Yazı: Oğuz Karayemiş
Sanatta öyküleme (narration), tasvirle (figuration) ve gösterimle (illustration) birlikte temsilin üç temel tuzağından biridir. Temsil ile bu bağlamda “mevcudu olduğu haliyle yinelemeyi” anlıyorum velev ki onu yüceltmiyorsa. Dolayısıyla mevcuda uyumlu, yeni algılama ve düşünme biçimlerini, yeni dünyaları yaratmaktan münezzeh sanat, en çok bu üç tuzağın ürünüdür. Bizzat bir sanat mecrası olarak öykü bile öykülediği için değil “neyi” öykülediği ve en çok “nasıl” öykülediği açısından yaratıcı olarak değerlendirilebilir. Fakat bu ahval, sanatın, bilhassa güncel sanatın öyküde yaratıcı kuvvetler keşfedebilmesine asla engel olmadı. Bu yazıda Ege Kanar’ın Barın Han’da 3 Ekim - 30 Kasım 2024 tarihlerinde ziyarete açık olan ve küratörlüğünü Maria Korolkova, Margarita Osepyan ile Kate Umnova’nın yaptığı Critical Shifts sergisinde gösterilen Approaching a Site of Extraction (2024) [“Bir Kazı Alanına Yaklaşırken”] isimli yerleştirmesi vesilesiyle sanatçının öyküyle iştigalini ele almak istiyorum.
Spekülatif bir hafriyatçılık (extractivism) öyküsü
Ege Kanar’ın yerleştirmesi, her şeyden önce yapıtın gerçeklikle ilgili insanmerkezci sınırlamaları aşmasıyla tanımlanan spekülatif kurmaca diyebileceğim bir zeminde yükseliyor. Sanatçı öyküsünü 1920’lerde geçen bir demir madeni arama ve çıkarma etkinliği etrafında geliştiriyor. Yerleştirme de bu kurmaca kazıya dair yapay zekâyla üretilmiş fotoğraflardan, verilerden ve en önemlisi yerleştirmenin merkezine oturan, sergilendiği odada dinlenen güncel bir podcast’ten oluşuyor. Podcast’te 1924’te gerçekleşen kazının ekip lideri Dr. Edward C. Hayes’in başından geçen ruhsal ve belki sürreal deneyimleri odağına alan bir araştırmacı olan Dr. Jayne Kaya Morgan’la yapılmış bir söyleşi işitiliyor. Morgan’ın öyküsüne göre Hayes, Amerika’nın yerli bölgesinde kalan Chitawa Havza’sındaki maden arama çalışmasında geçirdikleri kazadan sonra ekibini bir arada tutmayı başarır ama ardından aşırı derecede manyetik bir alanda gerçekleşen kazı etkinliklerinin neticesinde giderek sıra dışı bir deneyim yaşamaya başlar. Kanar’ın öyküsü buradaki “gizem” üzerine bir düşünce deneyi olarak görülebilir.
Nelerden oluşur bu deney?
Öncelikle öykünün ağırlık noktası, bizzat Chitawa Havzası. Daha doğrusu öyküde yegâne eyleyici ne Hayes ne de insanlar. Hem bir bütün olarak coğrafya hem de çeşitli bileşenleri farklı tesirlerle başta Hayes olmak üzere araştırma grubu üzerinde eyleyiciliklerini sergiler. Dolayısıyla asıl eyleyici bizzat havza, havzanın cisimsel bileşimi haline gelir. Morgan, havzaya binyıllar önce düşmüş olan bir göktaşından neşet eden aşırı manyetik kayaçları, yerlilerin havzaya atfettikleri, kendi de bir yerli olduğundan çocukluğundan beri dinlediği çeşitli tinsel hususiyetleri anlatır. Hayes’in başına gelenleri anlama çabası, Morgan’ın tabiriyle mevzubahis “toprağın canlılığıyla” yani insan olmayan hatta biyolojik anlamda canlı bile olmayan maddenin eyleciliğiyle örülür. Approaching a Site of Extraction yerleştirmesini tam anlamıyla “spekülatif ” yapan unsur, insan olmayanların eyleyiciliğine yönelik bu ihtimamdır.
Lâkin yine de öykü, bir hafriyatçılık yani yer altı zenginliklerini çıkarıp sermayeleştirme öyküsü. Bu açıdan diğer bütün cisimsel ve cisimsiz hafriyatçılık öyküleri gibi her şeyden önce bir sömürgecilik öyküsü de.
Çoğul boyutlar ve sanatın temsil karşıtı kuvvetleri
Approaching a Site of Extraction, bu kazı öyküsünü merkezine alsa da kolaylıkla öyküleyici kabul edilemeyecek bir yerleştirme. Daha doğrusu Kanar, bu yerleştirmede öyküler yaratma kudretini, neyi nasıl anlattığı konusuna gösterdiği ihtimam sayesinde öyküleme ile temsil arasındaki bağı kıracak şekilde icra ediyor. Bu yerleştirme, basit bir madencilik etkinliğinin ardalanını duyulur kılarak, en çok da insan olmayanların kudretlerine odaklanarak sömürgecilik, bilim, teknoloji, sermaye, gökcisimleri ve coğrafi oluşumlar gibi çoklu unsurları çokboyutlu bir şekilde birbirine bağlıyor. Böylece bir öykü gibi gelişse de kurmaca burada mevcudun yinelenmesi yönünde değil mevcuda farklı bir bakışın yaratılması yönünde işliyor.
Burada şahsen çıkardığım ders, hiçbir öyküyü sırf öykü olduğu için sanattan elememek. Aksine, bir sanatçı, çeşitli sanat tarihsel ve kanonik belirlenimlerin etrafından dolaşacak, onların altını oyacak yeni yolları daima icat edebilir. Approaching a Site of Extraction bu anlamda öyküyü temsilî öykülemeye karşı çevirerek temsil karşıtı bir kuvveti edimselleştiriyor. Böylece seyirci, maddenin çelişkili hatta antagonist kuvvetleri arasında gerilimli bir ilişkiyi deneyimliyor. Dolayısıyla anlatılanın (madde olarak) “bizim” öykümüz olduğunu, farklı düzenlemeler dâhilindeki maddenin öyküsü olduğunu söyleyeceğim. İnsanın bir yerinden eklemlendiği ama onsuz başlayan ve muhtemelen onsuz sürecek bir öykü. Kaldırım taşlarının altında nasıl kumsal varsa görünen o ki göktaşlarının altında da koca bir evren, evrenler var. Evrenler dolusu öyküler, öyküler dolusu eyleyiciler var. Sanat böylece bir kazı çalışmasına, arkeolojik bir meşgaleye öykünüyorsa öyküleri anlatılmamış eyleyicileri, onların binbir dünyasını keşfetmek, bunları algılamaya muktedir yeni bakış açıları icat etmek içindir. Kanar’ın yerleştirmesinde duyumsadığım da tam olarak bu: maddenin işitilmemiş öykülerini gün yüzüne çıkaran bir pratik.
Comments