Emin Altan’ın dünyanın farklı noktalarında çektiği, küreselleşme ve insan doğasının karanlık taraflarını belgeleyen fotoğrafları Chaosmos başlıklı sergide bir araya geldi. .artSümer ve The Empire Project işbirliğiyle düzenlenen ve .artSümer'de 15 Aralık'a dek görülebilecek olan Chaosmos'u İlker Cihan Biner değerlendirdi
642 kelime
Emin Altan, Chaosmos, SS Ayrfield, 2016, Kağıt üzerine arşivsel pigment print
Fotoğrafa dair Barthes'ın Camera Lucida eseri, bakışın yöntemlerine dair bir harita çizer. Kitaptaki punctum kavramı dikkate değer felsefi niteliklere bürünür. Mefhumun gelişimine baktığımızda Lacan'ın kısmi nesne anlayışını kullanan filozof, fotoğrafla bakan arasında kısa devre yaratıp bakışı mülksüzleştirmeye çalışır. Punctum, görüntüdeki karakteristik çizgileri silerek yalnızca bedenimiz üzerindeki duygulanıma yoğunlaşır. Camera Lucida studium nosyonunu da işler. Kavram daha bilgi verici niteliğe bürünürken fotoğrafı yalnızca belge olmaya yönlendirir.
Birbirine zıt olan punctum ve studium, Camera Lucida eserini kat eden iki mefhumdan ibaret hale gelir.
Oysa fotoğrafa dair gerilimli düzenekler kurmak retinal algılarımızı sınırlandırır. Bu durum bizi şu soruya götürebilir: Deklanşöre basıldığı an ortaya çıkan her görüntüye hep aynı kavrayışlarda mı bakmalı?
Emin Altan, Chaosmos, Bunker , 2012, Kağıt üzerine arşivsel pigment print
Ayrıca punctum kavramındaki mülksüzleştirme meselesi fotoğrafı bir tür kayıtsızlığa sevk etme riski taşır. Görüntünün içerisindeki görsel düzeneğin akışının, varsa olay örgüsünün ya da zamansal durumunun nerelere yerleştiğini görebilmek gerekir. "Her fotoğraf biraz punctum'dur" anlayışı görüntünün öğelerini askıya alma, hikâyeyi yok sayma durumunu beraberinde getirir.
Tüm bu kavramsal girişi esasında Emin Altan'ın Chaosmos sergisi için yapıyorum. Çekilen fotoğrafların her biri kendi içinde belirli olay örgülerine sahip olma niteliği taşıyor. Art arda dizilmiş çalışmalar serisi geçmişte vuku bulmuş felaketler zincirini anlatır gibi duruyor. Biraz daha yakına geldiğimizde görüntülere hâkim olan renkler, mekânların harabe örüntüleri, ölü doğa manzaraları bizi uygarlığın karanlık serüvenine doğru yola çıkarıyor.
.artSümer ve The Empire Project işbirliği içinde gerçekleşen Chaosmos sergisi Emin Altan'ın farklı coğrafyalarda gerçekleştirdiği seyahatlerde çektiği fotoğraf dizisinden oluşuyor. Avrupa ve Asya kıtasını kapsayan geziler Altan'ın neo-liberalizmin yarattığı olaylarla yüz yüze getiriyor. O halde diyebiliriz ki; sanatçı canavarın gözünün içine bakarak görüntüleri oluşturuyor. Çalışmalarda Kazakistan'da uygulanan tarım politikaları sonucunda çölleşmiş Aral Gölü, Japonya'da terk edilmiş halde bulunan Iwate kömür madenleri, Alman İmparatorluğu sömürgesi olan Namibya'daki felaket izleri taşıyan elmas madenleri yer alıyor. Aynı zamanda Yugoslavya'daki soğuk savaş görüntüleri, Japonya'da gerçekleşen nükleer felaketleri ve Çernobil faciasının emareleri de fotoğrafların yüzeyine yayılıyor.
Emin Altan, Chaosmos, Leri Cavour, 2015, Kağıt üzerine arşivsel pigment print
Çalışmalar teferruatlı hâlleriyle başka görsel imkânları mümkün kılabiliyor. Nitekim Emin Altan'ın bir anlamda tarihe tanıklık ettiğini görüyoruz. Kenarlardan, diplerden görme perspektifi nükleer enerjinin dünyanın aleyhine kullanıldığını, rekabet piyasasının coğrafi alanlardaki tahribatını belgeliyor. Fakat bu işlemler sanatçının kendi hikâyelerinin bir derlemesinden oluşuyor. Sergideki anlatma edimi temsil süreçleriyle işlemediği için her fotoğraf kendi içinde bir kısmilik mefhumunu barındırıyor. Arat gölünün alacakaranlık havasını, Çernobil izlerini tümüyle ortaya çıkarabilmek imkânsızdır. Yani fotoğraflar için parçalar manzumesi diyebiliriz.
Yazının başında punctum’un sorunsallığına değinmiştim. İşte görüntülerin belirli angajmanlara dâhil olması kavramın evrensellik çukuruna düştüğünü gösteriyor. Altan'ın fotoğraflarına eğer "görelilik" merkezli baksaydık Namibya'daki terk edilmiş elmas madenlerini film seti veya çöle dönmüş Aral Gölünü miadı dolmuş cennet bahçesinden yansımalar olarak görebilirdik. Fotoğraflardaki alegori serileri bizlere yıkımın, felaketin izlerini aktarırken camera obscura'nın edilgen bir nitelik taşımadığını kanıtlıyor.
Fakat Chaosmos sergisinin basın bültenindeki ‘distopik kurgu’ ifadesi de dikkat çekiyor. Sahiden felaket çalışmaları yalnızca karanlık örüntüleri mi taşıyor?
Emin Altan, Chaosmos, Kolmanskop, 2015, Kağıt üzerine arşivsel pigment print
Öte yandan sanatçı Sol Haber Portalı’na verdiği söyleşide Marx'ın ‘yabancılaşma’ kavramından bahsediyor. Birbiriyle örtüşen bu açıklamalarda esas bahsedilen şey nedir? Bugün doğa dediğimiz belirsiz yer, asalaklarca istila edilmiş bataklıklar düzleminin adına dönüşmüş durumda. Ozon tabakasında açılan delikler, küresel ısınma sorunu, sürekli artan orman yangınları ve daha bir sürü silsile yaşadığımız yerin neye dönüştüğünü özetliyor. Bununla beraber Emin Altan'ın bahsettiği dünyaya inanmama ve ondan daha büyük olduğunu kanıtlama hissiyatı demokratik olmayan aklın ürünü. Doğa ne gidilebilecek bir yer ne de çitlerle çevrili tahakküm kurulacak bir hazinedir. Aksine insan ve insan olmayan organizmaların ortak yeri olarak dünyanın da dâhil olduğu kamusal mahal olma niteliği taşır.
Chaosmos’da anlatılan hikâye tam da neoliberal krizi aşmak gerektiğini işaret ediyor. Ortak yerin yani doğa dediğimiz söylemsel hamlenin yeniden inşasının gerekliliğini ‘etik dertler’ olarak işliyor. Sergi Marx'ın ‘başka dünyanın ihtimali’ fikrinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlıyor.
Comments