sorarken kötü haber verirse diye çok korkuyoruz doğrusu;
Gülhan Kadim, Fotoğrafçı: Dilan Parlak
Kumbaracı50 yurt içi ve yurt dışı özgün yapımlarıyla kendi seyircisi olan ve kültür-sanat alanına çok değerli katkılar sunan bir okul, sahne, atölye, ev olarak nasıl olur da bu kadar zor duruma gelir?
Çünkü yıllardır çok ince bir çizgide, dışarıdan hiçbir destek olmadan, kendi kaynağımızı yaratarak, gişe gelirleriyle kelimenin tam anlamıyla ‘idare ediyorduk’. Dünya çapında bir salgının ilk etkilediği alanlardan birisi de tiyatro. Bu ince çizgide cambazlık yaparken, böylesine etkili bir kriz tabii ki özellikle sahneler için çöküşe neden oldu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel tiyatro topluluklarına vereceği desteğe neden başvuramadınız?
Çünkü vergi borcu olan tiyatrolar başvuramadı. Pandemi gibi özel bir durumda bile bu şartı aramaya devam etti Kültür Bakanlığı.
Tiyatronun küçücük bütçesiyle bu denli büyük ekonomik krizler nasıl yaşanıyor? Pandemi olmasaydı tiyatromuz dert üstü murat üstü müydü?
Hayır değildi. Pandemi öncesinde de çok zor bir sezon geçiriyorduk. Her türlü alarm vermeye başlamıştık mevcut ekonomik koşullardan dolayı. Üzerine salgın geldi; sadece tiyatrocular değil sahne sanatlarıyla yaşamını geçiren herkes için çok daha zor bir dönem başladı ve devam ediyor. Çünkü bu alanlar için özel destek bütçeleri oluşturulmadıkça, bu krizlerin atlatılması mümkün değil. Tiyatroların bütçeleri küçücük değil. Küçücük alanlarda, küçücük ekiplerle, küçük işler yapıyoruz belki ama normal bir ticarethane hangi vergi ve koşullara tabiyse, tiyatrolar da aynılarına tabi. Kültürel işletmelerin farklı bir tanımlamayla değerlendirilmeleri şart.
Bu süreçte tiyatroya destek olacak hiç mi kurum yok memlekette? Tiyatrocular yalnız mı?
Tiyatrolar ve tiyatrocular birbirini desteklemeye çalışıyor. Destek olan kurum sayısı çok az ve yetersiz. Ekonomik olarak her şeyin kesintiye uğradığı bir dönemdeyiz. Kumbaracı50 kapanmasın diye bir destek kampanyası başlatıyoruz.
Kumbaracı50 sahnesi, Fotoğraf: Hüseyin Ovayolu
Comments