Küratörlüğünü Murat Germen’in üstlendiği 2.5B, 21 Eylül - 6 Aralık tarihleri arasında YUNT’ta gerçekleşiyor. Serginin yarattığı iki buçuk boyut evrenini ele alıyoruz
Yazı: Nagehan Kara
2.5B, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Zeynep Fırat
Sultanbeyli’de bir etkileşim ve sergi mekânı olarak açılan Yunt, geçtiğimiz yıl şehrin merkezini sorgulamış ve onun görünmeyen yüzünü sergilerine taşımıştı. Yeni sanat döneminde Henri Lefebvre’nin Mekânın Üretimi isimli kitabından ve teorisinden hareketle mekânın üretimini yeniden düşünmek üzerine yürütülecek bir konuşma ve sergi programı hazırlanmış. Murat Germen küratörlüğünde açılan sezonun ilk sergisi 2.5B ise mekânın üretimine başka bir boyuttan bakmayı deniyor.
Üç boyutlu dünyanın resim düzleminde temsili meselesi
Germen’in belirttiği gibi dünyayı, çevremizi ve mekânı üç boyutlu algılıyoruz. Gördüğümüzü temsil düzlemine aktarmaya çalıştığımızda ise sorun başlıyor. Batı sanat geleneği mimesis’e, ayna yansıması mükemmelliğindeki taklit çabasına dayansa da iki boyutlu temsilde yani resimde derinlik boyutu, üç boyutlu olan heykelde ise zaman boyutu ve hareket algısı yitiriliyor. Üç boyutlu dünyayı iki boyutlu bir satıh üzerinde, tuval düzleminde temsil etme meselesi ise sanat tarihinin en eski meselelerinden biri olagelmiş. Germen’in altını çizdiği gibi bütün kültürler bu sorun üzerinde düşünmüş. İslam geleneği tasvir yasağının da etkisiyle geometrik soyutlamaya, bitkisel bezemeye, mücerret sanata ve çoklu bakış açılarını mümkün kılan minyatüre yönelirken Batı’da Orta Çağ’da ve ikonalarda tersten perspektif kullanılmış. Rönesans’la birlikte ise Batı sanatı resim düzlemindeki derinlik algısını yaratırken, mekânı üretirken Batılı rasyonel öznenin perspektifini, sabit bir noktadan bakan gözü, iktidarın gözetleyen, denetleyen ve mekânı kuran bakışını esas alıyor. Etrafımızdaki üç boyutlu dünyanın en ufak bir hareketle değişmesi ise modern dönemde ayrı bir krize neden oluyor. Çözüm için, örneğin modern sanatta soyuta yönelen sanatçılar, resmin düzlüğünü, tuvalin iki boyutluluğunu vurgularken Kübizm ise perspektifi ve tek noktadan bakışı parçalamaya farklı açılardan görülen dünyayı aynı düzlemde birlikte ve eş zamanlı sunmaya çalışıyor.
2.5B olanakları
Murat Germen, sanatçıların bu kısıtları, krizi aşma çabası ile iki ve üç boyutlu evren tasarımı arasında yeni bir temsil yöntemi arayışına girmeleri sonucu oluşan ara kesitten yani 2.5 boyut evreninden hareket ederek sergiyi kurgulamış. Bu ara bölgedeki, araf ya da eşikte mekân olarak nitelendirdiği alandaki sanat eserleri iki boyutlu olmasına rağmen rölyef (kabartma) gibi üç boyutlu bir derinlik yanılsaması yaratabiliyor. Mekâna 2.5 boyut evreninden bakan sergi, tek noktadan bakışı kırıyor ve mekânın üretimini yeniden düşünmeye kapı aralıyor. İzleyicinin iki boyutlu gibi görünen eserler karşısındaki konumu sürekli değişirken onun her hareketinde eserleri farklı açılar ve derinliklerde deneyimleyebiliyor. Eserlerin yerleşimi ve ışıkla yaratılan gölgeler de başka bir boyut ekleyerek izleyicinin eser karşısındaki optik deneyimini çoğullaştırıyor.
Mimari formasyondan gelen Murat Germen’in mekânı algılarken başvurduğu çoklu görme/aktarma biçimleri ile diğer boyutları bakanın algısında inşa etmeye yönlendiren tavrı 2.5B sergisindeki küratöryal kurguda da ortaya çıkıyor. Yunt’un kurucu direktörü Muratcan Sabuncu, geçen yıl Yunt’un ilk sergisinde Germen’in, Fikirtepe’de tek başına kalmış bir bina fotoğrafı ile kentsel dönüşüm gerçeğini izleyiciye yeniden sorgulattığını hatırlatıyor. Küratör kimliğiyle ortaya koyduğu bu sergi ile ise kentin dönüşümü, şehrin inşası, mekânın üretimi üzerine düşünmeye 2.5B algısı ve temsili üzerinden alan açıyor.
Sergideki işler üzerinden mekânın üretimini düşünmek
Sergide Nermin Er’in Havuz ve Odalar serisi, kağıt gibi hafif ve düz bir malzemeyle gündelik hayat pratiklerini yakalamaya çalıştığı detayların yer aldığı mimari bir kesit sunuyor. Semih Zeki’nin Maketten serisi, pandemi döneminde Cihangir’deki evindeki maketlerden üretilmiş. Adeta insanın o dönemde ya da belki içinde yaşadığımız (modern sonrası) dönemdeki sıkışmışlık hissini aksettirir şekilde preslenmiş bir rölyef gibi duruyor. Gökçen Ataman’ın buluntu kartonlar ile yaptığı çalışmaları ise kentsel mekândaki yer değiştirmelerimize, göç, göçebelik, geçicilik gibi kavramlara gönderme yaparken Nora Bryne’ın mekândaki hava ve hareketle birlikte usulca kımıldanan kolajlarının katmanları farklı bir derinlik algısı yaratarak yeni bir boyutta olduğumuzu hissettiriyor. Gizem Çeşmeci’nin sergi mekânının tam ortasındaki neredeyse iki duvarı kaplayan işi Çoğunluk’ta kutu kutu evlerin düzenlenişiyle bireysel ve toplumsal hayatlarımızın düzenlenişine, tek tipleşmesine tanık oluyoruz. Tanzer Arığ’ın, iki buçuk boyutta temsilini bulan, modern Türk mimarlığı örneklerinden 2016 yılında yıkılan İller Bankası Binası ve sırasını bekleyen Opera Sahnesi’ni konu alan çalışmaları, kentte inşa edildiği dönemin egemen ideolojisi tarafından üretilen sembolik (zihinsel) mekânların değişen ideolojiye uygun olarak nasıl değişip dönüştüğü ve yok olduğunu hatırlatıyor.
Sergi, bu yönleriyle Lefebvre’nin politik ve üç boyutlu olarak düşündüğü (kentsel) mekânın üretiminde; mekânsal pratiklerle üretilen fiziksel mekânı, otorite tarafından soyut olarak tasarlanan zihinsel mekânı ve toplumsal olarak üretilip yaşanan temsil mekânlarını birlikte ve ara bir boyutta düşünmeyi olanaklı kılıyor.
Comments