Yazı: Deniz Artun
Sıklıkla stüdyosunu ve karanlık odasını kullandığı fotoğrafçı dostu Frank Poulin’in gözünden Erol Akyavaş, Akyavaş Ailesi ve NevArşiv’in izniyle
Erol Akyavaş, 1954-1963 yılları arasında Chicago, Ohio ve New York’tadır. Amerika’daki sıradışı karşılaşmaları arasında, Illinois Institute of Technology’de öğrenci olduğu zamanlarda, oradaki fotoğrafçılık programını yöneten Harry Callahan’ı da sayar. Callahan, 1946-1961 yılları arasında, okulun bünyesinde yer alan Institute of Design’ın, Yeni Bauhaus ismiyle, Amerika’nın en önemli tasarım ve fotoğrafçılık okullarından biri olarak ünlenmesini sağlayacak belirleyici iki-üç kişiden biridir.
Fotoğrafçı ve yazar Eric Kim, 2015 yılında blogunda yayınladığı Callahan’dan Öğrendiğim Fotoğrafçılık (ve Hayat) Dersleri yazısında, öncelikle onun kameraların ta kendisine olan tutkusundan söz eder: “mücevher, harika birer makina parçası (machinery)”. Kameralar, öğrencisi Erol Akyavaş için de böyledir; kendisinin ve ailesinin karnı neredeyse açken iki ayrı Hasselblad’ı vardır. Çocuklar biraz büyüdükleri andan itibaren tüm seyahatlerde, boyunlarında babaları için en az ikişer kamera taşırlar. Akyavaş, kendi fotoğraf makinasını yapmayı bile denemiş, geride bıraktığı binlerce kare, aynı ana sayısız farklı mercekten bakmanın iştahıyla iyiden iyiye zenginleşmiştir.
Kim’e göre Callahan, bir fotoğrafçı değil, fotoğraf sanatçısı olmak istediği konusunda -bu Van Goghvari bir yalnızlık getirse de- kararlıdır. Fotoğraf çekmeye, öğrenciliği sırasında mimarlık dergileri tarafından sipariş edilen karelerle başlayan Erol Akyavaş, bir süre sonra para kazanıyor olsa da mimarlık fotoğrafçılığını bırakmak zorunda kalır. Ismarlama işler onu ciddi bir buhranın eşiğine getirmiştir; zira o da bir fotoğraf sanatçısıdır, bir fotoğrafçı değil! Bugünden geriye baktığımızda, bazı fotoğrafları onu resim dünyası içinde, özellikle de kendi resimleri üzerinden Türkiye’de inşa ettiği dünya içinde, yalnız bırakır. Yine de çeker. En yakın dostlarından biri Pulat Tacar, Akyavaş’ın, bir nesnenin ya da bir insanın, o anını, anın anlamını, o ruh halini, tam da o biçimi, o çizgiyi kaybolmadan tespit etmekten ne kadar heyecan duyduğunu anlatır. Callahan derslerinden birisi de bunun üzerinedir; fotoğraf insanların gözden kaçırdıklarını yakalayıp gösterendir.
Harry Callahan gözle görünenin ötesine bazen de baskı esnasında geçer. Fotoğraf makinesiyle pek çok seyahate çıkan sanatçı, bu karelerin renklerini baskıda olabildiğince abartarak ya da siyah beyaz çıplaklarının kontrastlarını keskinleştirerek müthiş deneyler yapar. Hatta kimi zaman çıplakları ile peyzajlarını olabilecek en şiirsel biçimlerde üst üste getirir. Erol Akyavaş için negatifi -belki Şahin Kaygun’u da hatırlatacak biçimde- kimyasal olarak bozmak, lekelemek, çizmek, boyamak, sonra yeniden pozlamak ve çıplaklarını peyzajlarla üst üste getirmese de neredeyse her yakın çekim çıplağını bir peyzaj gibi kurgulamak büyüleyici bir oyundur. Peş peşe gelen kareler birleştirildiklerinde dağlar ve vadiler eder. Kısa bir süreliğine, Gustave Courbet’nin L’origine du Monde’una sahip olan psikanalist Jacques Lacan’ın resim tarihiyle oynadığı en büyük oyun, yarı şeffaf bir kâğıdın üzerine zarafetle yerleşmiş çiçekler sayesinde, bu kâğıt ile perdelendiğinde eserin kimi misafirler için yalnızca çiçekli bir vadi gibi görünmesidir. İşte Akyavaş’ın oyunu da böyledir; bilinç altımıza Lacan’ı davet eden cinsten.
En olağanüstü olan nihayetinde neredeyse tüm fotoğraflarını boyalarının içine yerleştirmiş, tuvalleriyle fotoğraf karelerini incelikle bütünleştirmiş olmasıdır. Tuvallerindeki pek çok düşünce dizgisinin, kompozisyonun, temel öğelerin, özellikle de taş ve tuğla desenleriyle gerçekleştirdiği sur örüntülerinin kaynağında daima kendi fotoğrafları vardır. Dahası Akyavaş fotoğrafları, Akyavaş kolajlarının da gizemli malzemeleri arasındadır. Erol Akyavaş’ın devasa tuvalleri içinde kaybolmak için, en önce basılmamış o binlerce negatif içinden bir tanesini seçip gün ışığına doğru tutmak gerekir. Callahan fotoğrafa âdeta din gibi inandığından söz eder. Bununla kıyaslandığında Akyavaş, fotoğraf sanatçısı kimliğini iddiayla ortaya koymaz gibidir. Oysa tuvallerinden bazıları, siyasi simgelerle yüklü, kimi zaman belki fazlasıyla tasarlanmış, fazlasıyla başkaları için geldiğinde dönüp fotoğraflarına bakmak gösterir: Fotoğraf Akyavaş’ın kendisi içindir.
Comments