1 Aralık 2010 - 21 Mart 2011 tarihleri arasında Centre Georges Pompidou’da yer alan Mondrian/De Stijl sergisi 20. yüzyılın en büyük soyut ressamı ve Avrupa modernizminin en yaratıcı akımını bir araya getirdi
Mondrian/De Stijl sergisinden
Centre Georges Pompidou'ya Mondrian/De Stijl sergisini görmeye gelenleri 2100 metrekarelik sergi alanına girmeden önce son derece didaktik bir yazı karşılıyor: "Mondrian/De Stijl sergisi üç bölümde birbirine bağlanmaktadır. Sergi De Stijl akımının sanatçı ve mimarlarının eserleriyle açılıp yine bu sanatçı ve mimarların eserleriyle kapanmaktadır. İlk bölüm bu avangard 20. yüzyıl akımının kökenleri üzerinde dururken son bölüm gelişimine ve dağılımına takdis edilmiştir. Sergini ortasıysa soyutlamanın öncülerinden ve De Stijl akımının merkez figürlerinden biri olan Mondrian'ın geniş bir retrospektifine adanmıştır.
Le but de la vie est l'homme, le but de l'homme est le style. (Hayatın amacı insan, insanın amacı ise stildir.) De Stijl
De Stijl asıl adı Emil Marie Küpper olan sanatçı Theo van Doesburg'un 1917'den 1931'e kadar çıkarttığı derginin ismi. Türkçede üslup, stil anlamına geliyor. Dergi, yayınlandığı süre boyunca gerçek bir fikir laboratuvarı gibi, daha önceden bir akım oluşturmamış fakat yeni sanat anlayışını benimsemiş Hollandalı sanatçı ve mimarı bir araya getiriyor. Sadece şekillerden ve temel renklerden oluşan geometrik bir soyutlamanın giderek saygınlaşması, onaylanması mimarlık, dekorasyon, tasarım, grafik, şehir planlaması ve reklam gibi birçok dalda gerçek bir alternatif oluşturuyor. De Stijl kamusal alanlar için bir toplum modeli olarak boyama tarzının değişimi ile başlıyor ve gelişerek yayılıyor. Bu açıdan De Stijl modern sanatı anlayabilmek için bir anahtar olarak düşünülebilir.
De Stijl hem Utopia bir vizyon hem de endüstri dünyasının gerçekliğinin içinde bir angajman. Köklerini Hegel geleneğinden ve zamanında Hollanda'da çok yaygın olan Teozofi hareketinden alıyor. Bir yandan De Stijl, yaratıcılarının ortaya koydukları evrensel bütünlüğün kurallarının mimarı, resimsel ve plastik alanlarda kesin bir şekilde kopya etmelerinden ileri geliyor.
De Stijl akımında Theo van Doesburg ile beraber grubun önemli üyeleri arasında Piet Mondrian, Frederick Kiesler, Bart van der Leck, Jacobus Out, Jan Wils, Vilmos Huszar, Robert van't Hoff ve César Domela bulunuyor. Bu isimlerin tarzları daha sonradan oluşacak olan Bauhaus ekolünün sanatçılarına da önemli ölçüde etkilediği hissediliyor.
Neoplastisizm
De Stijl'in ilk amacı içinde bulunduğu I. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış endüstriyel bir toplumun mizalarına cevap vermek ve yeni bir toplum yaratmak adına uygulanacak stratejiler yaratmaktı. Bu görüşün metodu olan Neoplastisizm ilk önce çağdaş avangardların yaklaşımını radikalize etti. Hollandacadaki Nieuve Beelding deyiminden uyarlanan ve yeniden biçimlendirme görüşünü temel alan Neoplastisizm kelimesi evrensel değerler üzerine kurulmuş olan yaratıcılığın daha kavramsal bir kaygısı olarak tercüme ediliyor.
Mondrian, "Kübistler kendi yarattıkları plastik devrimin sonuçlarını reddettiler. Modern duygusallık birçok farklı görüş açısını kabul eden bir noktaya indirgenemese de akılcı ve evrensel olan plastik bir dile doğru yönelmelidir." derken Doesburg buna karşı çıkıyor. "Plastik sanatlar konusunda yapılan hazırlıklar ve temel alınan kurallar herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır." De Stijl akımı içinde yer alan sanatçılar yarattıkları eserin ortak gramerini titiz bir şekilde kullandıkları temel renkler (mavi, sarı ve kırmızı) beyaz ve uygulamalı olarak kullanılan siyah, yatay ve dikey çizgiler şekillerin sınırlandırılması ve hacimlerin geometride edilmesiyle yaratıyorlar. Bu doğrultuda, kesin sözcük dağarcığının temellendirilmesi ve dinamik orantılar trajedinin limitlerini yukarılara taşırken evrensel olarak kabul edilebilecek bir estetik anlayışını da ortaya atıyorlar.
Her ne kadar Mondrian ve von Doesburg beraber yola çıkmış olsalar da ilişkileri zaman içerisinde karmaşık hatta düşmanvari bir hal alıyor. Mondrian, Neoplastisizm ile yeni kurallar belirlerken von Doesburg bu kurallara uygun işler yapmayı reddedince iki sanatçının yolları ayrılıyor. Mondrian, von Doesburg'un eserleri dekoratif seviyede bulduğunu söyleyerek vasat damgasını vururken Doesburg bildiğini uygulamaya devam ediyor. İlişkileri Mondrian'ın von Doesburg vefat ettikten bir yıl sonra onun hayatına adadığı bir De Stijl sergisi çıkararak hürmetini sergilemesiyle son buluyor.
Mondrian /De Stijl sergi girişi, Centre Pompidou, Paris, 2010
Pieter Cornelis Mondrian
1872'de Hollanda'da Amersfoort'ta doğmuş olan Pieter Cornelis Mondrian akademik formasyonunu öğrenim görürken ilk siparişlerini alacağı Amsterdam Güzel Sanatlar Akademisi'nde babasının desteğiyle özel bir burs kazanarak tamamladı. İlk zamanlarında daha çok empresyonist izler taşıyan manzara resimleri yapan Mondrian, o zamanlar çizdiği ağaçlar ve yüksek tuttuğu ufuk çizgileriyle Neoplastisizmin sinyallerini verdiğini açıkladı.
1912'de Paris'e geldiğinde Picasso ile Kübizm'i keşfeden sanatçı Empresyonist ve Fovist eğilimlerinden tamamen kurtulup teozofik düşüncelerden etkilenerek tam anlamıyla kübizme yöneldi. 1912 ve 1920 yılları arasında ise Kübizm'ini Neoplastisizm'e evirdi. Bu noktadan sonra Mondrian tamamen soyut çalışmalar yaptı. Şeklin analizi ve dekompozisyonundan yola çıkıp saf plastiğe ulaşarak renkli yüzeylerin birbirleri ile olan ilişkilerini bir denge aracılığıyla sergilemek istedi.
Theo van Doesburg, Composition X, 1918, Tuval üzerine yağlıboya, 64 x 43 cm,
Centre Pompidou Koleksiyonu, Musée National d’Art Moderne, Dist. RMN,
Fotoğraf: Philippe Migeat, Centre Pompidou
Resimlerinde kullandığı dikey ve yatay çizgiler arasında olduğu gibi; beraber kullandığı temel renkler (mavi, sarı, kırmızı) ve doğada bulunan ana renkler arasında bulunmayan renkler (siyah, beyaz, gri) arasında da sınırsız sayıda modüler varyasyon sağlayan ve perspektifi yok eden karşıt bir diyalektik oluşturdu. Piet Mondrian radikal soyutçuluğu temel renkleri kullanarak evrensel bir dil arayışındaydı ve resmin ötesine geçmeyi hedefledi.
Centre Georges Pompidou'daki sergide Mondrian'ın Paris'te 1912 ve 1938 yılları arasında yaptığı eserlerine ağırlık veriliyor. (1912 yılı sanatçı için önemli bir yıl çünkü tablolarını artık Mondrian olarak değil, Piet Mondrian olarak imzalamaya başladı. Bu isim onun her zaman sanatçı ismi olarak kaldı.) Mondrian'ın önemli eserleri tanıtılarak sanatçının Kübizm'den Neoplastisizm'e, doğal gerçeklikten soyut gerçekliğe geçişi ve bu evrimin tablolarına nasıl yansıdığı anlatılmak isteniyor. Kandinsky ve Malevitch gibi sanatçılarla beraber ilk defa soyut grafik bir dil kullanan Mondrian adına gerçekleştirilen en büyük retrospektiflerden biri olan Mondrian/De Stijl sergisi aralarda karşılaşılan dönem fotoğraflarıyla da 20. yüzyılın başlarında Paris'te yaşanan sanat camiasının sosyal hayatlarına da ışık tutar nitelikte. Mondrian Paris'te geçirdiği bu 20 senede sanat çevresinin önemli isimleri ile birlikte anıldı; Delaunay ailesi, Arp ailesi, Jean Hélion, Robert Mallet-Stevens, Pierre Chareau, Le Corbusier... Aynı zamanda Charles de Noallies, Albert Gallatin, Alfred Roth gibi koleksiyonerler ile tanışıklığı da o zamanlara dayanıyor. Andre Kertész, Rogi André, Florence Henri gibi fotoğraf sanatçıları o dönemde Mondrian ve atölyesini çektikleri fotoğraflar ile ölümsüzleştirmişlerdi. Paris'te ilk Mondrian sergisi Fransızlar tarafından çok geç bir tarih olarak hatırlanan 1969 senesinde yapıldı; halbuki Mondrian eserlerinin büyük ve önemli bir kısmını Paris'te üretti.
Sergide aynı zamanda De Stijl akımını başlangıcından itibaren tarihe paralel olarak ilerleyen eserlerle bir grup önemli sanatçı ve mimarı keşfetmek mümkün. Sergi özellikle De Stijl akımının en önemli 3 merkez figürü olarak tanınan Piet Mondrian, Theo von Doesburg ve Gerrit T. Rietveld'in birçok farklı daldan etkilenerek yaptıkları eserler etrafında dönüyor ve bu sanatçılar arasındaki benzerliklerin karışık ilişkilerine işaret ediyor. Paris'te geçirdiği bu seneler içerisinde Mondrian Neoplastisizm'in temellerini attı. Bu seneler arasında ürettiği eserleri homojen ve sistematik bir seri gibi.
"Her şey ilişki ve karşıtlık ile oluşur. Bir renk bir diğer renk sayesinde, bir boyut bir diğer boyut sayesinde, bir pozisyon ise sadece ona karşı gelebilecek başka bir pozisyon sayesinde vardır." Piet Mondrian
Mondrian tablonun açıklığına ve geniş bir planın bir fragmanı gibi göze çarptığına inandı. Tuvalin dörtgen parçalara bölünmüş olması resmin kadrajından, resmi asılı olduğu duvar ve içinde bulunduğu odaya kadar çevresindeki diğer varlıklar ile ilişkiye girdiğini savundu. Bu açıdan, Neoplastisizm resimsel düzenini sosyal, ruhani ve şiirsel bir ütopyaya bağlayan muntazam bir dünya yarattı.
Mondrian'ın mabedi gibi kullandığı Paris'te Montparnasse Garı yakınlarındaki Départ Sokağı'nın 26 numarasında bulunan evi ilk bakışta dekore edilmemiş gibi duruyor adeta bir tablo gibi. Fakir bir hayat sürmesine rağmen hiç münzevi olmayan Mondrian, evinde adeta eksiksiz bir sanat ortamı yarattı. Mondrian bu deneysel laboratuvarından pek çok sayıda hatırı sayılır işler yürüttü. Neoplastik idealini savunabilmek amacıyla pek çok sayıda teorik, ticari ve editoryal işler hazırladı ve kendi akımını Avrupa'daki döneminin önde gelen Dada , De Stijl ve Soyut Yaratıcılık gibi diğer gerçeküstü akımlarının arasında canlandırmaya çalışmıştı.
"Karım Mondrian ile dans etti fakat Mondrian çok kuralcı idi, bu kadınların hoşuna gitmezdi. Karım Brancusi ile de dans etmişti, çok daha iyi geçmişti." César Domela
1915 yılında Mondrian, Theo von Doesburg ile ilk defa bu dairede bir araya geldi. Mondrian'ın yaşadığı bu ev sergi mekanında tekrar, birebir aynı olarak yaratıldı. 1918'de De Stijl akımının manifestosu yayımlandı ve 1921'de ise Mondrian ilk defa Paris'te 'l'Effort' galerisinde Neoplastisizm anlaşmasını izleyicilere sundu. Daha sonra Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde birçok sayıda sergiye katılan Mondrian, böylelikle adını geniş çevrelere duyurmayı başardı.
Mondrian’ın atölyesi sergi için aslına sadık kalınarak tekrar oluşturuldu
Piet Mondrian daha sonra, Münih Sözleşmesi'nden ve İspanyol İç Savaşından ürkerek 1938 senesinde Londra'ya taşındı. 1940'ta ise Londra bombalamalarından kaçarak, 1944 senesinde zatürreden ötürü hayata gözlerini yumacağı şehir olan New York'a gitti. Son zamanlarında orada, siyah çizgilerinin yerine sarılarını aldığı ve aza indirgenilmiş renklerin parçalara ayrıldığı Broadway Boogie Woogie adlı eseri üzerinde çalışarak geçirdi. Mondrian vefat ettikten sonra arkadaşları Holzman ve Fritz Glarner altı hafta boyunca atölyesini halkın ziyaretine açık bıraktı. Bugün, Piet Mondrian'ı Brooklyn'de Cypress Hill mezarlığında ziyaret etmek mümkün.
Bu yazı Ocak 2011 AU 8. Sayısında yayımlanmıştır.
Comentarios