Genç ve bağımsız sanatçılara işlerini sergileme ve sanat dünyasıyla buluşturma olanağı yaratan Mamut Art Project, bu sene onuncu yılını kutladığı 2022 edisyonuyla 30 Ekim Pazar gününe kadar Yapı Kredi bomontiada’da devam ediyor. Ahmet Ergenç bu yıl da sergi alanı ziyaretinin ardından aklında kalan sanatçıları değerlendirdi
Yazı: Ahmet Ergenç
Bu yıl Mamut’a, daha çok fotoğraf işleri hakim. Bir yandan hayatı bütün kırık döküklüğüyle ve olağanlığıyla kaydeden fotoğraflar, bir yandan da ihlal sahneleri kuran ya da gündelik olandaki aşırılıkları öne çıkaran fotoğraflar. Fotoğraflara ek olarak, yine son yıllarda sıkça görülen resim mevzuları var karşımızda: hayvan-insan melezleri, "tuhaf" ve kısmen rahatsız edici portreler ve biraz da çağdaş sürrealizm denemeleri. Burada yine -daha önceki yıllarda olduğu gibi- genel bir değerlendirme yapmaktan çok aklıma kalan işlere dair birkaç not düşeceğim.
Adekan, Canlı Yaşam, 150 x 240 cm, Tuval üzerin karışık teknik, 2022
Adekan
Bu yıl gözüme ilk "takılan" işlerden biri Adekan’ın resimleri oldu. "Takılma" lafını bilerek kullanıyorum çünkü çok uzaktan bile insanın "gözünün içine" bakabilecek kadar yoğun ifadelere sahip figürler çizmiş Adekan. Biraz Mehmet Güleryüz’ün o krizli ve "patolojisi yüksek" karakterlerini andıran "demonik" bir şeyler var bu çizimlerde. Kendisi Yeraltından Notlar’dan esinlendiğini söylemiş. Bir sokak sanatçısı için bence tam isabet. Sokaklarda daha çok görmek isteriz kendisini.
Yusuf Ağım, Untitled, 2020, Kağıt üzerine yağlı pastel, 21 x 30 cm
Yusuf Ağım
Yusuf Ağım’ın işleri de sergi alanında beni "durdurup" bir adım geri çekilmemi sağlayan işler arasındaydı. Olmayacak malzemeleri bir araya getirip yoğun kara manzaralarla bir "kitle" hissi yaratan, coğrafya ve tarihin ağırlığını da hissettiren bu işlerin sunduğu "kapkara manzara"yı niyeyse "kara-yazı"yı iyi bilen Ece Ayhan’ın metinleri eşliğinde izlemenin isabet olacağını düşündüm.
Ece Haskan, Evimiz, Tuval üzerine yağlıboya, 70 x 100 cm, 2022
Ece Haskan
Ece Haskan da hafiften "sürreal" denebilecek kombinasyonlarıyla insanı duraksatıyor. Rüyayı andıran bir alanda bir araya gelen insanlar, hayvanlar ve diğer şeyler bir kolaj değil, bir "bir-aradalık" hissi sunuyor gibi. Evimiz ve Hepsibir gibi resimlerde öyle "yabancılaşmış" ve apatik bir sürreal duygu değil, daha şefkatli bir "bir-aradalık" ve "şaşkınlık" (rüyanın şaşkınlığı) var diyebilirim. Kortej adlı resimdeki alternatif siyasi önermeye ve "pankart"a da dikkat. (Not: İnsanlar ve hayvanlar ve bir aradalık konusunda Göknur Avcı’nın seçkideki insan-hayvan melezlerini de es geçmeyin.)
Bilal Yılmazel, Ata Kültü serisinden, Fine Art Baskı, 70 x 100 cm, 5 + 1 Edisyon, 2019-2022
Bilal Yılmazel
Bilal Yılmazel seçkide insanı duraksatan fotoğrafçılardan biri. Ata Kültü adlı serisinde gece vakti "ortalığa" çıkan çıplak bedenler, bir anlamda bir poetik intikam alıyorlar. Normalde (gündüzün normali) olmalarına izin verilmeyen yerleri bir anlamda "garip" pozlarla istila ediyorlar. Şöyle demiş kendisi: “Yol, mezarlık gibi kamusal alanlara gece çekimlerinde kısa süreli olarak yerleşen çıplak bedenler, aslında sembolik olarak dahil edilmedikleri yerleri işgal ediyorlar.” Aklıma Lars von Trier’in Idiots’unu ya da Yunan Yeni Dalga filmlerindeki (artık o kadar da "yeni" değil aslında, o filmler çekileli on yılı geçti) o tuhaf halleri getiren bu serilerin bir gün bir filme de dönüşmesini isterim. Bu vesileyle kabul edelim; "sinemamız" halen çok muhafazakar ve kabul edilebilir bir çizgide ilerliyor. İhlalin kapılarını biraz daha aralamak gerek.
Solda: Gökhan Çiçek, Belirsizlikler
Sağda: Gökberk Arslan, Ben Kimim, Gerçekten?, Arşivsel Pigment Baskı, 200 x 200 cm, 2020-2021
Gökhan Çiçek / Gökberk Arslan
Görsel anlamda bir ihlal alanı kuran iki fotoğrafçıdan da bahsetmek isterim. Gökhan Çiçek ve Gökberk Arslan’ın birbirine yakınlaştıran bir fotoğraf tavrı var: Abject sayılana, en genel anlamıyla "ideal" estetik ve kimliğe uymayana duyulan bir ilgi. Tuhaf açılardan çekilen, siyah beyaz bedenler aslında görme biçimlerinin bir kimliklendirme biçimi olduğunun da farkında gibi. Uzaklardan Moriyama, Türkiye’den de Yusuf Sevinçli gibi fotoğrafçıları akla getiren bu fotoğraf dizilerinde çağın şiddetini gören bir görsel şiddet ve Battaille’ı akla getiren bir karanlık erotik merak da var. Bu tip ihlal görüntüleri, bu muhafazakar kültür atmosferinde iyi bir çatlak açıyor bence. (Not: İhlal demişken Berkin Gültekin, Fuat Değirmenci ve Nur Özkaya’nın orjiye yaklaşan unheimlich (tekinsiz) sahneler kurdukları, "saykodelik" denebilecek video ve yerleştirmeleri es geçmeyin.)
Sol üst: Cİ DEMİ, Unutursan Darılmam
Sol alt: Zülküf Mavlay, Ötekinin Gözü III
Sağ üst: Aslı Çelikel, Yiyecekler, 2018
Sağ alt: Eda Demir, İsimsiz I
Eda Demir / Cİ DEMİ / Aslı Çelikel / Zülküf Mavlay
Daha çok aşırılıklar ve tuhaflıkları yakalayan bir bakışın yanı sıra, seçkide gündelik hayatı daha basit ve minimal bir yerden izleyen fotoğrafçılar da var. Gözden kaçan küçük, sakin ya da marazi anların kaydını sunan Eda Demir, Cİ DEMİ, Aslı Çelikel ve Zülküf Mavlay gibi fotoğrafçılar şehirde olmanın, dışarıya tanık olmanın, fragmanları toplamanın ya da bir nevi çağdaş flanör/flanöz olmanın hayati ve politik anlamını hatırlattıkları için özel bir ilgiyi hak ediyorlar. Benjamin’in "optik bilinçdışı" kavramıyla birlikte de okunabilir bu fotoğraflar.
Comments