top of page

Maddenin halleri: Maddenin aşkınlığı

Yazarın fotoğrafı: Oğuz KarayemişOğuz Karayemiş

Yazı: Oğuz Karayemiş


Deniz Gül, İrtifa, 2019, Soğutucu ünite, bakır, cam, şeffaf buz, 110x55x5 cm


 Önümde, küp şeklinde tasarlanmış bir soğutucu dolabın üstünde yine küp şeklinde bir camekânın içinde duran buz kütlesi. Dolap -5 °C’ye ayarlanmış ama makine ısındıkça sıcaklık 10 °C’ye kadar yükseliyor. Bu dalgalı haliyle buzu “hayatta” tutması mümkün değil. Hoş, soğutucu kaç dereceye ayarlanırsa ayarlansın ve o nokta da ne kadar “kayıpsız” şekilde çalışırsa çalışsın sıradan bir camdan ibaret fanus dışarının sıcaklığını geçirmeye devam edeceğinden olsa olsa buzun erime süreci biraz daha yavaşlatılmış olurdu muhtemelen. Buz kendi içine doğru yavaş yavaş eriyor. Sular zamanla buzun kalın tabanını aşındırarak akacak, nihayetinde buzdan geriye yalnızca su birikintisi kalacak. Bir de camekândaki damlacıklar.

Deniz Gül’ün İrtifa (2019) isimli yapıtından bahsediyorum. Yapıt, Bozlu Art Project’te İbrahim Cansızoğlu küratörlüğünde gerçekleştirilen Kuzeye Doğru (10 Ocak – 22 Mart 2025) sergisinde gösteriliyor. İrtifa’nın kompozisyonu, iklim krizinin önemli bir veçhesi ve işareti olan buzul erimelerine atıfla ekolojik kaygılarını açık ediyor. Fakat yapıt bunu, insanın kozmosla ilişkisine dair varoluşsal bir problematiği işleterek gerçekleştiriyor: insanın—tıpkı diğer canlılar ve cansızlar gibi—kendini şu veya bu derecede aşan şeylerle varoluşsal meşgalesi.


Sanat ve sonluluk

Bu meşgale, insanın bütün diğer varlıklar gibi sonlu bir varlık olmasından neşet eder. Sonluluk burada elbette ölümlülüğü de kapsar ama bundan ibaret değildir. Sonluluğun yapısı, insanın başına gelen olaylarda saklıdır: bir hastalığa yakalanmak, aşık olmak, fırtınaya tutulmak, kaldırım taşına takılarak düşmek... Liste kuşkusuz tüketilebilir değil. Mühim olan nokta, sonluluğun burada bir kudret sorusu olarak ortaya çıkıyor oluşudur: önlemenin imkânsızlığı, başa geldiğinde baş etmenin zorluğu, düşüncenin yalpalaması. İnsan, kendini aşan şeylerle yüzleşerek kendini aşmaya mecbur kalır. Bu yüzleşmelerin her birinde yeni düşünceler, yeni imgeler, hatta yeni bir “ben” icat etmeye zorlanır. Bu, bilhassa düşünce düzeyinde “verili olan” fikirlerin çöküşü kabilinden bir olay kipinde vuku bulur. Ölümün aş kınlığın paradigması olması, her olayın ölüm tipinde olması bundandır.

Sanatın burada nereye oturduğunu görmek artık kolay. Sanat, bilim ve felsefeyle birlikte bu yüzleşmenin aldığı en yaratıcı biçimlerden biri. O, bu yüzleşmenin “mecrası” olmakla kalmaz kendi varlığının kurucu koşulu olarak onda temellenir. Sanat, sonlu varlığı aşan dünyaya verilmiş bir yanıttır. Her yapıtta bu aşkınlığa tanık olunur. Bedeni aşıp geçen ve verili imgeler yani fikirler tarafından kuşatılamayan kuvvetler, yapıtın yüzeylerinde kendilerine ait yeni imlerin üretimini talep eder. Sanatla yalnızca ölüme direnilmez, yapıt aracılığıyla başa gelen tarafından işlemez kılınarak ıskartaya çıkarılan fikirlerin yerine yenilerini icat ederek bu “ölümlerden” yeniden doğulur, yeni olan doğurulur.


İrtifa’nın aşkınlıkla iştigali

İrtifa’nın meziyeti, sonluluğu bizzat bir problem olarak ele alma biçimi. Sınai bir makine yardımıyla “hayatta tutulmaya” çalışılan buz, onun için ölümün kuvveti olan sıcaklığın onu çepeçevre kuşattığı bir atmosferin içine gömülmüş. Sergi mekânındaki bu fizikî atmosfere direnmesi mümkün olmayan cam fanus, buzun ölüm döşeğinden ibaret. Dahası onu soğutarak yok oluşunu durdurmaya çalışan makine, çalıştığı süre zarfında hem bizzat ısınarak hem de ortama sıcaklık vererek kendi çalışmasını da sekteye uğratıyor.

Deniz Gül, bu yapıtında çok sayıda aşkınlığı işin içine sokuyor. Buzun buz olarak kalması için gerekli sıcaklık, soğutucunun kapasitesini aşar. İç ortamdaki sıcak hava, cam fanusun yalıtım kapasitelerini aşar. Sonra da döngüler: Soğutucunun motoru buza soğuk hava üflese de alttan ortama sıcak hava üfleyerek oda sıcaklığını artırır. Serginin seyircileri bir odanın ortasına yerleştirilmiş yapıtı tavaf ederken hatta sırf nefes alıp verirken bile sıcaklığı artırır. Klimalar, hava perdeleri ve hatta küresel ısınma, soğutucunun çabasını giderek daha komik hale düşüren ek döngüler yaratır. Buz, onu kuşatan bu hareketler, onu ölüme sürükleyen kuvvetler arasında kapana kısılmıştır.

İrtifa, kendi varoluşunda aşkınlık ve sonluluk problematiğini tartışmaya açıyor. Ayrıca daha metaforik bir bağlamda da insanın ekolojik kriz karşısındaki “önlemlerinin” (en azından mevcut çabaların) palyatifliğini vurguluyor. Sanki kesin ölüm yerine yavaş ölümden başka bir şey elde edilemiyormuş gibi görünüyor. Dünyayı yıkıma sürükleyen mantık, onu kurtarmaya elbette muktedir değil. Ekolojik krizi “kriz” yapan şey, baş etmeye hatta tanımaya muktedir olunmayan bir olaylar silsilesi halinde tecessüm etmesidir. Küresel ısınma, buzulların erimesi, aşırı hava olay larındaki istatistiksel artış gibi vakalar, bu krizin “yerel” tezahürlerinden ibaret. Bu yerel tezahürler dahi insanı aşarken bizzat ekolojik kriz fersah fersah aşar. Dolayısıyla İrtifa’da ifadesini bulan yüzleşme, öncelikle insanın aklının (çözüm bulma yetisi olarak “zekânın”) kudret bakımından sonluluğuyla yüzleşme halini alır.

Lâkin Deniz Gül’ün İrtifa yapıtı, bizzat bir sanat yapıtı olarak varlığıyla insanın aşkınlığa ancak kendi dâhil verili olanı aşarak yanıt vereceğini de vurguluyor. Aşkın olanla hesaplaşmak, aşkınlığı verili kategorilerle anlamaya çalışmaktan değil onun buyurduğu üzere yeni düşünme, algılama ve yapma yolları yaratmaktan geçer. Yapıtla birlikte düşününce gezegeni, şimdiye dek olduğu şekilde düşünmeye, algılamaya ve yapmaya devam etmenin imkânsız olduğu görülüyor. Yapıt bunu kalbindeki beyhûde meşgale ile açığa vuruyor. Aksine tam da bu imkânsızlıkla yüzleşmek, İrtifa’nın izinden giderek belki de mevcut çabaların kısır döngülerle boğulduğunu kabullenmek gerekiyor. Gerçekten ileriye doğru adım atmaya ancak böyle başlanabilir.


Commentaires


Les commentaires ont été désactivés.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page