Nancy ile ilk kez Volkan Aslan ile birlikte kurduğu, benim de 2013’te ilk kişisel sergimi açtığım, sanatçı inisiyatifi 5533 vasıtasıyla tanıştık. O günden beri bir çok konu hakkında –İstanbul’un her zamanki istikrarsız ortamında bir inisiyatif kurmaktan, sanat pratiğinin yanında onunla beraber sanat tarihi okumaya kadar– konuşur olduk. Nancy’nin işleri hep tam vaktinde yapılmış ve dokunaklı işler olmuştur. Öte yandan Atakan’ın kavramsal soruşturmalarının kişisel deneyim ve tarihle birleşimi, üretimini hem sanat tarihi kanonu, hem de bilgi üretimiyle ilişkilendirir.
Bir sanatçı olarak, bireyin praksisinin devamlılığı, sürdürülebilirliği, ve ‘hissiyatı’ konusunda hep bir takıntım olmuştur. Şeyler nasıl meydana gelir? Sanatçı ne yapar? Yapma ne zaman başlar? Kişi ne zaman yapmayı bırakır? Miles Davis hakkında çekilmiş, Miles Ahead (2015) filmi hakkında bir makalede, filmin hem başrol oyunculuğunu, hem de yönetmenliğini üstlenen Don Cheadle, sanatçıyı tam da müzikle uğraşmadığı yıllardaki hikâyesi aracılığıyla anlatmayı tercih ederken bu yılların onun gerçek benliği hakkında daha açıklayıcı olduğuna inancından bahsediyordu. Bu bakış açısı tam Nancy Atakan’ın resmi bırakma kararı hakkında düşünürken kafamda tekrar yankılandı. Nancy resmi bıraktı çünkü resim yapmak onun için fazla konforlu bir hale gelmişti. Bir sanatçının kariyerindeki işleriyle birlikte mesken tuttuğu, onunla ve onun aracılığıyla olgunlaştığı tam da o anda Atakan bu konforu fazla rahatsız edici buldu.
Nancy Atakan, Fotoğraf: Elif Kahveci
1990’ların başıydı. Sanatta ve diğer mecralarda yeni ifade şekilleri doğuyordu ve Nancy resimden, kullanmaya alışık olduğu aletler olmaksızın üretmesi gereken yeni bir alana taşındı. Nancy’nin konstellasyonları seyircide merak uyandırma eylemiyle birbirine bağlı. Diğer bir deyişle, Nancy’nin, görünürde benzeşmeyen objeler, görüntüler, kavramlar ve zamansallıklara aynı muameleyi göstermesi üzerinden hareket ediyorlar. Dolmabahçe’de bir billboard olarak tasarlanmış, What Something is Depends on What it is Not (Bir Şeyin Ne Olduğu, Ne Olmadığına Bağlıdır) (2002)adlı işte askeri üniformalı iki adam vardır. Biri Nancy’nin 1942’de askerliğini Türkiye’de yapmakta olan kayınpederi, diğeri de aynı yıl askerliğini ABD’de yapmakta olan babasıdır. İki adam belli ki aynı zamana aittirler, ancak dünyaları yalnızca evlatlarının, ikisi de sağ salim evlerine dönebildikleri için, bir araya gelebilmiş olmaları tesadüfüyle bağlıdır. Halka mal olmuş bir aile portresi, bir diptik olarak Nancy’nin kendisinden önce çekilmiş bu iki fotoğrafı bir araya getirme davranışı, askerlik yapmanın manasıyla dalga geçer –gerçek hayatın içinde saklı olan anlamlar ve gerçek hayat ilişkileri askere alım videolarında her zaman eksiktir.
When Inside Feels Outside and Outside Feels Inside (İçerisi Dışarısı Gibi Geldiğinde ve Dışarısı İçerisi Gibi Geldiğinde) (2002) şu hissiyatın basitliğiyle ilgilidir; “her şey yabancı gelir ama hiçbir şey yabancı değildir.” Tehlikesiz havuz sahnesi, sağda bir adam solda bir kadın tarafından cinsiyetler arası bir bölünme olarak kalmaz, bu bölünme aynı zamanda vücudumuz ve dışarısıyla ilgili algımız arasında bir bölünmedir. Nasıl vücudunuzda ikamet eder ve var olursunuz? Kafaları görselden şiddetle kesilmiş olması Nancy’nin işlerinde izini sürebileceğimiz kaygı verici, sessiz bir esnekliğe delalettir.
Nancy Atakan , Sessiz Çığlık , 2001/2009, 34x60 cm, Plexiglas üzerine dijital baskı
I Believe / I Don’t Believe’de (İnanıyorum /İnanmıyorum) (2009) sanatçı nazar boncuklarını sayar ve tek tek galeri alanında bir kovaya atarken, Nancy’nin monoton bir şekilde tekrarı sebebiyle sanki bir çocuk oyunu altüst olur. Bir şeyi bir veya iki defa yaparsan, bu eğlencelidir, ama onlarca kere yapınca bu tehditkar ve istilacı bir hal alır. Bu hal bizim zamansallığımızla sanatçınınki arasındaki sınırı aşıp, bize adeta her şeyin yoluna girmesi için yapmamız gereken şeyleri hatırlatır. Nancy’nin uyarısı farkındalıktır –herhangi bir şeyi tanımlamaz, hikaye anlatmaz, daha ziyade sizi içine çeker ve o performansını gerçekleştirirken siz öylece oturur izlersiniz.
Silent Scream (Sessiz Çığlık) (2001) genellikle belgelenmeyen bir hareketin fotoğrafla belgelenmesidir. Genelde kullanılan “Bağırmak istedim,” cümlesi, plajda oturan, sözüm ona bağıran bir kadının ikonik görselidir. Sözüm ona diyorum çünkü ne ses vardır ne de hareketli bir görüntü. Diptik yalnızca çığlığa işaret eder; bir öncesi vardır ve bir de sonrası. Hangisi daha tehdit edicidir bilinmez. Bir çığlık sonrası oranın aynı kalması mümkün müdür? Bir çığlıktan önce ne gelir? Bu işteki özgüllük eksikliği acı çekme özgüllüğünün eksikliğine vurgu yapar –nihayetinde güncel durumumuzda, varoluşsal sıkıntıyı neyin çağrıştırdığını
tanımlamak zordur.
Mirror Fetish (Ayna Fetişi) (2013) daha ziyade bir peri masalı gibidir. Nancy bir kuaförde saçlarını yaptırmaktadır. Bu aynalarla çalıştığı ve yaşlanma nosyonuna gönderme yaptığı birçok işten bir tanesidir. Used To Be New’de (Eskiden Yeniydi) (2009) banyoda oturmuş, yüzüne krem sürmektedir. Hiçbir şey değişmez. Yüzündeki çizgiler öylece yok olmaz. I Am Not Who You Say I Am (Söylediğin Kişi Değilim)’de (2009) kendi yansımasına bakar ve makyaj yaparken aynaya yapıştırılmış olan fotoğrafları reddederken başkaları tarafından
öğretilen kişi tasvirini, içinde büyüdüğü kilise dogmasını, doğduğu ülkenin bayrağının yansıttığı değerleri ya da sonradan parçası olduğu yerin değerlerini ya da aynadaki fiziksel yansımasının kendisini gerçek anlamda tanımlamadığını göstermek ister.
Nancy Atakan, What Something Is Depends On What It Is Not, 2002 , 50x70 cm, Dijital baskı
Nancy’nin en son işi Passing On II (Devretmek) (2015) kamera önünde koreografi öğrenen kadınları ve kızları gösteren sessiz bir videodur ve kadın bedeni ana öznedir. Passing On II kadının rol model arayışıyla ilgilidir. “Kadınlar olarak, kime .ykünüyoruz?” sorusu Nancy işi hakkında konuşurken sıkça sorduğu bir sorudur. Sonuçta erkeği taklit ediyorsak, ‘gerçek’ benliğimize uygun davranmıyoruzdur. Passing On II kendi rol model arayışı hakkındadır. Bir üst jenerasyona bakma dürtüsü işin basit öncüllüğünü hazırlar: Nancy farklı kadınlara kendi
jimnastik hocasından öğrendiklerini anlatmaktadır. Halbuki, izleyiciler olarak bizler eğitimi görmeyiz ama eğitimin sonuçlarını görürüz. Farklı yaştan kadınlar tavana asılmış kameraya doğru kuşbakışı perspektiften performanslarını gerçekleştirirler. Hareketler, farklı vücutlar tarafından tekrarlanınca, bu kişiler arasında bir bağ kurar, ki performans hareketlerindeki bireysellik hali hazırda izleyiciyle kurulan angajman noktalarıdır. Bu devretme kavramı, bu sebeple bir tür farklılaştırma noktası haline gelir –videodaki topluluk aynı zamanda bu kadınların her birini birbirinden ayıran ögedir. Son kocasının ardından yas tutan kadın kahraman Don DeLillo’nun The Body Artist (Vücut Sanatçısı) (2001) her gün yaptığı vücut ritüelleri vasıtasıyla var olur ve yeni performanslara gebedir.
Kitap muğlak bir şekilde sona erer: “Odaya girdi ve pencereye doğru gitti. Sonra pencereyi açtı. Sonuna kadar açtı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Sonra anladı. Denizin yüzündeki tıngırtısını ve zamanın akışını vücudunda hissetmek istemişti ki ona kim olduğunu söyleyebilsin.” Günlük olanın bu muğlak ve müphem ritüeli Nancy’nin işlerinin bende çağrıştırdıklarının bir özeti. Atakan sıradan ve tanıdık olanı öylesine şiirsel bir harekete dönüştürüyor ki izleyici olarak bizler biriktirmeyi ve taklit etmeyi seçebiliriz. Atakan’ın praksisi tam da izleyiciyle olan bu suç ortağıvari, sessiz diyaloğa bağlıdır.
Comentarios